kürtaj = Halk arasında kürtaj olarak adlandırılan tıbbi müdahale, istenmeyen bir gebeliğin başlangıcında, vajina yoluyla ceninin ve rahmin iç yüzeyinin alınmasından oluşan küçük bir ameliyattır..
Ülkemizde kürtaj hadisesi o kadar basite indirgendi ki .. Sanki diş çektirircesine bahse gelen bir konu oldu .. Hiç düşündünüz mü peki bu konu neden bu kadar kamuoyunda kendine yer buldu ? biraz düşünüp araştırdığınız tüyler ürperten gerçekler birer birer bir kan damlası gibi dökülmeye başlıyor ..
alıntı
Türkiye, bir süredir Ankara'da kürtaj nedeniyle hayatını kaybeden Nuray Günaydın'ı konuşuyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün Nisan 2005'te açıkladığı bir rapora göre dünyada yaklaşık 50 milyon gebelik tıbbî yöntemlerle sonlandırılıyor. Bunların 20 milyonu yasadışı ve uygunsuz şartlarda gerçekleştiriliyor. Her gün 200'ün üzerinde kadın ise, uygunsuz şartlarda kürtaj yaptırdığı için hayatını kaybediyor. Geriye ise dramatik hikâyeler kalıyor...Nuray Günaydın ismi geçtiğimiz hafta dramatik bir hadiseyle yansıdı gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına. Dört aylık hamileydi Nuray Hanım; ama eşi çocuk istemiyordu. Almanya’da kürtaj yasak olduğundan Türkiye’nin yolunu tuttu. Ankara’da bir hastanede bıçak altına yattı. Belli bir büyüklüğe ulaşmış ceninin operasyon sırasında sadece kolları alınıp geri kalan kısmı rahminde bırakıldığından dolayı kısa bir süre sonra rahatsızlandı ve yoğun bakıma yatırıldı. Kalan parçalar ikinci bir ameliyatla alındıysa da Nuray Günaydın kurtarılamadı.
Her yıl 50 milyon kadın kürtaj oluyor...
Yaşananlar genç bir kadının trajedisiydi aslında. Ancak etkileri düşünüldüğünde bu olay kürtajın toplumu nasıl da içten içe çürüttüğünü gözler önüne serdi. Elbette bu yönüyle kürtaj, ülkemizde olduğu gibi dünyada da çok konuşulan bir konu. Her geçen gün yeni bir boyut eklenen bu tartışmalar ülkemizde daha çok, hatalı kürtaj operasyonlarıyla gündeme geliyor, sonra da unutulup gidiyor. Oysa rakamlar kürtajın ne kadar vahim boyutlara ulaştığının bir göstergesi. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu yılın nisan ayında açıkladığı bir rapora göre, her yıl yaklaşık 50 milyon gebelik tıbbî yöntemlerle sonlandırılıyor. Bu operasyonların 20 milyonu yasa dışı yollarla ve uygunsuz şartlarda gerçekleştiriliyor. Her gün 200’ün üzerinde kadın, uygunsuz şartlarda kürtaj yaptırdığı için hayatını kaybediyor. Üçüncü dünya ülkelerinde ise her beş dakikada bir.Türkiye’de durum çok da farklı değil. 1965 yılında çıkarılan bir yasayla serbest hale getirilen kürtaja, 1983 senesinde yapılan bir düzenlemeyle 10 haftalık bir zaman sınırı getirildi. Yani, gebeliğin ilk 10 haftasına kadar kürtaj yaptırmak meşrû kabul ediliyor. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın (TNSA) 2003 raporuna göre, Türkiye’deki her 100 gebelikten 15’i istenmediği için sonlandırılıyor, evli çiftlerin yüzde 76’sı yeni bir çocuk istemiyor. Raporda, ayrıca, Türkiye’de kürtaj oranının diğer ülkelere nazaran hızla arttığı da dile getiriliyor.Bugün toplumun genel yapısı hakkında önemli ipuçları veren kürtaj, tıbbî müdahale ve doğum kontrol yöntemi olarak kabul ediliyor çoğu insan tarafından. Tabii, gayrimeşrû ilişki sonucu hamile kalan, hayat standardını düşürmemek için ikinci ya da üçüncü bebeği istemeyen, anomali (engelli-beyin özürlü) bir çocuğa gebe olduğu söylenen kadınlar için de bir kurtuluş.
Kadının ruh sağlığını bozuyor...
Hepsinin gerekçesi farklı olsa da sonrasında yaşanan duygular ortak aslında. Bazıları için yıllar geçse de dinmeyen bir sızı, kimileri için de bir travma sebebi; çünkü vücut hamile kaldığı andan itibaren annelik hormonu salgılıyor ve döllenmeden itibaren bebekle anne arasında bir bağ kuruluyor. İşte kürtaj bu sevgi bağını yok etmekle kalmıyor hormonal dengeleri altüst ederek kadının ruh sağlığını da bozuyor. Kürtaj sonrası her kadın muhakkak depresyona giriyor.Psikologlara göre, yaşanan travmanın şiddeti kadının bebeğine yüklediği anlama göre değişiyor. Eğer kadın bebeğini hayatının merkezine koymuş ve her an varlığını hissediyorsa kürtajla hayat bir anda anlamını kaybediyor. Kürtaj konusundaki çalışmalarıyla bilinen Hayat Vakfı’nın 34 ilde yaptığı araştırmaya göre, kürtaj yaptıran kadınların yüzde 47,3’ü çok pişmanken yüzde 36’sı değil. Geri kalanı da duygularını tanımlayamıyor.
Her kürtaj bir yıkım...
Ankara’da ikamet eden M.Y’nin (27) hikâyesi üniversite son sınıfta yaşadığı bir ilişki sonucu başlar. Üç haftalık hamile olduğunu öğrenir. Erkek arkadaşından ayrılalı iki hafta olmuştur. İlk belirtilerden sonra yaptırdığı test pozitif çıkar. “Parmağında alyans olmadan gebelik testi yaptırmak kadar utanç verici bir şey yoktur.” diyor. M.Y, erkek arkadaşına, hamile olduğunu söyler. Evlenme ihtimalleri olmadığından kürtaj yaptırmaya karar verirler: “Gözlerimi açtığımda sedyeye alıyorlardı. Bir saat yattım. Çıkışta arkadaşımla yemek yedik. Beni evime bıraktı. Bir daha da onu hiç görmedim.”Aradan geçen dört yıla rağmen hâlâ rüyasında üç haftalıkken ayrıldığı bebeğini gördüğünü belirterek, “Kürtajın kadını etkilememesi mümkün değil. En kalpsiz insanlar bile bunu aylarca üzerinden atamıyor. Kimseyle paylaşamıyorsun. İçinden hiç çıkmıyor. Ruh sağlığım açısından hatırlamamaya çalışıyorum; ama gün içinde hatırlatan o kadar çok şey var ki…” diyor. M.Y, bugün hâlâ bekâr. Evlenmeyi istese de bu sırrı paylaşıp anlayışla karşılayacak birini zor bulacağını düşünüyor.Bankacı E.T’nin eşi S.T, üç haftalık gebeyken bebekte bir haftalık gelişme esikliği tespit edilir. Gerileme dördüncü ayda 3 haftaya çıkar. Amniyosentez testi sonucunda bebeğin kromozom sayısı fazla çıkar. Alınması gerektiği söylenir. Bebek 6. ayında ilaçla öldürülür ve anne karnından alınır. Hastane defin işlemleri için E.T’yi arar. Bütün sıkıntıları da bu andan itibaren başlar. Bebeği cam kavanozda görür. Normal de görünüyordur. O an gebeliğin sonlandırılmasında hata ettiklerini düşünür. Eşlerin sıkıntısı gün geçtikçe artar. S.T, üzüntüden ağlama krizlerine girer. E.T, bir yandan eşinin yanında olmaya çalışır bir yandan da kavanozdaki bebeği gözünün önünden gitmez. Üstelik hayalindeki gibi erkektir. Eşinin kendi kendine zarar vermesinden korkan E.T, bankadaki görevinden istifa eder: “Hastaneye üç kişi gidip iki kişi dönmek kadar zor bir şey olamaz. Bir an bile eşimi güldürebilmek için elimden ne gelirse yaptım. Eşimin bir gülümsemesi dünyalara bedeldi.”Psikolog Mehmet Yıldırım’a göre, acısını tek başına yaşadığı için kürtaj her kadın için bir yıkımdır. Kadınların çok azı isteyerek kürtaj yaptırırken hepsi kendine geldiğinde pişmanlık duyar, doktora asla teşekkür etmez. Yumurtanın döllenmesinden itibaren psikolojik olarak anne olmaya hazırlanır. Ceninin organları oluşmamış bile olsa kadının zihninde sevimli bir bebek halini çoktan almıştır. Yıldırım, çok nadir de olsa kısa sürede kürtaj psikolojisinden kurtulan kadınların olduğunu hatırlatarak, “Bu kadınlar hamileliği ya evlilik dışı ilişki sebebiyle ya da evlenmek istediği erkeği elde etmek için yaşıyor. İstediğini elde edemeyince bir an önce kurtulmak istiyor ve kendini buna inandırıyor. Fakat, doğurganlık özelliğini yitirmesinden itibaren gençlik yıllarında bastırdığı duygular açığa çıkıyor, depresyon başlıyor.” diyor.
Beden acısı geçer, ya ruhtaki acı?
Psikolog Yıldırım’a katılmayanlar da yok değil. Y.O, (25) üç yıl önce Çanakkale’de üniversite öğrencisidir. Erkek arkadaşıyla aynı evi paylaşırken hamile kalır. Testler pozitif çıkınca 18. gününde bebeğini aldırır. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi final sınavına girer ve hayata kaldığı yerden devam eder. Kürtaj yaptıran birçok kadının aksine travma yaşamayan ve herhangi bir üzüntü hissetmeyen Y.O’ya göre yaşadıkları çok sıradandır. Aldırdığı pıhtılaşmış kan parçaları olduğu için bebeğinin hayatını sonlandırdığını düşünmüyor. Kürtajı ‘normal’ gördüğünü belirten Y.O, “Babam Türk, annem Fransız. Üniversiteye başlayana kadar Fransa’da yaşadım. Dolayısıyla bana bu durum doğal geliyor. Türkiye’ye gelmeden önce birçok arkadaşım kürtaj olmuştu. Onlar da en az benim kadar rahattı. Bundan dolayı travma yaşayan ya da unutamayan kadınları anlamıyorum.” diyor. “Eğer kalp atışlarını duysaydın yine de kürtaj yaptırır mıydın?” sorusunu ise şöyle cevaplıyor: “Üniversite öğrencisiydim. Dünyaya getirsem annem babam ayrı olduğu için kimse sahip çıkmazdı. Yalnız kalıp acı çekeceğine kalp atışlarını duysam da kürtaj yaptırırdım. Eğer her kadın böyle düşünseydi bu kadar sahipsiz çocuk olmazdı.”Kadınlar kürtajın sebep olduğu acıyı dindirmek için alternatif çözüm yöntemleri arıyor. Bazıları düşürdükleri bebeğin acısını dindirmek için tekrar hamile kalıyor, bazıları da kendilerince uğraşlar bularak unutmaya çalışıyor. Ayşe Kilimci aslında emekli bir sosyal hizmet uzmanı. 13 yıldır çocuk ve yetişkinler için öyküler yazıyor. Üç çocuk annesi Kilimci, yazarlığının da ötesinde başından kürtaj geçmiş milyonlarca kadından biri ve kaybettiği bebeği adına iki yüzün üzerinde şiir yazmış. Kendi sızlanışını bu şekilde ifade ettiğini belirterek, “Çok yoğun yaşadım, kimse bunun farkına varmadı. Sanki annelik üzüntüsüyle bebeğin sitemi karışıp tahammül sınırımı aşıyordu. Kürtajla kadın ölümü yaşıyor. Beden acısı geçiyor. Önemli olan içteki acıyı dindirebilmek. İnsanın kalbine kürtaj kara bir nokta gibi oturup yaşananları unutturmuyor.” diyor. Kilimci’ye göre kürtaja karar vermek, gitmek ve kürtajdan dönmek çok zor. Kadınlar bunu tek başına yapmayı tercih ediyor. Yani, kendi başına bir şeyi dağıtmaya, yıkmaya gidiyor.Doktorların ortak kanaatine göre, kürtaj sonrası kadınların yüzde 95’inin psikolojisi bozuluyor. Kadın Doğum Uzmanı Dr. Yıldız Tanrıseven, kürtaj sonrasında, çocuğunun hayatını sonlandırdığı için annenin vicdan azabı çektiği görüşünde. Kadınların kürtaj sonrası pişmanlık yaşadığını belirten Dr. Kaan Kocatepe ise, “Kadınların yüzde 30’u gözlerini açar açmaz hıçkırıklara boğuluyor. Aslında kadının doğasında doğum yapmak var. İster sekizinci ister onuncu çocuğu olsun kesinlikle aldırmak istemiyor. Ama sosyal ve ekonomik şartlar onu mecbur bırakıyor. Erkek arkadaşı ‘evleneceğiz’ ya da eşi ‘tamam bu bebeği dünyaya getir’ dese kadınların yüzde doksanı kürtaj olmayacaktır.” diyor.Türkiye’de her geçen yıl kürtaj sayısı artıyor. Hatta kimi doktorlar kürtajın toplum içinde normalleşmeye başladığını söylüyor. Kadının toplum içindeki yerinin değişmesi, ahlâkî değerlerde farklılaşma, gençlerin daha özgür yaşamak istemesi, bireylerin üçüncü ya da dördüncü çocukla hayat standardını düşürmek istememesi sebepler arasında. TNSA’nın yaptığı araştırmaya göre, yaşayan çocuğu olmayan kadınların kürtaj yaptırma oranı yüzde 3 iken bu rakam üç ya da dört çocuğu olanlarda yüzde 33’e çıkıyor.
Çocuklar hamile kaldığını anlamıyor...
Dr. Sare Davutoğlu, doğum kontrol yöntemlerinin tanınmasıyla evli çiftlerde kürtajın azaldığını; fakat yaşanılan ahlâkî yozlaşmayla birlikte evli olmayan genç kızların kürtaj olma sayısında artış olduğunu söylüyor: “Aile bağları zayıfladığından nikaha verilen önem azaldı. Geleneksel aile yapısında kadının en önemli görevi çocuk doğurmak ve yetiştirmekti. Şimdi çalışan kadınlar daha az çocuk sahibi olmak istiyor. Eğer hamile kalırsa da kürtaja başvuruyor.” Dr. Yıldız Tanrıseven ise insanların artık mükemmeli aradığını, yaşam kalitesinin düşmemesi için ikinci üçüncü çocuğu istemediğini vurgulayarak, “Olacaksa bir tane olsun, sağlıklı olsun, uğraştırmasın mantığı var. Eğer bebeğin sağlıklı olmadığı da anlaşılmışsa kürtaj kaçınılmaz hale geliyor.” diyor.TNSA’nın araştırmasına göre, Türkiye’de yaş gruplarına göre kürtaj olma oranı 15-19 yaş grubunda yüzde 6, 20-24 yaş grubunda yüzde 7, 25-29 yaş grubunda yüzde 20, 30-34 yaş grubunda yüzde 27, 35-44 yaş grubunda yüzde 38 ve 45-49 yaş grubunda yüzde 42. Uzmanların dikkat çektiği konu ise küçük yaşlarda yaşanan gebelikler. 20 Şubat 2005 verilerine göre İngiltere’de 14 yaşındaki bin kız kürtaj yaptırmış. Bunlardan 148’inin 14 yaşından da küçük olması ise gelinen noktayı göstermesi bakımından oldukça dikkat çekici. Türkiye’de yasalara göre 18 yaşından küçüklerin kürtaj olması yasak. Pek çok genç muayenehanelerde kürtaj oluyor. Ancak, bunların sayısını bilmek mümkün değil. Kayıtları tutulmuyor çünkü. 14-15 yaşlarında ortaokul çağındaki çocukların kürtaja geldiğini dile getiren Dr. Yıldız Tanrıseven, yakın zamanda yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: “Muayenehaneme üç kız, iki erkek geldi. Kızlardan biri kürtaj olacakmış. Servis saatine kadar biter mi dediler. Kürtaj yapmadığımı söyleyince aceleyle çıkıp gittiler. Öğleden sonra onları karşı caddede gördüm. Koşarak yanlarına gittim. ‘Ne yaptınız?’ diye sorduğumda cadde üzerindeki başka bir doktora yaptırdıklarını söylediler. Muayenehane ortamında yapılmaması gerekiyordu. Kanaması durdurulamayabilir, kız ölebilirdi.”Dr. Kağan Kocatepe ilerlemiş gebelik aylarında gelenlerin çoğunun 15-16 yaşındaki genç kızlar olduğuna dikkat çekiyor: “Yaşları küçük olduğu için hamile olduklarını anlamaları zaman alıyor. Yeni adet görmeye başladıkları için rutin düzensizlik zannediyorlar. Karınları büyümeye başlayınca farkına varıyorlar. Bazıları gebelik testi pozitif çıksa da korktuğu için bir-bir buçuk ay bekliyor. Sekiz haftaya kadar kürtaj yapıyorum. Ama bu çocukları dört aylık hamileyken kürtaj yapanlar var. Toplumda talep oldukça bunları karşılayacak insanlar bulunuyor. Yasa dışı olduğundan ücret oranları da yüksek oluyor.”Türkiye’de yapılan kürtajların üçte biri, “üçlü tarama ve amniyosentez testi” sonucunda bebeğin anomali olduğu söylendiği için yapılıyor. Birçok doktora göre engelli çocukların rahatlıkla yaşayabileceği bir ortam olmadığı gibi bu bireylerin topluma yapacağı katkı da yok. Gerçi her şeye rağmen bebeklerini dünyaya getirmeyi göze alanlar da var. Betül İlkay (30) bir erkek bebeğe sahip olacağını öğrenir. Dört aylık hamileyken iş yerinde rahatsızlanır. Kanında mikrop, bebeğin kesesinde de ufak bir yırtık vardır. Doktorlar, tedavide kullanılan ilaçlardan dolayı bebeğin sakat olabileceğini, annenin hayatının bebekten daha önemli olduğunu söyleyerek gebeliği sonlandırmak ister.Betül Hanım, sakat çocuğun beraberinde getireceği tüm sıkıntılara rağmen bebeğini aldırmayı düşünmez: “Doktorlar bebeğin baş ölçüsünün büyük, bir bacağının diğerinden kısa ve rahmimde çentik olduğunu söyledi. Psikolojim öyle bozuktu ki aileme ‘Eğer bebeğim sakatsa sakın bana başkasının bebeğini vermeyin.’ dedim. Ailem şaşırıp güldü. Gerçi bunların yaşanmaması için bir sebep de yoktu.” Risklere rağmen bebeğini dünyaya getirir. Söylenenin aksine aynı boyda bacakları vardır ve gelişimi de normaldir.29 yaşındaki S.B, bir ev hanımı. 20 yaşında başından ‘zorunlu’ kürtaj geçer. İlk gebeliğidir ve bebek 2,5 aylıktır. Bebeğin kafatası gelişmemiştir. Üstelik kolları ve ayakları vücuduna göre uzundur. Bebek canlı olduğundan hamileliğini sonlandırmak istemez. Yedi aylık olduğunda bebek vücuttan kendini atmak ister fakat anneyle arasındaki bağı bir türlü koparamaz. Bu sırada S.B, dayanılmaz karın ağrıları çeker. Sonunda bebek ilaçla öldürülür. uyanın artık biraz