Devrİmİ Halklar DeĞİl Siniflar Yapar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

aloner

New member
Katılım
31 Tem 2007
Mesajlar
2
Reaction score
0
Puanları
0
DEVRİMİ HALKLAR DEĞİL SINIFLAR YAPAR

Ali ÖNER

TSİP GENEL BAŞKANI


[email protected]

Emperyalist kapitalist sistemin görevi sola ve sosyalizme saldırmak; bizim görevimiz de bu sistemi yıkmak. Yıkmak sözcüğünü olumluluk anlamında kullandığımız zaman sanırım doğru anlaşılmaktadır. Çünkü bir yanda insanın insan tarafından sömürülmesini; geniş emekçi yığınları özgürlüklerinde yoksun bırakılarak köleleştirilmesini savunan; yığınları aç, işsiz, yoksul, eğitim, yaşam ve sağlıklı yaşam hakkından yoksun bırakan kapitalizm; kapitalizmin karşısında insana insanlığını kazandıracak olan; eşitlik, özgürlük ve kardeşliği savunan sosyalizm.

Kapitalist sistem; korkunç yalanları ve bir vaatten öte bir anlamı olmayan propagandaları ile taşı yerinden oynattı. ABD emperyalistlerinin emperyalist Batı ile birlikte yürüttüğü ortak çalışma Polonya'da etkili oldu ve işçiler kendi içlerinden çıkardıkları CIA ajanı ve koyu bir Katolik olan Leh Welasa ile kendi iplerini kestiler. Welasa'yı Polonya'da Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttular. Polonya hızla sosyalizm karşıtı bir çizgiye çekildi. Macaristan ve Çekoslovakya’da milliyetçi fitiller ateşlendi. Batı Almanya, Doğu Almanya'ya karşı bir yandan Berlin Duvarı'nı bahane ederek, özgürlükler şampiyonu kesilip kampanya yürütürken, diğer yandan da kesenin ağzını açarak milyarlarca mark karşılığında sosyalizm düşmanı CIA ajanı Gorbaçov'dan Doğu Almanya'yı satın aldı. Bu oyuna karşın direnme kararı alan Doğu Alman Komünistleri gördüler ki, hem emperyalistlerin hem de sözüm ona kızıllığı kalmamış ama kendilerine hâlâ Kızıl Ordu denilen iki kıskacın arasındalar. Doğu Alman komünistleri bütün bunlara karşın yine de direnmeden yanadırlar. Oturup direnmenin sonuçlarını çıkarırlar. Yenilgi kaçınılmazdır, kayıpları ise 25 milyon insandır. Bu sayı İkinci Paylaşım Savaşı kayıplarından bile fazladır. Direnmekten vazgeçilir. Berlin Duvarı yıkılır. Doğu-Barı birleşir. Almanya'da sosyal devlet olgusu çöker. Ücretler düşer, kazanılan sosyal haklar yitirilir. Çekoslovakya; Çek ve Slovakya olarak ikiye bölünür. Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan AB'nin arka bahçesi haline gelir. Romanya'da Çavuşesku, Gorbaçov'un karşı devrimci tesi olan “açıklık” ve “”yeniden yapılanma” politikasını reddeder ve sosyalist bir devlet olarak yoluna devam edeceğini belirtir. Yine Kızıl Ordu'nun desteği ile içerdeki karşı devrimciler tarafından Çavuşesku bir darbe ile devrilerek eşi ile birlikte kurşuna dizilir. Yönetim karşı devrimcilerin eline geçer. Bulgaristan'da iş partinin tepesindekilerce tamamlanır.

Bu ülkeler AB'nin göz diktiği alanlar haline gelmekle kalmazlar, ABD emperyalistlerinin de askeri üstler kurdukları ülkeler haline gelirler. Süreç işler bu ülkeler birer ikişer AB bünyesine alınırlar.

ABD emperyalistlerinin ve AB'nin Balkanlarla ilgili politikaları yukarıdaki gelişmelere koşut olarak Yugoslavya'da da işleme konmuştur. Yugoslavya'nın parçalanmasının kendi çıkarı açısından Almanya Hırvatistan'dan başlamasını savunurken Amerika Kosova'dan başlatılmasını savunmaktadır. Almanya'nın dediği olur. Sonra arkası gelir ve Yugoslavya bugün itibariyle 10 parçaya bölünmüş durumdadır. Ana eksen Sırbistan'ın dışında öteki parçaların hepsi günümüzde emperyalistlerin nüfuz alanları haline gelmekle kalmamışlar, emperyalistlerin askeri üstlerine de dönüşmüşlerdir. İlginçtir. Adriyatik’teki bazı turistik adalar Alman'lar tarafından satın alınmıştır.

Buraların nasıl emperyalistlerin nüfuz alanına girdiğini bilmiyor değiliz. Emperyalistler buraları bölüp parçalamak ve egemenlikleri altına almak için etnik, inanç ve kültürel ayrılıkları kullanmışlar, bunları karşı karşıya getirererek birbirlerine karşı şiddet kullanmalarını sağlayarak şiddeti en üst düzeye tırmandırmışlardır. Bu politikanın sonucu ağır olmuş binlerce insan bu şiddetin arkasından yaşamını yitirmiştir. Bu politikaların planlayıcısı olan ABD emperyalistleri ve AB emperyalistleri sözüm ona şiddeti durdurmak için eski Yugoslavya topraklarına kapağı atmışlardır. Saldırı ve Savaş Örgütü NATO'da emperyalistler adına bu topraklarda konuşlanmış bulunmaktadır. Parçaları incelediğimiz zaman görürüz ki, emperyalist dünya Yugoslavya'yı neredeyse kent devletlerine bölmüş bulunmaktadır. Çünkü emperyalizme karşı savaşacak güçler ne kadar güçten düşürülürse boyun eğdirilmeleri ve sömürülmeleri o kadar kolay olacaktır. Zira Kafkaslarda araştırma yapan ABD emperyalistleri boşuna buralarda 50-60 devlet çıkar dememişlerdir. Özet olarak emperyalistlerin politikaları günümüzde budur.

ABD emperyalistleri Irak'a boyun eğdirmek için bu politikayı kullanmıştır. Irak, ABD'nin emperyalist politikalarının gereği olarak 3'e bölünmüş durumdadır. Bu bölünmede Kürtlerin bulunduğu bölge de Kerkük'ü saymazsak sorun yoktur. Çünkü; Kürtler ABD'nin Irak'ı işgal etmesini eylemli olarak desteklemişlerdir. Varlıklarını sürdürmeleri içinse ABD'nin işgalinin sürmesine gereksinmeleri vardır. Arap kökenli olmalarına karşın Sünni ve Şii'ler de karşı karşıyadırlar ve aralarında acımasızca süren bir iç savaş vardır. Bu yüzden ABD emperyalistlerine karşı güçlü bir direniş örgütlenememekte Irak'ta, ABD emperyalistleri ile birlikte onlarla işbirliği içinde olan işbirlikçilerin kanlı yönetimi sürmektedir. İşte emperyalistlerin halkları halklara düşman eden politikaları.

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ BELGİSİ (SLOGANI) ÜZERİNE

Bu slogan devrimci sosyalistlerin kullandığı bir belgidir. Çünkü kardeşlik belgisiyle birbirlerine bağlı olan halklar emperyalistlerin ve işbirlikçilerin politikalarına alet olup birbirlerini boğazlamazlar. Aksine silahlarını işgalcilere ve emperyalistlere karşı çevirirler. Yukarıda anlattıklarımızı boşuna anlatmış değiliz. Aynı oyunu emperyalistler Türkiye üzerinde de denemek istemektedirler. Uzun zamandır bu yönde sürdürülen politikalarla hatırı sayılacak bir yol da almış bulunmaktadır.

Ülkemizde kendilerini sol ya da sosyalist sayan kimi çevreler bu konuda tam bir aymazlık içindedirler. Bu çevrelerin yayın organlarına baktığımız zaman sürekli olarak Türk halkına yönelik kabul edilmesi zor eleştiriler getirilmekte eli kanlı bir Türk halkı portresi çizilmeye çalışılmaktadır. Bu tür politikaları Türklük üzerinden yürütmeyi devrimcilik sayanlar ya da sananlar örneğin bir Fransa, İngiltere, Almanya ya da benzeri ülkeler için devrimcilik adına da olsa tek bir sözcük yazmamakta, söylememektedirler. Onlara göre Anadolu coğrafyasında sürekli kırımlar yaşanmış ve bu kırımların sorumlusu da Türkler. Tarih bilinci yoksunluğu tam da budur işte. Bu gibiler için ne insanlık tarihinin o döneme özgü değer yargıları önemlidir, ne de Anadolu'nun kavimler kapısı olduğu, ne de insanlığın geldiği üretim ilişkilerindeki durak.

Eğer son yüzyıllık tarihi konuşursak görürüz ki, kapitalist Avrupa emperyalist aşamaya ulaştığın andan itibaren dünyayı emperyalist amaçlarla paylaşmak istemektedir. Hedefteki topraklarsa Osmanlı İmparatorluğu topraklarıdır. Birinci Paylaşım Savaşı'nın çıkışı sonrasında Anadolu topraklarının da nasıl paylaşıldığı öyle çok bilinmeyen bir şey değildir. Hiç kuşku yok ki, o dönemde bugünkü gibi yüzyıllarca bir arada yaşamış halkları birbirine kırdırmaktan çıkar elde edeceğini düşünen güçler vardı ve bu güçlerin kışkırtmasıyla yaşanmaması gereken acı olaylar yaşandı. Bu yaşanılan olaylardan Ermeniler, Rumlar kadar Türkler de nasiplerini almışlardır. Bu tarihsel gerçekleri tek yanlı olarak yaşanmış gibi görmek ve göstermeye çalışmak ne nesnelliktir ne de devrimcilikle bağlantısı vardır.

Dergilerinde sürekli olarak bu yönde yazılar yazanlar gerçekte ise bir açmaz içindedirler. Bunlar solu ve sosyalistleri marjinalleştirdikleri yetmiyormuş gibi emperyalist politikalara da kapı aralamaktadırlar. “Yaşasın halkların Kardeşliği” diye diye bu belginin içini boşaltarak Kürdü Türke, Türkü Kürde, Ermeniyi Türke, Türkü Ermeniye, Rumu Türke, Türkü Ruma düşman etmeye kalkarak egemen milliyetçiliği ve mikro milliyetçiliği körükleyenler bir soluklanmalı ve politikalarının emperyalizme nasıl hizmet ettiğini görmelidirler. Emperyalistlerin gündeme taşıdığı politikaların arkasından sürüklenmek ne devrimciliktir ne de sosyalistliktir. Hâlâ devrimcilikte yüzü olanlara anımsatmak isteriz. “Devrimi halklar değil, sınıflar yapar”( Karl Marks'ın Bakunin'le konuşmasından) Bu nedenle zahmet edin sayfalarınızı Türkiye işçi sınıfına açın, Kürt ve Türk emekçilerini karşı karşıya getirererek ve bölünmeye hizmet edecek politikalardan uzak durun! Yoksa küçük burjuva hayallerinizin içinde boğulan sadece siz olmazsınız. Gözünüzü açın Lenin'e ve 1917 Ekim Devrimi sonrasına bakın!

www.tsip1974.com
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst