LOOPUSED
Altın Üye




PİRANHA
Amazon Nehri'nin yan kolları 30'a yakın piranha türünün de anavatanı. Bu türlerin arasında dört tanesi, kuraklık baş gösterdiğinde sıcak kanlı canlılara da saldırabiliyor. Yağmur mevsimlerinde yeterli besin olduğu için balıklar da sakin oluyorlar. Bu dönemlerde Kızılderili çocuklar da hiç korkmadan piranhalarla dolu ırmakta eğlenebiliyorlar.
Gerçekten de yırtıcı piranhaların saldırganlıkları, yılın dönemlerine göre değişiyor. Bol yağmur yağan mevsimlerde, Amazon ile Orinoco'da su seviyesi 15 metre kadar yükseliyor ve taşarak çevredeki toprakları da su altında bırakıyor. Amazon ve kollarının doğduğu And Dağları'nda karlar eriyip, dünyanın en büyük nehrini doldurunca, çevredeki tropik ormanlar bile su altında kalıyor. Daha önce kuşların tünedikleri ağaç tepelerinin üstünden, bu dönemlerde kanoyla geçiliyor; ağaçların dalları arasında da balıklar yüzüyor.
Bölgedeki sık ormanlar, koşullara mükemmel uyum sağlamış: suyun altında kaldığı dönemde de ağaçlar yapraklarını dökmüyorlar. Piranhalar için bile bol miktarda yiyecek seçeneği oluyor bu dönemde. Yerliler bunu biliyor ve bu mevsimlerde hiç endişe duymadan rahatlıkla yıkanıyor ya da yüzüyorlar. Piranhalarla dolu Orinoco'da zenginler su kayağı yapıyorlar. Turist kayıklarına rehberlik eden yerliler, serüvenci tatilciler piranha avlarken suya atlayıp yüzüyorlar.
Ancak bu manzara kurak mevsimlerin gelmesiyle birlikte değişiyor. Küçük nehirler, ince akıntılara dönüşüyor. Büyük nehirlerin su seviyesinin düşmesiyle, her yerde, içinde balıkların, kaymanların (Güney Amerika'da yaşayan bir timsah türü) ve nehir yunuslarının tutsak kaldığı lagünler, su birikintileri ve kilometrelerce uzunlukta kıyı gölleri oluşuyor. Yiyecek kıtlığı ve stres, piranhayı olağanüstü saldırganlaştırıyor ve suyun içinde hareket eden her şey iştahını kabartıyor. Her şeyden habersiz nehre su içmeye gelen atlar, inekler aniden dudağının bir parçasını kaybedebiliyorlar. Hiçbir yerli, kuraklık döneminde nehre girmeyi aklından bile geçirmez.
Piranhalar, yiyeceklerini yerken sergiledikleri tavır açısından da tatlı su balıkları içinde eşsiz. Bu yönleriyle köpekbalığına benziyorlar. Dişlerini avına geçirdikten sonra, hızlı kuyruk hareketleriyle vücudunu oradan oraya atıyor ve sahip olduğu bütün güçle bir parça eti koparıyor. Ağzında kısa süre çevirdikten sonra hemen yutuyor, sonra yeniden avına yükleniyor: bir parça ve bir parça daha... Böylelikle piranha, her büyüklükte avla rahatça baş edebiliyor.
Yine de suların kralı değil. Kaymanlar ve büyük yırtıcı balıklar için de piranhalar lezzetli yiyecekler. İnsanlar için de oldukça tehlikeli bir hayvan olan Mata Mata adlı sukaplumbağası, balıkçıl ve nehir yunusu da piranhaları zevkle yiyorlar. İşte o zaman ava giden avlanıyor. Düşmanları piranhaları yerken, öldürdüklerinden iyice emin oluyorlar. Canlı bir piranhayı yemek, daha sonra midede harekete geçen bir testereyi yutmaya benziyor.
Bu vahşi canlıların dikkat çeken yönleri sadece dişleri değil. Kan ve çürüme kokusuna karşı gösterdikleri hassasiyet de inanılır gibi değil. Ama bunun bir amacı var. Balçık nedeniyle genellikle bulanık olan Amazon Nehri'nde görüş uzaklığı 10 santimetreye bile ulaşmıyor. Bilim adamları, aynı köpekbalığı gibi, piranhanın da kanı, 1/1,5 milyon oranında sulandırılmış haliyle bile seçebildiklerini tahmin ediyorlar. Bu olağanüstü koku duyuları sayesinde bulanık sularda bile anında avına ulaşabiliyor.
İşitme duyusu da mükemmel işliyor. Yüzen balıklar, düşük frekansta karakteristik ses dalgaları oluşturuyor. Ses dalgası suyun altında havadakinden yaklaşık 5 kat daha hızlı yayıldığı için, piranhalar, çırpınan yaralı balıkların oluşturdukları yüksek frekanslı basınç dalgalarını en bulanık sularda bile hızla algılayabiliyor. Ancak, sanıldığı gibi bir türlü doymak bilmeyen birer canavar da değiller. İngiliz zoolog Richard Fox, yaptığı bir deneyde, havuza aynı anda 25 süs balığı attı. Ancak beklenen çılgınlık gerçekleşmedi. Piranhalar ortaklaşa her gün sadece bir tane balık yiyorlar, günlük açlıklarını giderecek kadarını tüketiyorlardı. Ancak, diğer bütün balıkların hemen ilk gün yüzgeçlerini ısırmışlardı. Kaçma olanakları kalmayan süs balıkları, sanki yaşayan yiyecek depoları gibi baş aşağı suyun içinde öylece asılı kalmışlardı.
Piranhalar anavatanlarında yerleri doldurulamayan birer sağlık bekçisi gibiler. Leş yiyen bu balıklar olmasaydı, nehrin taşmasıyla yaşamlarını yitiren vahşi hayvanlar, suyun içinde öylece çürüyecekti. Ortaya çıkan mikroorganizmalar, bu sıcak bölgede bulaşıcı hastalıklara neden olacak; yarattığı tehdit, kapısı bacası açık yaşayan insanlara kadar ulaşacaktı. Orinoco'da yaşayan bazı Kızılderili kabileleri, suyun nehir yataklarından taştığı dönemlerde ölülerini toprağa gömemediği için, piranhalardan yararlanıyorlar. Guaranos kabilesinden Kızılderililer, böyle dönemlerde ölülerini seyrek örülmüş ağlarla suya indiriyorlar ve cesetleri kemirmeleri için piranhalara sunuyorlar. Çıkarılan iskeleti daha sonra tüylerle süsleyerek cenaze törenini yapıyorlar.