Bediüzzaman ve Mustafa Kemal, aynı dönemi idrak etmiş, bir çok siyasi ve içtimai hadiselere birlikte tanık olmuş ve hatta bu hadiselerin şekillenmesinde birer aktör olarak bilfiil yer almış iki önemli tarihi şahsiyettirler.
Bu iki şahsiyet arasında ki, doğrudan ilişki daha çok milli mücadele savaşı sonrasına rastlamaktadır.
Yunanlılar, vatan topraklarından atılmış ve yeni siyasi oluşumun ilk adımları olarak TBMM açılmıştır. Mustafa Kemal, istanbulda bulunan ve halk nezdinde büyük bir nüfuza sahip olan Bediüzzamanı Ankara'ya davet eder.
Bu teklifler üzerine Bedüzzaman Ankara'ya gelir. Ankara tren garında bir çok milletvekili tarafından karşılanır.
Bediüzzaman ile Mustafa Kemal arasında, ciddi bir diyalog gerçekleşir. İlk dönem milletvekillerinden olan Hüseyin Aksu, Son Şahitler Bediüzzaman’ı Anlatıyor isimli eserin 4. cildinde yaşadığı bir hatırayı şöyle aktarır:
Mecliste Mustafa Kemal ile Bediüzzaman uzun uzun görüşüp konuştular. Mustafa Kemal, kendisinden yardım istedi. “Siz İstanbul’u ahval-i dünyayı biliyorsunuz, birlikte şu memleketi kurtaralım. Bizim gayemizin ne olduğu sizce malûmdur Hocam!” demişti. Konuşmada diğer mebus (milletvekili) arkadaşlar da bulunmuşlardı.
Mustafa Kemal muvaffak olmak için kendisinden dua istedi. Bediüzzaman ise, “Memlekete hizmet edenlerin duasını Allahü Teâlâ kabul eder. Vatan için çalışanların say ü mesaisini Allah boşa çıkarmaz. Biz de duamızı yaparız” demişti…
Bir gün yine Mecliste oturmuş bir sohbet toplantısı yapıyorduk. Orada Mustafa Kemal Paşa ve Bediüzzaman da vardı. Mustafa Kemal: “Hocam bizim gayemizi biliyor musun? Nedir acaba?”
Bediüzzaman cevaben:
“Biliyorum. Bu vatanı kurtarıp, düşmanı bu topraktan atmaktır. Bir binayı yaparken adalet üzerine kurmalıdır. Siz böyle bir adalet ve temel üzerine kurduktan sonra, Allah sizi muvaffak eder” dedi.
Bediüzzaman, bu arada mecliste bir konuşma yapar. Milli mücadeleki başarılarından dolayı, başta Mustafa Kemal olmak üzere emeği geçen bütün milletvekillerini kutlar. Ancak bazı uyarıları ve tavsiyleleri de olur.
Bediüzzamanın yaptığı bu konuşmadan Mustafa Kemal, ziyadesiyle rahatsız olur. Zira Bediüzzaman, konuşmasında, milli mücadeleki başarıları milletin iman ve inancına bağlamaktadır. O yüzden ne olursa olsun, milletin din ile bağlarının kuvvetlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Hususen namaz ibadetine vurgu yapmaktadır.
Birgün divan-ı riyasette, elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa, "Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi, yüksek fıkirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz" der.
Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, "Paşa, Paşa! İslamiyette, îmandan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduddur" der. Fakat Paşa özür beyan eder, ilişemez.
Bediüzzaman, Mustafa Kemal için, askeri ve siyasi bir deha tabirini kullanır. Ancak, İslam dinine olan lakaydlığından dolayı da kendisini şiddetle tenkit eder. İşte bu fikir ayrılıkları sebebiyle Bediüzzaman, istediği zemini bulamaz ve milletvekillerinin ısrarlarına rağmen Ankara'dan ayrılır.
Bediüzzaman'ın bu mesajları ve nüfuzu, yetkilileri rahatsız eder ve endişelendirir. Bediüzzamanı kayıt altına almak için tedbirler alınır. Bu tedbirler gereği Bediüzzaman için sonu gelmeyen bir sürgün hayatı başlar. Bu hayatın içinde tek bir renk vardır; Izdırap, çile, hapis, zindan, mahkeme ve nihayet mezarında dahi rahat bırakılmamak..
KAYNAK
Bu iki şahsiyet arasında ki, doğrudan ilişki daha çok milli mücadele savaşı sonrasına rastlamaktadır.
Yunanlılar, vatan topraklarından atılmış ve yeni siyasi oluşumun ilk adımları olarak TBMM açılmıştır. Mustafa Kemal, istanbulda bulunan ve halk nezdinde büyük bir nüfuza sahip olan Bediüzzamanı Ankara'ya davet eder.
Bu teklifler üzerine Bedüzzaman Ankara'ya gelir. Ankara tren garında bir çok milletvekili tarafından karşılanır.
Bediüzzaman ile Mustafa Kemal arasında, ciddi bir diyalog gerçekleşir. İlk dönem milletvekillerinden olan Hüseyin Aksu, Son Şahitler Bediüzzaman’ı Anlatıyor isimli eserin 4. cildinde yaşadığı bir hatırayı şöyle aktarır:
Mecliste Mustafa Kemal ile Bediüzzaman uzun uzun görüşüp konuştular. Mustafa Kemal, kendisinden yardım istedi. “Siz İstanbul’u ahval-i dünyayı biliyorsunuz, birlikte şu memleketi kurtaralım. Bizim gayemizin ne olduğu sizce malûmdur Hocam!” demişti. Konuşmada diğer mebus (milletvekili) arkadaşlar da bulunmuşlardı.
Mustafa Kemal muvaffak olmak için kendisinden dua istedi. Bediüzzaman ise, “Memlekete hizmet edenlerin duasını Allahü Teâlâ kabul eder. Vatan için çalışanların say ü mesaisini Allah boşa çıkarmaz. Biz de duamızı yaparız” demişti…
Bir gün yine Mecliste oturmuş bir sohbet toplantısı yapıyorduk. Orada Mustafa Kemal Paşa ve Bediüzzaman da vardı. Mustafa Kemal: “Hocam bizim gayemizi biliyor musun? Nedir acaba?”
Bediüzzaman cevaben:
“Biliyorum. Bu vatanı kurtarıp, düşmanı bu topraktan atmaktır. Bir binayı yaparken adalet üzerine kurmalıdır. Siz böyle bir adalet ve temel üzerine kurduktan sonra, Allah sizi muvaffak eder” dedi.
Bediüzzaman, bu arada mecliste bir konuşma yapar. Milli mücadeleki başarılarından dolayı, başta Mustafa Kemal olmak üzere emeği geçen bütün milletvekillerini kutlar. Ancak bazı uyarıları ve tavsiyleleri de olur.
Bediüzzamanın yaptığı bu konuşmadan Mustafa Kemal, ziyadesiyle rahatsız olur. Zira Bediüzzaman, konuşmasında, milli mücadeleki başarıları milletin iman ve inancına bağlamaktadır. O yüzden ne olursa olsun, milletin din ile bağlarının kuvvetlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Hususen namaz ibadetine vurgu yapmaktadır.
Birgün divan-ı riyasette, elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kemal Paşa, "Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi, yüksek fıkirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz" der.
Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, "Paşa, Paşa! İslamiyette, îmandan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduddur" der. Fakat Paşa özür beyan eder, ilişemez.
Bediüzzaman, Mustafa Kemal için, askeri ve siyasi bir deha tabirini kullanır. Ancak, İslam dinine olan lakaydlığından dolayı da kendisini şiddetle tenkit eder. İşte bu fikir ayrılıkları sebebiyle Bediüzzaman, istediği zemini bulamaz ve milletvekillerinin ısrarlarına rağmen Ankara'dan ayrılır.
Bediüzzaman'ın bu mesajları ve nüfuzu, yetkilileri rahatsız eder ve endişelendirir. Bediüzzamanı kayıt altına almak için tedbirler alınır. Bu tedbirler gereği Bediüzzaman için sonu gelmeyen bir sürgün hayatı başlar. Bu hayatın içinde tek bir renk vardır; Izdırap, çile, hapis, zindan, mahkeme ve nihayet mezarında dahi rahat bırakılmamak..
KAYNAK