64general1
New member
- Katılım
- 14 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
13 Haziran Cuma günü Antalya’daki yerel gazeteler simsiyah çıktı.
Birinci sayfaları siyah zemin üzerine kırmızı harflerle basıldı. “Anadolu Basını Susturulamaz” yazısı altında Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin belirtkesi (amblem) ile yayınlandı. İktidar; türbanla ilgili Anayasa Mahkemesi kararına “cübbeli darbe” diyordu.
Her halde buna da “Kara Basın Darbesi”(!) der artık…
Bu olay bana 12 Mart 1971 tarihindeki Yeni Ortam Dergisinin 29 Kasım 1971 tarihli son sayısını anımsattı. Yeni Ortam Dergisi, o günkü iktidarın baskısı yüzünden son sayısının tamamen siyah kapağına, kırmızı harflerle, “baskıları protesto ediyor ve dergiyi kapatıyoruz” yazarak yayın hayatına son vermişti.
Antalya’da yayınlanan “Antalya Ekspres”, “Gerçek”, “Hürses” Gazetelerinin yayını, beni 1971 yılına götürdü. Herkesin, iktidar tarafından dinlendiği, “komünistlerin nefes almalarını bile izliyoruz” diyen devlet adamları(!)nın bulunduğu o süreç, kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı işkence dönemi olarak tarihe geçti. O zaman da İlhan Selçuk’u tutuklamışlardı, işkence yapmışlardı. Bu dönemde de göz altına alarak aynısını yapmaya çalıştılar.
Bereket versin halk tepkisini koydu da geri adım attılar…
Ulusal bağımsızlık savaşımızı verdiğimiz yıllarda, “mütareke basını” denilen İstanbul basınının, İngilizlerle işbirliği yapan çoğunluğunun karşısında Anadolu Basını vardı. Anadolu’daki yerel basın; Kurtuluş Savaşında, gazeteciliğin alnını ak çıkaran bir mücadele vermiştir. Bugünkü iktidar geçmişten ders almış (!) ki Anadolu Basınını susturmak için, resmi ilanları keserek, yönetici ve çalışanlarını, açlığa ve işsizliğe mahkûm etmeye çalışıyor.
Antalya Gazeteciler Cemiyet Başkanı Mevlüt Yeni; ”TBMM komisyonunda kabul edilen 4734 sayılı Devlet İhale Kanunun değişiklik tasarısının yerel basın kuruluşlarının kapanmasıyla sonuçlanacak bir süreç başlatacağını” söyledi. Anadolu’daki 1.300 yerel gazetenin kapanması anlamına gelen bu değişiklik ile 10.000 fikir işçisi ve 15.000 basın emekçisi işsiz kalacak.
Bizim gibi yerel basına yazı yazanlar da böylece susturulmuş olacaklar.
Çünkü gazetelerin boyutu nedeniyle, kısıtlı yere sahip ulusal basında bir yazının basılması, haftalık veya günlük yazıların kabul edilmesi çok zor…
Böylece, demokrasinin somut olarak yaygınlaşması, gerçekleşmesi, değişik fikirlerin halka ulaşmasında en önemli halka yok edilmiş olacaktır.
Önce Orduyu ele geçirmeye çalıştılar, başaramadılar. Şimdi her fırsatta karalamaya ve “susturmaya” çalışıyorlar. Sonra basını “susturmaya” çalıştılar. İstanbul basınına malî ve ekonomik baskılar yaptılar. Bununla yetinmeyip, TMSF’yi kullanarak, borcu bulunup satılacak olan basın ve medya kuruluşlarını, kendi yandaşlarına peşkeş çektiler. “TRT” yi “STAR”ı, “SABAH”ı iktidarın borazanı yaparak “susturmayı” başardılar. Üniversitelere saldırdılar, Rektörleri hain ilan ettiler, Üniversiteler Arası Kurulu “susturmaya” çalıştılar. Şimdi, Rektörlerin sürelerinin dolmasını bekliyorlar. Cumhurbaşkanı eliyle, yeni atanacakları kendilerinden yapma şansı bulunduğundan bu değişikliği beklemeye başladılar. Hepsini susturacaklar.
Türkiye Cumhuriyetini, din devletine dönüştürmek için laikliği kaldırmak zorundalar.
Ne var ki bu ilke, Anayasanın 2 nci Maddesi iyle koruma altına alınmış.
Anayasanın değiştirilemez hükümleri arasında. Maddeyi arkadan dolanmak için, Anayasaya karşı hile anlamına gelen bir “Türban değişikliği” yaptılar. Anayasa Mahkemesi iptal edince kıyameti kopardılar. Amaç kararı geri aldırmak değil, çünkü böyle bir yol yok! Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyetinin temellerini; kapatılan Milli Selamet Partisinden, Refah Partisinden, Fazilet Partisinden çok daha fazla, tahrip etmiş olan AKP’nin kapatılmasını önlemek. Aslında bu da onlara göre önemli değil. AKP’nin adını değiştirir yeniden kurarlar. Onları korkutan, bir çoğunun arkasındaki yolsuzluk ve kamu malını götürüp kazanç sağlamalarına ilişkin dosyalar, davalar !…
Çünkü dokunulmazlıkları bir kez kalktı mı, bir daha yaşam boyu milletvekili olamayacakları suçlardan mahkûmiyetleri söz konusu… Bildiğiniz gibi “zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas” gibi yüz kızartıcı suçlardan veya miktarı ne kadar olursa olsun “ağır hapis cezasını gerektiren” bir suçtan veya “bir yıldan fazla hapis cezası” veya Anayasanın 76’ncı maddesine göre, “kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, ideolojik veya anarşik eylemlere katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik” suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar ömür boyu milletvekili olamıyorlar. Bunlara bir de Anayasanın 138. Maddesini ihlal (Yargıyı etkilemek) ve Anayasanın değiştirilmesi mümkün olmayan maddelerini değiştirmek suretiyle (türban), Anayasayı ihlal suçunu eklerseniz; nasıl bir telaş içinde olduklarını anlarsınız.
Bu nedenle Yargıya, Anayasa Mahkemesine, Mahkemelere her çeşit iftira, bilgi kirletme, yalan uydurma suretiyle yükleniyorlar. Galip gelemeseler de dinci medyayı izleyen garibanları kandırarak, bu kurumları yıpratmış oluyorlar… Anayasamızın, demokrasiyi korumak için koyduğu tüm sigortaları attırıyorlar. Her çeşit yöntemi deneyerek, karşılarındaki herkesi susturmaya çalışıyorlar. Sıra yerel basını susturmaya geldi…
Dikkat ediyor musunuz ?..
Demokrasi şampiyonluğunu kimseye bırakmayan bu iktidar, çaktırmadan, kendi deyimleriyle “hazmettire, hazmettire” demokrasiyi yok etmeye başladı…
Gürkut ACAR
Birinci sayfaları siyah zemin üzerine kırmızı harflerle basıldı. “Anadolu Basını Susturulamaz” yazısı altında Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin belirtkesi (amblem) ile yayınlandı. İktidar; türbanla ilgili Anayasa Mahkemesi kararına “cübbeli darbe” diyordu.
Her halde buna da “Kara Basın Darbesi”(!) der artık…
Bu olay bana 12 Mart 1971 tarihindeki Yeni Ortam Dergisinin 29 Kasım 1971 tarihli son sayısını anımsattı. Yeni Ortam Dergisi, o günkü iktidarın baskısı yüzünden son sayısının tamamen siyah kapağına, kırmızı harflerle, “baskıları protesto ediyor ve dergiyi kapatıyoruz” yazarak yayın hayatına son vermişti.
Antalya’da yayınlanan “Antalya Ekspres”, “Gerçek”, “Hürses” Gazetelerinin yayını, beni 1971 yılına götürdü. Herkesin, iktidar tarafından dinlendiği, “komünistlerin nefes almalarını bile izliyoruz” diyen devlet adamları(!)nın bulunduğu o süreç, kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı işkence dönemi olarak tarihe geçti. O zaman da İlhan Selçuk’u tutuklamışlardı, işkence yapmışlardı. Bu dönemde de göz altına alarak aynısını yapmaya çalıştılar.
Bereket versin halk tepkisini koydu da geri adım attılar…
Ulusal bağımsızlık savaşımızı verdiğimiz yıllarda, “mütareke basını” denilen İstanbul basınının, İngilizlerle işbirliği yapan çoğunluğunun karşısında Anadolu Basını vardı. Anadolu’daki yerel basın; Kurtuluş Savaşında, gazeteciliğin alnını ak çıkaran bir mücadele vermiştir. Bugünkü iktidar geçmişten ders almış (!) ki Anadolu Basınını susturmak için, resmi ilanları keserek, yönetici ve çalışanlarını, açlığa ve işsizliğe mahkûm etmeye çalışıyor.
Antalya Gazeteciler Cemiyet Başkanı Mevlüt Yeni; ”TBMM komisyonunda kabul edilen 4734 sayılı Devlet İhale Kanunun değişiklik tasarısının yerel basın kuruluşlarının kapanmasıyla sonuçlanacak bir süreç başlatacağını” söyledi. Anadolu’daki 1.300 yerel gazetenin kapanması anlamına gelen bu değişiklik ile 10.000 fikir işçisi ve 15.000 basın emekçisi işsiz kalacak.
Bizim gibi yerel basına yazı yazanlar da böylece susturulmuş olacaklar.
Çünkü gazetelerin boyutu nedeniyle, kısıtlı yere sahip ulusal basında bir yazının basılması, haftalık veya günlük yazıların kabul edilmesi çok zor…
Böylece, demokrasinin somut olarak yaygınlaşması, gerçekleşmesi, değişik fikirlerin halka ulaşmasında en önemli halka yok edilmiş olacaktır.
Önce Orduyu ele geçirmeye çalıştılar, başaramadılar. Şimdi her fırsatta karalamaya ve “susturmaya” çalışıyorlar. Sonra basını “susturmaya” çalıştılar. İstanbul basınına malî ve ekonomik baskılar yaptılar. Bununla yetinmeyip, TMSF’yi kullanarak, borcu bulunup satılacak olan basın ve medya kuruluşlarını, kendi yandaşlarına peşkeş çektiler. “TRT” yi “STAR”ı, “SABAH”ı iktidarın borazanı yaparak “susturmayı” başardılar. Üniversitelere saldırdılar, Rektörleri hain ilan ettiler, Üniversiteler Arası Kurulu “susturmaya” çalıştılar. Şimdi, Rektörlerin sürelerinin dolmasını bekliyorlar. Cumhurbaşkanı eliyle, yeni atanacakları kendilerinden yapma şansı bulunduğundan bu değişikliği beklemeye başladılar. Hepsini susturacaklar.
Türkiye Cumhuriyetini, din devletine dönüştürmek için laikliği kaldırmak zorundalar.
Ne var ki bu ilke, Anayasanın 2 nci Maddesi iyle koruma altına alınmış.
Anayasanın değiştirilemez hükümleri arasında. Maddeyi arkadan dolanmak için, Anayasaya karşı hile anlamına gelen bir “Türban değişikliği” yaptılar. Anayasa Mahkemesi iptal edince kıyameti kopardılar. Amaç kararı geri aldırmak değil, çünkü böyle bir yol yok! Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyetinin temellerini; kapatılan Milli Selamet Partisinden, Refah Partisinden, Fazilet Partisinden çok daha fazla, tahrip etmiş olan AKP’nin kapatılmasını önlemek. Aslında bu da onlara göre önemli değil. AKP’nin adını değiştirir yeniden kurarlar. Onları korkutan, bir çoğunun arkasındaki yolsuzluk ve kamu malını götürüp kazanç sağlamalarına ilişkin dosyalar, davalar !…
Çünkü dokunulmazlıkları bir kez kalktı mı, bir daha yaşam boyu milletvekili olamayacakları suçlardan mahkûmiyetleri söz konusu… Bildiğiniz gibi “zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas” gibi yüz kızartıcı suçlardan veya miktarı ne kadar olursa olsun “ağır hapis cezasını gerektiren” bir suçtan veya “bir yıldan fazla hapis cezası” veya Anayasanın 76’ncı maddesine göre, “kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, ideolojik veya anarşik eylemlere katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik” suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar ömür boyu milletvekili olamıyorlar. Bunlara bir de Anayasanın 138. Maddesini ihlal (Yargıyı etkilemek) ve Anayasanın değiştirilmesi mümkün olmayan maddelerini değiştirmek suretiyle (türban), Anayasayı ihlal suçunu eklerseniz; nasıl bir telaş içinde olduklarını anlarsınız.
Bu nedenle Yargıya, Anayasa Mahkemesine, Mahkemelere her çeşit iftira, bilgi kirletme, yalan uydurma suretiyle yükleniyorlar. Galip gelemeseler de dinci medyayı izleyen garibanları kandırarak, bu kurumları yıpratmış oluyorlar… Anayasamızın, demokrasiyi korumak için koyduğu tüm sigortaları attırıyorlar. Her çeşit yöntemi deneyerek, karşılarındaki herkesi susturmaya çalışıyorlar. Sıra yerel basını susturmaya geldi…
Dikkat ediyor musunuz ?..
Demokrasi şampiyonluğunu kimseye bırakmayan bu iktidar, çaktırmadan, kendi deyimleriyle “hazmettire, hazmettire” demokrasiyi yok etmeye başladı…
Gürkut ACAR