iGoogle
New member
- Katılım
- 21 Tem 2008
- Mesajlar
- 172
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti’yi kapatmaması, Recep Tayyip Erdoğan - Deniz Baykal kavgasını hem şiddetlendirdi, hem de uluslar arası boyuta taşıdı. Deniz Baykal, Aydın Doğan’ın desteğini alarak yeni bir çıkarma yapıyor: Doğan medyası, Deniz Feneri komplosu olarak isimlendirilen iftira, karalama ve yalan “bomba”larını peş peşe patlatarak sözde AK Parti’den kopardıkları seçmeni CHP’ye yönlendirebilmek için, CHP’nin ‘çarşaf açılım’ını gündemde tutuyor.
Doğan medya grubu yazarları ve CHP’li politikacılar, çarşaflıları CHP’de görmeyi destekleyenler ve desteklemeyenler diye ikiye bölünmüş, sürekli tartışıyorlar. Bir de oyuna gelenler var, CHP’den “çarşaf açılımı”nın gereği olarak türban özgürlüğüne destek alma hayalleri kuruyorlar. Oyunun tempo ve heyecan kazandığı bölüm de burası..
AK Parti’nin tabanını bombalama ve çarşafla CHP’ye yönlendirme komplosunu, hiç şüpheniz olmasın ki İttihatçı masonik güçler tezgahlıyor. Komplonun görünen yüzleri, Deniz Baykal - Aydın Doğan. Deniz Baykal, partisine üye olan çarşaflıları kast ederek “Biz hiç CHP'ye oy vermedik. Hep AKP'ye destek olduk. Ayrılacağız ve CHP'ye gireceğiz dediler.” diyor.(Hürriyet, 18.11.2008)
Nasıl oyları koparacaklar? Bu sorunun cevabı da aynı konuşmanın içinde. Deniz Baykal, “Ben tutar fitresini zekâtını toplar onunla da televizyon kurarım. Sen de bana hep oy verirsin diyorlar.” derken, aslında “çarşaf açılımı”nın, son birkaç aydır yürütülen Deniz Feneri ve Kanal 7 komplosunun bir parçası olduğunu da itiraf etmiş olmuyor mu?
DENİZ FENERİ VE KANAL 7’YE KOMPLO
Amerika’ya çekildikten sonra uzun süren sessizliğini Aydın Doğan’ın televizyonu Star TV'deki “Arena” programında bozan eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, çarpıcı iddialarda bulunmuştu. Uzun süre Türkiye'nin gündemini meşgul eden Almanya'daki Deniz Feneri operasyonunun Ergenekon davasına misilleme amacıyla yapılmış olabileceğini savundu.
Mehmet Eymür, “Deniz Feneri operasyonu Almanya'dan çıktı. Sanki Ergenekon'un rövanşı gibi geldi. Sonu Başbakan'a kadar uzanan bir dava. Nerden çıktı? Almanya'dan... Ergenekon'un kim üstüne gidiyor? Bugünkü hükümet. Bugünkü hükümeti de ne kıstırabilir? Deniz Feneri davası. Bu yönde bir espiyonaj faaliyeti olabilir. Zaten iyi bir istihbarat servisi neyi niçin yaptığı anlaşılmadığında iyidir." dedi. (Zaman, 29.11.2008)
İlginç değil mi? Mehmet Eymür, Aydın Doğan’ın televizyonuna çıkıyor, üç hususa vurgu yapıyor: 1. Deniz Feneri operasyonunun Ergenekon davasına misilleme olduğunu söylüyor. 2. Deniz Feneri operasyonunun Almanya'da yapılışına dikkatleri çekiyor. 3. Deniz Feneri operasyonuyla AK Parti iktidarını kıstırılmak istendiğini belirtiyor.
Oysa Türkiye’deki ve Almanya’daki masonların elbirliği yapıp tezgahladıkları komploya Deniz Feneri ve Kanal 7’nin maruz kalması ne AK Parti tabanından oy koparabilir, ne de çarşaf kampanyalarıyla CHP oyunu artırabilir..
NİÇİN ALMANYA DENİZ FENERİ e.V
Burada şu soruya cevap arayalım: Yalan, yanlış ve eksik bilgilere dayanan, milletimizin en önemli hasletlerinden toplumsal dayanışma ve yardımlaşma duygularını inciten söz konusu Deniz Feneri ve Kanal 7’yi linç kampanyası niçin Türkiye’de değil de Almanya’da tezgahlanıyor? Milletimizin yüz akı sivil toplum kuruluşlarından Deniz Feneri Derneği hakkında başlatılan haksız ve mesnetsiz yıpratma kampanyasını Türkiye’de tezgahlamak mümkün değildir çünkü.
Deniz Feneri Derneği sık sık geçirdiği bütün incelemelerden yüzünün akıyla çıkmış ve hakkında açılmış hiç bir dava bulunmayan bir sivil toplum kuruluşudur ve Aydın Doğan’ın medyası tarafından yargısız infaza tabi tutulmaktadır. Örnek bir iyilik müessesesi, hiç hak etmediği ithamlara maruz kalırken, yardım alan yüz binlerce aile bu infazın masum kurbanları olarak yeniden umutsuzluğa, karamsarlığa ve yalnızlığa terk edilmek istenmiştir. Milyonlarca kişiye on yıldır düzenli ve kayıtlı bir sistemle yardım ulaştıran Deniz Feneri Derneği, İSO 9001 belgesine sahip, dolayısıyla dünya standartlarında kurumsallaşmasını tamamlamış, şeffaf bir kuruluştur.
Bu nedenle, yargı yoluyla Türkiye Deniz Feneri Derneği’ne kara çalmak mümkün değildir. Komployu, Almanya’da kurmalarının ise anlamı açık: Dünya Siyonist teşkilatı ve yerli işbirlikçileri, Deniz Feneri ve Kanal 7 üzerinden AK Parti iktidarına saldırıyor.
Meseleyi şu şekilde ortaya koyabiliriz: "Deniz Feneri Dâvâsı'nın Almanya’da açılmasının ve bu dava üzerinden Kanal 7'ye, hatta AK Parti’ye saldırılmasının ve bu yayınların da Aydın Doğan’ın televizyonlarında, gazetelerinde kampanya haline dönüştürülmesinin arka planında Aydın Doğan'ın Yahudi ortakları mı var?"
Soru doğru cevaplanırsa, meselenin özüne de ulaşılır..
AYDIN DOĞAN’IN ALMAN YAHUDİ ORTAĞI
Aydın Doğan, 16 Kasım 2006'da, Kanal-D, Star-TV ve CNN-Türk`ü bünyesinde barındıran `Doğan-TV Holding` şirketinin yüzde 25`ini Alman Axel Springer yayın grubuna tam 375 milyon Euro karşılığında sattı. Axel Springer, Almanya'nın önde gelen uluslararası medya kuruluşlarından biridir. 1946 yılında Axel Springer adında bir Alman Yahudisi tarafından kurulmuştur. Almanya'nın en büyük gazete yayıncısıdır.
Axel Springer, şu anda 32 ülkede, 10 bin 166 çalışanı ile 150 gazete ve dergi yayınlamaktadır. Toplam gelirleri 2005 yılı itibariyle 2.4 milyar Euro, ve faaliyet karlılığı ise 338 milyon Euro olarak gerçekleşmiştir. 2005 yılı net karı 231 milyon Euro'dur.
Axel Springer’in ana hedefi, İsrail’in dış politikasını desteklemek ve Almanya başta olmak üzere yayıncılık yaptıkları tüm ülkelerin İsrail’e destek vermelerini sağlamaktır. Axel Springer, Doğu Avrupa'da Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Rusya'da yoğunlaşırken, Avrupa'da ise Almanya dışında Fransa, İspanya ve İsviçre'de faaliyet göstermektedir.
Şirketi kuran ve adını veren Axel Springer, 2 Mayıs 1912'de doğmuş, Temmuz 1966'da İsrail'e ilk ziyaret"ini gerçekleştirmiş ve 22 Eylül 1985'te Berlin'de ölmüş bir Yahudi iş adamıdır.. Şimdi soralım, Aydın Doğan televizyonları ve gazeteleri Almanya'daki dâvâyı "tek başlarına" mı takip ettiler, yoksa "Yahudi ortakları" da kendilerine yardımcı oldu mu? Bu arada; "Alman yargısındaki Yahudi egemenliği"ni de hatırlatmakta fayda var..
Dolayısıyla Deniz Feneri Dâvâsı'nın açılmasında ve “mahkûmiyet”le sonuçlanmasında, Aydın Doğan’ın başta Yahudi ortağı almak üzere Almanya’daki masonik çevrelerin tertibi sözkonusudur..
Deniz Feneri ve Kanal 7'ye yönelik bu kampanya, "Mason localarındaki ayinler"den Almanya'daki Yahudi kuruluşu Axel Springer'e uzanan çizginin acaba neresindedir?!?
Kısacası, "misilleme"de bulunup "intikam"larını mı almışlardır?.. Yoksa sıra diğer kontrol edemedikleri medya kuruluşlarına mı gelmiştir?
MEHMET GÜRHAN'DAN ŞOK AÇIKLAMALAR!
Deniz Feneri Dâvâsı'nda 5 yıl 10 ay hapis cezası alan Mehmet Gürhan'ın "dehşet verici açıklamaları"nı duyan var mı acaba? Mehmet Gürhan'ın 18 Eylül 2008 tarihli "yazılı açıklaması"nı kim okuyup meselenin aslını anladı dersiniz? Buyurun, Mehmet Gürhan'ın açıklamalarını birlikte okuyalım: "Suçlandığım diğer bir konu, elden para çekme iddiasıdır. Alman yasalarına göre elden para çekmek suç değildir. Nitekim elden para çekme hususu Frankfurt Main savcılığında incelenmiş olup, 26.04.2004 tarihinde takipsizlik kararı verilmiştir."
"Zaten önemli olan paranın elden çekilip çekilmemesi değil, yardımın yerine ulaşıp ulaşmadığıdır. Mahkemenin kararında amaç dışı kullanıldığı belirtilen 16 milyon Euro'nun tamamının yardım amacıyla kullanıldığı, mahkemenin elindeki 600 klasörde bulunan onbinlerce yardım alındı belgesi ile sabittir.
Bu belgelerin hiçbirisini dikkate almayan mahkeme, Firdevsi Ermiş'in beyanlarıyla bu kanaate ulaşmıştır."
"Avukatlarımın hazırlayıp Alman mahkemesine sunduğu ifademin içeriği; avukatlarım, savcılık ve mahkeme heyeti arasında yapılan bir uzlaşmanın sonucudur. Çok kötü şartlardaki ağır tutukluluk halimin ve üzerimde oluşturulan baskının bir an önce sona erebilmesi için avukatım, önerilen uzlaşmayı kabul etmiştir. Dolayısıyla "uzlaşma ifadem"de yazılı olan hususlar, gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Hakimin, "uzlaşma olmasaydı dava sonuçsuz kalırdı" cümlesi de, bunun açık bir göstergesidir.
"Uzlaşma sürecinde bana Türkiye ile ilgili suçlamalarda bulunmam için sürekli telkin ve pazarlık yapılmıştır! İfadem, anlattığım bu durum dikkate alınarak değerlendirilmelidir."
"Koparılan bunca fırtınanın ve girişilen bu aşağılık linç kampanyasının neredeyse tek dayanağı olan Firdevsi Ermiş isimli şahıs, ortağı ve yöneticisi olduğum şirketlerin ve Deniz Feneri e.V'nin muhasebe bölümlerinin tek sorumlusu, ayrıca Deniz Feneri e.V'nin imza yetkisi olan ikinci adamıdır.
Mahkeme sürecinde gösterdiği tavırlarla bu şahsın, Deniz Feneri e.V'ye ve yöneticisi olduğum şirketlere zarar verebilmek için bazı çevrelerce özel olarak görevlendirildiğini düşünüyorum. Zamanı gelince bu müfteri işbirlikçiye, şahsıma ve ortağı olduğum şirketlere vermiş olduğu maddi ve manevi zararların hesabını her türlü hukuki hakkımı kullanarak mutlaka soracağım."
"Geriye dönüp baktığımda, en başından beri bu operasyonun siyasi bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde toplam 27 kişinin çalıştığı bir binaya 340 polisle ve binanın tüm açık kapılarının kırılarak bir baskın yapılmış olmasının mantığı nasıl izah edilebilir ki?"
"Bu provokasyonun tüm amacı, dünyada yükselen 'yoksul ve mazlumlarla dayanışma' kültürünü yok etmektir. Soruşturmayı yürüten şahsın, soruşturma sürecince sergilediği tavırlar ve mahkeme salonundaki siyasi şovu da benim bu düşüncemi destekler niteliktedir. Fakat asıl üzücü olan taraf bu şov değil, bu provokasyona Türkiye'de bazı çevrelerin verdiği açık destektir."
KANAL 7 VE DENİZ FENERİ’NE MASONİK KOMPLO
Bu ifadelerin hepsi önemli.."27 kişinin çalıştığı bir binaya 340 polisle ve binanın tüm açık kapılarının kırılarak baskın yapılmış olması!.." Mehmet Gürhan'a dâvânın en başından beri "Türkiye ile ilgili suçlamalarda bulunması için telkin ve pazarlık" yapılması!.. "600 klasörde bulunan onbinlerce yardım alındı belgesi"nin dikkate alınmayarak, "Firdevsi Ermiş'in iftiraları"na göre karar verilmesi.. Almanya Deniz Feneri e.V Davası’nı bir tiyatro oyununa dönüştürmüştür.
Kanal 7 ve Deniz Feneri’ne düzenlenen bu Yahudi komplosunun, masonik komplonun görünen taşeronları ne yazık ki Aydın doğan ve Deniz Baykal’dır..
Şimdi Deniz Baykal’a soruyorum: Fitreyle, zekatla, sadakayla televizyon kurup 10 yıl, 15 yıl ayakta tutulması mümkün mü? Bir televizyon kanalı tek başına bir partiyi iktidara getirebilir mi? Bir televizyon kanalı, tek başına Türkiye’deki seçmenin yarısını AK Parti’ye yönlendirebilir mi? Söylediklerine, Deniz Baykal da inanıyor mu acaba?
Partilerin kapatılmasına meraklı değilim.. Ama iktidar partisini kapatmak için dava açan cumhuriyet başsavcısı, ikbalini AK Parti’nin kapatılmasında gören CHP ve lideri Deniz Baykal, acaba sakallı bir tarikat liderinin genel başkanlığını yaptığı partiyi neden kapatmayı veya uyarmayı hiç aklına getirmez? Bu tarikat partisi, egemen ayrıcalıklı elitlerin safında, derin devletin emrinde olduğu için mi görmezden geliniyor? Kollanıyor olmasın!... Söz konusu partinin televizyon kanalı da var, niçin iktidar olamıyor dersiniz?
http://www.haber7.com/haber/20081126/Deniz-Feneriyle-koparabilirlerse-carsafla-toplayacaklar.php
Doğan medya grubu yazarları ve CHP’li politikacılar, çarşaflıları CHP’de görmeyi destekleyenler ve desteklemeyenler diye ikiye bölünmüş, sürekli tartışıyorlar. Bir de oyuna gelenler var, CHP’den “çarşaf açılımı”nın gereği olarak türban özgürlüğüne destek alma hayalleri kuruyorlar. Oyunun tempo ve heyecan kazandığı bölüm de burası..
AK Parti’nin tabanını bombalama ve çarşafla CHP’ye yönlendirme komplosunu, hiç şüpheniz olmasın ki İttihatçı masonik güçler tezgahlıyor. Komplonun görünen yüzleri, Deniz Baykal - Aydın Doğan. Deniz Baykal, partisine üye olan çarşaflıları kast ederek “Biz hiç CHP'ye oy vermedik. Hep AKP'ye destek olduk. Ayrılacağız ve CHP'ye gireceğiz dediler.” diyor.(Hürriyet, 18.11.2008)
Nasıl oyları koparacaklar? Bu sorunun cevabı da aynı konuşmanın içinde. Deniz Baykal, “Ben tutar fitresini zekâtını toplar onunla da televizyon kurarım. Sen de bana hep oy verirsin diyorlar.” derken, aslında “çarşaf açılımı”nın, son birkaç aydır yürütülen Deniz Feneri ve Kanal 7 komplosunun bir parçası olduğunu da itiraf etmiş olmuyor mu?
DENİZ FENERİ VE KANAL 7’YE KOMPLO
Amerika’ya çekildikten sonra uzun süren sessizliğini Aydın Doğan’ın televizyonu Star TV'deki “Arena” programında bozan eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, çarpıcı iddialarda bulunmuştu. Uzun süre Türkiye'nin gündemini meşgul eden Almanya'daki Deniz Feneri operasyonunun Ergenekon davasına misilleme amacıyla yapılmış olabileceğini savundu.
Mehmet Eymür, “Deniz Feneri operasyonu Almanya'dan çıktı. Sanki Ergenekon'un rövanşı gibi geldi. Sonu Başbakan'a kadar uzanan bir dava. Nerden çıktı? Almanya'dan... Ergenekon'un kim üstüne gidiyor? Bugünkü hükümet. Bugünkü hükümeti de ne kıstırabilir? Deniz Feneri davası. Bu yönde bir espiyonaj faaliyeti olabilir. Zaten iyi bir istihbarat servisi neyi niçin yaptığı anlaşılmadığında iyidir." dedi. (Zaman, 29.11.2008)
İlginç değil mi? Mehmet Eymür, Aydın Doğan’ın televizyonuna çıkıyor, üç hususa vurgu yapıyor: 1. Deniz Feneri operasyonunun Ergenekon davasına misilleme olduğunu söylüyor. 2. Deniz Feneri operasyonunun Almanya'da yapılışına dikkatleri çekiyor. 3. Deniz Feneri operasyonuyla AK Parti iktidarını kıstırılmak istendiğini belirtiyor.
Oysa Türkiye’deki ve Almanya’daki masonların elbirliği yapıp tezgahladıkları komploya Deniz Feneri ve Kanal 7’nin maruz kalması ne AK Parti tabanından oy koparabilir, ne de çarşaf kampanyalarıyla CHP oyunu artırabilir..
NİÇİN ALMANYA DENİZ FENERİ e.V
Burada şu soruya cevap arayalım: Yalan, yanlış ve eksik bilgilere dayanan, milletimizin en önemli hasletlerinden toplumsal dayanışma ve yardımlaşma duygularını inciten söz konusu Deniz Feneri ve Kanal 7’yi linç kampanyası niçin Türkiye’de değil de Almanya’da tezgahlanıyor? Milletimizin yüz akı sivil toplum kuruluşlarından Deniz Feneri Derneği hakkında başlatılan haksız ve mesnetsiz yıpratma kampanyasını Türkiye’de tezgahlamak mümkün değildir çünkü.
Deniz Feneri Derneği sık sık geçirdiği bütün incelemelerden yüzünün akıyla çıkmış ve hakkında açılmış hiç bir dava bulunmayan bir sivil toplum kuruluşudur ve Aydın Doğan’ın medyası tarafından yargısız infaza tabi tutulmaktadır. Örnek bir iyilik müessesesi, hiç hak etmediği ithamlara maruz kalırken, yardım alan yüz binlerce aile bu infazın masum kurbanları olarak yeniden umutsuzluğa, karamsarlığa ve yalnızlığa terk edilmek istenmiştir. Milyonlarca kişiye on yıldır düzenli ve kayıtlı bir sistemle yardım ulaştıran Deniz Feneri Derneği, İSO 9001 belgesine sahip, dolayısıyla dünya standartlarında kurumsallaşmasını tamamlamış, şeffaf bir kuruluştur.
Bu nedenle, yargı yoluyla Türkiye Deniz Feneri Derneği’ne kara çalmak mümkün değildir. Komployu, Almanya’da kurmalarının ise anlamı açık: Dünya Siyonist teşkilatı ve yerli işbirlikçileri, Deniz Feneri ve Kanal 7 üzerinden AK Parti iktidarına saldırıyor.
Meseleyi şu şekilde ortaya koyabiliriz: "Deniz Feneri Dâvâsı'nın Almanya’da açılmasının ve bu dava üzerinden Kanal 7'ye, hatta AK Parti’ye saldırılmasının ve bu yayınların da Aydın Doğan’ın televizyonlarında, gazetelerinde kampanya haline dönüştürülmesinin arka planında Aydın Doğan'ın Yahudi ortakları mı var?"
Soru doğru cevaplanırsa, meselenin özüne de ulaşılır..
AYDIN DOĞAN’IN ALMAN YAHUDİ ORTAĞI
Aydın Doğan, 16 Kasım 2006'da, Kanal-D, Star-TV ve CNN-Türk`ü bünyesinde barındıran `Doğan-TV Holding` şirketinin yüzde 25`ini Alman Axel Springer yayın grubuna tam 375 milyon Euro karşılığında sattı. Axel Springer, Almanya'nın önde gelen uluslararası medya kuruluşlarından biridir. 1946 yılında Axel Springer adında bir Alman Yahudisi tarafından kurulmuştur. Almanya'nın en büyük gazete yayıncısıdır.
Axel Springer, şu anda 32 ülkede, 10 bin 166 çalışanı ile 150 gazete ve dergi yayınlamaktadır. Toplam gelirleri 2005 yılı itibariyle 2.4 milyar Euro, ve faaliyet karlılığı ise 338 milyon Euro olarak gerçekleşmiştir. 2005 yılı net karı 231 milyon Euro'dur.
Axel Springer’in ana hedefi, İsrail’in dış politikasını desteklemek ve Almanya başta olmak üzere yayıncılık yaptıkları tüm ülkelerin İsrail’e destek vermelerini sağlamaktır. Axel Springer, Doğu Avrupa'da Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Rusya'da yoğunlaşırken, Avrupa'da ise Almanya dışında Fransa, İspanya ve İsviçre'de faaliyet göstermektedir.
Şirketi kuran ve adını veren Axel Springer, 2 Mayıs 1912'de doğmuş, Temmuz 1966'da İsrail'e ilk ziyaret"ini gerçekleştirmiş ve 22 Eylül 1985'te Berlin'de ölmüş bir Yahudi iş adamıdır.. Şimdi soralım, Aydın Doğan televizyonları ve gazeteleri Almanya'daki dâvâyı "tek başlarına" mı takip ettiler, yoksa "Yahudi ortakları" da kendilerine yardımcı oldu mu? Bu arada; "Alman yargısındaki Yahudi egemenliği"ni de hatırlatmakta fayda var..
Dolayısıyla Deniz Feneri Dâvâsı'nın açılmasında ve “mahkûmiyet”le sonuçlanmasında, Aydın Doğan’ın başta Yahudi ortağı almak üzere Almanya’daki masonik çevrelerin tertibi sözkonusudur..
Deniz Feneri ve Kanal 7'ye yönelik bu kampanya, "Mason localarındaki ayinler"den Almanya'daki Yahudi kuruluşu Axel Springer'e uzanan çizginin acaba neresindedir?!?
Kısacası, "misilleme"de bulunup "intikam"larını mı almışlardır?.. Yoksa sıra diğer kontrol edemedikleri medya kuruluşlarına mı gelmiştir?
MEHMET GÜRHAN'DAN ŞOK AÇIKLAMALAR!
Deniz Feneri Dâvâsı'nda 5 yıl 10 ay hapis cezası alan Mehmet Gürhan'ın "dehşet verici açıklamaları"nı duyan var mı acaba? Mehmet Gürhan'ın 18 Eylül 2008 tarihli "yazılı açıklaması"nı kim okuyup meselenin aslını anladı dersiniz? Buyurun, Mehmet Gürhan'ın açıklamalarını birlikte okuyalım: "Suçlandığım diğer bir konu, elden para çekme iddiasıdır. Alman yasalarına göre elden para çekmek suç değildir. Nitekim elden para çekme hususu Frankfurt Main savcılığında incelenmiş olup, 26.04.2004 tarihinde takipsizlik kararı verilmiştir."
"Zaten önemli olan paranın elden çekilip çekilmemesi değil, yardımın yerine ulaşıp ulaşmadığıdır. Mahkemenin kararında amaç dışı kullanıldığı belirtilen 16 milyon Euro'nun tamamının yardım amacıyla kullanıldığı, mahkemenin elindeki 600 klasörde bulunan onbinlerce yardım alındı belgesi ile sabittir.
Bu belgelerin hiçbirisini dikkate almayan mahkeme, Firdevsi Ermiş'in beyanlarıyla bu kanaate ulaşmıştır."
"Avukatlarımın hazırlayıp Alman mahkemesine sunduğu ifademin içeriği; avukatlarım, savcılık ve mahkeme heyeti arasında yapılan bir uzlaşmanın sonucudur. Çok kötü şartlardaki ağır tutukluluk halimin ve üzerimde oluşturulan baskının bir an önce sona erebilmesi için avukatım, önerilen uzlaşmayı kabul etmiştir. Dolayısıyla "uzlaşma ifadem"de yazılı olan hususlar, gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır. Hakimin, "uzlaşma olmasaydı dava sonuçsuz kalırdı" cümlesi de, bunun açık bir göstergesidir.
"Uzlaşma sürecinde bana Türkiye ile ilgili suçlamalarda bulunmam için sürekli telkin ve pazarlık yapılmıştır! İfadem, anlattığım bu durum dikkate alınarak değerlendirilmelidir."
"Koparılan bunca fırtınanın ve girişilen bu aşağılık linç kampanyasının neredeyse tek dayanağı olan Firdevsi Ermiş isimli şahıs, ortağı ve yöneticisi olduğum şirketlerin ve Deniz Feneri e.V'nin muhasebe bölümlerinin tek sorumlusu, ayrıca Deniz Feneri e.V'nin imza yetkisi olan ikinci adamıdır.
Mahkeme sürecinde gösterdiği tavırlarla bu şahsın, Deniz Feneri e.V'ye ve yöneticisi olduğum şirketlere zarar verebilmek için bazı çevrelerce özel olarak görevlendirildiğini düşünüyorum. Zamanı gelince bu müfteri işbirlikçiye, şahsıma ve ortağı olduğum şirketlere vermiş olduğu maddi ve manevi zararların hesabını her türlü hukuki hakkımı kullanarak mutlaka soracağım."
"Geriye dönüp baktığımda, en başından beri bu operasyonun siyasi bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde toplam 27 kişinin çalıştığı bir binaya 340 polisle ve binanın tüm açık kapılarının kırılarak bir baskın yapılmış olmasının mantığı nasıl izah edilebilir ki?"
"Bu provokasyonun tüm amacı, dünyada yükselen 'yoksul ve mazlumlarla dayanışma' kültürünü yok etmektir. Soruşturmayı yürüten şahsın, soruşturma sürecince sergilediği tavırlar ve mahkeme salonundaki siyasi şovu da benim bu düşüncemi destekler niteliktedir. Fakat asıl üzücü olan taraf bu şov değil, bu provokasyona Türkiye'de bazı çevrelerin verdiği açık destektir."
KANAL 7 VE DENİZ FENERİ’NE MASONİK KOMPLO
Bu ifadelerin hepsi önemli.."27 kişinin çalıştığı bir binaya 340 polisle ve binanın tüm açık kapılarının kırılarak baskın yapılmış olması!.." Mehmet Gürhan'a dâvânın en başından beri "Türkiye ile ilgili suçlamalarda bulunması için telkin ve pazarlık" yapılması!.. "600 klasörde bulunan onbinlerce yardım alındı belgesi"nin dikkate alınmayarak, "Firdevsi Ermiş'in iftiraları"na göre karar verilmesi.. Almanya Deniz Feneri e.V Davası’nı bir tiyatro oyununa dönüştürmüştür.
Kanal 7 ve Deniz Feneri’ne düzenlenen bu Yahudi komplosunun, masonik komplonun görünen taşeronları ne yazık ki Aydın doğan ve Deniz Baykal’dır..
Şimdi Deniz Baykal’a soruyorum: Fitreyle, zekatla, sadakayla televizyon kurup 10 yıl, 15 yıl ayakta tutulması mümkün mü? Bir televizyon kanalı tek başına bir partiyi iktidara getirebilir mi? Bir televizyon kanalı, tek başına Türkiye’deki seçmenin yarısını AK Parti’ye yönlendirebilir mi? Söylediklerine, Deniz Baykal da inanıyor mu acaba?
Partilerin kapatılmasına meraklı değilim.. Ama iktidar partisini kapatmak için dava açan cumhuriyet başsavcısı, ikbalini AK Parti’nin kapatılmasında gören CHP ve lideri Deniz Baykal, acaba sakallı bir tarikat liderinin genel başkanlığını yaptığı partiyi neden kapatmayı veya uyarmayı hiç aklına getirmez? Bu tarikat partisi, egemen ayrıcalıklı elitlerin safında, derin devletin emrinde olduğu için mi görmezden geliniyor? Kollanıyor olmasın!... Söz konusu partinin televizyon kanalı da var, niçin iktidar olamıyor dersiniz?
http://www.haber7.com/haber/20081126/Deniz-Feneriyle-koparabilirlerse-carsafla-toplayacaklar.php