Arkadaşlar. Bu öykü çok hoşuma gitti. Sizlerle paylaşmak istedim. İnşallah bende uyandırdığı düşünceleri sizlerde de uyandırır.
DALI BIRAKABİLMEK
Oldum olası kendine güvenen ve bununla gurur duyan birisiydi. Çoğu kişiye göre başarılıydı da. Etrafındakilere başarının sırrını hep şöyle açıklardı:
“Kontrol! Anahtar kelime bu. Kontrolü hiçbir vakit elden bırakmayacaksın. Aklını kullanacaksın. Adımlarını yere sağlam basacaksın. O zaman başaramayacağın şey kalmaz.
Kontrole verdiği bu önem yüzünden arkadaşları arasında adı “Bay Kontrol”e çıkmıştı.
Gerçekten de, Bay kontrol, hayatının denetimini hep elinde tutmak ister, her şeyin plânladığı gibi yürümesini ister, kolay kolay kimselere güvenmezdi. Birisine bir iş havale ettiğinde dahi, gizliden o işi takip eder ve sonuç elde edilinceye dek içi rahat etmezdi.
Ama her şeyi kontrol etmek mümkün değildi elbette. Geceleri uykunun kollarına bırakamıyordu kendisini. Uykuya dalabilmek, yorgun birisinin uyanık kalması kadar zordu onun için. Bu sorunu uyku haplarıyla hallediyordu bir şekilde, ama ya midesi? Ekşime, gastrit derken ülsere varan rahatsızlığı doktoruna göre tek nedenden kaynaklanıyordu: Yoğun stres. Her reçetenin yanında doktordan bir de tavsiye alıyordu bu yüzden:
“Kendinizi biraz rahat bırakacaksınız! Sakinleşin. İşleri biraz oluruna bırakın.” Ama onun cevabı hazırdı:
“Doktor bey, yapacak bunca iş varken insan nasıl rahat olabilir? Oluruna bırakırsam, işler nasıl yürüyecek, söyler misiniz lütfen?”
Gençlik enerjisi bitmeden kariyerinin zirvesine ulaşmak, toplumda parmakla gösterilen bir kişi olmak, daha ileride ülkesinin kaderinde söz sahibi olmak… Kendince belirlediği hedeflerdi bunlar. Her adımını hesaplayarak atar, her sözünü bunları düşünerek söylerdi. Kariyerine zarar vermesin, plânları bozulmasın diye, evliliği bile erteleyip dururdu.
Peki ya arkadaşları? Bay Kontrol’le bir arada bulunanlar, kendilerini hep diken üstünde hissederlerdi. Ağzını açıp bir şey söylemese bile, etrafına yaydığı gerilim herkesi rahatsız ederdi. Plânladığının dışında bir aksaklık mı meydana geldi? İşte o zaman, gözü hiç bir şeyi görmez, sorumluları fena halde haşlardı.
…………….
İşte efendim, Bay Kontrol’ün başına, nadir de olsa çıktığı tatillerden birisinde öyle bir şey geldi ki, öykülere layık!
Temiz havasıyla ünlü, dağların tepesinde kurulu bir tatil köyünde kalıyordu. Bir gece vakti, aklına nereden geldiyse, yalnız başına yürüyüşe çıkmaya karar verdi. Kafasında işiyle ilgili konuları evirip çevirirken, tatil köyünden hayli uzaklaştığını fark etmedi.
Tam önemli bir yatırımı yapıp yapmamayı düşünüyordu ki, birden hayatı boyunca nefret ettiği o duygu bütün benliğinin sardı: Boşluk! Ayağı kaydı ve sarp yamaçtan aşağı yuvarlandı. Çok güvendiği ayaklarının üzerinde değildi artık… Derken, can havliyle kayalıklardan uzanan bir ağaç dalına tutunabildi. Bütün gücüyle sarıldı dala.
Aşağıya baktığında dehşete düştü, çünkü yüzlerce metrelik bir uçurum uzanıyordu ayaklarının altında. Yukarıya kendi başına çıkması imkânsızdı. O dala sonsuza kadar tutunamayacağı da açıktı.
Bay Kontrol, o patikadan geçen birisi sesini duyup yardımına koşar ümidiyle bağırmaya başladı:
“İmdaaat! İmdaaaaaat! Yukarıda kimse var mı? İmdaat!”
Dakikalarca bağırdıysa da sesini kimse duymadı. İnsanların gezmek için pek kullanmadığı bir yoldu çünkü orası. Her geçen dakika saatler gibi geliyordu ona. Kollarındaki derman azalıyor, ne yapacağını bilemiyordu.
Tüm ümidini yitirecekken, tutunduğu dalın üstüne yabani bir güvercin konuverdi ve adamın hayret dolu bakışları altında konuşmaya başladı:
“Ey insan, zor durumda görünüyorsun!”
Bay Kontrol önce ne diyeceğini bilemedi. Rüyada olup olmadığını sordu kendisine. Ama güvercin konuşmaya devam etti:
“Buradan kurtulmak ister miydin?”
Bunun ilahi bir mucize olduğunu, bu kuşu kendisine Allah’ın gönderdiğine kanaat getiren Bay Kontrol, yüreğinden kopan bir feryatla haykırdı:
“Allah’ım! Bu kuşu Senin konuşturduğunu biliyorum. Lütfen Allah’ım, beni kurtar. Beni buradan kurtarırsan, bir daha asla günah işlemeyeceğim. İyi bir insan olacağım. Bundan sonraki hayatımda hep senin emirlerine uyacağım!”
“Vaatlerde bulunmayı bırak şimdi.” diye sözünü kesti güvercin. “Buradan gerçekten kurtulmayı istiyor musun, sen onu söyle.”
“Evet, evet!” oldu Bay Kontrol’ün cevabı.
“Peki” dedi kuş. “Bunun için Rabbinin senden istediği her şeyi yapar mısın?”
Teslimiyetin son kertesine gelen Bay Kontrol’ün cevabı yine aynı oldu:
“Evet! Ne isterse! Emretsin yeter!”
“O zaman senden istenen şeyi söylüyorum” dedi ilahi mesajı taşıyan haberci güvercin ve devam etti:
“Dalı bırak!”
Duyduklarına inanamadı bizimki:
“Nasıl?”
“Duydun ya, Rabbin dalı bırakmanı istiyor. Korkma, O’na güven. O seni kurtaracak.”
Bir süre, ne diyeceğini bilemedi Bay Kontrol. Sonra ….
Evet, ne cevap verdi ve ne yaptı dersiniz?
Peki, onun yerinde siz olsaydınız, ne yapardınız?
( Murat ÇİFTKAYA’nın “Düşünen Öyküler” adlı kitabından alıntıdır.)
DALI BIRAKABİLMEK
Oldum olası kendine güvenen ve bununla gurur duyan birisiydi. Çoğu kişiye göre başarılıydı da. Etrafındakilere başarının sırrını hep şöyle açıklardı:
“Kontrol! Anahtar kelime bu. Kontrolü hiçbir vakit elden bırakmayacaksın. Aklını kullanacaksın. Adımlarını yere sağlam basacaksın. O zaman başaramayacağın şey kalmaz.
Kontrole verdiği bu önem yüzünden arkadaşları arasında adı “Bay Kontrol”e çıkmıştı.
Gerçekten de, Bay kontrol, hayatının denetimini hep elinde tutmak ister, her şeyin plânladığı gibi yürümesini ister, kolay kolay kimselere güvenmezdi. Birisine bir iş havale ettiğinde dahi, gizliden o işi takip eder ve sonuç elde edilinceye dek içi rahat etmezdi.
Ama her şeyi kontrol etmek mümkün değildi elbette. Geceleri uykunun kollarına bırakamıyordu kendisini. Uykuya dalabilmek, yorgun birisinin uyanık kalması kadar zordu onun için. Bu sorunu uyku haplarıyla hallediyordu bir şekilde, ama ya midesi? Ekşime, gastrit derken ülsere varan rahatsızlığı doktoruna göre tek nedenden kaynaklanıyordu: Yoğun stres. Her reçetenin yanında doktordan bir de tavsiye alıyordu bu yüzden:
“Kendinizi biraz rahat bırakacaksınız! Sakinleşin. İşleri biraz oluruna bırakın.” Ama onun cevabı hazırdı:
“Doktor bey, yapacak bunca iş varken insan nasıl rahat olabilir? Oluruna bırakırsam, işler nasıl yürüyecek, söyler misiniz lütfen?”
Gençlik enerjisi bitmeden kariyerinin zirvesine ulaşmak, toplumda parmakla gösterilen bir kişi olmak, daha ileride ülkesinin kaderinde söz sahibi olmak… Kendince belirlediği hedeflerdi bunlar. Her adımını hesaplayarak atar, her sözünü bunları düşünerek söylerdi. Kariyerine zarar vermesin, plânları bozulmasın diye, evliliği bile erteleyip dururdu.
Peki ya arkadaşları? Bay Kontrol’le bir arada bulunanlar, kendilerini hep diken üstünde hissederlerdi. Ağzını açıp bir şey söylemese bile, etrafına yaydığı gerilim herkesi rahatsız ederdi. Plânladığının dışında bir aksaklık mı meydana geldi? İşte o zaman, gözü hiç bir şeyi görmez, sorumluları fena halde haşlardı.
…………….
İşte efendim, Bay Kontrol’ün başına, nadir de olsa çıktığı tatillerden birisinde öyle bir şey geldi ki, öykülere layık!
Temiz havasıyla ünlü, dağların tepesinde kurulu bir tatil köyünde kalıyordu. Bir gece vakti, aklına nereden geldiyse, yalnız başına yürüyüşe çıkmaya karar verdi. Kafasında işiyle ilgili konuları evirip çevirirken, tatil köyünden hayli uzaklaştığını fark etmedi.
Tam önemli bir yatırımı yapıp yapmamayı düşünüyordu ki, birden hayatı boyunca nefret ettiği o duygu bütün benliğinin sardı: Boşluk! Ayağı kaydı ve sarp yamaçtan aşağı yuvarlandı. Çok güvendiği ayaklarının üzerinde değildi artık… Derken, can havliyle kayalıklardan uzanan bir ağaç dalına tutunabildi. Bütün gücüyle sarıldı dala.
Aşağıya baktığında dehşete düştü, çünkü yüzlerce metrelik bir uçurum uzanıyordu ayaklarının altında. Yukarıya kendi başına çıkması imkânsızdı. O dala sonsuza kadar tutunamayacağı da açıktı.
Bay Kontrol, o patikadan geçen birisi sesini duyup yardımına koşar ümidiyle bağırmaya başladı:
“İmdaaat! İmdaaaaaat! Yukarıda kimse var mı? İmdaat!”
Dakikalarca bağırdıysa da sesini kimse duymadı. İnsanların gezmek için pek kullanmadığı bir yoldu çünkü orası. Her geçen dakika saatler gibi geliyordu ona. Kollarındaki derman azalıyor, ne yapacağını bilemiyordu.
Tüm ümidini yitirecekken, tutunduğu dalın üstüne yabani bir güvercin konuverdi ve adamın hayret dolu bakışları altında konuşmaya başladı:
“Ey insan, zor durumda görünüyorsun!”
Bay Kontrol önce ne diyeceğini bilemedi. Rüyada olup olmadığını sordu kendisine. Ama güvercin konuşmaya devam etti:
“Buradan kurtulmak ister miydin?”
Bunun ilahi bir mucize olduğunu, bu kuşu kendisine Allah’ın gönderdiğine kanaat getiren Bay Kontrol, yüreğinden kopan bir feryatla haykırdı:
“Allah’ım! Bu kuşu Senin konuşturduğunu biliyorum. Lütfen Allah’ım, beni kurtar. Beni buradan kurtarırsan, bir daha asla günah işlemeyeceğim. İyi bir insan olacağım. Bundan sonraki hayatımda hep senin emirlerine uyacağım!”
“Vaatlerde bulunmayı bırak şimdi.” diye sözünü kesti güvercin. “Buradan gerçekten kurtulmayı istiyor musun, sen onu söyle.”
“Evet, evet!” oldu Bay Kontrol’ün cevabı.
“Peki” dedi kuş. “Bunun için Rabbinin senden istediği her şeyi yapar mısın?”
Teslimiyetin son kertesine gelen Bay Kontrol’ün cevabı yine aynı oldu:
“Evet! Ne isterse! Emretsin yeter!”
“O zaman senden istenen şeyi söylüyorum” dedi ilahi mesajı taşıyan haberci güvercin ve devam etti:
“Dalı bırak!”
Duyduklarına inanamadı bizimki:
“Nasıl?”
“Duydun ya, Rabbin dalı bırakmanı istiyor. Korkma, O’na güven. O seni kurtaracak.”
Bir süre, ne diyeceğini bilemedi Bay Kontrol. Sonra ….
Evet, ne cevap verdi ve ne yaptı dersiniz?
Peki, onun yerinde siz olsaydınız, ne yapardınız?
( Murat ÇİFTKAYA’nın “Düşünen Öyküler” adlı kitabından alıntıdır.)