Ermenistan'a Gidilmesi Gaflettir''

Ah ahparik

Ne zaman Ermenilerle ilgili bir yazı yazacak olsam, tuhaf bir şekilde elim insanın içini acıtan müzik parçalarından birine uzanıyor.

Keskin bir keman sesi ya da boğuk ve hüzünlü bir duduk dinlemek istiyorum

Bu ülkede bunun söylenilmesinden hoşlanılmıyor biliyorum ama yeryüzünün en büyük acılarından birini çektiler.

Sakın “onlar da bizi öldürdü” demeyin.

Bunu söylemek gerçekten ayıp.

Rus sınırındaki Ermeni çetecilerle Bursa’daki Ermeni kadının, Adana’daki yaşlı adamın, Sivas’taki bebeğin ne ilgisi var...

Ermeni olmaktan başka?

İttihatçılar insafsız bir soykırım gerçekleştirdiler.

Çok insafsız.

Bir an durun...

Durun ne olur bir an.

Ve, düşünün...

Bir gece evinizde oturuyorsunuz, kapınız çalınıyor ve sizi zorla alıp götürüyorlar.

Evinizin kapısı öyle açık kalıyor.

Yollara düşüyorsunuz.

Geceyarıları dağınık ve yorgun kalabalıklar halinde dağ yollarından geçiriyorlar sizi.

Yanıbaşınızda ihtiyar bir kadıncağız çöküveriyor.

Dipçikle vuruyorlar başına.

Öyle kıvrılıp kalıyor.

Ağlayan torununu kayalara çarpıyorlar.

Masal mı sanıyorsunuz bunları?

Siz Teşkilat-ı Mahsusa’yı biliyor musunuz?

İttihatçıların o korkunç örgütünü?

Hiç yanınızda karınızın ırzına geçtiler mi?

Hiç kocanızı göğsünden vurup öldürdüler mi gözünüzün önünde?

Bir gece evinizde oturup ailenizle yemek yerken sizi sırf Türksünüz diye yerlerde sürükleyerek götürdüler mi?

Sırf Ermeni oldukları için yüz binlerce insana böyle yaptılar.

Ermeni olmalarından başka hiçbir neden yoktu öldürülmeleri için.

Bir vicdanımız var bizim.

Aynı kandan geliyoruz diye katilleri, İttihatçıları, Teşkilat-ı Mahsusa’yı mı tutacağız yoksa başka bir ırktan bir bebeğin ölümüne mi ağlayacağız?

Ne çok Ermeni’yi kayalıklara yapıştırıp kurşuna dizdiler biliyor musunuz?

Sırf Ermeni oldukları için.

Nehirlerde boğdular.

Yorulup yere yıkıldığı için süngülediler.

Öldürdükleri Ermenilerin mallarını mülklerini yağmaladılar.

Tatlı şiveli tombul bir Ermeni gelinini, şakacı, koyu kara gözlü bir Ermeni dudusunu, koca elleri yonttuğu taşlar gibi kabarmış yaşlı bir taş ustasını düşünün...

Âşık bir Ermeni çocuğunu...

Çıtkırıldım bir Ermeni hanımını...

Düşünün bunları...

Ve, bunları bir geceyarısı bir dağ yolunda düşünün.

Açlar, yorgunlar, sefiller ve yalnızlar.

Bitlenmişler.

Hastalanmışlar.

Ölüme doğru götürüldüklerini biliyorlar.

Ölümlerine yürütüyorlar onları.

Ve, öldürüyorlar.

Yüz binlerce insan.

Yüz binlerce insan.

Irkları önemli mi gerçekten?

Kocanızı göğsünüzden çekip alarak bir duvara dayadıklarını düşünün...

Karınızı kolunuzdan koparıp bir kayanın arkasına götürdüklerini düşünün.

Başlarına bunlar gelen insanlar için, onlar Ermeniydi diye hiç üzülmez misiniz gerçekten?

Bir an, bir kısacık an kendinizi onların yerine koyun.

O anı, o çaresizliği hissedin.

Sevdiğiniz insanın öldürülmesinin ne demek olduğunu anlamak için bir içinizi yoklayın.

Türk olduğumuz için insanların çekmiş oldukları acıları görmezden mi geleceğiz?

İttihatçılar çok günah işlediler.

Çok insan öldürdüler.

Bir soyu kırıp geçirdiler.

Ve, biz yıllarca öldürülen bu insanların yakınlarına, sevdikleri için bir ağıt yakmayı bile yasakladık.

Bir ağıtı bile çok gördük.

Bize hep yalan söylediler.

“Onlar da bizi öldürdü” dediler.

Rus sınırında Müslüman Türkleri öldüren Ermeni çeteciler vardı ve öldürdüler.

Onlar da vahşiydi.

Ama Malatya’daki, Bursa’daki, Sivas’taki, Maraş’taki, Adana’daki kadınların, bebeklerin, erkeklerin, ihtiyarların ne alakası var Rus sınırındaki çetecilerle?

İttihatçılar, onları sırf Ermeni oldukları için öldürdüler.

Sonra da öldürdüklerimizin torunlarına kızdık, “o günlerden” söz etmek istiyorlar diye.

Sizin anneannenizi, babaannenizi, annenizi, babanızı öldürselerdi, bunu haykırmak istemez miydiniz?

Kendinizi onlara borçlu hissetmez miydiniz?

Boşverin İttihatçıları, katilleri, gizli teşkilatın kanlı silahşörlerini.

Siz onlara değil, siz öldürülenlere yakınsınız.

İnsansınız siz.

Ve, şimdi “onların” ülkesine gidiyoruz.

Bilmem becerebilir miyiz ama...

O eski günlerin ansına biraz bizim de gözlerimiz yaşarsa ve “affedin” diye mırıldansak...

Belki de hepimizin sırtından ağır bir yük kalkacak, belki de pos bıyıklı yaşlı bir Ermeninin hayali, herkesin gittiği, hepimizin gideceği yerde bir anlığına kısacık gülümseyecek.

Ahmet Altan
 
ya ınsanlar sunu anlamıyor dunya gucler dengesı
arkadas hep boyle uzak durarak hıcbırsey halledılmez
konusarak halledılır bazı seyler
mıllıyetcılık ruhunuzu heryerde kabartmayın gunumuzde mıllıyetcılık hıcbırseye sokmez kanun soker
guc soker........
hıc kusura bakmayın bızde mıllıyetcıyız ama ne kazandırıyor.
adamlar eger mahkemeyı kazanırsa ve bız de hıc konusmassak bır ton tazmnıat odeceyecez yapmadıgım z sozde soykırım ıcın....
bunu ancak boyle halledeblırısın yapacagın her kotu seyde anlasamascı sen olursun sana doner......
kopruyu gecene kadar ısın ozetı...........

anlar kazanırsa para mı verecez toprakmı verecez
senin aklın alıyormu üç milyonluk ermeni gelip
toprağımızı isticek.Kaldıki RTE defalarca ermenistana
uzlaşma teklif etti.buyrun karşılıklı arşivleri açalım dedi
noldu ....hiç birey olmadı.Bundan sonramı olacak ,keşke
olsa inan senin kadar mutlu olurdum.
 
o değil de bugün çağırıp ayağına getirttiren , yarın soykırım olduğunu kabul ettirir
 
Gitmeyebilir Miydi?..


Behiç KILIÇ




Geziden iki gün öncesine kadar, matbuat millete Gül’ün gidip gitmeyeceğinin belli olmadığını yansıtıyodu... Oyasa “Gidiş” çok çok önceden belliymiş!.. Millete sunulan ise?!!

Gitmemezlik edebilir miydi?..
Hayır!..
“Gitmeyebilemezdi!!”

Durumu ancak, böyle “Uyduruk” bir kelime yansıtabilir!.. Eğer ki gitmeseydi ne olurdu, örnekleri var mıdır?.. Vardır!..

Mesela misal Denktaş!..
2004 Ocak ayı sonunda ABD-Türkiye görüşmelerinden ne karar çıktı hatırlayalım... Kıbrıs’ta, Annan Planı çerçevesinde, KKTC tasfiye edilecek, Rum egemenliği ağırlıklı Kıbrıs Cumhuriyeti yürüyecek (1974 öncesine dönüş!) Türkiye görüşmeleri organize edecek...

Denktaş direndi, engel oldu ve...
Denktaş halledilidi, Türk tarafına “Evet” dedirtildi!..

Talat’la proje işliyor... Demek istediğimiz, “Hayır diyen Denktaş’ın koltuğunda evet diyen Talat var.” İşte bu kadar...

ABD ile AB öyle istemişti, şimdi de Ermeni işinde “Öyle” istiyorlar çünkü “Enerji” dalgasındaki egemenlik “Öyle” gerektiriyor...
Bu gezinin denetçisi kim?.. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney!.. Dick Bey bölgede gezideydi!.. Diyor ki; “Bölgedeki enerji kaynakları Rusya’nın dışındaki güzergahlardan akması gerekir...”

Yani?.. ABD-Rusya enerji tepişmesinde piyonlar görevlerini yapmak zorundadır!.. Erbabına göre “Nabucco Projesi başta olmak üzere Rusya’ya alternatif hatların önemi artmıştır...”

Meseleye böyle bakıldığında, enerji hatlarında Ermenistanı devreye sokma projesinde ihale arayan bizim malum sermaye ağalarının, ellerindeki matbuatı devreye sokup “Geziyi” cilalamalarındaki maksat da hasıl olur!..


Vel hasılı kelam, “Barış işidir” diye “Suret-i hak” sunulan gezinin nasıl planlandığına da bir bakıldığında, Ermeni ve Türk vatandaşların konu mankenleri oldukları da açık seçik ortaya çıkıverir!..

Şöyle bir kronoloji vardır... “ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Nicholas Burns 2007 yılının Eylül ayında Türkiye’ye geldi. Karaköy’de TESEV’le buluştu özetle şunları söyledi: İran ile Türkiye arasında imzalanan gaz anlaşmasından rahatsızlık duyuyoruz. Ermenistan ile ilişkiler geliştirilmeli. Heybeli Ruhban Okulu açılmalı. Ekümenik Patrik ile görüşeceğiz. Ayrıca, 301. madde de kaldırılmalıdır...”

Başka?..

“İsviçre’nin Tages Anzeiger gazetesi, 20 Ağustos 2008 günü ülkenin Dışişleri Bakanı Madeleine Calm-Rey’in önderliğinde Türkiye ve Ermenistan heyetleri arasında Mayıs ve Temmuz aylarında iki görüşme yapıldığını yazdı. Gazeteye göre ‘Bu görüşmelerin ilk sonucu; Soykırım tezini inkar eden Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun görevden alınması’ oldu...”

3 Eylül 2008’deki, Anadolu Ajansı haberi “Beyaz Saray, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başkan George W. Bush arasında bugün yapılan telefon görüşmesinde, ‘iki liderin, Türk-Ermeni ilişkilerinin ilerletilmesi çabalarına verdikleri desteğin de ele alındığını’ bildirdi. Bush-Gül telefon görüşmesinden hemen sonra ise, Cumhurbaşkanlığı’nın açıklaması; ‘Özellikle Kafkasya bölgesi halklarını endişeye sevk eden gelişmelerin yaşandığı bir dönemde ortaya çıkan davet imkanın tüm taraflarca en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğine inanılmaktadır. Bu ziyaretin iki ülke halklarının birbirlerini daha iyi anlamaları için bir fırsat oluşturacağı ümit edilmektedir.”

Halkların birbiri ile sorunu yoktur, sorun tepedekilerin oyunlarındaki, halklardan gizli maksatlardır!.. Devam edelim...
Başbakan Erdoğan, 15 Nisan 2005 tarihinde Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan’a “Soykırım iddiaları hakkında tarihi komisyon kuralım. Arşivleri açalım” çağrısı yaptı.

19-20 Aralık 2007 tarihlerinde Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan; “Türkiye bizden ne istiyor?” sorusuna şu cevabı vermiştir:
“Yerine getirilemeyecek üç şart koşuyor. Birincisi sınırların şimdiki haliyle tanınması, ikincisi Karabağ sorununun Azerbaycan lehinde sonuçlandırılması, üçüncüsü de soykırım iddiamızdan vazgeçmemiz. Bu üç konuda Türkiye’nin bizden hukuki gerekçeler bir yana, ahlak değerleri açısından da talep etme hakkı yoktur.”

Şimdi söyleyiniz, bu gezi neyin nesidir ve büyüklerimizin “Uzak durma” ihtimali nedir?..

http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10325
 
Geri
Üst