din ticareti-din sömürüsü

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
İftar Çadırları...

Türkiye’de irtica var mı? İrtica soyut bir kavram. İrtica elbette var. Ama bunu somutlaştırmak gerekiyor.

İrticanın altyapısını din ticareti ve din sömürüsü oluşturuyor.

Ramazan ayındayız. AKP’li belediyeler ve doğrudan AKP tarafından kurulan iftar çadırlarını, yaşadığınız yerlerde görüyorsunuz. Aç insanlar - niyetli olsun veya olmasın – bu çadırların önünde saatler öncesinde kuyruğa girip yemek alıyorlar. İftara kadar yemeğe başlamak söz konusu değil. İnsanlar ellerinde tepsi, masada oturuyor. (İstanbul’da bazı yerlerde yere çöktürülüyor.)

Sonra bunlar, tepsilerde buz kesmiş, yağları donmuş yemeği yemeye başlıyorlar.

Çevredeki esnaf, öğrenciler, işten çıkan memurlar ve pek çok kişi bu koşullar altında karnını doyuruyor. Bazıları şükrediyor.

“Hiç değilse bir ay boyunca akşam yemeğini beleş yiyoruz.”



***

Fakat asıl din sömürüsü çadırların üzerinde. Ankara’da Kurtuluş Lisesi’nin hemen önünde çadır kuruldu, üzerinde birkaç insan boyu Recep Tayyip Erdoğan resimleri. AKP Gençlik kolları yazıları.

Bilmeyen biri zanneder ki, bu çadırları Başbakan kendi cebinden çıkan paralarla kurdurmuş. Yemek paralarını da cepten veriyor! Hayır, o paralar halkın, milletin parası… Ama Başbakan ve ekibi bu konuyu din amaçlı kullanmakta sakınca görmüyor. Peki niçin?

Amaç, kendileri beş yıldızlı otellerde ve kuş sütü eksik sofralarda karınlarını doyururken, çadırlarda bir ay boyunca beleş yemek yiyenlerden oy elde edebilmek! (Ya geri kalan 11 !)

Adına “din ticareti-din sömürüsü” denilen hadise işte bu.



***

Fakat bunun altında yatan daha önemli bir gerçek daha var. Nedir o?

“Uyguladığın politikalarla kitleleri giderek daha fakir yapacak ve belli şeylere razı edeceksin. Fakirleşen ahali senin iftar çadırlarında bir ay boyunca karnını doyuracak.

Bilerek fakirleştirdiğin ahaliye belediye paralarıyla gıda ve kömür yardımı yapacaksın. Onları bu yolla sana muhtaç kılacak, oy açısından tavlamaya çalışacaksın.”

Bir aile babası düşünün ki, işsiz ve aç. Böyle niceleri her gün karşınıza çıkıyor. Onu sen işsizliğe mahkûm etmişsin. Aile sürünüyor… Ve sen onlara arada sırada gıda paketi gönderiyorsun, ramazan ayında beleş iftar veriyorsun. Kimin parasıyla?..

Devletin milletin parasıyla…


Ve onların oylarını bu yöntemle aparmaya kalkışıyorsun.

Türkiye’de bu durumda olan milyonlarca aile var.

Onlar onurlarını ayaklar altında çiğnetip valilerin, kaymakamların, muhtarların ve AKP’li belediyelerin önünde sürünüyor. Yardım alabilmek için torpil arıyor, rica minnet ediyor. Yaşlı, genç, kadın, erkek, hasta, öksüz, yetim ama hepsi muhtaç…

Bir yanda uyguladığın politikalarla onları her geçen gün daha fakirleştiriyorsun, öbür yanda onlara iftar çadırı kurup gıda paketi vererek “Vatandaş, sana yaptığım bu iyiliği unutma ve oyunu bana ver” mesajını iletiyorsun.

İnsanlara ölümü gösterip hastalığa razı ediyorsun!

Başka türlü olsaydı, o iftar çadırlarına Başbakan’ın, AKP il ve ilçe örgütlerinin, belediye başkanlarının fotoğrafları asılmaz, niyetli olan ve veya olmayan insanların üzerinden böylesine yüz kızartıcı parti propagandası yapılmazdı.

Adına din sömürüsü ve din ticareti denilen kavramlar işte bunlardır. Sadece ramazan ayına ilişkin birkaç örnek verdim!..

Sözcü Gazetesi EMİN ÇÖLAŞAN http://erdem43.blogcu.com/sozcu-gazetesi-emin-colasan-iftar-cadirlari_23423651.html
 
AKP nin savunmasında olan bi konu bu,
savunmasında, kişisel yapılmış münferit olaylar, partiden bu konuda baskı yok diyolardı.
Savunmayı okursanız doğru yada yanlış kendiniz karar verebilirsiniz.
 
Kurulan iftar çadırları akp nin gövde gösterisi halini almış adeta show alanı haline gelmiş insanlarımızın aç ve muhtaç görünmelerinden istifade siyaseti uygulanmakta sen eğerki yoksul doyuracaksan bunu reklam yapmadan sade bir biçimde yapmalısın boy boy posterlerini açarak değil.
Emin Çölaşan iyi yakalamış gerçekten tebrik ederim.
 
Din Ticareti

Yağmacı Siyasetin Dördüncü Aşaması: Din Ticareti

Türkiye'de siyaset artık bütünüyle yağmacılık anlamına geliyor.

Sırtında tek gömlekle büyük kentlere göç etmiş olan belediye başkanları , görevlerinin sonunda gayrimenkul zengini olarak makamlarını bırakıyor.

Başta başbakanlar ve maliye bakanları olmak kaydıyla pek çok bakan ve milletvekili hakkındaki yolsuzluk iddiaları her dönemde ayyuka çıkıyor.

Gerek merkezi hükümetin, gerekse belediyelerin hemen hemen her akçalı icraatı en azından bir adam kayırma , genellikle de bir yolsuzluk suçlamasını da birlikte getiriyor.

Özelleştirme süreci pek çok yeni zengin yarattı.

AB 'ye uyum süreci çerçevesinde yapılan yasal değişiklikler bunları engellemiyor , bilakis hızlandırıyor .

Kapalı kapılar ardında karanlık ilişkilerle satılan hisse senetleri, fatura yolsuzlukları , mali suçlar için getirilen af önerileriyle örtbas edilmek isteniyor.

Halkın dini duygularını istismar ederek paralarını toplayıp cebe atanlar, politikacılarla yan yana fotoğraf çektiriyorlar.

Siyasetçinin elinden kurtulanlar, tarikat tuzaklarına yakalanıyor, varlarını yoklarını şeyhlerine yediriyorlar .

Türkiye gırtlağına kadar yolsuzluk batağının içinde.

İlginç olan husus, bütün bunların halkın , yani seçmenin gözü önünde olması.

***

Siyaset ve yağma konusunda bu sütunda çok yazı yazıldı.

Hatta bu yazılar " Demokrasi ve Vampirler" adlı bir kitapta da toplanarak yeniden okurların ilgisine sunuldu.

Siyasetteki yolsuzluklar orta sağı çökertti .

DYP ve ANAP , parlamento dışı kaldı, liderleri siyaseti bıraktı.

Orta sağ çökünce o zamana kadar orta sağın şemsiyesi ve desteği altında yaşamını sürdürmeye çalışan dinci sağ, iktidar oldu.

Üstelik de yolsuzluklara, yağmaya karşı çıkarak.

Saf seçmenlerin bir bölümü de (her dört seçmenden biri) "Belki Allah korkusu bunları yağmadan ve yolsuzluktan uzak tutar " diye düşündü, onlara oy verdi.

***

Birinci aşama: Türkiye'deki siyasal yağma önce, kalkınmayı devletin öncülüğünde gerçekleştirme politikasındaki yozlaşmanın çok partili düzende devreye girmesinin bir sonucu olarak yukarıdan aşağı ortaya çıktı.

İkinci aşama: Daha sonra siyasetçiler tarafından önlenmeyen, bilakis desteklenen bir gecekondu yağması ile aşağıdan yukarı gelen taleplerle siyasal parti yapılanması içinde bütünleşti ve yaygınlaştı .

Üçüncü aşama: Her düzeydeki (hem genel, hem yerel) siyaset , yağmanın genel bir aracı oldu; dönemin sloganı "İş yapsın da isterse yesin!" oldu. Böylece siyaset ve yağma, seçmen vicdanında da bütünleşti ve meşruiyet kazandı.

Dördüncü aşama: Dinci politikacılar , halkın temiz din duygularını da bu işin içine dahil ederek, yağma düzenine siyasetten sonra, siyasete zaten alet ettikleri inançları da soktular. Böylece siyaset, yağma ve din istismarı tam anlamıyla bütünleşti .

Tarikatçılık ile, kentle bütünleşememiş, kentlileşememiş ve zaten siyasal yağmadan pay kapmaya çalışan gecekondu halkı, din istismarı yapılarak, bu işin içine hem ideolojik hem örgütsel olarak iyice dahil edildi.

Şimdi tarikatçılık ile yağmacı siyaset , yine din ticareti ekseninde tam bir ittifak içinde, tüm Türkiye'yi pençesine almış görünüyor; hem de aynı zamanda rejimi de tehdit ederek .

E.Kongar
 
Geri
Üst