MozoLe Miяach
Çǿκ کε√díκ طę ∂طí
- Katılım
- 25 Eki 2006
- Mesajlar
- 12,862
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 121
Ünlüler Çıldırmış Olmalı
46 dergisi, yeni sayısında ‘korku’ konseptini işledi. Sanat dünyasının ünlü isimleri, korku edebiyatının ve kültürünün fenomenleriyle Mehmet Turgut’un fotoğraf karelerinde buluştu.
TOLGAHAN SAYIŞMAN&SERENAY SARIKAYA
Ölü gelin
Genç sevgililer Serenay Sarıkaya ve Tolgahan Sayışman, dergi için Tim Burton’un “Ölü Gelin” (The Corpse Bride) filmini gerçeğe dönüştürdü

DOĞA RUTKAY
Chucky’nin kurbanı Doğa oldu
Doğa Rutkay, Mehmet Turgut’un objektifine beyazperdenin katil bebeği Chucky ile poz verdi.

MERT FIRAT
Kaçmıyorum, üstüne gidiyorum
Dergi için kurt adam olan Mert Fırat, ‘korku’nun üzerine gidenlerden: “Korku beni harekete geçiriyor, koşmama neden oluyor. Elbette kaçmak değil bu. Üstüne gidiyorum. Doğru mu bilemiyorum ama gidiyorum işte... Korku ile cesaret arasında ciddi bir bağ var. Hem Türkiye’de yaşamak cesaret işi bir yandan, o yüzden korkusuzum belki de. Ama tarihimizle, yanlışlarımızla yüzleşmek için cesarete daha fazla ihtiyacımız var”

İSMAİL HACIOĞLU
Nelerden korkuyor?
İsmail Hacıoğlu da dergiye korkularını anlattı.

BAHADIR BARUTER
Sakin röportaj
Korku sayısı için objektif karşısına geçenlerden biri de Bodrum’da yaşayan Bahadır Baruter’di. 46 dergisi ünlü karikatüristle “korku” üzerine muzaffer ama epey ‘sakin’ bir röportaj yaptı, alaylı yanıtlar aldı

Özkan Uğur, Frankenstein olmak için tam 6 saat kıpırdamadan ve büyük bir sabırla, Dükkan-ül Hayal ekibinin önünde oturdu
Dergi, dördüncü sayısında ise yine ünlülerin birbirinden çılgın pozlarına yer vermişti.
Mehmet Turgut’un 4.sayı için görüntülediği isimler arasında Haluk Bilginer’den Haldun Dormen’e, şebnem Bozoklu’dan Hale Caneroğlu’na pek çok sanatçı var. İşte derginin yeni sayısında sanatçılardan ilginç pozlar ve açıklamalar...
Hale Caneroğlu: “Bir sanatçı olarak aslında geyşalardan çok da farklı olmadığımızı düşünüyorum. Biz de aynı eğitimlerden geçiyoruz, sesimizi kullanmayı, dans etmeyi öğreniyoruz. Kendi yeteneklerimizi kullanarak, -çok şükür ki kendimizi satarak değil- yarattığımız dünyada izleyicileri eğlendirmeye çalışıyoruz. Bizim kariyer yolculuğumuz çok kolay bir şey değil. O yüzden ne zaman umutsuzluğa kapılsamhemen ‘Bir Geyşanın Anıları’ filmini izliyorum. Geyşaları yetiştiren çok saygı değer ablaları vardır ya, hani onlar adına tüm kariyer planlarını düzenlerler... Her izlediğimde o ablaları menajerlere benzetiyorum.”

Haluk Bilginer: “Babam öldü ama hala sahneye çıkarım yavşaklığına asla inanmam. Önce insandır önemli olan, oyun değil. Ben babam ölürse sahneye filan çıkmam, k.çımı yesin herkes. Bu kadar içini yakan bir şey varken ‘Çok üzgünüz ama show must go on’ demek, bırakın bu işleri yani. Rolümden etkilendim diyen aktör iki şeydir; ya yalancıdır ya ruh hastası. Hemen tedavi olması lazım. Oyunculukla ilgili her şeyi o efsane sanılan detaylardan ayırmak gerekli. Oyuncular, ustalık sahibi olmadan efsane sahibi olmaya çok meraklıdır. İşini iyi yap, efsaneleri unut. Artık sinema ve televizyon gibi araçlar sayesinde kimin nasıl oynadığını herkes görebiliyor. Eskilerden ‘çook iyi oyuncu’ olarak hatırlanan birçok oyuncunun aslında çok kötü oyuncular olduğuna eminim. Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle...”

Haldun Dormen: “Oyunun gerektirdiğinin dışında doğaçlama yapılmasından hoşlanmıyorum. Her aktör kendi kafasına göre doğaçlama yaparsa, oyunun anlamı kalmıyor. Gerektiğinde yönetmenine sorar, konsepte uygun bulunur, o şekilde kabul görür tabii ki. Ama yani kendi kafasına göre bir şey söylerse olmaz ki. Mesela Zihni Göktay. Her akşam ayrı bir şey söylüyor, insanlarla çene çalıyor Lüküs Hayat’ta, 27 yıldır. Daha geçen gün tekrar yaşadık, iki saatlik oyun dört saat sürdü. Onun da tarzı öyle. Ama işte o konsepte aykırı bir şey oluyor bana göre.” “Türkiye’de de, dünyada da doğru yapılan şeylere karşı çıkanlar olacaktır. Daha oyuna başlamadan gelip, ‘O oyun tutmaz’ derler. şans vermezler. Hiçbir şey görmeden yorum yaparlar. Ben belki de hakkında en az konuşulanlardan biri olmama rağmen, böyle şeyler duyuyorum ve yersiz eleştirilere maruz kalıyorum. Sanki herkes bir şeyler kötü gitsin diye geçiriyor içinden.”

Şebnem Bozoklu: “Helena Bonham Carter’ın kocası Tim Burton, yaşadığımız yüzyıl içinde en beğendiğim yönetmen. Birçok insanın ‘en beğenilenler’ listesinde Tim Burton olmayabilir. Ama benim onu çok seviyor olmamın nedeni işini tanıyabiliyor olmam. Tim Burton’ın stüdyosuna girebilmek için ölebilirdim. Mesela Johnny Depp! Adam kariyerini öyle bir yerden öyle bir yere döndürdü ki şimdi sadece kendini iyi hissedebileceği işleri yapıyor. Tabii bunlar güzel bir üçlü oldular. Tim, Helena ve Johnny... Kıskanıyorum! Okeye dördüncü olmak istiyorum!”

Levent Üzümcü: “Baba olmak, aile sahibi olmak ve onun getirdiği sistemin içerisinde yaşam, akıntıya karşı yüzmek gibidir. Sürekli bir çaba içinde olmak zorundasın. Böyle bir hayatta doğaçlama yapabilmek de çok kolay değildir. Ama ben doğaçlama yapmıyorum diye or.spu çocuğu değilim. Ben doğaçlama yapmıyorum, diğer oyuncu arkadaşlarım gibi yaşamıyorum diye çok fazla ayrıma tabi tutulduğum olur. Beni gittikleri ortama çağırmazlar ya da gittikleri ortamda ben varsam bana sivil polis muamelesi yaparlar. O kadar üzülürsün ki bundan dolayı.”

Atiye: “12 yaşındayken bir müzikal yarışmasına katılmıştım. Orada repliğimi unuttum ve strese girdim. ılk defa öyle bir şey oldu diye çok sinirlendim ve bıraktım. Ve tabii ki kötü bir not aldım. O olaydan sonra düşündüm ki her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor, hiçbir şeyi kontrol edemezsin hayatında. Mesela sahnede bir şey oluyor, s.çıyoruz ve ‘Kusura bakmayın s.çtık’ diyorum. MTV Awards’da öyle olmuştu mesela. Geçenlerde bir ödül töreninde CD takıldı, ben de ‘Süper bir playback oldu!’ dedim. Gülerek geçiştiriyorum, alay ediyorum aslında kendimle. En çok kendi hatalarıma gülüyorum.”

aLıntı
46 dergisi, yeni sayısında ‘korku’ konseptini işledi. Sanat dünyasının ünlü isimleri, korku edebiyatının ve kültürünün fenomenleriyle Mehmet Turgut’un fotoğraf karelerinde buluştu.

TOLGAHAN SAYIŞMAN&SERENAY SARIKAYA
Ölü gelin
Genç sevgililer Serenay Sarıkaya ve Tolgahan Sayışman, dergi için Tim Burton’un “Ölü Gelin” (The Corpse Bride) filmini gerçeğe dönüştürdü

DOĞA RUTKAY
Chucky’nin kurbanı Doğa oldu
Doğa Rutkay, Mehmet Turgut’un objektifine beyazperdenin katil bebeği Chucky ile poz verdi.

MERT FIRAT
Kaçmıyorum, üstüne gidiyorum
Dergi için kurt adam olan Mert Fırat, ‘korku’nun üzerine gidenlerden: “Korku beni harekete geçiriyor, koşmama neden oluyor. Elbette kaçmak değil bu. Üstüne gidiyorum. Doğru mu bilemiyorum ama gidiyorum işte... Korku ile cesaret arasında ciddi bir bağ var. Hem Türkiye’de yaşamak cesaret işi bir yandan, o yüzden korkusuzum belki de. Ama tarihimizle, yanlışlarımızla yüzleşmek için cesarete daha fazla ihtiyacımız var”

İSMAİL HACIOĞLU
Nelerden korkuyor?
İsmail Hacıoğlu da dergiye korkularını anlattı.

BAHADIR BARUTER
Sakin röportaj
Korku sayısı için objektif karşısına geçenlerden biri de Bodrum’da yaşayan Bahadır Baruter’di. 46 dergisi ünlü karikatüristle “korku” üzerine muzaffer ama epey ‘sakin’ bir röportaj yaptı, alaylı yanıtlar aldı

Özkan Uğur, Frankenstein olmak için tam 6 saat kıpırdamadan ve büyük bir sabırla, Dükkan-ül Hayal ekibinin önünde oturdu

Dergi, dördüncü sayısında ise yine ünlülerin birbirinden çılgın pozlarına yer vermişti.
Mehmet Turgut’un 4.sayı için görüntülediği isimler arasında Haluk Bilginer’den Haldun Dormen’e, şebnem Bozoklu’dan Hale Caneroğlu’na pek çok sanatçı var. İşte derginin yeni sayısında sanatçılardan ilginç pozlar ve açıklamalar...
Hale Caneroğlu: “Bir sanatçı olarak aslında geyşalardan çok da farklı olmadığımızı düşünüyorum. Biz de aynı eğitimlerden geçiyoruz, sesimizi kullanmayı, dans etmeyi öğreniyoruz. Kendi yeteneklerimizi kullanarak, -çok şükür ki kendimizi satarak değil- yarattığımız dünyada izleyicileri eğlendirmeye çalışıyoruz. Bizim kariyer yolculuğumuz çok kolay bir şey değil. O yüzden ne zaman umutsuzluğa kapılsamhemen ‘Bir Geyşanın Anıları’ filmini izliyorum. Geyşaları yetiştiren çok saygı değer ablaları vardır ya, hani onlar adına tüm kariyer planlarını düzenlerler... Her izlediğimde o ablaları menajerlere benzetiyorum.”

Haluk Bilginer: “Babam öldü ama hala sahneye çıkarım yavşaklığına asla inanmam. Önce insandır önemli olan, oyun değil. Ben babam ölürse sahneye filan çıkmam, k.çımı yesin herkes. Bu kadar içini yakan bir şey varken ‘Çok üzgünüz ama show must go on’ demek, bırakın bu işleri yani. Rolümden etkilendim diyen aktör iki şeydir; ya yalancıdır ya ruh hastası. Hemen tedavi olması lazım. Oyunculukla ilgili her şeyi o efsane sanılan detaylardan ayırmak gerekli. Oyuncular, ustalık sahibi olmadan efsane sahibi olmaya çok meraklıdır. İşini iyi yap, efsaneleri unut. Artık sinema ve televizyon gibi araçlar sayesinde kimin nasıl oynadığını herkes görebiliyor. Eskilerden ‘çook iyi oyuncu’ olarak hatırlanan birçok oyuncunun aslında çok kötü oyuncular olduğuna eminim. Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle...”

Haldun Dormen: “Oyunun gerektirdiğinin dışında doğaçlama yapılmasından hoşlanmıyorum. Her aktör kendi kafasına göre doğaçlama yaparsa, oyunun anlamı kalmıyor. Gerektiğinde yönetmenine sorar, konsepte uygun bulunur, o şekilde kabul görür tabii ki. Ama yani kendi kafasına göre bir şey söylerse olmaz ki. Mesela Zihni Göktay. Her akşam ayrı bir şey söylüyor, insanlarla çene çalıyor Lüküs Hayat’ta, 27 yıldır. Daha geçen gün tekrar yaşadık, iki saatlik oyun dört saat sürdü. Onun da tarzı öyle. Ama işte o konsepte aykırı bir şey oluyor bana göre.” “Türkiye’de de, dünyada da doğru yapılan şeylere karşı çıkanlar olacaktır. Daha oyuna başlamadan gelip, ‘O oyun tutmaz’ derler. şans vermezler. Hiçbir şey görmeden yorum yaparlar. Ben belki de hakkında en az konuşulanlardan biri olmama rağmen, böyle şeyler duyuyorum ve yersiz eleştirilere maruz kalıyorum. Sanki herkes bir şeyler kötü gitsin diye geçiriyor içinden.”

Şebnem Bozoklu: “Helena Bonham Carter’ın kocası Tim Burton, yaşadığımız yüzyıl içinde en beğendiğim yönetmen. Birçok insanın ‘en beğenilenler’ listesinde Tim Burton olmayabilir. Ama benim onu çok seviyor olmamın nedeni işini tanıyabiliyor olmam. Tim Burton’ın stüdyosuna girebilmek için ölebilirdim. Mesela Johnny Depp! Adam kariyerini öyle bir yerden öyle bir yere döndürdü ki şimdi sadece kendini iyi hissedebileceği işleri yapıyor. Tabii bunlar güzel bir üçlü oldular. Tim, Helena ve Johnny... Kıskanıyorum! Okeye dördüncü olmak istiyorum!”

Levent Üzümcü: “Baba olmak, aile sahibi olmak ve onun getirdiği sistemin içerisinde yaşam, akıntıya karşı yüzmek gibidir. Sürekli bir çaba içinde olmak zorundasın. Böyle bir hayatta doğaçlama yapabilmek de çok kolay değildir. Ama ben doğaçlama yapmıyorum diye or.spu çocuğu değilim. Ben doğaçlama yapmıyorum, diğer oyuncu arkadaşlarım gibi yaşamıyorum diye çok fazla ayrıma tabi tutulduğum olur. Beni gittikleri ortama çağırmazlar ya da gittikleri ortamda ben varsam bana sivil polis muamelesi yaparlar. O kadar üzülürsün ki bundan dolayı.”

Atiye: “12 yaşındayken bir müzikal yarışmasına katılmıştım. Orada repliğimi unuttum ve strese girdim. ılk defa öyle bir şey oldu diye çok sinirlendim ve bıraktım. Ve tabii ki kötü bir not aldım. O olaydan sonra düşündüm ki her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor, hiçbir şeyi kontrol edemezsin hayatında. Mesela sahnede bir şey oluyor, s.çıyoruz ve ‘Kusura bakmayın s.çtık’ diyorum. MTV Awards’da öyle olmuştu mesela. Geçenlerde bir ödül töreninde CD takıldı, ben de ‘Süper bir playback oldu!’ dedim. Gülerek geçiştiriyorum, alay ediyorum aslında kendimle. En çok kendi hatalarıma gülüyorum.”

aLıntı