CIA Fethullahçıları nasıl kullanıyor?

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
FETHULLAHÇILAR KARA PARAMI AKLIYOR?

Bazı Fethullahçı şirketlerin Rusya’da ”kara para akladıkları” öne
sürülüyor…

Fethullah Gülen’in ”Işık Süvarileri” en az iki yabancı dil biliyor,
Rusya’dan ABD’ye; Almanya’dan Romanya’ya, Kara Afrika ülkelerinden
Malezya’ya dek tüm dünyada ABD desteğiyle örgütleniyor…

…. Fethullah Gülen yıllar önce ”Türk-İslam sentezi” ni savunan, ”şoven
milliyetçiliği” benimseyen bir kişiydi


1990 sonrası değişime uğrayıp tıpkı Nakşi şeyhi Esad Coşan gibi
Amerikancı İslam Modeli” ni savunmaya başladı…


ABD Savunma Bakanlığı ve CIA Fethullahçıları nasıl kullanıyor?

Bu soru çok sık gündeme geliyor…

Ekonomik gücünün 5 milyar doları aştığı öne sürülen Fethullahçılar, bugün
hem ABD’de, Rusya’da hem de Almanya’da okullar açıyor; Kuzey Irak’taki iki
kolejinde Amerikan pasaportu taşıyan öğretmenler görev yapıyor…

Fethullah Gülen sekiz yıldır ABD’de yaşıyor…

ABD’yi ”mesken tutan” Fethullahçılar, üniversitelerde dernekler kuruyor,
okullar açıyor. ”Ilımlı İslam” ın Türkiye’deki yol haritasını çizerek
CIA’ya katkıda bulunuyor…

Fethullahçılar Fort Worth Teksas’ta Harmony Science Akademi’yi kurdu.
Akademi Teksas eyaletinin dört yerleşim biriminde de şubeler açtı.

Teksas eyaleti eğitim sistemine bağlı bir ”charter” okul olan ”Harmony
Science Akademi” (meraklısı için web sitesi: http://www.hsatx.org ) bilim ve teknik dallarında eğitim veriyor.

Okulun tüm giderlerini Teksas Eyaleti karşılıyor ve öğrencilerden okul
parası alınmıyor…

Bu bir Fethullahçı okul…

Öğretmenlerin tümü erkek ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı…

Bilgi kaynağım, *”Öğretmenler arasında çifte vatandaşlar da var”* deyip
ekledi:


*”Bu öğretmenlerin maaşlarını da Teksas Eyaleti ödüyor…” *

*****

ABD ‘de CIA ve Savunma Bakanlığı desteğinde olan Fethullahçılar, Rusya’da
ise farklı bir yöntem izliyorlar…

Putin , Fethullahçı okulları ve şirketleri yakın izlemeye aldı, birkaç okul
kapatıldı…

Şirketler de izleniyor…

Bazı Fethullahçı şirketlerin Rusya’da ”kara para akladıkları” öne
sürülüyor…

Fethullah Gülen’in ”Işık Süvarileri” en az iki yabancı dil biliyor,
Rusya’dan ABD’ye; Almanya’dan Romanya’ya, Kara Afrika ülkelerinden
Malezya’ya dek tüm dünyada ABD desteğiyle örgütleniyor…

Fethullahçı okullar sadece Mısır , Suriye, Sudan , İran, Cezayir ve Libya
‘da yok…

Oysa saydığım ülkeler ”İslami kuralların” uygulandığı ülkeler…

Neden giremiyor bu ülkelere Fethullahçılar?

Fethullah Gülen yıllar önce ”Türk-İslam sentezi” ni savunan, ”şoven
milliyetçiliği” benimseyen bir kişiydi…

1990 sonrası değişime uğrayıp tıpkı Nakşi şeyhi Esad Coşan gibi ”Amerikancı
İslam Modeli” ni savunmaya başladı…

Gülen ve Coşan, 1983 seçimlerinde Turgut Özal ‘ın ANAP’ını destekledi…

28 Şubat sürecinde ise Nakşi Esad Coşan Avustralya ‘ya, Nurcu Fethullah Gülen ABD ‘ye kaçtı…

Esad Coşan, 2001 yılında damadı Ali Yücel Uyarel ‘le birlikte bir trafik
kazasında yaşamını yitirmişti…

Nakşiler ve Fethullahçılar , Süleymancılar gibi laik ve demokratik
Cumhuriyet’in, Mustafa Kemal ‘in düşmanıdırlar…

Üç tarikatın arası hiçbir zaman iyi olmamıştır…

AKP hükümeti içinde bakanlık ve milletvekilliği koltuğuna oturan üç cemaatin temsilcileri, ”Milli Görüş” kökenlilerle hiç anlaşamazlar…

Bakın, devletin vereceği bursla yurtdışında master ve doktora yapacak
öğrencileri YÖK seçecekken, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik *”Ben
yapacağım, seçimde mülakata yüzde yirmi beş ağırlık tanıyacağım”* diye
kükredi…

***

Yüzde yüz eminim, Milli Eğitim ”Işık Süvarileri” nin yetiştirdiği ”Altın
Nesil” in üniversite mezunu çocuklarını seçip yurtdışına gönderirken
Fethullah Gülen’e de mesaj verecek:

*”Hocaefendi sen içini rahat tut, müritlerin senin dediklerini bir bir
yapıyor işte…” *

**Fethullahçı yabancı dil bilen gençlere ”kapılar açılıyor” , YÖK’ün karşı
koyuşuna karşın!..

Devleti kuşatan *”tarikatçı yapılanma”* yaşamın her alanında kendini
gösteriyor…


İmamlar ”önce din dersi öğretmeni” olarak atanıyor, ardından sağlık
kurumlarının başına getiriliyor…

Toplum ise olup biteni sadece seyrediyor… Televizyonlardaki *”tarikat
tartışmaları”* ise dincilerin ekmeğine yağ sürüyor.

skyturkvngenc Haziran 11, 2007
 
tek elden çıkan klasik yazılar,

birşey yapamayanlar boş boş konuşur:clap:clap:clap:clap
 
biz cumhuriyete ve onun getirdiği değerlere sahip çıkacak bilinçte olursak hiç bir şey olmaz. bu tür yazılar korkutmasın sizi.hedefe yönelin sizler! peki nedir hedef:YÜKSEL TÜRK SENİN İÇİN YÜKSELMENİN HUDUDU YOKTUR;İŞTE PAROLA BUDUR!
 
emperyalist ajanları gençliğe önem veriyor

Pekiyi İşbirlikçiler Kim?

Aslında malum. Siyasi olarak kimlerin işbirlikçi olduğunu iyi biliyoruz. Çünkü yaşıyoruz bire bir. Ama CIA ajanlarının kaleminden de kısaltarak görelim. “Potansiyel İşbirlikçiler” başlığı altında şunları yazıyorlar:

“ABD ve Batı’nın İslam dünyasındaki ideolojik eğilimler yelpazesinde aşırı İslamcılıkla mücadele edebilecek özellikte işbirlikçiler bulabileceği üç büyük kesim vardır: Laikler, Liberal Müslümanlar, tarikatçılığı da içine alan Ilımlı Gelenekçiler (buna kısaca Tarikatçılar dememiz daha doğru olur – K.Y.). (agy., s. 70)

Bu gruplardan laiklere emperyalizmin iyi gözle bakmadığını biliyoruz. Çünkü amacı dinî örgütlenmeyi zayıflatmak değil, tersine güçlendirmek emperyalizmin. Bu nedenle laik hareketlerin güçlenmesini istemezler. Buna gerekçe de hazırdır. “Son yıllarda, kısmen İslamın son 30 yılda yükselmesine bağlı olarak, laiklik sürekli güç kaybetmektedir”, derler. (agy., s. 70) O halde laikliğe sahip çık, erimesini önle! Yok, o zaman dinî örgütlenme de zayıflar. Zaten laikler tekin de değildir emperyalizm için. Önce laikleri de kendi içinde “Liberal Laikler, “Anti-klerikalistler” (Anti-klerikalizm, kilise karşıtlığı anlamında kullanılsa da, burada siyasette din karşıtlığı anlamında kullanılmaktadır) ve “Otoriter Laikler” şeklinde üç gruba ayırırlar. Bunlardan Anti-klerikalistler ve Otoriter Laiklere güvenilmez. Anti-klerikalistler “hala” Fransız tipi laiklik anlayışını sürdürmekte olanlardır. Örneğin Atatürkçü laiklik anlayışını böyle görmektedirler. Baasçılar, Nasırcılar ve “Yeni-komünistler” ise Otoriter Laikler kapsamına alınmaktadır. Gerek Atatürkçülük, gerekse Otoriter Laiklik kapsamında sınıflandırılan “kişi ya da gruplar, ABD ve Batı demokrasisi için uygun işbirlikçi değillerdir”, denerek dışlanırlar. (agy., s. 71) Geriye sadece Liberal Laikler kalır. Bunlar laik görünümlü ama “dine düşmanlık beslemeyen” (yani, dinci örgütlenmeye göz kırpan), Amerikan Uşağı kişi ya da gruplardır. “Liberal Laiklerin anlayışı Batı politik değerlerine çok yakındır.” (agy., s. 71) Tabiî ki bunlar iyi işbirlikçilerdir. “Ne var ki, bu gruplar Müslüman dünyada bir azınlık durumundadır.” (s. 71)

“Liberal Müslümanlar”a gelince, “bunların siyasal ideolojisi dine dayanır, Avrupa Hıristiyan Demokratları’na benzerler, ancak demokrasi ve çoğulculuk gibi Batı kavramlarını savunurlar.” (agy., s. 71) Bizim Tayyipgil bu gruba girmektedir. Nitekim, Tayyip, ikide bir kendisini ılımlı ve “Müslüman Demokrat” olarak yutturmaya çalışır. Merhum gazeteci Turan Yavuz yazdı, Tayyip, daha 2002 seçimleri yapılmadan yaklaşık 9 ay önce, 2002 Ocak sonunda ABD’de yaptığı gizli görüşmelerden birinde, Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (CSIS), emperyalist amaçlara nasıl uşaklık yapacağı konusunda güvence vermek için şöyle çırpınıyordu:

“Bizi yanlış anlıyorsunuz. Biz herhangi bir partinin devamı değiliz. Din eksenli siyasi bir parti de değiliz. Biz insan eksenliyiz. Partimizin seçmen tabanı, ortalama Türk vatandaşının değer yargılarını yansıtan muhafazakâr kesimden oluşmaktadır. Ortalama bir Türk, ılımlı bir Müslüman’dır. Bu nedenle partimiz ılımlı Müslümanların ortak değerlerini temsil etmektedir. Biz kendi tabanımızı yabancılaştırmadan Türk toplumunun demokratik ve laik niteliğini güçlendirmeyi hedefliyoruz.” (Turan Yavuz, Çuvallayan İttifak, Destek Yayınları, 2007, s. 49)

Demek ki, emperyalizmin Ilımlı İslam uygulamaları için “Biz buradayız” diyordu Tayyip, emperyalistlere, bir “Liberal Müslüman” olarak. Rand Corporation’ın ajanları ise, daha sonra AKP’yi “Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi çoğulculuk ve sorumluluk normlarına uygun çalışan din temelli bir parti” olarak tanımlayacaklardı. (Angel Rabasa ve diğerleri, 11 Eylül Sonrası İslam Dünyası, Rand Corporation, 2004, s. 26)

Diğer bir emperyalist işbirlikçisi grubu ise Tarikatçılar oluşturuyor. CIA ajanlarına göre, Suudi kökenli radikal İslamcı akımlar Selefilik ve Vahabilik tarafından itilip kakılan tarikatçılar emperyalistlerin “doğal müttefiki”dir. Türkiye için bu doğal müttefiklerin başında tabiî ki Fethullahçılar geliyor. CIA ajanlarına göre, Fethullah, İslam ile demokrasinin bağdaştığını iddia ediyor. Şöyle övgü dolu sözler ediyorlar Fethullah için:

“Türk dini lider Fethullah Gülen, modern ılımlı bir tasavvufi İslam şeklini savunuyor. Gülen, devletin İslami yasaları zorlamasının karşısında. İslami kuralların çoğunun halkın özel yaşamı ile ilgili olduğunu, pek azının yönetimle ilgili olduğunu belirtiyor. Devletin İslami yasaları zorlamaması gerektiğine inanıyor: Çünkü, din özel bir alandır, herhangi bir özel inancın gerektirdikleri tüm topluma yaygınlaştırılmamalıdır. Gülen, ideolojisini Hıristiyanlar ve Musevilere karşı toleranslı olmayı ve bunlarla diyalogu savunarak geliştiriyor. İki kez İstanbul’da Rum Ortodoks Ekümenik Patriği Bartholomeos ile görüştü, 1998’de Roma’da Papa’yı ziyaret etti, İsrail Başhaham’ı tarafından davet edildi.” (Rand, agy., s. 74)

Tam da emperyalizmin istediği bir dinci örgütlenme Fethullaçılarınki. Bu nedenle emperyalizm tarafından destekleniyor. Her ne kadar CIA ajanları aynı yayınlarında Fethullahçıları “Türk kökenli kitlesel Gülen Hareketi, bir tür tasavvufi “Türk İslam’ı”nı savunur, bu hareketin Türk kültürel bölgesi dışında yayılması zor olabilir” (s. 89) dese de, dünya çapında yaygın bir örgütlenme söz konusu. ABD emperyalizmi ile Fethullahçılar arasındansa su sızmıyor. ABD’nin Pensylvania eyaletinde 137 dönüm içindeki 8 villalık malikânesinde, CIA korumasında yaşamını sürdürüyor Fethullah. Tabii o da ABD’ye methiyeler düzmekten geri kalmıyor. Şöyle diyor 1997’de ABD’de Nevval Sevindi ile yaptığı söyleşide:

“Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir... Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika ile iyi geçinmezseniz işinizi bozarlar.” (Nevval Sevindi, Yeni Yüzyıl, 23 Temmuz 1997)

ABD ile Fethullah’ın böylesine tencere kapak gibi uyumu, Fethullahçıların gerek Türkiye’de, gerekse dünyada, baş döndürücü gelişimini açıklıyor. Fethullah’ın yanında 35 yıl boyunca sağ kolu konumunda bulunan Nurettin Veren’e göre, Türkiye’de “Her sene 1.5 milyon çocuk, yani her 4 çocuktan 3’ü Fethullah Gülen’in okullarında eğitim almaktadır.” (Merdan Yanardağ, Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası, Türkiye Nasıl Kuşatıldı?, Siyah Beyaz Basın Yayın Dağıtım, 2007, s. 53)

Burada verilen eğitim ile amaçlanan “kitle tabanlı örgütlerde kök salan, toplumun en alt kesiminde geniş bir toplum kesimine ulaşabilecek kapasitede bir hareket oluşturmaktır ki şehirlerdeki laik gruplar bunu yapamaz.” (Rand, agy., s. 81-82)

Fethullahçıların özellikle Orta Asya Türki cumhuriyetlerde lise ve üniversite düzeyinde okulları var. CIA ajanlarının belirttiği gibi sadece Türk kökenli ülkelerde etkin değil, İskandinavya’dan Güney Afrika’ya, Latin Amerika’dan Uzakdoğu’ya (Tayvan, Vietnam, Hong Kong) 100 civarında okulla dünyayı sarmış durumda. Irak’ın Kürt bölgesinde de Fethullahçı okulların bulunduğunu belirtelim. Nakşibendi Barzani ile Fethullahçılık, al takke ver külah yürütüyor eğitim faaliyetlerini(!) Bütün bu okullardaki İngilizce öğretmenleri ise aslında CIA ajanları. Bu nedenle Özbekistan tüm Fethullahçı okulları ülkeden kovdu. Kısacası, Fethullah hareketi, CIA tarafından hem Türkiye’de, hem Türki cumhuriyetlerde, hem Müslüman dünyada, hem de dünya genelinde kullanılmaktadır. Bu da bir “sivil ağ”dır aslında.

Demek, Türkiye’de emperyalizm tarafından desteklenen siyasi ve “sivil” eğilimler, pratik olarak Tayyipgil ile Fethullahçılar’dır. Amaç güya Radikal İslam’ı zayıflatmaktır. Ama Radikal İslam’ı asıl zayıflatacak güç olan laiklere destek yoktur, hatta laikler yıpratılır çeşitli yollarla. Buna karşılık, “diğer ılımlı Müslümanlar” olarak adlandırdıkları ve İslam Dünyası’nda demokrasinin Kur’an’a dayanması gerektiğini savunan İslamcıları desteklerler. “Bir politik felsefe ister Batı kaynaklarına, isterse Kuran’a dayansın, çoğulculuğu ve dünyada kabul edilen insan haklarını destekliyorsa (ABD’ye kulluk ediyorsa oku -K.Y.) demokratik olarak kabul edilir” derler. (agy., s.66) Yani, ne olursan ol ama Amerikancı ol yeter, demek istiyorlar. Nitekim, vaktiyle Mısır’da Enver Sedat’ı uçuran Müslüman Kardeşler için “Bugün tutucu görüştedirler. Ancak, ABD’nin bunlara ulaşacağı bir fırsat penceresi vardır ve böylece onları ABD’ye angaje ederek etkilemek mümkündür” (s. 76), diyorlar.

Aslında, Türkiye gibi geri ülkelerde Radikal İslamcı imiş, Ilımlı İslamcı imiş, çok da önemli değildir. Çünkü, geri ülkelerde üretim ilişkilerine bakıldığında, Tefeci-Bezirgânlık gibi kapitalizm öncesi bir sömürgen sınıfın dipdiri olduğu görülür. Bu Antika sınıf, Şeriatçı gericiliğin ekonomik temelini oluşturur. Bu anlamda, ılımlıların radikaller için fidelik olması kaçınılmazdır. Emperyalizmin amacı da, sömürüsünü sürdürmek için geri ülke halklarının başını dinle bağlamaktır. Bu nedenle dinci gericilikle kaynaşmıştır. Bugün “Ilımlı” olarak gösterilen Fethullah Gülen Hareketi, yerine göre ılımlı, yerine göre “kara yobaz”dır. The Economist dergisinin muhabiri Fethullah’ın memleketi Erzurum’un Korucuk köyüne gönderiliyor. Muhabirin izlenimleri Economist’te yayımlandı ve bizim yerel Hür Basın’da da yer aldı. Hürriyet Gazetesi aktarıyor:

“Türbanlı kadınlardan oluşan ‘Gülenist kardeşliğin’ köyde kapı kapı dolaştığını ve harem-selamlık toplantılar düzenlediğini yazan dergi, kuzen Necdet Gülen’in ‘Allah’a şükür köyümüzün tamamı Müslüman ve habis internet burada yok’ şeklindeki sözlerini aktardı.

“(...) ‘İstanbul’da Fethullah Gülen’e yakın gruplarda hem türbanlı, hem de türbansız kadınların birlikte görüldüğü’ hatırlatılan yazıda, ‘Ancak Erzurum gibi yerlerde dindar kadınların başlarını örtme ve muhafazakâr davranmaları yönündeki toplumsal baskı çok ezici’ dendi.” (Hürriyet, 8 Mart 2008)

Din bezirgânları böyledir. Halkımızın deyişiyle “suyu görür balık olurlar, dağı görür tilki olurlar”.



İşbirlikçi Gruplar

CIA ajanları, işbirliği yapılacak siyasi ve sivil örgütlenmeleri böyle sıraladıktan sonra Müslüman ülkelerde ılımlı ağlarda yer alacak potansiyel işbirlikçi grupları sıralıyorlar. Bu gruplar da şöyle:

1- Liberal ve Laik Müslüman Akademisyenler. Bunlar, üniversitelerde ve araştırma merkezlerinde “akademisyen” sıfatıyla bulunup emperyalist propagandada etkili olan kişiler. “İslam Dünyası boyunca liberal ve ılımlı entelektüellerin şu anda bağlantıları vardır; bu kesim, uluslararası Ilımlı İslam Ağı’nın başlıca yapı taşıdır.” (agy., s. 79)

Yeni YÖK Başkanı Yusuf Ziya’nın gelişimine bakılırsa durum açıkça görülüyor. Türkiye’de akademik başarı gösteremeyen Yusuf Ziya, soluğu ABD’nin gözbebeği Ilımlı İslam Ülkesi Malezya’da alıyor. Burada, 1992-1994 yılları arasında İslam Üniversitesi’nde derin(!) akademik çalışmalar yapıyor. Yayınlarını da bu üniversitenin dergilerinde yayımlıyor.

Böyle sunturlu din bezirgânı sözde akademisyenlerin dışında, bir de daha tehlikeli veya bugün için daha zararlı olan demokrat ya da sol geçinen akademisyenlerimiz var. Bunlar emperyalist tezlerini tercüme edip, boyayıp (veya bazen olduğu şekilde), kendi orijinal düşünceleriymiş gibi halka yutturmaya çalışırlar. Mehmet Altan’lar, Belgeli Murat’lar, Ömer Laçiner’ler, Mete Tunçay’lar hep böyledir. Örneğin, bu güruhtan Mehmet Altan, “Müslümanlığın demokratikleştirildiği, Vahabiliğin tasfiye edildiği, insan haklarına, demokrasiye ve piyasaya dayalı, Sovyet topraklarındaki Türki ülkeleri de kapsayan koca bir Ortadoğu. Türkiye bu hedeflere yaklaştığı oranda bölgede ‘örnek ülke’ olacak, uzaklaştıkça şansını yitirecek” (Sabah, 2 Şubat 2004) diyerek, halkımızı emperyalizmin Ilımlı İslam ve BOP tezleriyle kandırmaya çalışıyor. “Gülen Hareketi: Cumhuriyet tarihinin en geniş sivil toplum hareketidir” ve, “bu hareket, Türkiye’nin küreselleşmeye verdiği en iyi cevaptır (Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı sitesi, www.gyv.org.tr, 16.02.2008) diyerek, Fethullah’a ve emperyalizme güzelleme yapıyor. Bunları ve benzeri emperyalist uşaklarını, Can Yücel’in şu şiiriyle analım:



Dönmeyenler

Öyle keyifli yazıyorum ki

Bu adamlar hem üniversitede var

Hem gazetede yazar

Hem de bozarlar

Asaf Savaş sakat

ve Belgeli Murat

Çok ingilizce bilir

Ama Hel’sinkiyle güvey girer

Bu özel üniversite randevucuları

Aydın Doğan solcuları

Dünyaya bir şey öğreteceklerini

Sanırlar

Ekonomi ekonomi diye

Kendilerini unuttukları gibi

Bizleri de unuturlar

Bu adamların listesi

Belgeli Murat

Ekonomist Mete Tunçay,

Türker Alkan, Füsun Özbilgen

Başlangıç Celal

Laçiner’i sayıyorum

Adları lazım değil

Kendileri lazımlık

Can Yücel


2. Genç Ilımlı Din Adamları. Camilerin örgütlenmenin merkezi olduğu ama liberal akademisyenlerin bu ortamlara giremediği vurgulandıktan sonra, “Bu nedenle, kitlesel bir liberal veya ılımlı Müslüman hareket, ılımlı din adamlarının, özellikle genç din adamlarının ki bunlar geleceğin dini önderleri olacaktır, harekete katılmasını gerektirir.” (agy., s. 79)

Ne diyelim, emperyalist ajanları gençliğe önem veriyor…

3. Eylemciler. Bunlar, “liberal ve ılımlı entelektüellerin geliştirdiği (veya tercüme ettiği diyelim –KY) fikirleri yayan” kişilerdir.

4. Kadınlar. Kadının örgütlenmedeki önemini kuşkusuz CIA ajanları da görüyor. “Radikal İslam’ın yayılmasından olumsuz yönde en çok etkilenenler kadınlardır” diyerek (ki bu doğrudur), kadın hareketinin kadın hakları temelinde yükselebileceğini belirtiyorlar. “Kadın sivil toplum gruplarının bu yükselişi, daha sonra ılımlı ağların örülmesi için fırsat yaratacaktır” (agy., s. 80) diyorlar. Ne var ki, Türkiye’de işler tersine gidiyor. Kadınlar, özellikle büyük kentlerde mahalle baskısıyla “tesettür”e gömülüyor, toplumsal yaşamdan çekilerek eve kapatılıyor. İşte 22 Mart 2008 tarihli Milliyet’ten bir haber: “(...)2007 Mayıs’tan sonra kentte kadın işgücüne katılımı hızla azalırken ev işleriyle meşgul olan kadınların sayısı 12 milyon 494 bine tırmandı. Kadınlar işgücü piyasasını terk edip evlerine kapandı.”

Haberde kadınların eve kapanması işsizlikteki artışa bağlanıyor. Ancak, dinci yükseliş de kadının eve kapanmasında en az o kadar önemli bizce. Çünkü verilere bakıldığında, aynı dönemde erkeklerdeki işgücüne katılım oranı 0.4 puan gerilerken, bu oran kadınlarda 1.1. Yani neredeyse erkeklerdekinin 3 katı gerileme var kadın işgücünde. Kadınlarımızı türbana, çarşafa sokmakla kalmıyor, kadını toplum yaşamından uzaklaştırıyorlar, görüldüğü gibi.

5. Gazeteci ve Yazarlar. Satılık, hatta CIA ajanı medya çalışanları ve yazarları hakkında çok söz etmeye gerek yok aslında. Bu unsurların desteklenmesi gerektiğini savunuyor CIA ajanları. Destekliyorsunuz ki, onlar da size kullukta birbirleriyle yarışıyorlar. Ayrıca yerel radyo ve televizyon istasyonlarının, web sitelerinin ve diğer geleneksel olmayan iletişim araçlarının desteklenmesi de önemlidir, diyorlar (s. 80).

Kurtuluş Yolu
 
Fethullah Gülen Yapılanmasının Tehdit Potansiyeli ve Varisleri - Dr. Necip Hablemitoğlu

(Fetulah Gülen'in yasadışı faaliyetlerini deşifre eden şehidimizin bu konudaki yazılarından biri.Allah Rahmet Eylesin.)Lütfen düşününüz, bu hocaefendi (!) kendini T.C. Diyanet İşleri Başkanı'nın da üstünde Papa'ya eşit, istediğinde randevu alıp görüşebilen en üst Islâm Temsilcisi konumunda görüyor, A.B.D. ve müritleri tarafından da böyle lânse ediliyor... Eğitimi? Yok!.. Tabii Erzurum'un köylerindeki nur medreselerinde aldığı dersler (!) eğitim sayılırsa... Resmi statüsü? O da yok!.. Sadece devrim yasalarına göre kullanması yasaklanan hocaefendi (!) ünvanı var; bir de vaizlikten aldığı bir emekli aylığı!.. Kendi deyimi ile "fakirin bir dikili ağacı bile yok"... Ama aylardır A.B.D.'nde mütevazi emekli aylığı ile mucizeler gerçekleştiriyor: Mayo Klinikde tedavi görüyor; 24 saat doktorunu yanından ayırmıyor; eyalet eyalet geziyor. Emekli maaşı bir türlü bitmek bilmiyor, bu nedenle de tedavisi (!) uzadıkça uzuyor... Oysa en az müritleri kadar, DGM Savcısı Sayın Nuh Mete Yüksel de, Askeri Savcılık da kendisini özlemle bekliyor ama nedense bir türlü çok sevdiğini söylediği vatanına dönmüyor, dönemiyor... Haberde, asıl dikkati şu çekiyor: TÜPRAŞ yangınının sönmesi için yanındakilere ezan okutturuyor. Duygusal açıdan bakarsanız, samimi olarak üzüntü duyan bir kişinin normal dışı tepkiler göstermesi doğal.. Anlayış ve saygıyla karşılamak mümkün. Ancak, kendisini "Dünya İmamı" olarak gören bir kişinin bilinçli bir biçimde bilmesi gerekir ki, ezan, sadece ve sadece namaz vakti için yapılan bir çağrıdır. Aksi yorum, gerek öz, gerek biçimsel ve gerekse de mantıksal açılardan İslâmiyete uygun değildir. Geçmişte ezanın cahilce yorumlanmasıyla ortaya çıkan bazı uygulamalar, geleneğe dönüşse de din dışıdır, bid'atdır. İslâmiyetin, akla mantığa ve bilime en fazla önem veren din olduğu gerçeğinden hareketle, TÜPRAŞ yangınını söndürmenin yolu, vakit dışı ezan okutmaktan geçmez. Nereden geçer? İleri teknoloji ile üretilmiş yangın söndürücü kimyasallardan; eğitilmiş ve deneyimli bir ekibi sürekli hazır tutmaktan ve de acilen dış yardım talebinde bulunmaktan geçer. Ezanı amaç ve işlevi dışında ! bir çaresizlik, acizlik alternatifi olarak kullanmak ayıptır, günahtır. Oysa ki, Fethullah Gülen istese, milli servetin böylesine göz göre göre heba olmasından samimi olarak acı duymus olsaydı -ki hâlâ yapabilir- ağlamak, inlemek yerine müritlerini harekete geçirebilirdi. Nasıl mı? TÜPRAŞ zararının 200 milyon dolar olduğu açıklandığında, organizasyonunun mal varlığı olan en az 25 milyar doların zekâtının bu amaçla kullanılmasını isteyebilirdi. Zaten samimi müslüman halkın dini duygularını istismar ederek toplanılan bu servetin % 2.5 üzerinden zekâtının 625 milyon dolar olduğu dikkate alındığında, kalan 400 milyon dolar ile depremzedelerin acılarının önemli ölçüde giderilmesi bile sözkonusu olabilirdi. Ama bu yapılmadı. New York'da otel suitinde vakit dışı ezan okutuldu, gözyaşı döküldü, vicdanlar "tatmin" oldu... Ya Türkiye'deki fethullahçılar ne yaptı? Kesin olan şu ki hocaefendilerinin emirlerini yerine getirerek amelelik yapmadılar. Zaman Gazetesi, diğer gazeteler gibi bir yardim kampanyası açtı, yine samimi dindarların ellerini ceplerine atmasını istedi. Hatırlayacaksınız, deprem felâketinin ilk üç günü diger şeriatçılar gibi fethullahçılar da fiilen ortada yoktu: Bir cenaze namazı kıldıracak, cenaze sahiplerini manevi açıdan teselli edecek, bir Yasin-i Serif okuyacak din görevlisi ya da gönüllüsü bulunamadığından, cenazeler grayder kepçeleri ile toplu mezarlara fırlatıldı. Bu görüntülerin televizyonlarda yayınlanmasının sonrasında, Valilik emirleriyle çesitli illerdeki müftüler ve din görevlileri re'sen deprem mahallerine gönderildiler. Fethullahçılar ise Adapazarı, Düzce, Izmit merkez olmak üzere bir süre depremzedelere hizmet verdiler. Tıpkı, sundukları en temel insani hizmette bile tarikat ya da cemaat propagandası yapan IHH, AIMGT ve diğer seriatçı yapılanmalar gibi. Sonra, ne oldu bilinmez, deprem mahallerindeki fethullahçılar, Cumhuriyet Gazetesinden Sayın Hikmet Çetinkaya'nın da saptamasıyla, "birden ortadan çekildiler". Ve nihayet, 18 Eylül sabahı deprem mahallerindeki çadırkentlerde ya da derme çatma kulübeler içinde yaşamaya çalışan depremzedeler, girişlerin önüne bırakılmış bir broşür ile karşılaştılar. Sıcak bir çaya bile hasret bu insanlar, yaralarına belki merhem olur ümidiyle bu broşürleri okudular: "... İnşallah bu hadise güzel yurdumuzun temizlenmesine ve manevi beraatine bir alâmet diye telâkki ediyoruz. .... Hazret-i Üstadımızın 1939'da zelzele hakkındaki yazılarında, 'Ramazan-i Şerif'in teravih vaktinde kemal-i neşe ve sürur ile sarhoşçasına gayet heveskârane şarkıları ve bazen kızların sesleriyle, radyo ağzıyla mübarek merkez-i Islâmiyetin her köşesinde cazibedarane işitilmesi, bu korku azabını netice verdi. .... Insan hakları, demokrasi kuralları, serbestlik ve özgürlük ve kadın hakları gibi ileri sürülen şeyler ise hakikatta ahlâksızlığa, müstehcenliğe yol açmak için iştimal edilegelmiş ve halen aynı menfi yolda iştimal edilen şeylerdir. .... Bu hâdise-i arziye, bu memleketin ahali-i İslâmiyesine bakmasi ve onları hedef etmesi ne ile anlaşılıyor ve neden Erzincan ve Izmir taraflarında daha ziyade ilişiyor.... Bu hâdise, hem şiddetli kışta, hem karanlık gecede, hem dehşetli soğukta, hem Ramazan'ın hürmetini tutmayan bu memlekete mahsus olması; hem tahribatından intibaha gelmediklerinden, hafifçe gafilleri uyandırmak için, o zelzelenin devam etmesi gibi bir çok emarelerin delâletiyle bu hâdise ehl-i imani hedef edip onlara bakıp namaza ve niyaza uyandırmak için sarsıyor ve kendisi de titriyor. Biçare Erzincan gibi yerlerde daha ziyade sarsmasının iki vechi var. Bir: Hataları az olmak cihetiyle temizlemek için ta'cil edildi. Ikincisi: O gibi yerlerde kuvvetli ve hakikatlı müslüman muhafızları ve İslâmiyet hâmileri az veya tam mağlûb olmak fırsatıyle, ehl-i zındıkanın orada tesirli bir merkez-i faaliyet tesisleri cihetiyle en evvel oraları tokatladı, ihtimali var". Yukarıdaki akıl ve mantık dışı, alabildiğince bozulmuş, bir Türkçeyle kaleme alinan bu satırların sahibinin, Hazret-i Üstadları (!) Said-i Kürdi, nam-ı diğer Said Nursi olduğunu bilmeyenler tahmin de edemeyebilirler... Broşüre bakıldığında, uzun uzadıya kaynak aramak gerekmiyor. Said-i Kürdi'nin risalelerinden, 1939 Erzincan depremi ile ilgili paragraflardan alınmış bu cümleler, 27 Ağustos-1 Eylül 1999 tarihli "Zaman" gazetesinde (2) aynen yayınlanıyor; akabinde de depremzedelere dağıtılan broşürlerde... Fethullahçıların takiyyeyi bırakarak iyice pervasızlaştığı bir kere daha anlaşılıyor. Artık savunmada değiller. Türk Silâhlı Kuvvetleri ile Atatürk ilke ve Devrimlerine bağlı kurum ve kuruluşlara, kısaca Devlete karşı sistematik ama henüz adı konulmamış bir savaşım başlatıyorlar, hem de üç ayrı koldan... Start veren kişi, şimdilik bu örtülü savaşımı cephe gerisinden, hem de epeyce gerisinden, A.B.D.'den idare ediyor...

a.. POLİTİK VE BÜROKRATİK PLATFORMDAKİ SAVAŞIM

Fethullah Gülen ve organizasyonuna karşı T.B.M.M.'nde -Hükûmet-Muhalefet cepheleri dahil- karşı çıkan, laik hukuk sisteminden yana tavır alan bir tek parti yok. Hatta, doğru dürüst, onurlu ve yurtsever tepki koyan bir tek milletvekili bile sözkonusu değil. Meclis dışındaki CHP'ye ise son aylarda büyük bir ikinci cumhuriyetçi katılımı gözleniyor. Fethullahçıların en büyük desteğinin ikinci cumhuriyetçiler olduğunu ise herkes biliyor. Hükûmet, Milli Güvenlik Kurulu'nun başlatmış olduğu 28 Şubat sürecini durdurabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Örneğin, fethullahçı oldukları önesürülen yaklaşık 35 vali ve 300'e yakın kaymakamın merkeze alınmalarını sağlayacak atama kararnamesi hâlâ çıkarılmış değil. Gerekçe olarak iktidar partileri arasındaki anlaşmazlıklar önesürülüyor ki bu doğru değil. Sadece 4 Emniyet Müdürü ile sınırlı tutulan Emniyetteki tasfiye, şu sıralarda tersine işletilmekte. Yaklaşık 80 -bir kısmı fethullahçı- emniyet mensubu hakkında açılan soruşturmalar da ciddi bir sonuca bağlanmış değil. Şeriatçılara taviz vermeyeceğini her fırsatta tekrarlayan İçişleri Bakanı artık kesinlikle güven vermiyor. En az 600 fethullahçı Emniyet Müdüründen söz ediliyor. Fethullahçı Emniyet Amirleri, Başkomiserler, Komiserler, Komiser Yardımcıları ve Polis memurları çabası. Tasfiyeye önce İstihbarat, Bilgi-işlem, Personel, Polis Akademisi, Koleji ve Polis Okullarından başlanması ve aşağılara inilmesi gerekiyor. Ayni şekilde, yurtdışında sefaret korumasında görevlendirilen emniyetçi kadronun tümüyle geri çekilmesi ve durumlarının gözden geçirilmesi öneriliyor. Bunlar yapılmadığı gibi, bu süreçte, örneğin Ankara'daki fethullahçı emniyetçilerin şimdiki müdürvekili ile en rahat ve en güçlü dönemlerini yaşadıkları iddia ediliyor. Bu durumun İçisleri Bakanı tarafından da bilindiği, bu yüzden bir tepki gelir endişesiyle vekâleten atama ile yetinildiği kaydediliyor. Bu gevşeklik ve kokuşma sadece İçişlerinde mi? Elbette ki hayır!.. Başbakanlık, Tarım, Kü! ltür, M.E.B. ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kadrolarındaki fethullahçıların tasfiye endişesinden kurtulup, aksıne yüksek moralle çalışmalarını sürdürdükleri gözlemleniyor. Kamuoyunun deprem felâketine olan ilgisi, fethullahçıların ve de onları destekleyen siyasilerin işlerine yarıyor. İşin olumlu taktik tarafı, DGM'nin soruşturması ağır işliyor. "Dünya İmami"nın yanısıra bazı "Bölge İmamları"nın A.B.D.'nde olduğu biliniyor. Ya fethullahçı hiyerarşide yeralan diğer örgüt yöneticileri? Örneğin, "Sivil Istihbarat Servisi". Hani, organizasyona muhalif asker-sivil kadrolar hakkında en mahrem kişisel bilgileri -anekdot düzeyinde bile olsa- toplayacak; ses ve görüntü bantlarını, disketleri tasnif ederek bir "İstihbarat Bankası" oluşturacak ekipten söz ediliyor. Üstelik ekibin çekirdeğini de emniyetteki fethullahçı istihbaratçıların oluşturduğu; fethullahçı "telekulakçı"ların kendi deyimleriyle nakşibendi "telekulakçı"larını tasfiye ettirdikten sonra bu servise daha rahat biçimde bilgi ve belge-kaset aktarmaya devam ettikleri de önesürülüyor. M.G.K.'na verildiği önesürülen hayali "Fethullah Gülen Raporu"nu hazırlayarak kitleleri provoke etmeyi amaçlayanların bu servis elemanları olduğu iddia edilmekte. Keza, son haftalarda ortaya atılan ve Hüsamettin Özkan ile Mesut Yilmaz hakkında MIT tarafından bilgi toplanıldığını ima eden sahte raporun da yine bu servis elemanlarınca tezgâhlandığı kaydediliyor. Özellikle son sahte MIT raporundan amaç, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne karşı tavır alan Mesut Yılmaz'ın giderek keskinleşmesi. Hiç şüphesiz bu iddiaların tümü resmi bir soruşturma gerektirecek kadar önemli. Batı Çalışma Grubunun tasfiye edileceğini, 28 Şubat sürecinin sona erdiğini söyleyerek başta fethullahçılar olmak üzere tüm şeriatçılara çiçek gönderen Mesut Yılmaz'ın, son kaset olayından sonra Fethullah Gülen'in lehine yaptığı konuşmalar ise demokrasi ve laiklik adına utançla hatırlanıyor. En son, Genel Kurmay Başkanı Sayın Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun "28 Şubat gerekirse bin yıl sürer" açıklaması ile bir kez daha sarsılan Fethullahçıların fırsatçılığı ve militanlığı, Yargıtay Birinci Başkanı Sami Selçuk'un konuşması ile bir kere daha ortaya çıkmıs durumda. Zaman, Aksiyon, Akit başta olmak üzere tüm şeriatçı basının, PKK'nın, ÖDP'nin ve tüm ikinci cumhuriyetçilerin ortak desteğini alan ve hatta Nazlı Ilıcak tarafından "gönüllerdeki Cumhurbaskanı adayı" ilân edilen Sami Selçuk'un bu anlamlı çıkışının analizinin çok iyi yapılması gerekir. Seriatçı tehlikeyi yok sayacak kadar tarihimizi ve toplumsal yapımızı bilmeyen; Diyanet İşleri Başkanlığı'nı gereksiz görüp, tarikatların kendi okullarını açmasını talep eden Abant Toplantısı katılımcısı Selçuk'un, fethullahçıların gönüllerindeki söylemleri dillendirdiği apaçık ortada. Zaman ve Aksiyon'un nüshaları incelendiğinde bu ilinti tüm açıklığı ile ortaya çıkıyor. Hatta, daha da ileri gidiliyor: Abant Toplantıları , T.B.M.M.'nin de üstünde gösterilerek, 1982 Anayasası'nın yerine yeni Anayasanın Abant Toplantısı katılımcıları tarafından hazırlanması öneriliyor (3). Kısaca, Fethullah Gülen'in ne pahasına olursa olsun ille de ADLİYE ve MÜLKİYEDE kadrolaşmaktan söz edişinin boş olmadığı anlaşılıyor... Fethullahçıların Sami Selçuk olayının sonrasında takiyyeyi ve savunmayı bırakarak devlete karşı adı konulmamıs savaş açmalarının temelindeki en önemli hareket noktası şu: Meclise, bürokrasiye ve de ekonomiye ağırlıklarını koymuş olmalarına, ABD gibi süper güce sahip bir ülkenin desteğini arkalarına almalarına rağmen, bir başka ifadeyle ulaşabilecekleri en üst güç sınırında bulunmalarına karşılık, Fethullah Gülen neden Türkiye'ye dönemiyor? İşte halihazırdaki pervasızlıklarının dayandığı neden bu. Bu yüzden sürekli açık veriyorlar; bir başka ifadeyle, geleceklerine ipotek koydurmaya, battıkça batmaya devam ediyorlar...

b.. EKONOMİK PLATFORMDAKİ SAVAŞIM

Fethullahçılar yaklaşık 300 şirket ve holding, yıllık 600 trilyonluk ciro ve 25 milyar dolar tahmin edilen servetleriyle, sadece dinsel alanda değil, ekonomik alanda da vurdukları yerden ses getiren, üstelik dış ticaret becerileri olan girişimcileri ile dünyaya açılan büyük bir imparatorluk (!). Fethullahçı organizasyonun çökertilmesi için sadece siyasal desteklerinin kesilmesi ya da yasal önlemlerin alınması yetmiyor. Para musluklarının da kapatılması gerekiyor. 28 Subat kararları çerçevesınde alınması gereken önlemler henüz alınmış değil. İSHAD faaliyetini sürdürüyor (4). Samanyolu Televizyonu neredeyse dünyanın önemli bir bölümünden seyrediliyor. Zaman gazetesi 13 ülkede basılıyor (5). Biraz azalmasına rağmen "himmet paraları" yine halktan yasadışı biçimde toplanıyor; yurtdışındaki okullara ve şirketlere para transferi yasadışı yollardan gerçekleştiriliyor. Fethullahçı okulların, dershanelerin, yurtların ve ışıkevlerinin sayısı ve etkinliği giderek artarken, M.E.B.'nin göstermelik denetimleri (Atatürk köşesinin olup olmadığı vb.) formalitenin yerine gelmesi kabilinden sürüp gidiyor. 28 Şubat sürecinde fethullahçı kurumlara vurulan tek darbe de şu: YÖK'nun Fatih Üniversitesi'ne kaynak aktarımını kesmesi. İşte bu darbelerin nitelik ve nicelik açısından arttırılması gerekiyor. Bunlar yapılmadığı için de devlet, kendi imkânlarını kullanarak kendisini yoketmek isteyenleri çaresizlik içinde seyrediyor; savunma mekanizmasını harekete geçiremiyor... Fethullahçı Organizasyonun ekonomik gücünü ortaya koyan dramatik ama tipik bir örnek: Ekonomik çıkarların, ulusal çıkarların önüne nasıl geçebileceğinin, hatta din faktörünü bile yok saydırtabileceğinin tipik bir kanıtı: "Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretleri, İş yerimizde bizleri ziyaret etmek lütfunda bulunmuş olmanızdan dolayı şahsım ve arkadaşlarım adına teşekkürlerimi arzetmeyi borç bilirim. Uğurlu kademli olduğuna gönülden inandığım teşrifleriniz sırasında sarfetmiş olduğunuz veciz cümleler bizleri düşündürmüş ve zihinlerimizde yeni ufuklar açmıştır. Lütfettiğiniz ve Ulu Tanrı'nın ismi ile veciz deyimleri ihtiva eden güzel tablo, çalışma odamın duvarını süslemektedir. Ayrıca armağan ettiğiniz çok değerli amber tesbih ve nadide ipek halıyı bir hâtıranız olarak aile ocağımızda muhafaza edeceğim. Bu nazik ve anlamlı jestinizden dolayı ayrıca şükranlarımı arzederim. Yüce Peygamberimizin "Hediyelesiniz, Muhabbeti Artırır" deyiminden hareketle zatiâlilerinize sunduğum, 1500 yıllık Ortadoğu'nun kutsal topraklarında yapılan kazılarda çıkan orijinal bir kandil ile, Merhum Tunca üstadımızın bir hat eserini sizlere olan saygımızın ve sevgimizin ifadesi olarak lütfen kabul buyurmanızı istirham eder, emirlerinize intizâren en derin saygılarımı sunarım. Üzeyir Garih". Görüldüğü gibi, işadamı Üzeyir Garih'in bu mektubunda yer alan ve müridâne bir havada yazılmış cümleleri hak etmek için Fethullah Gülen ne yapmıştır? Elbette ki, bir ziyaret esnasında verilen tesbih-tablo ve ipek halı için övgü düzmeyecek kadar zengindir Üzeyir Garih. Üstelik, herhangi bir emekli vaize randevu vermeyecek, hele hele mukabil hediyelerle birlikte yukarıdaki mektubu yazmayacak kadar da meşguldur kendileri. Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde, laik hukuk sisteminden yararlanarak özgürce ve eşitçe iş yaşamını sürdüren Sayın Garih'in Fethullah Gülen'e bu nezaketi gösterirken, şeriatçı yapılanmalara karşı duyarlılığı olan Türk kamuoyunu da dikkate alması; esas saygıyı Cumhuriyetin temel ilkelerine göstermesi gerekirdi. Diyebilirsiniz ki, ne var bunda, karşılıklı bir hediye alışverişi ve oldukça ince bir teşekkür mektubu. Hayır, hepsi o kadar değil. Eksik olanı bizzat Fethullah Gülen ifade ediyor: "Bir Musevi (Üzeyir Garih) Moskova'da sizin teşvikinizle açılan bir! okula yardım ederse onu ne cemiyet çerçevesine, ne cemaat çerçevesine oturtmak mümkün değil" (6). Kısaca, Üzeyir Garih, Rusya Federasyonu ve Orta Asya'daki yatırımlarını güvence altına almak için, seriatçı olduğunu bildiği bir yapılanmanın Moskova'da açtığı lisesini finanse ediyor. Bir nevi haraç (himmet parası) ya da Osmanlı döneminde gayrimüslimlerin ödediği cizyeyi hem de gönüllü olarak ödüyor. Sadece o mu? Örneğin Sakıp Sabancı, son kaset olayı ile Fethullah Gülen'in maskesinin düşmesinin sonrasında bile ona sahip çıkıyor: "Sayın Hocam Fethullah Bey, yıllardan beri gündemdeydi. Pat diye sürpriz olarak gelmedi" diyerek Gülen'in kendisi gibi bu ülkeye hizmet verdiğini deklare ediyor (7). Sakıp Sabancı'nın tarikatçı olduğunu ya da sonradan intisap ettiğini elbette ki iddia etmek mümkün değil. Ancak, yurtiçi ve yurtdışı iş bağlantılarından kaynaklanan ekonomik çıkar hesapları, Sakıp Sabancı'yı böyle konuşturuyor. Bir başka ifadeyle de paranın dini ve milliyeti ve de devleti o lmadığını bir kez daha gözler önüne seriyor... Türk Devletinin, ekonomik platformda fethullahçı organizasyona ve diğer ekonomik gücü olan seriatçı yapılanmalara karşı kısa vadede alması gereken önlemler şöyle özetlenebilir: Bu tür yapılanmalarla doğrudan ya da dolaylı ilgili şirketlerin hesaplarına acilen elkonulmalıdır. Geriye dönük olarak azami 5 yıllık yasal süre içindeki tüm girdiler ve çıktılar, para transferlerinin mevzuata uygunluğu tek tek kontrol edilmelidir. Bu işlerle görevlendirilecek Maliye elemanlarının seçimi ve denetimine ilişkin esaslar belirlenmeli ve buna uyulup uyulmadığı sıkı sıkıya takip edilmelidir. Özellikle İSHAD, Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı, Türkiye Öğretmenler Vakfı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Asya Finans, Feza, Çağ, Slim, Fetih, Işık gibi dernek, vakıf ve şirketler yasal biçimde büyüteç altına alınırken, organizasyonla ilişkisi bilinen tüm dersaneler, kurslar, yurtlar ve de ışıkevleri takip ile mutlaka ve mutlaka kapatılmalarıdır. Aynı şekilde, fethullahçı organizasyon içindeki şirketlere ve vakıflara kaynak aktaran, ihale veren bürokratlar da soruşturma kapsamına dahil edilmelidir. Bu önlemler alınmazsa ne olur? Fethullahçı kurum ve kuruluşlardaki ekonomik düzeyde geometrik büyümeye en tipik örnek, Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfıdır ki, kuruluş senedinde yer alan mal varlığı ile günümüzdeki serveti arasındaki inanılmaz fark, bu konuda bir fikir vermeye yetecektir: 1972'de Izmir'de (Bahçelievler 502/2 Sokak, No: 39) Nef'i Akyazılı ve eşi Pembe Zehra Akyazılı, Naci Sençekicer, Mehmet Sevimlican, Osman Sarioğlu, Yusuf Pekmezci, Ekrem Uğur, Zeki Sakman ve Mehmet Fidan tarafından oluşturulan Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı'nın baslangıç sermayesi 229.747 TL.'na tekabül eden İzmir Karşıyaka'da iki katlı bir bina, Bozyaka mevkiinde 1620 metrekarelik bahçe içinde tek katlı bir köy evi ve yine aynı mevkide 415 metrekarelik bir arsadan ibarettir. Oysa, aradan geçen 27 yıl içinde, vakfın sahip olduğu öğrenci yurtlarının dökümü şöyledir. Ankara'da: Malazgirt Öğrenci Yurdu, Fidan Öğrenci Yurdu, o. Düşüngel Öğrenci Yurdu, Izmir'de: Işıklar Ögrenci Yurdu, Bergama Ögrenci Yurdu, Ortaköy Öğrenci Yurdu, Halil Rıfat Paşa Öğrenci Yurdu, Kemalpaşa Öğrenci Yurdu, Eskişehir'de: Sivrihisar Öğrenci Yurdu ve M. Güngör Öğrenci Yurdu, Adapazarı'nda: Ersoy Öğrenci Yurdu ve Akyazı Erkek Öğrenci Yurdu, Gümüşhane'de: Ahmet Ziyaüddin Öğrenci Yurdu, Kütahya'da: Hisar Öğrenci Yurdu, Afyon'da: Şuhut Öğrenci Yurdu, Dinar Öğrenci Yurdu, Emirdağ Öğrenci Yurdu, Kayseri'de: Seyid Burhanetdin Öğrenci Yurdu, Keykubat Öğrenci Yurdu ve Bünyan Öğrenci Yurdu, Kocaeli'nde: Yuvacık Öğrenci Yurdu, Uşak'da: Günkaya Öğrenci Yurdu ve Karahalli Öğrenci Yurdu, Aydın'da: Fatih 1 Öğrenci Yurdu ve Fatih 2 Öğrenci Yurdu, Sivas'da: Buruciye Öğrenci Yurdu, Bayburt'da: Şehit Osman Öğrenci Yurdu, Milas'da: Hafize Hatun Öğrenci Yurdu, Konya'da: Seydi Mahmut Hayrani Öğrenci Yurdu, Isparta'da: Sidre Öğrenci Yurdu, Balıkesir'de: Kayapa Öğrenci Yurdu, Erzurum'da: Zinnuni Öğrenci Yurdu, Denizli'de: Cevherpaşa Öğrenci Yurdu ve Süller Öğrenci Yurdu, Muğla'da: Sahidi Öğrenci Yurdu, Manisa'da: Bilgin Öğrenci Yurdu, Akhan Öğrenci Yurdu, Yılmaz Öğrenci Yurdu, Alaşehir Öğrenci Yurdu, Burdur'da: Üçgen Öğrenci Yurdu ve Mehmet Akif Öğrenci Yurdu, Erzincan'da: Yeşilırmak Öğrenci Yurdu ve sonradan açılmış olabilecek diğer öğrenci yurtları. Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı'nın kuruluşta 9 kişilik mütevelli heyetinin bugünkü sayısı 282 kişi. Bugün sadece İzmir'de 27 arsa, 45 bina, bir dersane ve 5 yurdu bulunan ve Türkiye genelinde trilyonlarla ifade olunan gayrimenkul zengini Vakıf, fethullahçı organizasyonun medarı iftiharı konumunda. Kısaca, yukarıdakı örnekte de görüldüğü gibi, fethullahçı organizasyonun ekonomik kaynakları, müdahale olmadığı takdirde geometrik biçimde büyümektedir. Bu ekonomik kaynakların rasyonel bir öncelikle, özellikle de insan eğitiminde kullanılması, tehlikenin giderek büyümesine yol açmaktadır.

3. DİNSEL PLATFORMDAKİ SAVAŞIM

Özellikle Sami Selçuk'un ülke gerçeklerini yeterince yansıtmayan, ancak Batı'nın uzun süredir dayattığı reçeteyi yineleyen talihsiz beyanlarından olumlu yönde cesaretlenen fethullahçıların, geniş cephe taktiğine başvurdukları gözlemleniyor. Strateji değişikliklerinin gerekçesi ise şu açıklamaya dayanıyor: "Bu ülkede sokaktaki 'Islâmcı', 'Kürtçü', 'dinci', 'vatan haini' ve diğerleri, Avrupa Birliğine girmeyi, hem de bir 28 Şubat tarihinde girmeyi devlete yön veren güçten daha fazla istiyor". Devlete yön veren gücün Türk Silâhlı Kuvvetleri olduğunu bilmeyen yok. Demokrasinin ve ülke-ulus bütünlüğünün önünde en büyük tehlikeyi oluşturan başta fethullahçılar olmak üzere tüm şeriatçılar, bölücüler, sözde ilerici sosyalistler, dönek solcu olarak tanımlanan ikinci cumhuriyetçiler, ortak deyimleriyle Te Ce'ye karşı ittifak görünümündeler. Hem de demokrasi, barış, hoşgörü, insan hakları gibi evrensel değerlerin arkalarına alarak... Hatta o kadar ki, "devlete karşı işlenen suçların affedilmesi ve ölüm cezasının kaldırılması; Doğu ve Güneydoğu bölgesinin yaşam koşullarının düzeltilmesi" gibi talepleri içeren 49 demokrat (!) aydının (!) imzaladığı "Şimdi Tam Zamanı Çağırıyoruz" başlıklı deklerasyona fethullahçılara açık destek veren isimlerin de katılması, Zaman gazetesinde önemli bir haber olarak yer alıyor (8). Diğer imzacılara baktığınızda gözlerinize inanamıyorsunuz: Örneğin, Abdülmelik Fırat, Ahmet Türk, Ufuk Uras, Tarık Ziya Ekinci, Mehmet Altan, Gülay Göktürk ve diğerleri. Bir de, Zaman gazetesinin yakın zamana kadar Fethullah Gülen aleyhine yazdığı kitaplardan dolayı "komünist-ateist-bölücü" olarak afişe etmeye çalıştığı Faik Bulut. Kimi Kürt faşisti, kimi ikinci cumhuriyetçi, kimi Insan -pardon PKK- Haklari Derneği yöneticisi, kimi sosyalist. İster istemez sorguluyorsunuz, nerede her fırsatta Türk milliyetçiliğini savunduğunu öne süren; kürtçülere ve her türlü bölücülere, komünistlere, ateistlere karşı olduklarını açıklayan; şehit ailelerini her firsatta istismar ile provoke eden; kendilerini modern alp-erenler olarak lanse ederek Türk sağını bunca yıl iğfal eden fethullahçılar? Sonra fethullahçı olarak adlandırılan bu yapılanmanın, amacına ulaşabilmek için tipik makyevelist bir anlayış içinde, bırakın Papayla ya da Ortodoks Rum Patriğiyle, şeytanla bile işbirliği yapabileceğini kestirebiliyorsunuz... İşte fethullahçıların sergilediği bu ahlâki düzey, dinsel platformda da kendini gösteriyor. Bugüne kadar, nurculuktan çıktıklarını ancak onu aştıklarını; tarikat olmadıklarını; olsa olsa "sivil toplum (cemaati)" olarak nitelendirilebileceklerini söyleyen fethullahçılar, Kıvrıkoğlu Paşa'nın son kararlılık demeci ile birlikte, Bediüzzaman olarak nitelendirdikleri şahsın risalelerine periyodiklerinde daha fazla atıfta bulunmaya başladılar. Bir başka ifadeyle takiyyeden vazgeçerek nurcu kimliklerine yeniden büründüler. Fethullahçıların siyasal koşulların değişmesi nedeniyle asıllarına dönmeleri, geniş cephe ya da sol literatürde "birleşik cephe" diye adlandırılan yeni taktiklerini engellemiyor, aksine güçlendiriyor. Örneğin, fethulllahçılar, 17 Eylül 1999 tarihli "Zaman"da çıkan "Bir Manevi Dinamik: Tunahan" başlıklı yazıyla, bugüne kadar yıldızlarının hiç barışmadığı bir düşman kardeşe, Süleymancılara barış çubuğunu şu cümlelerle uzatıyorlar: "Mücadelesinin önemini bugünlerde daha iyi kavrıyoruz. Bugünlerde, yani bastığımız toprak ayaklarımızın altından kayarken ve Kur'an eğitimine sınırlama getirilirken... O bu uğurda hayatını ortaya koydu ve bir ömür mücadele verdi. Süleyman Hilmi Tunahan, temel manevi dinamiklerimizden. Onun gibi dinamikler bundan böyle gündemimizde daha fazla yer almalı. Onların mesajlarını şimdi, ruhların iyice hassaslaştığı şu günlerde daha iyi anlıyoruz. Manevi dinamiğin ne demek olduğunu da... Koca bir ömür Kur'anı öğretmeye adandı. Bu uğurda çektiği sıkıntıların haddi hesabı yok. O kadar ki arzu ettiği yere bile defnedilmesi engellendi. Naaşı polis zoruyla Karacaahmet Mezarlığına götürüldü... Kur'an eğitimine konan engeller ve bugünlerde dellenen toprak, onun gibi manevi dinamiklere olan ihtiyacı ortaya çıkarıyor..." (9). Oysa biliyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti için kuruluşundan itibaren önemli bir tehdit oluşturmuş sahte din tüccarları: Said-i Kürdi, Şeyh Sait, Seyyit Abdülkadir, Kemal Pilavoğlu, Süleyman Hilmi Tunahan, Cemalettin Kaplan, M. Zahid Kotku ve onların günümüze kadar ulaşan çıkıntıları. Sadece, laik hukuk düzenine karşı değil, seriatçı cephede egemenlik tesis için birbirleriyle de kavgaya tutuşmuşlar. Süleymancı, babası faraza nurcuysa cenaze namazina gitmemiş; nakşibendi, kendi tarikatının hatta cemaatinin dışındakilere gerçek müslüman gözüyle bakmamış; nurcu, Said-i Kürdi'nin şefaati (!) sayesinde cennette öncelikli yer alacağına inanmış; rufai, kadiri ve vücutlarına şiş batırarak Allah katında ne denli makbul olduklarının provalarını yapmış... Bunlar, İslâmiyeti kendi işlerine geldiği gibi yorumlarken, hem müslümanlar arasında fırkacılığa ve bölünmeye yolaçmışlar, hem de çok yönlü inanılmaz bir sömürü mekanizması kurararak milyonlarca saf ve cahil insanımızı kandırmışlar, sömürmüşler. Cahil insanlar da din tüccarı sahte şeyhlerini tabulaştırarak Allah'a şirk koştuklarının; devlete ihanet ettiklerinin farkına bile varmamışlar... Daha geçenlerde Nurcuların liderlerinden biri olan Mehmet Kutlular, fethullahçıların, yurtdışında -Alman Anayasa Koruma Örgütü (İç Istihbarat Servisi-BfV) destekli- Süleymancılara ve Milli Görüsçülere karşı Türk Devleti tarafindan kullanıldığını belirtirken; istihbaratçı nurcuların fethullahçı cemaate katıldıklarını, kendilerinin bu duruma alet olmadıklarını ima ediyordu. Şimdi, aynı fethullahçılar, düne kadar yerin dibine batırdıkları Süleyman Hilmi Tunahan'ın ölüm yıldönümünde bugün övgüler düzmektedirler. Bunun adı riyakârlık ve de hiç şüphesiz ahlâksızlıktır. Bugün Süleyman Hilmi Tunahan'ın torununa ve Kemal Kaçar'a uzatılan barış çubuğu, yarınsa Haydar Baş'a, Abdülkadir Şaşmaz'a, Esad Coşan'a, Musa Topbaş'a, Enver Ören'e, Ali Yüksel'e, Necmeddin Erbakan'a, Mehmet Fırıncı'ya, Cüppeli Ahmet'e, Nazım Kıbrısi'ye, Mehmet Kutlular'a, Mehmet Kırkınca'ya, Muhammed Sıddık Dursun'a, Metin Kaplan'a, İzzettin Yıldırım'a, Mehmet Kurdoğlu'na Ramazan Yılmaz'a, Ali Kalkancı'ya, Müslüm Gündüz'e ve diğer çıkıntılara uzatılabilecektir. Fethullahçı organizasyonun makyavelist yaklaşımı dış ilişkilere de yansıdığında Türkiye Cumhuriyeti, 76 yıllık tarihi boyunca karşılaştığı en büyük tehdit odağı ile varolma savaşına girmek zorunda kalacaktır. Bugün, A.B.D. güdümüne giren, yarın çıkarları gerekiyorsa pekalâ Almanya, İngiltere, İran, Suudi Arabistan, hatta Libya ya da bir başka ülkenin güdümüne girebilir. Buna hiç kuşku yok... Başta fethullahçılar olmak üzere, halk tabiriyle "birbirinin gözünü çıkarmaya hazır" diğer tarikat ve radikal yapılanmaların, ortak çıkarları çerçevesinde bütünleşme tehlikesine karşı alınabilecek en etkili önlem, halkın bilgilendirilerek aydınlatılmasıdır. Bu işin öncülüğünü hiç şüphesiz ki Diyanet İşleri Başkanlığı yapacak; İlâhiyat Fakültelerindeki gerçek bilim adamları da katkıda bulunacaktır. Oysa ki, Anayasal bir kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığı asli görevini yerine getirmekten uzun yıllardan bu yana korkuyla kaçınmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük şanssızlığı ve de eksikliği, devletine sahip çıkacak cesarete ve kişiliğe sahip yeterli vatansever din görevlilerinin yetiştirilememiş olmasıdır. Cumhuriyet yönetimi altında irticai faaliyetlerin 76 yıldan bu yana sürmekte olduğunu; tarikat ve radikal İslâmi grupların gerçek dinde yeri olmadığını en iyi bilen Diyanet İşleri Başkanları, bugüne kadar dengelerin bozulmasından korktuklarından, tarikat ve benzeri yapılanmaların üzerine gidememişlerdir. Örneğin, Süleymancılar, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın atadığı imamların (İmam Hatipli ve de İlâhiyat mezunları dahil) arkasında namaz kılmayı öteden beri reddetmekte; el koydukları camilere atanan din görevlilerini kaçırtmak için de alenen dövmektedirler. Aynı şekilde, sözde Diyanetin denetimine rağmen, 800'ün üzerinde Kur'an Kursu ve Pansiyonu ile adeta bir dokunulmazlık zırhı içinde körpe beyinleri Atatürk ve Cumhuriyet aleyhine yıkamaya devam etmektedirler. Fethullahçılar, devletin dinden elini çekmesini isteyerek Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılmasını dillendirmektedirler. Nakşiler camilerini ayırmışlardır. Milyonlarca saf-dindar insanımız, bu odakların elinde dinine ve devletine karşı yabancılaştırılmaktadır. Bütün bu dinsel yapılanmalara ve ihanetlere karşı suskun kalan halihazırdaki Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Nuri Yılmaz, Fethullah Gülen'in İslâm Temsilcisi sıfatıyla Papa ile görüşmesini bile tepkisiz-yutkunarak seyretmekle yetinmiştir. Camiler kışla, minareler süngü, müminler ! devletine karşı düşman neferi, İmam Hatip Liseleri ve Ilâhiyat Fakülteleri seriatçi yapılanmaların ön bahçesi olurken, en az türedi şeyhler kadar cesaret ve basiret gösteremeyen Sayın Yılmaz, ulusumuzun kendilerine gösterdiği saygıyı hak etmemektedir. Tıpkı, Börekçizade Rıfat Efendi'den sonra gelen, -işlerinde ehil de olsalar- devletine ve rejimine gereğince sahip çıkamayan, tarikatlarla açıktan açığa mücadele edemeyen diğer "ürkek" Diyanet İşleri Başkanlarının da saygıyı hak etmedikleri gibi: Topu topu sadece 1960'li yılların başında Nurcuların dindışı eylem ve söylemlerini ortaya koyan bir kitapçık yayınlanmış; bir de 12 Eylül döneminde Süleymancıların oluşturduğu tehditle ilgili olarak talep üzerine Milli Güvenlik Konseyi'ne bir rapor sunulmuş, hepsi o kadar. Şimdiki Başkanın tarikatlarla ilgili kamuoyuna malolmuş bir mücadele programı yok. Merkezi vaazlarda, hutbelerde bu konuya yer verileceğine ilişkin bir bilgiye de rastlanmıyor. Oldukça yetişmiş bir psikolojik mücadele uzmanını danışman kadrosuna istihdam etmiş olsa da kendisinden yeterince yararlanamadığı anlaşılıyor. Yaygın bir izleyici kitlesine sahip olmayan bir televizyonda (BRT) çıkıp da: "Tarikatlara gerek yok.... Geçmişte tarikat dünya sevgisini bırakmaktı. Şimdi bakıyoruz, cemaat haline gelmiş tarikatlar her türlü konfor içinde, zevk ve sefa içinde. Dini bilmeyen, cehalet içinde yüzen insanlar şeyhlik postuna oturmuşlardır. Dini samimi olarak, birey olarak yaşayan insanları ayırt ediyorum. Dini öğrenmek isteyen herkes dini yaşayabilir. Allah ile kul arasına kimse giremez. Dini yaşamak için tarikatlara gerek yok, zorunluluk yok.... İbadette yeter ki samimi ol, bunlar olay çıkarmak dinle devleti, milleti, cumhuriyeti karşı karşıya getirmek istiyorlar. Oynanan oyun budur. ! Kimse Cumhuriyetle İslâmiyeti karşı karşıya getirmesin" demesi yeterli olmuyor. Sayın Diyanet İşleri Başkanı'nın yüreklilikle çıkıp "bunların kim olduklarını, din dışı uygulama örnekleriyle birlikte, tüm kitle iletişim araçlarından yararlanarak sürekli bir biçimde açıklaması gerekiyor. Açıklayamadığı için her yıl yüzbinlerce saf insanımız bu din tâcirlerinin ağına düşüyor; Diyanete bağlı camilerdeki cemaat sayısı da buna bağlı olarak sürekli azalıyor. Diyanetin asli görevi kuşkusuz sadece camilere din görevlisi atayıp vakit namazlarını eda ettirmekten ibaret değil. Sayın Başkanın Diyanet kadrosundaki ya da yurtdışındaki örgütlü Süleymancı, Kaplancı, Milli Görüşçü gibi yapılanmalara karşı verdiği mücadele olması gerekenin çok ama çok gerisinde. Bu açıdan önünde iki seçenekten birini seçmek durumunda: Ya acizliğini kabullenerek istifa edecek veya görevden alınmayı bekleyecek, ya da Börekçizade'den sonra hiçbir Diyanet İşleri Başkanı'nın yapamadığını yaparak halkıyla ve devletiyle bütünleşerek şeriatçı yapılanmalara karşı açıktan mücadele edecektir. Bu ikinci tercih, sadece sorumlu, vatansever bir bürokrat için değil, temsil ettiği kitleler için Allah'a karşı da bir borçtur, yükümlülüktür. Sayın Mehmet Nuri Yılmaz ve bu göreve getirilenler bu ülkede en az Fethullah Gülenler kadar cesur ve kararlı olmadırlar; yaygın dinsel eğitimi ve halkla ilişkileri Fethullah Gülenlerden daha iyi yürütmelidir, derken ne kendisine ne de makamına haksızlık etmiş sayılmıyoruz...

FETHULLAHÇI YAPILANMANIN HRISTİYAN VE YAHUDİ DESTEKÇİLERİ

Fethullahçıların en büyük ortak hayali, Fethullah Gülen'in vatanına tıpkı Ayetullah Humeyni gibi dönmesi ve hemen iktidar koltuğuna oturması. Kendisini kurbanlar keserek karşılamak istiyorlar. Kaset olayından sonra "çözülen" fethullahçıların söylemlerine göre, cemaat üyeleri, Fethullah Gülen'in idamla yargılanabileceğini ihtimal görmekle birlikte, infazın sözkonusu olmayacağında hemfikirler. Malûm iç ve dış desteklerine güveniyorlar. En çok da Hrıstiyan Dünyasının (Katolik ve Ortodoks) ve Musevilerin tepki göstereceğinden eminler. Kayıtsız şartsız desteğinden emin oldukları yabancı ruhaniler ise şunlar: Papa II. Jean Paul ile en önemli yardımcısı Kardinal Francis Arenzi (Dinlerarası Diyalog Konseyi Başkanı), New Yok Başpiskoposu Kardinal John O'Connor, A.B.D. Katolik Üniversitesi'nden Prof.Dr. Sidney Griffith, Prof.Dr. Dale Eickelman, Dr. Thomas Walsh, Neil Albert Salonen , Richard Rubinstein, Israil Hahambaşısı Dahsi Doron, Fener Rum Patriği Bartholomeos. Fethullahçılara göre! A.B.D. yönetiminin garantili güvence verdiği Hristiyan ve Musevi ruhanileri, İslam Dünyasında muhatap olarak yalnızca kendilerini tanıyorlar ve dayanışma gösteriyorlar. Fethullahçıların bu işbirliği ve dayanışma ya da tâbiyet konuda hiç de abartma yapmadıklarına ilişkin iki örneği son günlerde yasamış bulunuyoruz. Örneğin, Türkiye Katolik Cemaatleri Ruhani Reisler Kurulu Genel Sekreteri Monsenyör Georges Marovitch, sanki üzerine düşen vazifeymiş gibi, 20 Eylül 1999'da yaptığı bir açıklamayla Fethullah Gülen'in Nobel Barış Ödülü'ne lâyık olduğunu açıklamış ve kendisine övgüler yağdırmıştır. Ertesi günü de, Fethullahçı "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı"nın İstanbul'da Cemal Reşit Rey Salonu'nda düzenlediği "Birlikte Yaşama Sanatı Hoşgörü 700 Sempozyumu"na, Türkiye'deki fethullahçıların ve yandaşlarının ve de muhiplerinin yanısıra, Türklere düşmanlığı ile anılan Fener Rum Patriği Bartholomeos, Katolik Cemaati Ruhani Reisler Kurulu Başkanı Lui Pelatre, Genel Sekreteri Georges Marovitch, Musevi Hahambaşı Vekili Ishak Haleva, Salom Gazetesi yazarı Yusuf Altıntaş, Ermeni Patriği Temsilcisi Kirkor Damatyan, Süryani Cemaati Temsilcisi Dr. Ayhan Başaranlar katılarak söz ile yoğun alkış almışlardır. Fethullahçıların en büyük korkuları şu: Fethullah Gülen, kalp hastası, şeker ve şekere bağlı göz rahatsızlığı ile yüksek tansiyon hastası. Türkiye'ye döndüğünde, tedavisine ilişkin ciddi kuşkuları ve endişeleri var. Örneğin, Türk Askeri Doktorlarına güvenmiyorlar. Korktuğundan değil, sırf bu nedenle A.B.D.'nde beklemeyi tercih ettiğini ifade ediyorlar. Içlerindeki tek teselli verici umut, "dönüşünün muhteşem olması", yani doğrudan iktidar koltuğuna oturması... Tabii ki saçma bir umut ama şeyhlerini "Dünya İmami" statüsüne lâyık görenlerin umutlarına engel olmak da kesinlikle mümkün değil... Bugünlerde, Fethullah Gülen'in sağlık durumuna ilişkin çeliskili haberlerin gelmesi, yapılanmanın başına vekil olarak kimin geçeceğine ilişkin tahminlerin yürütülmesine yol açıyor. Bilindiği gibi, Fethullah'ın A.B.D.'ye kaçmasından (pardon tedaviye gitmesinden-N.H.) sonra, organizasyonu ayakta tutan himmet paralarında oldukça hissedilir bir azalmanın olduğu hiç kimsenin meçhulü değil. Organizasyon, özellikle medya bölümünde çalışanlara zaman zaman maaş ödemekte bile zorlanıyor. Yurt içinde organizasyondan kadrolu olarak maaş alan personelin (İstişare Grubu, Coğrafi Bölge İmamları, Ülke-Bölge-İl-İlçe İmamları, Semt-Mahalle İmamları, Ev İmamlari -Yurt müdürleri ve yardımcıları ile ışıkevleri sorumluları-, Danışmanlar, Serrehberler, Belletmenler, Okul-Dersane-Kurs Müdür ve yardımcıları, öğretmenler, yabancı personel, müstahdemler, teknik elemanlar, medya çalışanları, sağlık personeli -doktorlar, hemşireler, yardımcı sağlık personeli-, organizasyona dahil vakıf, dernek ve aracı kuruluşların yönetici ve çalışanları) yanısıra yurtdışındaki temsilcilere, okul müdür ve yardımcılarına, yerel öğretmen ve personele, kuryelere, okulların bakımını sağlayan teknik personele de muntazaman her ay maaş ödeniyor. Ancak kaç kişiye maaş ödendiğine ilişkin bilgiler net bir rakamı ifade etmese de birbirine yakın. En az 50.000 maaş alan personelden söz ediliyor. Hali vakti yerinde olup da maaş talep etmeyen, emekle katkıda bulunan gönüllülerin sayısı bu rakama dahil değil. Yurt içinde ve dışında bağışlanan ya da satın alınan gayrimenkullerin yanısıra kiralanan binlerce gayrimenkulün aylık işletme harcamaları (kira, bakım, elektrik, su, ısınma, telefon, teknik ekipman, laboratuvar ekipmanı, yatakhane-yemekhane ekipmanı, temizlik, sağlık ekipmanı vb.), ulaşım giderleri (taşıma araçları alımı, yakıt ve bakım-onarım giderleri, uçak biletleri vb.), yiyecek-içecek, sosyal ve kültürel etkinlik masrafları dikkate alındığında, fethullahçı organizasyonun ortalama aylık giderinin 1999 yılı rakamlarıyla en az 25-35.000.000.000.000 TL (25-35 trilyon TL) arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu aylık harcama tutarı, organizasyonun 25 milyar dolar ifade edilen anasermayesine, yıllık ortalama 600 trilyon TL olarak ifade edilen ciroya ve de gerçek miktarı saptanamayan himmet gelirlerine vurulduğunda öylesine önemli bir rakam olarak değerlendirilmiyor. Ancak, dış yardımların kesilmesinin, himmet paralarındaki azalmanın kronikleşmesi durumunda bu saadet zincirinin kopmasının ve organizasyonun paramparça olmasının kaçınılmazlığına dikkat çekiliyor. Kısaca, Fethullah Gülen'in yokluğu, organizasyonun yumuşak karnını oluşturan para musluğunun başında "mutemet" ellerin olmasını gerekli kılıyor. FETHULLAHÇI YAPILANMANIN VARİSLERİ işte, Fethullah Gülen'in boşluğunu dolduracak adayların şu sıralarda yeniden gündeme gelmesinin nedeni bu. Ancak, Fethullah Gülen henüz sağken, yakın çevresinden hiç kimsenin vekâleten bile olsa adaylığını ilân etme "cüretini" ve "hürmetsizliğini" göstermesi beklenmiyor.. Ancak, yine de örtülü kulis çalışmaları kapsamında bazı isimlerin daha sık telâffuzu ve bu isimlere daha çok ve daha özel saygı gösterilmesi biçiminde bir ayrışmaya gidiliyor. Bu ayrışma sonunda açığa çıkan isimler ve bu isimlerle ilgili yorumlar, meslek grupları ve kişiler açısından en şanssızdan en şanslıya doğru şöyle: Öğretim üyelerinin hiç şansı bulunmuyor. Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Kurucu Hey'eti ve Yönetim Kurulu ile Abant Toplantılarına katılanlar içinde yer alan, kamuoyunca isimleri bilinen akademisyenlere şans verilmemesinin nedeni şu: Vârisin mutlaka ve mutlaka risale-i nurları hatmetmiş, bir başka ifadeyle nur mekteplerinin rahle-i tedrisinden geçmiş olması gerekiyor. Bu olmazsa olmaz türünden bir koşul. İhsan Kalkavan, Mehmet Emin Hasırcılar, Sadık Pishan, Tahsin Tekoğlu, Ömer Faruk ve Selçuk Berksan, Asım Ülker, Mustafa Kavurmacı, Naci Altınbüken, Abdülkadir Konukoğlu, Rıza Nur Meral, Mustafa Kahraman, Ünal Kabaca gibi işadamları arasında ön plana çıkan tek isim Ilhan İşbilen. Hocaefendi (!) ile geçmişe dayalı bir hukuku olduğu söyleniyor. Fethullah Gülen'in adıgeçene gösterdiği ilgi ve saygı, cemaati de bu yönde etkilemekle birlikte en önemli dezavantaji risale-i nur eğitiminin "kifayetsiz" olması. Organizasyonun lokomotifi sayilan Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı'nda yurt müdürlüğünden mütevelli hey'et başkanlığına kadar yükselip deneyim kazanan, sonra da fethullahçı medyanın oluşturulmasında tüm sorumluluğu tek başına üstlenen İlhan İşbilen, Fethullah Gülen ile Vatikan'a gittikten sonra şu sıralarda ortalarda görünmemeye başladı. Otoriter ama agresif kişilik yapısı ile "toparlayıcı" olamayacağı konuşuluyor. Harun Tokak için "seviyeli ama karizma sahibi olamaz" değerlendirmesi yapılırken, Ömer Okçu için "menfaatini bilen küçük esnaf", Alaattin Kaya için "hocaefendiyi muhbir olarak deşifre ettiği için gözden düştü", Ismail Büyükçelebi içinse "kişisel hırsı olmayan, politikadan anlamayan, dünya gerçeklerinden kopuk sade bir hayat yaşayan samimi bir mütedeyyin, iyi bir hatip" değerlendirmeleri yapılıyor. Geriye bir tek aday kalıyor: Abdullah Aymaz, takma adıyla İsmail Yediler. Fethullah Gülen'in en sevdiği, güvendiği ve bilinçli olarak ileriye hazırladığı öğrencisi. Ancak, Erzurumlu değil (Kütahyalı). Çocuk yaşlarından itibaren hep Fethullah Gülen'in yanında olduğu; risale-i nurları en iyi tefsir edecek seviyede bulunduğu; dünyayı öğrenmesi için bizzat Gülen tarafından A.B.D. ve Avustralya'ya gönderildiği kaydediliyor. Zaman gazetesinin New York Temsilciliğinin yanısıra, Avustralya'da cemaat oluşturulması ve okul açılmasında önemli rol oynayan Aymaz, sosyal yönü gelişmiş; dengeli halkla ilişkiler yürütebilen, iyi yabancı dil bilen biri olarak da nitelendiriliyor. Abdullah Aymaz'ın Patrik Bartholomeos'un yanısıra A.B.D.'ndeki Yunan lobisi ile dirsek temasında olduğuna ilişkin haberler hâlâ hatırlarda. Özellikle de Yunan asıllı Andrew Manatos'un A.B.D. üst düzey yöneticilerine gönderdiği Abdullah Aymaz için yardım talep ettiği mektup, Türk Basınında da yer almıştı. Abdullah Aymaz'ın, Türkiye karşıtı senaryolar hazırladığı bilinen "Barış Etüdleri Enstitüsü"nün yanısıra, Henry Barkey, Graham Fuller gibi ünlü C..I.A. elemanları ile olan temasları da Zaman gazetesi tarafından "gazeteci kimliğinin gereği" olarak değerlendirilmiş ve tekzip yoluna gidilmemişti. İşte, A.B.D.'nin en ilgili makamları ve en ilgili yetkilileri ile görüşme tecrübesine sahip; Yunanlılarla pervasızca dayanışma içine girebilen; Batıyı tanıyan ve iyi yabancı dil bilen; eğitimcilik ve gazetecilik tecrübesi olan; halen Zaman Gazetesinin Genel Yayın Müdürlüğü'nün yanısıra köşe yazarlığı da yapan; dinlerarası hoşgörü adına organizasyonun Katolik, Ortodoks ve Musevi Dünyası ile ilişkilerini kotaran; katı ve ödünsüz bir nurcu: Abdullah Aymaz... Fethullahçılara göre, ileride uzlaşmayı kabul etmeyen yaşlı ve sorunlu-huysuz nur cemaati liderlerinin (Mehmet Kutlular, Mehmet Kırkıncı, Muhammed Sıddık Dursun, İzzettin Yıldırım, Mehmet Kurdoğlu vd.) bu fani hayattan ayrılmalarından sonra tüm Nur cemaatlerini tek çatı altında toplayacak kişi, ancak Fethullah Gülen ya da giybetinde Abdullah Aymaz olabilir, deniliyor. Ancak, öte yandan Fethullah Gülen, daha henüz hayattayken yerine vekil gösteremeyeceğini, bunun dinen çok ağır bir sorumluluk getirdiğini, kendisinin bu manevi yükü kaldırmaya hazır olmadığını da ifade etmeyi ihmal etmiyor. Bir başka ifadeyle yerini en sevdiğine bile bırakmaya niyeti yok...

HENÜZ BELİRSİZ VARİS ABDULLAH AYMAZ'IN AYMAZLIK DÜZEYİ

Büyük bir olasılıkla, Fethullah Gülen'den sonra organizasyonun başına geçecek olan Abdullah Aymaz'ı, tanımanın, kapasitesini, bilimden ne anladığını, en basit ve doğal olayları yorumlama düzeyini, Türkçe dil bilgisini, belki biraz da zekâ katsayısını, dinsel megolomanisinin olup olmadığını ve benzeri özelliklerini saptamanın en kestirme yolu, hiç süphesiz yazdıklarını okumaktan geçmektedir. Bu en "seçkin" fethullahçının yazdıklarının çoğunluğu, Said Nursi'den yaptığı sadeleştirilmemiş alıntılardan oluşmakta, kendisi sadece bazen konuyla hiç ilgisi olmayan küçük yorumlar eklemekle yetinmektedir. Bu arada organizasyona bağlı Nil yayınlari arasında "Sen Yusuf musun?" adlı çok "anlamlı" ve "yüksek düzey ürünü" bir kitabı da yayınlanan bu geleceğin fethullahçı organizasyon lider aday-adayının rastgele seçilmiş orijinal yorumlarından bazıları (aynen): "Yine Bediüzzaman Hazretleri, insanın üzerinde hukuku olanların sırasını anlatırken sağ elini uzatıp şöyle demiştir: 'Başparmak hukukullah, işaret parmak hukuk-i Resulullah, orta parmak hukuk-i Üstad, yüzük parmak hukuk-i valide, küçük parmak hukuk-i peder'. Dikkat edilirse, üstadın yani öğretmenin, hocanın hakkının hemen ön sıralarda olduğu böylece tespit edilmiş oluyor" (10). "Ağlayışlarımız bir duaya dönerek arşı ihtizaza getirirse ümit ediyorum ki, afatlar durur; seyyiatimiz hasenata tebdil edilir ve makus talihimiz değiştirilerek önümüze hayırlı ve engin ufuklar açılır" (11). "1968 Fırtınası Türkiye'de eserken, gerek bizim ögrenciliğimiz yıllarında gerekse ondan sonra devam eden dönemde durmadan gençliğin kalp ve kafasına şüphe ve tereddütler ekildi. Maalesef inkâr zakkumları da yetiştirildi. Arkasından anarşi ve terör, eğitim yuvalarımızın ve bütün ülkemizin kâbusu haline geldi. O zamanlar bilhassa Albert Camus gibi inkârcı yazarların kitaplarını okumak moda haline getirilmişti; gençler harıl harıl onları okuyor ve inançlari onlardan edindikleri vesveseleri, şeytani bir plan ve sinsi bir organize ile yaygın hale getiriyorlardı. Bilhassa Veba romanı çok meşhurdu. İşte o dönemde bu zehirli düşüncelere karşı bizler panzehiri Risale-i Nur Külliyati'nda buluyorduk. Bu bakımdan bela ve musibetlerin hikmetleri hakkında sadece 14. Söz'ün Zeyli değil, bütün külliyata yayılan hakikatlar dertlerimize deva oluyordu" (12). "Sorulara başlanmadan önce şunlar ifade edilmiş: (Manevi ve ehemmiyetli bir canipten, şimdiki zelzele münasebetiyle altı-yedi cüzi suale karşı, yine manevi ihtar yardımıyla cevaplar kalbe geldi. Tafsilen yazmak kaç defa niyet ettimse de izin verilmedi. Yalnız icmalen kısacık yazılacak.... Evet, Sodom ve Gomore'yi mahveden günahlar ve benzerleri bu günlerde belki bazı şahısların organizesi altında yapılıyor, ama medyanın büyük bir kısmı farkına varmadan bunları popüler hale getiriyor, insanların çoğu da bunları tepkisizce okumak ve izlemekle bunları desteklemiş oluyorsa, işte fiilen olmasa bile iltizamen veya ilhaken iştirak etmiş olurlar. Aynı şekilde devlete ve devlet menfaatlerine rağmen bazıları yanlış yönlendirmelerle bir milleti zorla 'Hem Allah'ına hem Peygamberine karşı asi vaziyetine' sokarlarsa yine aynı şeyi yapmış olurlar" (13). "Yıl 2044. Sızıntı'nın kapaklarını süsleyen feza şehirleri, artık bilim-kurgu türü hayaller olmaktan çıkmış. Otuz yıl önce hayal bile edilemeyen gelişmeler yaşanıyor. O zamanlar emeklemekte olan ilim, şimdi maratonunu yarılamış durumda. Aymaz Feza Şehri'nden Ali ile Akyüz Beldesi'nden Abdullah, Cuma namazını Ay'da eda etmek için sözleşmişler. Randevuları uzayda gerçekleşiyor. Mudakkik delikanlılar, gerçekten çok dakik. Ne de olsa zamanın esrarını keşfetmişler. Selâmlaşma ve kısa ve samimi bir hal hatır sorduktan sonra Ali söze başlıyor: 'Dün Merkez'deki sunucuyla bağlantımda Mesnevi-i Nuriye'deki 'Harici ve Zihni Hakikat-ler' bahsiyle alâkalı çok enteresan bir şerhe rastladım. Abdullah: Evet, o bahsi hatırladım. 11. Mesnevi hatmimizde, bu mevzuda çok feyizli bir kognitif intikal ve epistemik kesf tecrübe etmiştik, değil mi? Ali: Evet, biinayetillah. İşte o orijinal yorumu, hususi hiper-metnime ilâve ettim. İnşaallah bu mevzuda bir makale hazırlayıp Külli-Net'e göndermeyi düşünüyoruz. Abdullah: 'Ortak literatür sunucusu'nda bir tarama yapmakta fayda var. Burada mütalâa edilmesi gereken müşterek bir külliyat oluştu. Ali: Evet. Ruhumuzun heykeli ikame edilmeye başlandığından bu yana, samimi sanatçıların hazırladıkları belgeselleri, hologramlarla seyretmek, o zamanı bizzat yaşıyormuş hissini veriyor. Farazi ortamın bu kadar gelişeceği düşünülmüyordu, değil mi? Abdullah: Daha çok şey düşünülmüyordu, maalesef. Ruh mimari, 'riyazi düşünce' üzerinde tahsidat yaparken fenada fani olan insancıkların holistik nazarlarını ve sosyal ferasetlerini dumura uğratmaları çok acı ve ibretli gerçekten. Üstad'ın 'bedbaht' diye adlandırdığı kitleye bunları da dahil edebiliriz belki de. Ali: Evet, niyetlerini saflaştırmayanların talihli oldukları söylenemez.. Abdullah: Birazdan Ay üssüne ineceğiz. Namazdan sonra tesbihati yeni açılan tefekkür merkezinde yaparız. Ali: Cevsen'i de meteor yağmurunu seyrederken okuruz. Abdullah: İnşaallah. Kemerleri bağla, iniyoruz" (14). Yorumsuz birkaç alıntı, varış aday-adayı Abdullah Aymaz hakkında mutlaka bir fikir veriyor. En iyisi ve en seçkini buysa... diyorsunuz ve cümlenin gerisini lütfen siz tamamlıyorsunuz...

SONUÇ (A.B.D. Modeli-Öngörüleri ve Fethullahçı Yapılanmanın Yokedilmesi - Önlem Önerileri) :

arkası geliyor.
 
(geldi)
A.B.D.'ni yönetenlerin, gerek kendi ülkelerindeki ve gerekse Asya, Avrupa ülkelerindeki tarikatlara yönelik olarak geliştirdikleri bir model sözkonusu. Modelin amacı, tarıkatları, birer sivil toplum örgütü, gönüllü kuruluş (N.G.O.) olarak yeniden yapılandırmak; mevcut düzene karşı uysallaştırmak. Kısaca böyle özetlemek mümkün. Her şeyden önce yapılanmanın bir sistematiği var. Öncelikle bireyin toplumsallaşması ile başlatılan süreç, suya bir taşın atılmasıyla oluşan halkalar gibi bireyi kuşatan çevreler yaratmaya dayanıyor. Bu çevreler, eğitim, sağlık, teknolojiye dayalı iletişim kanalları, ekonomi, politika ve kültürel gereksinimleri karşılıyor. Tüm bu çevreleri de kuşatan ve kendi inanç-düşünce sistemine göre oluşturulan bu toplumsal yapıya işlevsellik kazandırılması, siyasal erkde yani devlet yönetiminde de bir uzlaşmayı ya da paylaşmayı gerekli kılıyor. Fethullahçıların bu modele uydurulmaya çalışılmasının yarattığı problemlerin temelinde, gerek Türk Toplumunun ve gerekse İslâmiyetin baskın karakterlerinin farklılığı yatıyor. Batıda, mevcut tarikatlar ve benzeri dinsel yapılanmalar içinde devleti ele geçirmeye, siyasal rejimi değiştirmeye yönelik örnekler marjinal kabul ediliyor. Siyasal İslâmın kendi kurallarına göre devlete tümüyle egemen olması esas; toplumsal bir uzlaşı ve egemenliğin demokratik çerçevede paylaşımı sözkonusu değil. Fethullahçılar, diğer seriatçı yapılanmalar gibi, demokrasi ve özgürlük istiyorlar ama sadece kendileri ve kendileri gibi düşünenler için. İktidara giden yolun önce insana yapılan yatırımdan geçtiğinin; bir sonraki aşamada da toplumsal yaşamı düzenleyen "mülkiye ve adliye"nin elegeçirilmesinin en son aşamada da devletin elegeçirilmesinin bulunduğunu bizzat Fethullah Gülen ima ile ifade ediyor. Kısaca, A.B.D.'nin Washington'dan biçtiği yeni model gömlek, Mormon, Moon, Scientology gibi tarikatlara uyarken, Talibanlardan fethullahçılara kadar uzanan siyasal islâmcı yapılanmalara ise doğalarının gereği çok dar geliyor ve bir şekilde bir süre idare ettikten sonra patlıyor; sonra da fethullahçı örneğinde olduğu gibi o ülkeye toplumsal irin yayılıyor... İşin aslına bakılırsa A.B.D.'nin Avrupa ve Asya tarikatlarına öngördügü model, bazı hallerde kendi tarikatlarına da uymuyor. Ancak, A.B.D., kendi kamu güvenliğine yönelik farklı bir yapılanmayı legal bir biçimde kontrol altına alacağı yerde, Davidian tarikati örneğinde olduğu gibi, liderinden en küçük ferdine (bebeklere) kadar yakarak yok ediyor; bir başka ifadeyle sorunu en radikal biçimde çözümlüyor (15). Ama aynı A.B.D., Türkiye'de Refah Partisi'nin kapatılmasından, İstanbul eski Belediye Başkanı'nın görevden alınmasına kadar pek çok örnekte, hem de yargya müdahale pahasına saygısızca karışabiliyor. Hiç şüphesiz, bu çelişkinin yeri geldiğinde hatırlatılması gerekiyor... Fethullahçı suç organizasyonu A.B.D.'den, Süleymancılar, Milli Görüsçüler-Nakşibendiler Almanya'dan, yine Nakşibendilerin bir bölümü Ingiltere'den ve Suudi Arabistan'dan, Hizbullahçılar İran'dan yönlendirilirken, Türk Devleti, soruna tek tek lokal çözümler aramak yerine bir mücadele sistematiği oluşturmak; buna uygun stratejiler geliştirmek zorunda kalıyor. Bu tür şeriatçı, bölücü ve benzeri marjinal yapılanmalarla mücadelede yapılması gerekenlere ilişkin birkaç somut öneri:

1.. Almanya'da olduğu gibi, bir "Anayasayı Koruma Kurumu" mutlaka oluşturulmalıdır. Bütçesi, siyasal baskı olasılıklarına karşı "Örtülü Ödenek" bünyesinde oluşturulan; kendi kadrosunda alanında uzmanlaşmış personeli (tarihçileri, ilâhiyatçıları, sosyologları, psikologları, psikolojik savaş teknisyenlerini, reklâmcıları, basın ve halkla ilişkiler uzmanları, hukukçuları, siyaset bilimcileri, bilgi-işlemcileri, stratejistleri, askeri danışmanları, kendi kolluk görevlileri, hizmetiçi eğitimcileri vb.) bünyesinde bulunduran ve de Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere, M.G.K., Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, M.I.T., Emniyet Genel Müdürlüğü, D.G.M.., Valilikler ve diğer ilgili birimler ile koordinasyonu sağlayacak -yasal yaptırım gücü olan- yapılanmayı içerecek böyle bir Anayasal Kurumun kurulması kaçınılmaz bir gereklilik halini almıştır. Kritik görevlere yapılacak atamalarda, bu kurumun onayı, yasal zorunluk haline getirilmelidir. Böyle bir kurum, Türk Devleti'nin kendisini savunma mekanizmasını, hukuk sistemi içinde çalıştırmasına olanak sağlarken, mevcut hukuk sisteminde olası bir zaafa da yol açmayacaktır. Böylece, Almanya, A.B.D., İngiltere ya da diğer Batılı ülkelerde olduğu gibi, hangi siyasal parti iktidara gelirse gelsin, devletin temel politikaları degişmeyecek; siyasal rejimin değiştirilmesi riski sözkonusu bile olmayacaktır. Bu suretle ülkemizde istismara açık demokrasi ve laiklik tartışmaları da büyük ölçüde sona erecektir.

2.. Kısa vadede ise, Milli Eğitim Bakanlığı'nın İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürleri ile İl ve İlçe Müftüleri başlangıç olmak üzere, kritik görevlerdeki tüm devlet personelinin aşamalı olarak Milli Güvenlik Akademisi'nde hizmetiçi kursa alınmaları sağlanmalıdır. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde yeni bir yapılanma ile İrtica Daire Başkanlığı kurulmalıdır. Bu dairenin nitelikli personeline devlete bağlılığını kanıtlamış, İslâm dışı şeriatçı yapılanmalar konusunda uzman, dinsel terminolojiye hakim, tercihan arapça ve farsça bilen Ilâhiyat mezunları da dahil edilmelidir.

3.. Gerek Türk Silâhlı Kuvvetleri ve gerekse Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde şeriatçılık konusunda uzmanlaşmış personelden azami faydayı sağlamak için, kışla-karargâh ya da bölge atamalarında, önceden olduğu gibi aynı ihtisas görevinde devamları sağlanmalıdır.

4.. Ama önce ve de öncelikle, bir kararlılık göstergesi olarak eskilerin deyimiyle -ibret-i âlem olsun diye- fethullahçı organizasyon dağıtımalıdır...

DIPNOTLARI:

a.. "Mustafa Sungur, 'Deprem Amerikayı da Sarstı', Aksiyon, 28 Ağustos 1999"dan Abdullah Aymaz, Göze Takılanlar: Samimiyeti Fark Etme Samimiyeti", Zaman, 5 Eylül 1999. b.. Geniş bilgi için bkz. Abdullah Aymaz: Göze Takılanlar: "Zilzal (1) Küçük Kiyamet Sahnesi", Zaman, 27 Agustos l999'dan başlayıp, 10 Eylül 1999'a kadar devam eden seri yazıları. c.. "İste Abant Bu", Zaman, 10.9.1999. d.. Kısa adıyla ISHAD olarak bilinen "iş Hayatı Dayanışma Derneği"nin kuruluşunun hemen başlarında yer alan şirketlerinin adları (hedefleri ilk aşamada 5000 üye şirket sayısına ulaşmak)-alfabetik sıra ile-: Açil Tekstil, Adela Ayakkabı, Afşar Mobilya Ticaret, Ahsen Mefruşat, Ak Un Ekmek ve Unlu Mamuller, Akaydın Turizm Nakliyat, Akbulut Elektrik, Akça Hastanesi ve Doğumevi, Akdaş Tekstil inşaat Sanayi, Akdere inşaat Gayrimenkul, Akerler Ticaret ve Sanayi, Akın Çorap Sanayi, Akik Bebe Tekstil, Akören Tekstil, Aksa Giyim Sanayi, Aksa Tekstil Sanayi, Akşam Tekstil, Aksan Ak Insaat Sanayi, Aksiyon Tekstil Gıda, Aksoyman Mefruşat, Aksu Market, Aktekstil Giyim Ticaret, Akter Elektronik Sanayii, Aktifsped Uluslararasi Nakliyat, Akveren Unlu Mamuller, Al insaat Emlâk, Al-Ka Granit Mermer Sanayi, Al-Ko Tekstil, Al-Koç Deri ve Mamulleri, Alper Mefruşat, Alsa Tesisat Ürünleri Sanayi, Altay Konfeksiyon, Altaylar Plastik Sanayi, Altın Büfecilik ve Gıda Sanayi, Altın Köprülü Tekstil Dış Ticaret, Altun Züccaciye, Anadolu Kuyumculuk ve Döviz, Anadolu Mermer Sanayi, Ankara Mobilya, Apa-Akın Mensucat Pazarlama, Ar-El Tekstil, Arılar Kumaş, Arınç Tekstil Ticaret, Arın şirketler Grubu, Art Gıda Pazarlama, As Teks Kumasçılık, As-Negis Tekstil Sanayi, Asas Filtre Sanayi, Asil Kimya Boya, Asil Ticaret Asilsoy Insaat Turizm ve Ticaret, Asit Ticaret, Aslan Mobilya Sanayi, Asrın Giyim Sanayii, Atak Ayakkabıcılık, Atlas Çanta Deri Mamulleri, Atlas Tekstil, Ay Sigorta ve Aracılık, Aydın Gıda Sanayi, Aydın Örme Sanayi, Aydınlı Hazır Giyim Tekstil, Aydoğan Tekstil Sanayi, Aypas Saat ve Makine Sanayi, Aytemiz Petrol, Bahar Taban Sanayi, Bakım Elektronik Sanayi, Baklavacı Güllüoğlu, Balkan Kâğıt Sanayi, Barış Gıda, Barış Yağ Sanayi, Başaran Tekstil, Bedir Otomotiv, Beğendik Tekstil Sanayi, Benson Tekstil Sanayi, Bereket Gıda Maddeleri, Bereket Kimya ve Tıp Teknik, Beria Tekstil Sanayi, Bes Makine, Beşiktaş Denizcilik, Bezci Tekstil Sanayi, Bilal Kutu Oluklu Mukavva Ambalaj, B! ilada Ayakkabı Sanayi, Bilge Döküm Makine, Bilkim Dış Ticaret, Biofarma ilaç Sanayi, Birdem Etek Sanayi, Birlik Sigorta Aracılık, Boğaziçi Gıda Sanayi, Buluzan Giyim Sanayi, Burak Dis Ticaret, Butik Öz Berat Giyim, Cansızoğlu Yapı Malzemelerı, Ceceli Metal Sanayi, Cemeks Yapı Elemanları Sanayi, Cengiz Bebe, Cerçelik, Coskun Ticaret, Coskun Triko Gömlek, Çağdaş Altın Döviz, Çağın Büro Mobilya Ticaret, Çağrım Konfeksiyon, Çakırlar Insaat Malzemeleri, Çap şirketler Grubu, Çelenli Gıda İhtiyaç Maddeleri, Çelikay Yapı Akaryakıt Sanayi, Çelikeller Yapı ve Tüketim, Çiftçioglu Kırtasiye, Çiftlik Gıda Sanayi, Çiğdem Çelik Mutfak Sanayi, Çilteks, Çıtak Ithalat ve Ihracaat, Çolakoğlu Yapı Malzemeleri, Dalgakıran Kompresör, Damgacıoğullari Sen Lokanta, Damla Kumaş ve Konfeksiyon, Darbaz Halı Sanayi, Daytona Tekstil, Demirsoy Döküm Ticaret, Denizsan Gemi Makine, Denkon Insaat Sanayi, Diksan iç Giyim Sanayi, Dinçerler Tekstil Sanayi, Dinsel Tekstil Ürünleri Sanayi, Dizayn Bilgi islem, Doğu Batı Metal Ticaret, Doğuş Moda Tekstil Sanayi, Dost Dış Ticaret, Doytaş Doğalgaz Yapı Malzemeleri, Duha Tekstil Sanayi, Duman Tekstil, Duru Giyim, Duyar Endüstri Malzemeleri, Ebdu Tekstil Giyim, Ege Yapı Malzemeleri Ticaret, Egsan Egzost Sanayi, Egirdir Tekstil Pazarlama, Eke Kerestecilik, Eker Örme Sanayi, Ekinci Dış Ticaret ve Insaat, Ekmekçiler Ev Gereçleri Sanayi, Ekru Tekstil Sanayi, Eksioğulları Insaat Endüstri, Elif Ahsap Sıcak Pres ve Mobilya, Elif Deri ve Spor Giyim, Elif Otomotiv Sanayi, Emiroğulları Maden, Emre Mobilya Sanayi, Er Maden Sanayi, Era Elekronik, Erdoğan Ayakkabı Yan Sanayi, Erike Mobilya Sanayi, Erkoç inşaat, Eroğlu Giyim Sanayi, Ersa Dış Ticaret ve Tekstil, Ersal Asansör Makine, Ertaç Öner Mimarlık ve ınşaat, Ertuğ Konfeksiyon, Es-El Mümessillik Reklâmcılık, Evrensel Gıda Sanayı, Factor Tekstil Sanayi, Fahri Kuz Optik, Fayteks Suni Deri ve Dış Ticaret, Felah Tekstil Sanayi, Ferhat Mobilya ve Aksesuar, Ferpas Perde Sanayi, Feta Iç ve Dış Ticaret, Feti Tekstil, Feza Spot Dayanıklı Tüketim, Feza Toptan, Fırat Elektronik Computer, Fide Konserve Sanayi, Final Giyim, Flato Giyim Sanayi, Force Car, Form Insaat Müşavirlik, Gayretli Tekstil, Gaziantepli Habes Seyidoğlu, Gecem Dinlenme Gereçleri Sanayi, Gemsatas, Gençtekst Tekstil Giyim Sanayi, Gezer Ayakkabı Pazarlama, Gıdaplast, Gode Giyim, Gönenli Peynirci, Gönül Giyim Sanayi, Gözde Konfeksiyon, Güder şirketler Grubu, Gül Branda, Gül Otomotiv, Gülen Tekstil Sanayi, Güler Anahtar Kilit Pazarlama, Güler Cam Sanayi, Güleryüz Dar Dokuma, Gülsah Çiçekçilik, Gülteks Tekstil, Gülüm Mefrusat, Günal Kâgitçilik Kirtasiye Ambalaj, Günalp Giyim, Güngör Plastik Sanayi, Güntas, Günteks Tekstil, Gürler Giyim, Gürtas Insaat Sanayi, Güven Elektrikli Ev Aletleri, Güven Makine, Güvenler Giyim Sanayi, Güzel Yildiz Tekstil Sanayi, Güzeller Ithal Kumasçilik, Güzeller Tekstil Sanayi, Halil Tekstil Sanayi, Haluksan Ticaret, Hamle Büro Mobilyalari Sanayi, Has Gida Tüketim Mallari Pazarlama, Has Tekstil, Hasan Yildirim Orman Ürünleri, Hasircilar Empirme Sanayi, Hasircilar Tekstil Konfeksiyon, Hatipoglu Insaat Sanayi, Hazn! edar Tekstil, Hefa Poliüretan Flok Suni Deri, Hilal Dekorasyon Ahsap Dograma, Hipak Hidrolik Makine, Hira Tekstil Ürünleri Sanayi, Hiranur Tekstil Sanayi, Hisar Ticaret Insaat Malzemeleri, Hüsrevoglu Istifleme Sistemleri, Isik Sigorta Acentaligi, Isin Tekstil, Ilham Elektrik Mühendislik, Ilke Otomotiv Ticaret, Inan Alüminyum, Inan Dayanikli Tüketim Mallari, Inan Dokuma Sanayi ve Tekstil, Inan Mermer Sanayi, Ipek Mobilya Dekorasyon, Ipek Toptan, Iremteks Tekstil Konfeksiyon, Irfan Tekstil Sanayi, Isabella Mobilya Dekorasyon, Iskender Kundura, Iskenderler Mobilya Sanayi, Islamoglu Madeni Esya Sanayi, Ismail Giyim Sanayi, Istanbul Mefrusat, Istanbul Ofset Basin Yayin, Kabatas Ticaret, Kader Sanayi, Kadinca Giyim Merkezi Sanayi, Kadioglu Trikolari, Kalafatlar Makine Yedek Parça, Kale Uluslararasi Ticaret, Kapris, Kar Sirketler Toplulugu, Karahan Tekstil Dis Ticaret, Kardesler Otomotiv Sanayi, Kares Kumasçilik Tekstil Sanayi, Katrelux Gömlek, Kayacan Insaat, Kayali Tekstil Sanayi, ! Kaynaklar Ithalat, Kehribar Mefrusat, Kenan Tekstil, Kirgöz! ler Etek ve Bluz, Kocamanlar Insaat Ticaret, Koçaklar Tekstil Sanayi, Koçkaya Motorlu Araçlar Sanayi, Kolat Ayakkabi Market, Konak Giyim Sanayi, Kopuz Gida Ticaret, Kopuz Insaat, Korkmaz Kumasçilik Ticaret, Korkmazlar Tekstil, Köprü Dis Ticaret, Köseler Teknik Kalip, Kulaberoglu Insaat, Kumkaya Makine Sanayi, Kumtel, Kuran Petrol Insaat Ticaret, Kuris Insaat Ev Gereçleri Sanayi, Kurtas Tekstil Sanayi, Kutez Kuyumcu Tezgâhlari, Küteks Tekstil, Lale Mimarlik ve Mühendislik, Lokman Eczanesi, Lolita Tibbi Malzeme, Londra Turizm Seyahat, Main Çelik Ticaret, Maltepe Mobilya Ticaret, Manolya Gida Sanayi, Mareks Dis Ticaret, Mavi Tekstil, Me-Gün Glass Show, Mega Basim Yayin Sanayi, Mendilli Deri Kürk Imalati, Mentaç Giyim Sanayi, Merkez Kimyevi Maddeler Sanayi, Mersa Giysi Sanayi, Mert Çelik Mutfak Sarayi, Mert Ticaret, Merter Elektronik, Merve Optik, Mesa Tekstil, Metal Ahsap, Meteks Dis Ticaret, Metraj Tekstil Sanayi, Metro Denizcilik, Mila Insaat Taahhüt, Mim Restorasyon Sanayi, Mi! maks Büro Gereçleri Sanayi, Mine Giyim, Motif Tekstil Sanayi, Mukoç Tekstil, Nakmen Tekstil, Nasip Giyim Sanayi, Nazik Konfeksiyon, Ne-Ad Elektrik Sanayi, Nef Aritim ve Kimya, Negis Giyim Imalat ve Ihracat, Nema Kimya Dis Ticaret, Nepa Tibbi Malzeme, Nil Mühendislik Insaat, Nomgisa Giyim Sanayi, Nur Fantezi Tekstil, Nur Giyim, Nur Ticaret Ithalat Ihracat, Nurpak Kumas Tekstil Sanayi, Nusret Kuyumculuk, Odabasiogullari Insaat, Odakule Shipping, Ogün Tekstil Giyim Sanayi, Onlar Iç ve Dis Ticaret, Onur Ev Cihazlari, Optik Sanayi, Orenko Deri Sanayi, Orhan Kurt Yapi Malzemeleri, Orhan Tekstil Ticaret, Ortadogu Tekstil Ticaret, Oto Hakan Tofas Servisi, Oto Ogus, Oto Uzunlar, Ölçü Insaat Boya Sanayi, Ömeroglu Mobilya, Ömür Tekstil, Önder Mobilya, Örünç Ofset Matbaacilik Ambalaj, Öz-Is Triko Örme Sanayi, Özaksa Giyim Sanayi, Özalp Ayakkabicilik Sanayi, Özbaris Triko Konfeksiyon, Özbay Sanayi, Özberat Giyim, Özcan Insaat ve Mühendislik, Özer Makine, Özgelisim Konfeksiyon Sanayi, Özkar! acalar Giyim Sanayi, Özkardesler Ticaret, Özlü Tekstil, Özt! uran Gömlekleri, Öztürk Makine Sanayi, Padisah Gida Kimya Sanayi, Pak Gida Tarim Ürünleri Sanayi, Pamukkale Kablo Sanayi, Perçem Giyim Sanayi, Persan Tekstil Sanayi, Petek Giyim Sanayi, Pitirci Cimariva Tekstil, Polat Çelik Sanayi, Polen Menkul Degerler, Prestij Stil Insaat Yatirim, Rabig Giyim Sanayi, Reba Kagitçilik, Remtas Otomotiv Sanayi, Renk Tekstil Ürünleri, Renktem Temizlik ve Ihtiyaç, Rikkat Giyim, Rita Giyim Sanayi, Rotas Oto Ticaret, Roza Peri Esarp, Sama Insaat Turizm Sanayi, Samanyolu Insaat Sanayi, Samanyolu Tekstil Pazarlama, Sampa Dis Ticaret, Sancak Boya Emprime Baski, Sar Tekstil Sanayi, Saral Büro Makineleri, Sarp Giyim Sanayi, Sedef Kuyumculuk ve Döviz, Semiplas Plastik Otomotiv Sanayi, Sercan Saatçilik Ticaret, Sere Mümessillik, Serhat Saat Sanayi, Serpa Tekstil Ticaret, Sevil Örme, Sevimler Petrol Ürünleri Sanayi, Sevinç Kuyumculuk, Seyidoglu Baklavalari, Seyman Dericilik Sanayi, Seymen tekstil, Seyrek Giyim Üretim, Siddik Kardesler Haddecilik, Siral Trik! o Sanayi, Sinem Giyim Sanayi, Siral Insaat, Sitas Mensucat Sanayi, Solmazgül Tekstil, Sözer Makine Sanayi, Style Konfeksiyon, Sunkoteks Tekstil Sanayi, Suteks Tekstil Ürünleri, Sündüz Tekstil, Sürat Basim Yayin Sanayi, Sürmeli Insaat, Sadol Boya Sanayi, Safak Elektrik Malzemeleri, Sahin Tekstil Ürünleri, Sahin Züccaciye, Sahnur Aydinlatma, Sampiyon Hersekli Turizm, Seyda Etek, Simsek Ithalat ve Ihracat, Sura Yeminli Mali Müsavirlik, Tan Ayakkabicilik, Tanim Yeminli Mali Müsavirlik, Tanriverdi Fermuar Sanayi, Tarimsan Motorlu Araçlar Sanayi, Tek Tekstil Sanayi, Teknik Asansör Makine Sanayi, Teknik Mensucat Sanayi, Teknomekanik Bakalit Plastik, Teksan Makine Yapi Elemanlari, Tepas Tekstil Sanayi, Tergan Deri Ürünleri Sanayi, Tikir Tekstil Sanayi, Tinarsoy Elektrik Ticaret, Toksay Mobilya, Toktas Kundura Kaliplari, Topaloglu Insaat Sanayi, Topkapi Ambalaj Sanayi, Topraklar Yumurta Dahili Ticaret, Toya Iç ve Dis Ticaret, Törk Makine Ticaret, Tugcu Konfeksiyon, Tugra Halicilik Sana! yi, Turkuaz Dis Ticaret, Tuva Gida ve Kimya Sanayi, Türkeli! Elektrik Motorlari, Türkmen Kanepe Yatak Yorgan, Uçar Tekstil, Ugur Hidrolik Makine Sanayi, Ugur Ticaret, Ulubas Dayanikli Tüketim, Ulus Giyim Sanayi, Ulus Kumas Giyim Sanayi, Umar Makine Sanayi, Umran Sinai Mamulleri, Uysal Tekstil Konfeksiyon, Uzka Insaat Taahhüt Sanayi, Uzmanlar Özel Egitim Ticaret, Üçyildiz Kagit Masura Rulo Sanayi, Üçler Tekstil, Üçüz Tekstil Kirtasiye Insaat, Ümit Bayoglu Tekstil, Ümit Manifatura Ticaret, Ümit Serbest Muhasebecilik, Ünal Ayakkabicilik, Üstün Çelik Mutfak, Van Halicilik ve Hediyelik Esya, Varak Kirtasiye Gida, Varlik Turizm ve Seyahat, Vatan Kablo Metal Endüstri, Vatan Mobilya Sanayi, Ves Collection, Vural Çelik Madeni Mutfak, Yakut Insaat, Yalçinlar Dayanikli Tüketim, Yaman Sirketler Grubu, Yasar Giyim Sanayi, Yavuz Mutfak Esyalari Sanayi, Yeni Lider Plastik Ticaret, Yenice Yapi Ürünleri Sanayi, Yenigün Elektronik Sanayi, Yildirim Ticaret, Yildiz Avize Sanayi, Yilmaz Insaat, Yilmaz Insaat Sanayi, Yilmaz Tekstil ve Gida Sanayi, Yurt Trik! o, Zafer Dis Ticaret, Zaim Gida Sanayi, Zaman Tekstil Boya Emprime, Zarif Mefrusat Tekstil Ticaret, Zem Zem Tekstil, Zinet Tekstil Sanayi, 3 M Musulli International (Fethullahçilarin lokomotif konumundaki esas büyük sirketlerinin tanitimlari, takip edecek makalelerde yapilacaktir). e.. Zaman gazetesinin Türkiye disinda basildigi ülkeler söyle: A.B.D., Almanya, Hollanda, Bulgaristan, Makedonya, Romanya, Azerbaycan, Kazakistan, Kirgizistan, Tataristan, Türkmenistan ve Baskurdistan. Bu özellige sahip dünyada bir baska gazete örnegi bulunmamaktadir. Gazete, Türkiye içinde Istanbul, Ankara, Izmir, Adana ve Erzurum'daki baski merkezlerinde basilmakta olup, tiraji -net satisi degil- 300.000 civarindadir. Yakin zamana kadar Orta Asya'dan seyredilebilen Samanyolu TV, birkaç ay önce, tam miktari ögrenilemeyen milyonlarca dolarlik bir kira bedeli ile Avrupa dahi, dünya ülkelerinin hemen pek çogundan izlenilebilir hale gelmistir. f.. "Inzivadayim, Evet", Aktüel, 14.3.1999. g.. "Isadami Sakip Sabanci: Gülen Hizmet Ediyor", Zaman, 7.7.1999. h.. "Aydinlardan Demokrasi Girisimi", Zaman, 20.9.1999. i.. Mustafa Ünal, "Bir Manevi Dinamik: Tunahan", Zaman, 17.9.1999. j.. Abdullah Aymaz, "Göze Takilanlar: Egitimimiz Nereye Gidiyor?", Zaman, 29.5.1999. Fethullahçilarin gözünde "insanüstü" özellik ve nitelikler tasiyan Said-i Kürdi'nin her konudaki âlimliginin (!) yanisira, bir astronomi uzmani (!) oldugunu, Zaman'in seçkin (!) yazarlarinin, diger sakirtleri gibi bu konuda da kendisinden feyz aldiklarini ögreniyoruz: "... Avalim onda pinhandir, cihanlar onda matvidir. Üstad Bediüzzaman, bir sairin 'Günes mahbûbumun hüsnünü görüp utaniyor, görmemek için, bulut perdesini basina çekiyor' sözüne karsi ciddi bir tepki gösterir ve 'Ey asik efendi! Ne haddin var, sekiz ism-i azamin bir sahife-i nuranisi olan günesi böyle utandiriyorsun?' diyerek sairane serzenislerini ifade ederler. Evet günes de diger mahlûkat gibi, kendi degerleri içinde kabul edilmelidir. Bütün varlik insana nispeten çok küçük kalmaktadir. Bu açidan günesin ahiretteki fonksiyon ve vazifeleri o kadar da önemli degil. Vakia bazi hadislerde günesin mahserde insanlara yaklasacagi! ifade edilmektedir. Kanaat-i acizanemce orasi cennetin berisinde oldugu için oradaki günes de berzahi bir keyfiyette olacaktir. Evet, ahiretin kendine mahsus kistaslari vardir. Dolayisiyla günes de dünyanin degil ahiretin kistaslari içerisinde ele alinip mütalaa edilmelidir. Insanlar Kâbe'yi tavaf ettikleri gibi Kâbe'nin tavaf ettigi insanlar da vardir. Ben ilk defa fikih hocamizdan dinlemistim. Hoca bir ders esnasinda söyle demisti: 'Kâbe'ye teveccühe niyet ederken zâtina niyet etmeyiniz; çünkü bazen hakikat-i Kâbe, yeryüzünde Allah'in (CC) matmah-i nazari müstesna kimseleri tavaf için orada olmayabilir". Akademi Grubu, "Fasildan Fasila", Zaman, 20.9.1999. Sonuç olarak ortaya çikiyor ki, fethullahçilarin eski deyimle evrak-i metrukesi Zaman'da Aymaz tek degil, daha ne aymazlar var!.. k.. Abdullah Aymaz, "Göze Takilanlar: Gözyaslari Duaya Dönerse", Zaman, 8.9.1999. l.. Abdullah Aymaz, "Göze Takilanlar: Zilzal (3) Hikmeti Tek Degil ki..." Zaman, 29.8.1999. m.. Abdullah Aymaz, "Göze Takilanlar: Zilzal (2) Umumi Musibetin Sebebi", Zaman, 28.8.1999. n.. Genis bilgi için internetten bkz. http:/www.nil.com.tr/-alan/prizma/feza.html o.. A.B.D.'nde onbinlerce küçük tarikatin yanisira orta ve büyük ölçekli -kayda deger- 5000 civarinda tarikat bulunmakta. Küçük tarikatlardan biri olan Davidian Tarikatinin, kamu düzenini sarsacak biçimde gelisme kaydetmesi karsisinda, Federal Bureau of Investigation (F.B.I.) ajanlari, bundan alti yil önce, tarikatin Teksas'in Waco Kentinde bulunan çiftligine baskin düzenlemislerdi. Kusatmanin ardindan F.B.I. görevlilerinin gözyasartici bomba kullanmalari sonucu çikan yanginda, tarikat lideri David Koresh'in yanisira, aralarinda bebek, çocuk ve kadinlarin da bulundugu tam 80 kisi diri diri yanarak Amerikan kamu düzeninin devamina katkida (!) bulunmuslardi. A.B.D. ve Batili Insan Haklari kuruluslari, tam bir çifte standartla bu olaya hiçbir tepki göstermemislerdi
 
ya beyler böyle sitelerden kopyala yapıştır olmuyo. destan gibi koyuyonuz buraya. sayfalarca yazı msj olarak atıyonuz. kendi aklınızdan gecenleri yazsanız daha iyi olur.
 
karalama politikası yani yandaş medya ergenokon oyunlarından bi tane daha helal bunu yazana iyi bilim kurgucu olur bunlardan
 
yok güc 5 milyar dolar yok hadi yallah dedi vize vermedi. biri bi tarafından uydurmuş kopyalayıp yapıştırmışsın. tüm olay bu. ne alkışlarım ne de bişey.

gerçek bir vatanpervere vatan haini diyeyim, bi tarafımdan bi takım hikayeler uydurayım buna ben de kendimi iandırayım ki başkaları da inansın. ne kadar biliyorsun ki bu adamı?

hafizanallah ergenekoncudur da bunlar :durdurun:durdurun:durdurun

silahlı mücadeleleri de vardır:vur:vur

eğriye doğru, büyüğe küçük, yanlışa doğru diyen kimseler adamın bu ülke için neler yaptıklarına bi baksınlar. hepsi amerikan oyunu falan diye de zırvalamasınlar.

amerikayla alakalı okulda ne bulacaklar onu merak ediyorum o da ayrı...

şunu bilin sadece : GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ!
 
karqta ve 64general1 ne yapıyosunuz? sakin olun. şu kopyala yapıştırdan vazgeçin. konudan uzun yazı yazmışsınız. yapıştırdığınız yazıları nasıl okuyup yorum yazcaz?
 
işine gelince belge olmadan inanmayan arkadaşlar belkide buradaki kutadgu bilig destanını bile okumadan inanmışlardır..

o fettullah gülen tam bir ilm mücahidi fakat siz anlayamazsınız
bugün onun okullarında yetişen öğrenciler
fen matematik dalında birincilikler alıyor

teknolojiyle adeta dans ediyor
siz hala 10. yıl marşıyla avuna durun
onlar dünyanın dört bir yanındaki çocuklara
istiklal marşı okutuyor.

o ışık süvarileri anadan yardan geçip vatan millet din uğruna hiç bilmedikleri dünyanın ücra köşelerine gidiyorlar...
tek suçları dindar olmak...
bugün aynı adamlar add ci olsaydı
yere göğe sığdıramaz
hakkıında yazılan destanlara da ''belge görmeden'' inanmazdınız...

bu vatan adına din adına zararlı ne yapmış bu adamlar...

bırakın palavraları güneş balçıkla sıvanmıyor maalesef....
 
karqta ve 64general1 ne yapıyosunuz? sakin olun. şu kopyala yapıştırdan vazgeçin. konudan uzun yazı yazmışsınız. yapıştırdığınız yazıları nasıl okuyup yorum yazcaz?

keşke üşenipde okusan? Koyan şahıslar neden koyuyor die içinden geçdimi bilmiyorum ama biraz saygı göster
 
işine gelince belge olmadan inanmayan arkadaşlar belkide buradaki kutadgu bilig destanını bile okumadan inanmışlardır..

o fettullah gülen tam bir ilm mücahidi fakat siz anlayamazsınız
bugün onun okullarında yetişen öğrenciler
fen matematik dalında birincilikler alıyor

teknolojiyle adeta dans ediyor
siz hala 10. yıl marşıyla avuna durun
onlar dünyanın dört bir yanındaki çocuklara
istiklal marşı okutuyor.

o ışık süvarileri anadan yardan geçip vatan millet din uğruna hiç bilmedikleri dünyanın ücra köşelerine gidiyorlar...
tek suçları dindar olmak...
bugün aynı adamlar add ci olsaydı
yere göğe sığdıramaz
hakkıında yazılan destanlara da ''belge görmeden'' inanmazdınız...

bu vatan adına din adına zararlı ne yapmış bu adamlar...

bırakın palavraları güneş balçıkla sıvanmıyor maalesef....
wayy be ilim mücahitiymiş açtığı okullar kapatılıyor darısı ülkemize inş burdda kapatırlır..açtığı okullarda kendine eleman yetiştiriyor .. millet burda koşturuyor kendisi amerikada yaşıyor soruncada sağlık nedenlerinden... müslüman ülkelerde hastane yok tabi.. ama cemaati coca cola içmez enteresan

sağol kardeş almayalım..
boş laflara karnımız tok..

keşke boş işlere de karnınız tok olsa
 
boş tenekeden çok ses çıkar
yapılan fedakarlıkların100de birini
yapın ayaklarınızı yıkadığınız suyu içeyim
 
ne fedakarlık yaptınız Allahını sewersen söyle ya
 
arkadaşım onlar amerikalara coca cola içmeye gitmiyor
oraya islam kültürünü aşılamak aynı zamanda en gelişmiş fen ve mat bilgilerini öğretmek için gidiyorlar...
yani dürüst temiz akıllı çağdaş çalışkan müslümanlar yetiştirmek için gidiyorlar.
ayrıca her yere gidiyorlar.
işine gelmeyen kapatır tabii

fedakarlık dediğim öz yurdundan ayrılması dilin bilmediği insanların arasına gitmesi
etiyopyaya sudan a
dünyanın en fakir ülkelerine de gidiyorlar.
şimdi dersin ki zengin adamlar.
öyle değil kardeşim
bir ekmeği paylaşan insanlar onlar...
zengin adam dediğin gibi amerikaya miamiye new york a gider
gönlünce eğlenir.

şu adamların yaptıklarına bak
gönlünce eğlenen adam birinci yetiştirebilir mi...
 
Geri
Üst