64general1
New member
- Katılım
- 14 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Korkmak insanın doğasında vardır. Hemen herkes karanlıktan korkar.
Onun içindir ki, gece mezarlıktan geçmek zorunda kalınınca ya ıslık çalınır ya da şarkı söylenir.
İlginçtir, gündüz bir sokaktan rahatlıkla yürürken, gece bastırdığında, oradan geçmek istemeyiz.
Örneğin, evin bodrumuna gündüz çekinmeden girilir, ama akşam olup da karanlık bastığında, kapıyı açıp elektrik düğmesini bile acele ile çevirir ki, hemen ortalık aydınlansın diye. Yıllar önce çocuk iken elimde mum ile tuvalete korku ile giderdim. Acele ile çişimi yaparken, sağa sola baktığımda, hava cereyanı ile dalgalanan mumun alevi duvarda oynayan acayip gölgeler meydana getirirdi. İşi yarıda bırakıp soluğu oturma odasında alırdım. Karanlığın verdiği korku! Hâlbuki gündüz, buraya rahatlıkla girip çıkardım.
Milyonlarca yıl önce ateş keşfedilince, insanlar hem onun yakıcı hem de aydınlatıcı gücünden faydalandılar.
Sonraları mum, petrol lambası ve nihayet elektrik icat edilince, karanlık yerler aydınlanmaya başladı.
Böylece karanlıktan kurtulmak için bir çare bulunmuştu.
Demek ki bu işin çaresi ışıkmış.
Fakat bazı karanlıklar vardır ki, bu ne mum ne petrol lambası ve ne de elektrik lambası işe yarar.
Bu karanlığı ortadan kaldıracak tek yöntem, bilgidir, eğitimdir.
Ancak bu sayede ortaçağdan yeniçağa geçiş bununla olmuştur.
Ortaçağdaki karanlığın nedeni dinsel nitelikte olmasıydı.
Zamanla dinsel eğitim yerini çağdaş eğitime bıraktı ve karanlık odaklar aydınlanmaya başladı.
Ortaçağa takılıp kalmış olan Osmanlı Devleti’nde dinsel eğitim hâkim olduğundan, aydınlık buralara henüz Avrupa’dan ulaşamamıştı. Ne zamana kadar 1923’ e kadar…
Mustafa Kemal, kurmuş olduğu modern Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün ülkeyi aydınlatmak için eğitimde köklü bir değişikliği başlatmıştı. ‘Akla uygun hiçbir nedene dayanmayan bir takım geleneklerin, inançların korunmasında direnip duran ulusların ilerlemesi çok güç olur…her şeyden önce ulusça iyi anlaşılması ve içe sindirilmesi için her şeyden önce bilgisizliği gidermek gerekir. Bu bilgisizlik giderilmedikçe yerimizde sayacağız.’ İşte karanlığın yok olmasının reçetesi bu sözde yatıyor.
Bu aydınlanma 1938’ den sonra kesintiye uğradı ve 1950’den sonrada yavaş yavaş ortalık karartıldı.
Ve son şeklini de 2002’den sonra almaya başladı.
Şimdi hepimiz üzerimize gelmekte olan karanlıktan korkmaya başladık.
Korkuyoruz, çünkü acaba ülke İran mı yoksa Malezya mı olur diye endişe ediyoruz.
Fakat bu arada da korkunun ecele faydasının olmadığını da biliyoruz, ama buna rağmen gene de korkuyoruz…
Aynen gece mezardan gecen yolcu gibi yüksek sesle ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ diye bağırıp duruyoruz. Fakat bu somut bir çözüm yolu değil ki…
Yüksek sesle bağırmakla, camlara, balkonlara bayrak asmakla, gelmekte olan karanlık ortadan kalkmaz ki !
Bu yöntemle kalkamayacağına göre ne yapmak gerekiyor ?.. Kemalizm`i benimsemişler olanlar karanlığın karşıtı olan aydınlığı ülkeye yaymak ve toplumun ileriyi görmesini sağlamak için, kolları sıvayarak cumhuriyetin değerlerini, ilkelerini toplumun en küçüğünden en yaşlısına kadar anlatmalıdırlar. Aydınlanma odaklarının yeniden açılmaları için ön ayak olmalıdırlar. Bütün bu değerlerin, aydınlık için çok önemli olduğunu her yerde dile getirmelidirler eğer gerçekten onlar, ülkenin yeniden aydınlanmasını istiyorlarsa.
En önemlisi de, lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini, korkunun ecele fayda vermediğini hem bilmelidirler hem de bunu insanlara anlatmalıdırlar. İş işten geçtikten sonra, belki kendileri de, karanlıkta kaldıklarında, korkularını gidermek için ıslık çalacaklarını unutmamalıdırlar ! ..
Dr. Yüksel CAVLAK
Onun içindir ki, gece mezarlıktan geçmek zorunda kalınınca ya ıslık çalınır ya da şarkı söylenir.
İlginçtir, gündüz bir sokaktan rahatlıkla yürürken, gece bastırdığında, oradan geçmek istemeyiz.
Örneğin, evin bodrumuna gündüz çekinmeden girilir, ama akşam olup da karanlık bastığında, kapıyı açıp elektrik düğmesini bile acele ile çevirir ki, hemen ortalık aydınlansın diye. Yıllar önce çocuk iken elimde mum ile tuvalete korku ile giderdim. Acele ile çişimi yaparken, sağa sola baktığımda, hava cereyanı ile dalgalanan mumun alevi duvarda oynayan acayip gölgeler meydana getirirdi. İşi yarıda bırakıp soluğu oturma odasında alırdım. Karanlığın verdiği korku! Hâlbuki gündüz, buraya rahatlıkla girip çıkardım.
Milyonlarca yıl önce ateş keşfedilince, insanlar hem onun yakıcı hem de aydınlatıcı gücünden faydalandılar.
Sonraları mum, petrol lambası ve nihayet elektrik icat edilince, karanlık yerler aydınlanmaya başladı.
Böylece karanlıktan kurtulmak için bir çare bulunmuştu.
Demek ki bu işin çaresi ışıkmış.
Fakat bazı karanlıklar vardır ki, bu ne mum ne petrol lambası ve ne de elektrik lambası işe yarar.
Bu karanlığı ortadan kaldıracak tek yöntem, bilgidir, eğitimdir.
Ancak bu sayede ortaçağdan yeniçağa geçiş bununla olmuştur.
Ortaçağdaki karanlığın nedeni dinsel nitelikte olmasıydı.
Zamanla dinsel eğitim yerini çağdaş eğitime bıraktı ve karanlık odaklar aydınlanmaya başladı.
Ortaçağa takılıp kalmış olan Osmanlı Devleti’nde dinsel eğitim hâkim olduğundan, aydınlık buralara henüz Avrupa’dan ulaşamamıştı. Ne zamana kadar 1923’ e kadar…
Mustafa Kemal, kurmuş olduğu modern Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün ülkeyi aydınlatmak için eğitimde köklü bir değişikliği başlatmıştı. ‘Akla uygun hiçbir nedene dayanmayan bir takım geleneklerin, inançların korunmasında direnip duran ulusların ilerlemesi çok güç olur…her şeyden önce ulusça iyi anlaşılması ve içe sindirilmesi için her şeyden önce bilgisizliği gidermek gerekir. Bu bilgisizlik giderilmedikçe yerimizde sayacağız.’ İşte karanlığın yok olmasının reçetesi bu sözde yatıyor.
Bu aydınlanma 1938’ den sonra kesintiye uğradı ve 1950’den sonrada yavaş yavaş ortalık karartıldı.
Ve son şeklini de 2002’den sonra almaya başladı.
Şimdi hepimiz üzerimize gelmekte olan karanlıktan korkmaya başladık.
Korkuyoruz, çünkü acaba ülke İran mı yoksa Malezya mı olur diye endişe ediyoruz.
Fakat bu arada da korkunun ecele faydasının olmadığını da biliyoruz, ama buna rağmen gene de korkuyoruz…
Aynen gece mezardan gecen yolcu gibi yüksek sesle ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ diye bağırıp duruyoruz. Fakat bu somut bir çözüm yolu değil ki…
Yüksek sesle bağırmakla, camlara, balkonlara bayrak asmakla, gelmekte olan karanlık ortadan kalkmaz ki !
Bu yöntemle kalkamayacağına göre ne yapmak gerekiyor ?.. Kemalizm`i benimsemişler olanlar karanlığın karşıtı olan aydınlığı ülkeye yaymak ve toplumun ileriyi görmesini sağlamak için, kolları sıvayarak cumhuriyetin değerlerini, ilkelerini toplumun en küçüğünden en yaşlısına kadar anlatmalıdırlar. Aydınlanma odaklarının yeniden açılmaları için ön ayak olmalıdırlar. Bütün bu değerlerin, aydınlık için çok önemli olduğunu her yerde dile getirmelidirler eğer gerçekten onlar, ülkenin yeniden aydınlanmasını istiyorlarsa.
En önemlisi de, lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini, korkunun ecele fayda vermediğini hem bilmelidirler hem de bunu insanlara anlatmalıdırlar. İş işten geçtikten sonra, belki kendileri de, karanlıkta kaldıklarında, korkularını gidermek için ıslık çalacaklarını unutmamalıdırlar ! ..
Dr. Yüksel CAVLAK