s.k.j.a
New member
- Katılım
- 2 Tem 2007
- Mesajlar
- 901
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Osmanlı'nın sanılanın aksine laik bir devlet olduğunu savunan Prof. Dr Kemal Karpat, "Hilafeti kaldırmadan laik cumhuriyet olabilirdik" görüşünü mü savunuyor?
Toktamış Ateş'in köşe yazısı
Osmanlı’nın laikliği
Prof. Dr Kemal Karpat'ın, "Türk Demokrasi Tarihi" başlıklı kitabı, uzun yıllar temel kaynaklarımızdan biriydi. Daha sonraları kaleme alınan eserler, özellikle Ali Gevgilili ve rahmetli İsmail Cem'in (nur içinde yatsın), çalışmaları elimize geçtikten sonra; temel kaynak özelliğini yitirmiş de olsa, hâlâ çok değerli öğretici bir kitaptır.
Ancak uzun yıllar yurt dışında kalmak, galiba insanların anadilleriyle bağlantılarını kopartıyor ve kavramlar biraz karışıyor. Geçenlerde, günlük bir gazetede yayınlanan söyleşisinde, çok önemli konulara değinmiş. Bunlardan bazıları, (bence) doğru; bir kısmı, (gene bence) yanlış. Doğru bulduklarım üzerinde durmayacağım. Zira, o konulardaki görüşlerimi, bu köşede çok ele aldım. Fakat yanlışlar üzerinde duracağım.
* * *
Sayın Karpat, cahil kimi sosyal bilimcilerin de dile getirdikleri gibi, Osmanlı'nın laik olduğunu dile getiriyor. Hatta kendi ifadesiyle, "Ünlü bir tarihçi, 'Osmanlı teokratik devlet' dedi. Dondum. Osmanlı hiç teokratik olmadı", demiş. Bu ünlü tarihçinin kim olduğunu bilemiyorum. Ancak bu satırları okuduğum zaman, ben de dondum kaldım. Ve devam ediyor: "...Bunu söylemek için tarih, siyasi bilimler ve felsefe bilmemek gerek"... Bunları yazmak için de; sanıyorum, bazı kavramların Türkçe'de nasıl kullanıldıklarını, hiç bilmemek gerek.
Sayın Karpat'ın doğru olmayan ikinci yaklaşımı, "hilafet" ve "hilafetin kaldırılmasıyla" ilgili. Şimdi bu konudaki görüşlerimi, köşemin el verdiği ölçüde dile getirmek istiyorum.
* * *
Sayın Karpat; laiklik ile, sekülarizmi (çağdaşlık) karıştırdığı için böyle konuşuyor. Kendi açısından belki de haklı. Zira İngilizce'de, (pek çok indo-german dillerde olduğu gibi), sekülarizm ve laiklik eşanlamlı iki sözcük. Laiklik; bir toplumda, yönetenlerin yönetme yetkisini, din dışı bir kaynaktan almaları demektir. İnatla ve yıllardır dile getirdiğim bu tanım, maalesef fazla yaygınlaşamadı. Buna karşılık, laikliği "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması", biçiminde tanımlamak, hâlâ doğru kabul ediliyor.
Laik toplumda, din kurumunun "devletten talepleri vardır". Din ve devlet arasındaki savaşım bitmemiştir. Seküler bir toplumda ise, din ve devlet arasındaki çatışma noktalanmış, anlaşma sağlanmıştır. Günümüz Batı demokrasileri, işte bu seküler aşamaya ulaşmışlardır ve bundan ötürü, laiklikle sekülerliği aynı anlamda kullanırlar.
* * *
Osmanlı devleti, İslamiyetin farklı mezhepleri hariç olmak üzere; din ve vicdan özgürlüğüne saygılı, hoşgörülü bir devlet idi. Fakat laik değildi, olamazdı. Zira, ilk yerleştiği Söğüt-Domaniç yöresinde, Kayı boyunu yerleştiren Konya Selçukluları'nın meşruiyeti, Abbasi halifesinden geliyordu. Daha sonra Osman Bey de, aynı makamın uygun bulmasıyla ve izniyle beyliğini kurdu. Ve tüm Osmanlı padişahları, (halife olmasalar bile), dinsel bir makamın izniyle padişah olmuşlardır. Hiçbir padişah halkına dönerek, "Benden memnun musunuz?", diye sormadı. Yetkisi Tanrısaldı.
Sayın Karpat aynı söyleşide, "...Osmanlı'daki Müslim, ya da Gayrı Müslim bütün toplumlar din üzerine kurulmuştu...", demektedir ki; bir noktada, kendi kendiyle çelişmektedir.
* * *
Hilafet kaldırılmasaydı da , laik bir cumhuriyetin olabileceğini dile getiren Sayın Karpat, doğrusunu isterseniz bu konuda da inandırıcı olamıyor. Zaten bir soru sonra verdiği yanıtta da, ne dediğini anlamak mümkün olmuyor.
Soru ve yanıt şöyle; "
-Halifelik kaldırılarak sizce hata mı yapıldı?
- Bu konuda, evet ya da hayır diye bir şey söylenemez. Çünkü kaldırılmıştır..."
- Bir şey anlayan varsa, beri gelsin...
* * *
Sayın Karpat bu söyleşide, çok doğru saptamalar da yapıyor. Ancak, başlık çarpıtıcı olsun istenmiş: "Hilafeti kaldırmadan laik cumhuriyet olabilirdik"...
Toktamış Ateş'in köşe yazısı
Osmanlı’nın laikliği
Prof. Dr Kemal Karpat'ın, "Türk Demokrasi Tarihi" başlıklı kitabı, uzun yıllar temel kaynaklarımızdan biriydi. Daha sonraları kaleme alınan eserler, özellikle Ali Gevgilili ve rahmetli İsmail Cem'in (nur içinde yatsın), çalışmaları elimize geçtikten sonra; temel kaynak özelliğini yitirmiş de olsa, hâlâ çok değerli öğretici bir kitaptır.
Ancak uzun yıllar yurt dışında kalmak, galiba insanların anadilleriyle bağlantılarını kopartıyor ve kavramlar biraz karışıyor. Geçenlerde, günlük bir gazetede yayınlanan söyleşisinde, çok önemli konulara değinmiş. Bunlardan bazıları, (bence) doğru; bir kısmı, (gene bence) yanlış. Doğru bulduklarım üzerinde durmayacağım. Zira, o konulardaki görüşlerimi, bu köşede çok ele aldım. Fakat yanlışlar üzerinde duracağım.
* * *
Sayın Karpat, cahil kimi sosyal bilimcilerin de dile getirdikleri gibi, Osmanlı'nın laik olduğunu dile getiriyor. Hatta kendi ifadesiyle, "Ünlü bir tarihçi, 'Osmanlı teokratik devlet' dedi. Dondum. Osmanlı hiç teokratik olmadı", demiş. Bu ünlü tarihçinin kim olduğunu bilemiyorum. Ancak bu satırları okuduğum zaman, ben de dondum kaldım. Ve devam ediyor: "...Bunu söylemek için tarih, siyasi bilimler ve felsefe bilmemek gerek"... Bunları yazmak için de; sanıyorum, bazı kavramların Türkçe'de nasıl kullanıldıklarını, hiç bilmemek gerek.
Sayın Karpat'ın doğru olmayan ikinci yaklaşımı, "hilafet" ve "hilafetin kaldırılmasıyla" ilgili. Şimdi bu konudaki görüşlerimi, köşemin el verdiği ölçüde dile getirmek istiyorum.
* * *
Sayın Karpat; laiklik ile, sekülarizmi (çağdaşlık) karıştırdığı için böyle konuşuyor. Kendi açısından belki de haklı. Zira İngilizce'de, (pek çok indo-german dillerde olduğu gibi), sekülarizm ve laiklik eşanlamlı iki sözcük. Laiklik; bir toplumda, yönetenlerin yönetme yetkisini, din dışı bir kaynaktan almaları demektir. İnatla ve yıllardır dile getirdiğim bu tanım, maalesef fazla yaygınlaşamadı. Buna karşılık, laikliği "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması", biçiminde tanımlamak, hâlâ doğru kabul ediliyor.
Laik toplumda, din kurumunun "devletten talepleri vardır". Din ve devlet arasındaki savaşım bitmemiştir. Seküler bir toplumda ise, din ve devlet arasındaki çatışma noktalanmış, anlaşma sağlanmıştır. Günümüz Batı demokrasileri, işte bu seküler aşamaya ulaşmışlardır ve bundan ötürü, laiklikle sekülerliği aynı anlamda kullanırlar.
* * *
Osmanlı devleti, İslamiyetin farklı mezhepleri hariç olmak üzere; din ve vicdan özgürlüğüne saygılı, hoşgörülü bir devlet idi. Fakat laik değildi, olamazdı. Zira, ilk yerleştiği Söğüt-Domaniç yöresinde, Kayı boyunu yerleştiren Konya Selçukluları'nın meşruiyeti, Abbasi halifesinden geliyordu. Daha sonra Osman Bey de, aynı makamın uygun bulmasıyla ve izniyle beyliğini kurdu. Ve tüm Osmanlı padişahları, (halife olmasalar bile), dinsel bir makamın izniyle padişah olmuşlardır. Hiçbir padişah halkına dönerek, "Benden memnun musunuz?", diye sormadı. Yetkisi Tanrısaldı.
Sayın Karpat aynı söyleşide, "...Osmanlı'daki Müslim, ya da Gayrı Müslim bütün toplumlar din üzerine kurulmuştu...", demektedir ki; bir noktada, kendi kendiyle çelişmektedir.
* * *
Hilafet kaldırılmasaydı da , laik bir cumhuriyetin olabileceğini dile getiren Sayın Karpat, doğrusunu isterseniz bu konuda da inandırıcı olamıyor. Zaten bir soru sonra verdiği yanıtta da, ne dediğini anlamak mümkün olmuyor.
Soru ve yanıt şöyle; "
-Halifelik kaldırılarak sizce hata mı yapıldı?
- Bu konuda, evet ya da hayır diye bir şey söylenemez. Çünkü kaldırılmıştır..."
- Bir şey anlayan varsa, beri gelsin...
* * *
Sayın Karpat bu söyleşide, çok doğru saptamalar da yapıyor. Ancak, başlık çarpıtıcı olsun istenmiş: "Hilafeti kaldırmadan laik cumhuriyet olabilirdik"...