Meleğim...

nuri_abi

New member
Katılım
12 Ara 2005
Mesajlar
8
Reaction score
0
Puanları
0
Orjinalinde gülücükler yapıştırılmış olsa. Elleri oyalı birer dantel kupür, gözleri gecenin alacası olsa. Dudakları kan kırmızısı, yanakları gül pembesi olsa. Teni bebek kadar narin, kalbi bir kuşmuşçasına atsa.

Saçlarında esen rüzgarları seyretsem, sesi bülbüllere benzese. Kıpraşsa kirpikleri, uzun uzadı baksa gözlerime. İçimdeki yangın yerine düşse. Elleri ellerime kelepçelenmişçesine sarılsa. Kalbimin atışını duysa, yaralarımı sarsa veya yaralarımın ta kendisi olsa. Onunlayken hiçbirşey düşünemesem de onsuzken yaşayamasam.

Büyü mü yapsam. Kelimelerime şekil mi kazandırsam da var etsem veya yok olsam. Anafor mu olsam yada fenomenlerine mi kapılsam akılsız başımın.

Sarılsam doyasıya, sokulsam usulca. Fısıldasa bana, fısıltıları içimi eritse, gözlerimden aksa bütün ruhum, kavrulsam ve yansam ateşinden ama acıtmasa.

Yaprakları yemyeşil açsa, sonsuza uzanan dalları olsa kırbahçelerimin. Onların ortasında otursa, ılık bir rüzgar okşasa saçlarını, ellerimle örsem bütün dünyayı. Kendini benim gözümden görebilse, bir çocuğun yüreği kadar saf olsa. Kirletilmemiş olsa, kirlenmese, tanımasa dünyayı, dünya onu tanımasa. Sadece benim için yaşasa ve ben sadece onun için ölsem...

Ruhumu şeytana satsam da o gelip benim olsa veya ruhum şeytan olsa o da meleğim...

nuri_abi
İstanbul
02.12.2005
 
. . . Umutsuz karanlıklarla doluydu sevdalarım. Ayaz gecelerde, kimsesiz sokaklardaydı yokoluşlarım. Güpe gündüz yaşanan cinayetlerdi belkide hayatım. Çünkü hep başkaları için yaşandım ve başkaları için öldüm. Ne zaman kaçsam uzaklara, ne zaman umutlarımı assam askıya, ne zaman gönlümü kurumaya çıkarsam dışarı hep biraz daha battı, hep biraz daha kanadı kapanmamış yaralarım. Kimsesizler sokağında yaşadım umutlarımı, kaybedişler caddesindeki, umutsuzluklar kentinde. Haykırışlarım hıçkırıklarıma boğuldu geceleri, acılarım umutsuzluklarıma, sevdalarım ihanetlerle büründü şu kısacık hayatımda. Bir rüzgar eser okşardı ruhumu inceden inceye bir de bakardım bir kan emici daha yapışmış boğazıma. Bir kahramanlık masalı daha bitmiş iki damla gözyaşıyla. Öyle ıslak geceler yaşadım ki karanlıklarımda, hep başkaları için... Çünkü ben nezaman kendime yaklaşsam bir başkasının acısı karşıma çıkar bana dur derdi. Gecenin koyu mavisinde, gecenin kimsesiz saatlerinde penceremin kenarından izlerdim kendimi saklı saklı. Gece lambasının kısık ışığında yağmurların altında, sırılsıklam, unutulmuş, kaybolmuş... Uzanıp yakalamak istesem tekrar benden kaçan, umutlarımı azıcık önüne uzatsam hemen gözyaşlarına boğulan. NE zaman kendim olmaya kalksam hep bir terkediliş, hep bir kayboluş hep bir yitiriliş bulurum kendimin yerinde. Ne zaman uzaklaşsam yaşadığım ıssız, unutulmuş, kaybedilmiş zaferler kentinden yine karşıma biri çıkar " dur ne yapıyorsun sen, burdakilerin sana ihtiyacı var ne olur gitme" der. Ne zaman kaybolsam uzaklardaki yerlerde hep duraklarını kendi seçen bir trende bulurum kendimi. İnmek istediğimde durmaz, gitmek istediğimde istasyonları karıştırdın sen der. Küçücük, umutsuzluklarla sulanmış, gözyaşlarıyla bırakılmış, kaybedilmiş aşklarla, yitirilmiş sevdalarla dolu bir bahçede uyanırım çoğu zaman. Ellerimde ufacık, ellerimde titrek, ellerimde o narin, o kimsesiz, o sıcacık aşklardan kalma birkaç çizik daha olur. Dikenleri batmıştır yine sevdaların. Karanlık ormanlarda koşarım kendimi bulmak için, ıssız acımasız ürkütücü ormanlarda, şahlanmış atlar gibi. Ne zaman koşmaya başlasam aklımda hep neden kaçıyorsun sorusu gelir. Eğilir bakarım yaralarıma bir yenisi daha çıkmıştır oysa. Ne zaman uzansam kırlarda hep bir papatya olmak isterim. Olabildiğince kalabalık, olabildiğince güzel, olabildiğince huzurlu.... Alır koklarım saatlerce yitirilmiş sevdalarım gibi, umutsuz aşklarım gibi.........
 
Yine derin karanlıklarda buluyorum kendimi. umutsuzluklarımın arasında bir yudum şefkat aradığım o karanlık caddelerde o ıssız yollarda. Yine gece yarısı. Yine karanlıklar gelmiş ziyaretime. Umutlarım bir bir saklandılar yine. Sanki son yalnız benmişim gibi. Teker teker kaybolmaya başladı rüyalarım ve amansız gözyaşlarım ortaya çıkmaya başladı yine. Sanki sonsuzluktan beri yanımdalar ama en çok ta ihtiyacım olmadığı zaman yanımdalar. O karanlık caddelerde tek başıma yürürken buluyorum kendimi. Dilimde tuzlu bir tat ve dudaklarımda bir parça ıslaklık. Soruyorum kendime neler oluyor neredeyim yine. Karşılık bulamadığım sorular doluyor kafamın içinde, sessiz çığlıklarım çıkıyor karşıma. Biraz daha ilerliyorum ve eski aşklar çıkmazına varıyorum. Kaybettiğim birçok eski dostu buluyorum o sokaklarda. Sessiz gözyaşlarının arasında bir yudum şefkat arıyorum aralarında ama bulamıyorum. Soruyorum nedenlerini bildiğim soruları peşpeşe, ama bir türlü aradığım cevapları alamıyorum. Sonra kendi kendime düşüyorum yollara. Ne kadar zaman yürüyorum bilemiyorum saatim de yok zaten zamanla aram hiç iyi olmamıştı. Bir telefon sesine irkiliyorum gecenin ortasında. Üstüme doğru gelen sislerin arasından geliyoru bu ses. Açıyorum telefonu alo alo ama ses yok. sonra sinirlenip kapatıyorum. Yoluma devam ediyorum sonra. ileride bir bank beliriyor oturuyorum. Biraz dinleneyim diyorum ama olmuyor. Ne kadar otursam o kadar geç kalmışlık hissi bürüyor ve sonra koşmaya başlıyorum. Yetişmem gerekn birşeyler olduğunu düşünüp. Ve yine tanıdık bir rüzgar çıkıyor karşıma. beni alıp ta en baştaki çıkmazıma o karanlık odama götürüyor. Bakıyorum etrafıma ne var ne yok. Ama herzamanki gibi kasvet oturmuş baş köşeye derinderin çekiyor sigarasını içine. Ve bir sis çıkıyor duman yerine. aramaya devam ediyorum sislerin içinde onu. Az ilerde bir göl beliriyor başında ağlayan bir kahraman. Neler olduğunu anlamaya çalışırken göle dalıveriyor peşinden gitmeye çalışıyorum ama yetişemiyorum. Ne kadar göle yaklaşsam o kadar uzaklaşıyor göl benden. Yorulup bir kenara oturuyorum. Bir gölge geliyor yanıma. Ona sarılıyorum bulamadığım şefkati onda aramaya çalışlıyorum ama elimi uzattığım anda kayboluyor. Sonra yoluma devam ediyorum. Sınırsız bir papatya tarlası çıkıyor karşıma alabildiğince beyaza ve yeşile bürülü bir umut tarlası. Seviniyorum ve aradığım şefkati onlarda bulmaya çalışıyorum olmuyor. Hangisine elimi atsam hangisine dokunsam soluyor ve yitip gidiyor. Bir bakıyorum geçtiğim yollar kararmış kurumuş. bakıyorum önümde sonsuz tarla giderek sararıyor soluyor. sonra bir yudum gözyaşı çıkıveriyor karşıma soruyorum aradığım şefkat senmisin. haır diyor. neden diyorum elimi uzattığım herşey kararıyor, neden bütün dostlarım susuyor, neden geçtiğim yolar kararıyor. Susuyor cevap veremiyor oda. Sonra ağlıyor sessiz sessiz. Bakıyorum ama daha fazla dayanamıyorum bu acılara ve geri dönüyorum karanlıklarıma. Her adımımda daha da kuruyor karanlıklarım bile, her adımda daha da sis bürüyor etrafımı. Her adımda daha da kayboluyorum aslında. sonra oturuyorum bir taşın yanında. Taş diyor sen neden kaçıyorsun. Kaçmıyorum ki, anlatamıyorum ona. Beni çok uzaklara fırlatıyor sonra. Bak diyor görüyormusun geçtiğin yerleri heryer kararıyor heryer yitiyor. Sen aslında heryeri kaybediyorsun. Son kalem geliyor aklıma. Kafamı çevirip bakıyorum etrafında alabildiğine koyu bir savaş, alabildiğine gözyaşı dolu hendekler çevrilmiş. Oysa ben kalemi bu şekilde hatırlamıyordum. Koşuyorum kaleme neler oluyor diye. Ben koştukça daha da şiddetleniyor savaş ve daha da acımasızlaşıyor sevdalarım. Kalemden içeri atıyorum kendimi zor bela. Bakıyorum duvardaki resimlerin hepsi solmuş etrafında sarmaşıklar çıkmış. Biraz daha ilerliyorum her adımımda bir titreme sarıyor bedenimi. Her adımımda biraz daha biraz daha ağırlaşıyor bedenim ve bir anda taş kesiliyorum son resimde. Bir anda yok oluşumu görüyorum aradığım karanlıklarda. Ve yine çıkıyor o şarkı karşıma. Ben seni sevmedim sendeki beni sevdim aslında.....
Şimdi git sakın ağlama, bir yudum gözyaşım kaldı oda bana......
 
oo nuri abi baslamissin helal yuregine saglik ;)
 
Geri
Üst