
Egemenler “hayır” sözcüğünü sevmezler...
Bize her zaman “evet” demeyi öğrettiler...
Daha lazımlıkta otururken, ağzımıza uzatılan kaşıktaki kötü lapaya “evet”ten başka seçeneğimizin olmadığı yerleşir beynimize...
Öğretilen ilk on sözcük arasında “hayır” yoktur, “evet” vardır...
Askerde “hayır” demenin nasıl bir felaket olduğu, katıksız hapisler ve al yanağa inen tokatlarla pekiştirilir bir kez daha...
Gözü yaşlı kızların “evet”lerini bekler kahvehanede, yüzü görülmemiş, âşık olunmamış, belki de hiç sevilmemiş erkekler...
Ve istihdam pazarında kendisi görücüye çıktığında, işsizin tek sözcüğü vardır:
“Evet...”
Sonsuza kadar uzanan ve kocaman bir “evet”tir iş kontratları...
Müdür ne derse “Evet” demelidir...
Kişisel simge imzaların tek anlamı zaten “evet”tir...
Bir gün doktorun ipe sapa gelmez tüm istemleri karşısında “evet” derken, bir başka boyuta yolculuğun hazırlığı ibadette “hayır” demenin cezasıdır cehennem ateşi...
“Hayır”ı sevmez sistem...
Evet...
Evet...
Evet...
*
Referandumda “evet” diyeceksiniz, tıpkı “evet” demenizin gerekçesi gösterilen 12 Eylül Anayasası’na, o zaman 92 oranında “evet” dediğiniz gibi...
“Evet” diye diye dünyanın en zengin toprakları üzerinde gelişmemiş, yoksul, güvensiz ve mutsuzsunuz...
Aslında, son pişmanlıkların eşiğinde, acı içinde, çığlık gibi er geç atılan “hayır”lar, tüm bu “evet”lerin toplamıdır...
Şimdi bir “evet” daha istiyor padişah...
Hep birlikte görelim:
Evet...
Evet...
Evet...
Bekir COŞKUN