ĦĄЯĄMÍ
" hayal taciri "
- Katılım
- 6 Ara 2006
- Mesajlar
- 3,674
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 44
Şu an gündem de olan Misyonerlik ile ilgili Nihat özgüven'e ait e-kitabın içindeki bilgilerin faydalı olacağına inanarak paylaşıma açıyorum.Emeği geçen herkesten Allah c.c razı olsun.
MUKADDİME
Hamd, din gününün sahibi, Rahman ve Rahim olan Allah'a mahsustur. Allah'a sonsuz hamd-ü senalar ediyor; Alemlerin Efendisi, Hatem-ül Enbiya Muhammed Mustafa'ya selatü selamlar ve Mevla'nın rahmeti ve rızası O'nun seçkin ümmetinin üzerine olsun diyoruz.
Bilindiği gibi, Cennet Vatanımız Türkiye de dahil olmak üzere; dünyanın yoksul ülkeleri ve halkı müslüman memleketler başta olmak üzere, dünyanın hemen her yerinde hıristiyan alemi mensuplarının yürütmekte olduğu yoğun MİSYONER ÇALIŞMALARI yapılmaktadır. Bu çalışmalar bazan çok bariz biçimde ve çok cesurane biçimde yürütülebilmektedir. Elbette ki, onların bu ortamı bulmalarında ülkenin başında bulunup, yönetimi ellerinde bulunduranların çok büyük rolü vardır.
Misyoner çalışmalarının böylesine yaygın ve yoğun olduğu bir zamanda başta müslüman kardeşlerimiz olmak üzere ve bilhassa hıristiyan olduklarını söyleyenlere ve nihayet diğer bütün din mensuplarına "Hıristiyanlığın ne olduğunu" ya da "Ne olmadığını" anlatmak ve insanlığı "Batıl Batağının Tuzaklarına Düşmekten Korumak" ve de "Düşmüş olanları da bu bataktan kurtarmak" hedef ve arzusu ile hıristiyanlık üzerine küçük bir inceleme yaparak, hıristiyanlığı daha detaylı olarak tanımak ve tanıtmak istedik.
Bunun neticesinde, elinizdeki Kitapçık ortaya çıktı.
Bu kitapçığı hazırlarken 3 kaynaktan istifade ettik:
1. Kur’ân-ı Azîmüşşân.
2. Ramuz-el Ehâdîs.
3. Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi.
32 ana başlıktan oluşan bu çalışmamızda, mevzuların aralarını âyet meâlleri ile zenginleştirmeyi istedik ve özellikle bu âyet meâllerinin İslâmiyet, hıristiyanlık, musevilik, müşriklik, küfür, Kur’ân, Tevrat, Zebur, Suhuf, İncil, İsa aleyhisselâm, Meryem radiyallahu anha, yahudiler, hıristiyanlar.. gibi Kitabımızdaki mevzularla çok yakıdan ilgili konulardan olmasına özen gösterdik.
Bu çalışmamızı yapmamızın bir başka amacı da, Batı Almanya başta olmak üzere, çeşitli hıristiyan Avrupa ve diğer hıristiyan dünya ülkelerinde ve bu din mensubu insanlar arasında yaşayan; onlarla sık sık muhatab olma durumunda bulunan müslüman kardeşlerimizin de hıristiyanlığı daha iyi tanımalarını ve hıristiyanlarla dini hususlarda fikir alışverişi yaparken daha şuurlu ve daha bilgili olarak konuşabilmelerini sağlamaktır.
Belki bütün bunlardan ziyade, bu çalışmanın yapılmasındaki esas amaç, hıristiyanlara hıristiyanlığı -belki de bilmedikleri- yönleriyle tanıma imkân ve fırsatını sağlamaktır. Bunun içindir ki, temennimiz, bu Kitabın Almanca, İngilizce... gibi dillere de çevrilmesi yönünde çalışma yapacak din kardeşlerimizin çıkması ve onların da bu Hakka Hizmet yarışında nasiplenmeleridir.
Bu Kitabcığın başından sonuna kadar konuları işlerken en çok dikkat ettiğimiz husus en ufak da olsa bir hata yapmamaya çalışmak ve Hakkı anlatmaya ve açıklamaya gayret etmek olmuştur. Hata yapmamak sadece Allah'a mahsustur ve bu çalışmamızda hata mevcut ise -ki olduğunu zannetmiyoruz ama yine de mevcut ise- lütfen bizleri ikaz ediniz.
-Varsa- hatalar bize aittir. Doğrularımız ise, İslam'ın ve müslümanlarındır. Son olarak, Ya Rabbi! Bu çalışmamızı hidayetlere vesile eyle diyor ve sizi çalışmamızla başbaşa bırakarak; bu Kitabcıktan hayırlı istifadeler elde etmezini Rabbimizden niyaz ve istirham ediyoruz...
GİRİŞ
Bilindiği gibi müslümanlık, hıristiyanlık ve musevilik "Semavi Dinler" olarak tanınmakta ve bilinmektedir. Bu isimle anılmalarının esas nedeni temelde doğrudan doğruya vahye dayalı birer din niteliğine sahip olmalarıdır.
Semavi Dinlerin üç tane olmasının tabii bir sonucu olarak, semavi din mensupları da 3 ana isim altında bilinirler:
1. Müslümanlar
2. Hıristiyanlar (İseviler)
3. Yahudiler (Museviler)
Temelde 3 isim altında isimlendirdiğimiz bu din mensupları, zamanla çeşitli grup ya da fırkalara bölünmüşlerdir. Mesela, sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselam Efendimiz, bir Hadis-i Şeriflerinde bu konuda şöyle buyurmuşlardır: "Yuhadiler 70 fırka, hıristiyanlar 71 fırka oldular. Benim ümmetim de 72 fırka olacak ve bu fırkalardan sadece bir tanesi selamette kalacaktır." Günümüzde bu haber tamamen gerçekleşmiştir.
Bilinen bir diğer husus da şudur: Adem aleyhisselâmdan başlayarak, gelmiş geçmiş bütün peygamberler Habib-i Kibriya salallahu aleyhi ve sellam Efendimizin geleceğini ümmetlerine haber vermişlerdir. Ayrıca Tevrat'ta olsun, İncil'de olsun Muhammed Mustafa aleyhisselâmın geleceği haber verilmiş ve bununla yetinilmeyerek vasıfları da belirtilmiştir. Yine Adem aleyhisselâmdan başlamak suretiyle insanlar zamanla peygamberler tarafından bildirilen, açıklanan ve yaşanan hak yoldan sapmış; dalalet, küfür, şirk ve cehalet yollarına saparak; yollarını şaşırmışlardır. Her defasında da Cenab-ı Hak insanları irşad, doğru yolu beyan ve Hakk'a davet için yeniden peygamberler göndermiş; ancak, buna rağmen şirk, küfür ve isyanda ısrar edenleri çeşitli şekillerde helâk etmek suretiyle, sonra geleceklerin bundan ibret almalarını dilemiştir. Ne var ki, insanoğlu yine ibret almamış, yine azmış ve yine sapıtmaktan geri kalmamıştır. Ama, bütün bunlara rağmen her devirde hak ve doğru yolda olan salih kullar da dünyadan eksik olmamıştır.
Kısacası, Hak ve batılın temsilcileri daima mevcut olmuş ve bu iki kesim arasındaki hak-batıl mücadelesi günümüze kadar süregelmiş, halen sürmektedir ve kıyamete kadar bu mücadele kesintisiz olarak sürüp gidecektir. Bu durumda, insanları 2 ana grupta düşünebiliriz:
1. Hak'ta olanlar.
2. Batılda olanlar.
Hakta olanlar tek cüzdür. Bölünme kabul etmezler. Ayrı mezheblerde olsalar bile BİR İLAH'a ibadet, aynı Kitab'a (Kur'ân'a) bağlılık ve sadakat, aynı peygambere iman ve sadakat... yönlerinden aralarında hiçbir farklılık bulunmaz.
Batılda olanlara gelince, pek çok isimler altında ve büyük denecek sayıda gruplar oluşturmalarına rağmen; bunlar da temelde 3 ana isim altında toplanabilir:
1. Münafıklar.
2. Müşrikler.
3. Kâfirler.
Ateist olsun, budist olsun, mecusi olsun, -İslam hariç- yeryüzünde mevcut bütün din çeşitlerinin mensuplarını bu üç sınıfın dışında mütalaa etmek mümkün değildir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, insanların her sapıtmasının akabinde Allah celle celâlühü, Peygamberlerini göndermiştir. Bunlardan bir kısmı yeni bir şeriat getirmemiş, sadece kendisinden önce gelmiş olan şeriat sahibi peygamberin yolunu izlemiştir. Bunlara "Nebi" diyoruz. Bir diğer kısmı ise yeni bir Kitap ve dolayısıyla yeni bir şeriat getirmişlerdir. Bu yüce zatlara da "Rasul" denir. Peygamberlerden kimisine birkaç sayfalık kitap, yani "Suhuf" verilmiş, kimine de büyük "KİTAB" verilmiştir. Bilhassa yeni bir şeriatle gelen "Büyük Kitab" sahibi peygamberler başta olmak üzere, rasullerin en büyüklerine ayrıca "Ulul azm peygamberler" adı verilmektedir.
Azgın ve sapıklar zümresini oluşturan batıl ehli, peygamberlerin yollarını değiştirmek ve o yola ters düşen bir hayatı tercih etmekle kalmamış; Allah'ın gönderdiği Kitab'ları dahi değiştirmek ve tahrif etmek cür'etini de göstermişlerdir.
Mesela, dünyaya hakim olmuş, dünyaya hükmünü geçirmiş 4 şahıstan biri olan Buhtunnasar adındaki hükümdar Kudüs'ü işgal ettiği zaman, gökten inen Tevrat'ı ve Zebur'u da yaktırmış; yok etmişti. Asıl Tevrat 40 cüz'den oluşuyordu. Zamanla Tevrat'ın pek çok yerleri unutuldu; değiştirildi. Muhtelif kişiler, akıllarında kalan Tevrat âyetlerini yazdılar. Neticede birbirini tutmayan muhtelif kitaplar ortaya çıktı.
Babil hükümdarı Buhtunnasar'ın 586'da Yehuda Devletini yıkmasından ve Tevrat ile Zebur'u yakarak yok etmesinden 200 yıl kadar sonra (M.Ö. 400 yıllarında) yaşamış olan Azra adındaki bir şahıs, ortaya çıkmış olan çeşitli Tevrat risalelerini topladı ve şimdiki Ahd-i Atik'teki Tevrat'ı yazdı.
Nasıl ki, "Suhuf"ların tahrifi ya da yok edilmelerini müteakiben, yeni "Suhuf"lar gönderildi ise; pek tabiidir ki Tevrat ve Zebur'un yok edilmesi ve tahrifinden sonra da Cenab-ı Hak yeni bir Peygamber ve O'nunla birlikte yeni bir KİTAB ve o Kitab'ın ihtiva ettiği ya da bildirdiği bir şeriat da gönderecekti. Nitekim öyle oldu.
Bu yeni Peygamber İsa aleyhisselâm idi. O da bir insandı. Adem aleyhisselâmı nasıl hem anasız ve hem de babasız yarattı ise, Havva anamızı nasıl anasız yarattı ise, O'nu da babasız yaratmıştı. Kudreti sonsuz olan ve bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece "ol" diyen Allah celle celâlühü. 30 yaşında Peygamber olan, 33 yaşında iken diri olarak göğe kaldırılan, kıyamet yaklaştığı zaman Şam'da bulunan Ümeyye Camisinin minaresine inecek, evlenecek ve çoluk çocuğu olacak olan İsa aleyhisselâm, Mehdi aleyhisselâm ile bulaşacak, 40 sene yaşayacak ve Medine-i Münevvere'de vefat edecek ve Muhammed Mustafa aleyhisselâmın türbelerinin yanına yani "Hücre-i Saadete" defnedilecek olan İsa aleyhisselâm. Allah'ın kendisine gönderdiği İncil'de Muhammed aleyhisselâmınn geleceğine dair haber bulunan İsa aleyhisselâm.
"Bir vakit Meryem oğlu (İsa) şöyle demişti: "Ey îsrailoğulları! Ben, size (gönderilen) Allah'ın peygamberiyim. Önümde (benden önceki) Tevrat'ın tasdikçisi ve benden sonra gelecek peygamberin müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi Ahmed (Muhammed)'dir." Sonra, İsa, onlara mucizelerle gelince: "Bu, apaçık bir sihirdir" dediler." (Saf-6)
Hazreti MERYEM
Kur'ân-ı Kerim'de O'nun adıyla anılan bir sûre bulunan, Allah'ın övgüsüne mazhar olmuş yüce kadın; İsa aleyhisselâmın annesi olmak bahtiyarlığına ermiş mutlu hatun: Meryem binti İmran. Temiz nesebi olan "Al-i İmran" adı bir başka sûreye isim olmuş: Meryem radiyallahu anhâ.
Bu bölümde Hazreti Meryem radiyallahu anhâ hakkında kısa bir açıklama yaptıktan sonra, Kur'ân-ı Azümişşan'da Meryem radiyallahu anhâ hakkında varid olmuş bulunan ve Âl-i İmran ile Meryem Sûrelerinden alınmış bazı âyetleri meâl olarak vermekle iktifa edeceğiz.
Meryem binti İmran (İmran kızı Meryem) adı ile bilinen 2 tane Meryem vardır. Bunlardan bir tanesi Musa aleyhisselâmın kız kardeşidir. Babalarının adı İmran idi. Musa aleyhisselâmın ve kızkardeşi Meryem'in dedelerinin adı ise Yasher'dir.
Diğer Meryem ise, İsa aleyhisselâmın annesidir. O’nun da babasının adı İmran idi. Meryem radiyallahu anhu yani İsa aleyhisselâmın annesi olan mübarek kadının babasının babası yani dedesinin adı ise Masan olup; Yasher ile Masan arasında 15 asırdan fazla bir zaman vardır.
Rivayete göre, İmran bin Masan'ın baba ve dedeleri, İsrailoğullanmn önde gelenleri ve reisleri idiler. Beni Masan diye tanınırlardı.
Ayrıca, Musa aleyhisselâmın kızkardeşinin adının Meryem değil de Gülsüm olduğuna dair de rivayetler mevcuttur.
"Bunun üzerine Rabbi, Meryem'i güzel bir kabul ile kabul buyurdu. O'nu iyi bir şekilde yetiştirdi ve (eniştesi) Zekeriyya peygamberi de O'na kefil (himayesine memur) kıldı. Zekeriyya ne zaman Meryem'in bulunduğu mihraba girdiyse, O'nun yanında bir rızık (yiyecek) buldu. "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" dedi. O da: "Bu, Allah tarafındandır. Şüphe yok ki Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır." dedi. (Al-i İmran-37)"
"Hatırla ki, bir vakit melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Hakikaten, Allah seni ibadetle seçkin kıldı. Seni pak ve tertemiz büyüttü ve seni alemlerin kadınları üzerine seçkin kıldı. (Al-i İmran-42)"
"Meryem: "Ey Rabbim! bana bir insan dokunmamışken, nereden benim bir çocuğum olabilir?" dedi. Allah şöyle buyurdu: "Doğrudur. Sana bir kimse dokunmamıştır. Fakat, Allah-u Teâlâ dilediğini yaratır ve O, bir şeyi murad edince, ona sadece "ol" der; o da oluverir. (Al-i İmran-47)"
Meryem Sûresi 16. âyetinden başlayarak 34. âyetine kadar olan bölümünün meâli ise şöyledir:
"(Ey Resulüm) Kur'ân'daki Meryem kıssasını (onlara) oku. Hani o, (ibadet için) ailesinden ayrılıp (Beyt-ül Makdis'in) doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra, ailesinin önlerinde bir perde kurmuştu. Nihayet, O'na ruhumuzu (Cebrail aleyhisselâmı) gönderdik de, kendisine düzgün bir insan şeklinde (suretinde) göründü. (Meryem O'na) dedi ki: "Doğrusu ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer mü'min ve takva sahibi isen (fenalık yapmazsın)." Cebrail: "Gerçekten ben, sana temiz bir oğlan vermek için sırf Rabbinin gönderdiği elçisiyim." dedi. Meryem dedi ki: "Benim için, nasıl bir oğlan olur? Bana bir insan dokunmadı ve ben de iffetsiz bir kimse değilim." Cebrail şöyle dedi: "Evet, iş dediğin gibidir. Ancak, Rabbin buyurdu ki, bu (baba olmaksızın çocuk vermek-yaratmak) bana çok kolaydır. Hem, bunu insanlara kudretimize delalet eder bir alamet ve (İsa'yı insanları hidayete götüren) tarafımızdan bir nimet yapacağız. Zaten, (ezeldeki takdirimizde) bu iş olup, bitmiştir. Nihayet (Cebrail'in üfürmesiyle) İsa'ya gebe kaldı ve bununla uzak bir yere çekildi. Sonra, doğum sancısı O'nu bir hurma ağacına dayanmaya götürdü. "Ah nolaydım, bundan önce ölseydim de, unutulmuş gitmiş olaydım" dedi. (Cebrail, yüksek bir yerde bulunan) Meryem'e aşağı tarafından şöyle çağırdı: "Sakın üzülme. Rabbin, senin alt yanında bir su arkı yarattı. Hurmanın (hurma ağacının) da dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün. Artık ye, iç gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman'a bir oruç (sunmayı) adadım Bunun için bugün hiç kimseye asla söz söylemeyeceğim" de. Sonra O'nu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. O'na dediler ki: "Ey Meryem! Doğrusu sen, acayib bir şey (babasız çocuk) getirdin. Ey Harun'un (soy itibarı ile neslinden gelen) kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın değildi." Bunun üzerine Meryem (kendilerine cevap vermesi için) çocuğa işaret etti. Onlar: "Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" dediler. (Allah'ın bir mucizesi olarak İsa) dedi ki: "Ben, gerçekten Allah'ın kuluyum, bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı (bu tahakkuk edecektir). Beni her nerede olursam mübarek (hayrı öğreten) kıldı ve hayatta bulunduğum müddet, bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme ihsankâr kıldı ve beni azgın bir zorba yapmadı. Hem doğduğum gün, hem diri olarak (mezardan) kaldırılacağım gün, selamet benim üzerimedir." İşte (yahudilerle hıristiyanların) hakkında ihtilaf edip durdukları Meryem oğlu İsa'ya dair Allah sözü (hakikat) budur."
Dikkat edilecek olursa doğum yapan yani lohusalık halindeki Meryem'i Cenâb-ı Hak hurma ile beslemiştir. Bunun içindir ki, bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, lohusaların hurma yemelerini tavsiye buyurmuş ve: "Lohusa kadına daha iyi bir gıda olsa idi. Cenâb-ı Hak Meryem'i hurma ile değil, o gıda ile beslerdi." izahatını getirmişlerdir. Ayrıca, hamile kadınların da ayva yemelerini bir başka hadis ile tavsiye ederek, ayva yiyen hamilenin çocuğunun güzel olacağını haber vermişlerdir.
Meryem radiyallahu anhu, çocuğu olmayan bir ailenin kızı idi. Annesi çocuğu olması için Allah'a yalvardı ve kendisine bir evlat verdiği takdirde, Beytül Makdis'e adayacağına dair Allah'a söz vermişti. Beytül Makdis'e oğlan çocuklar adanıyordu ve bunun için de Allah'tan bir oğlan çocuğu vermesini ümid ediyordu. Nihayet, hamile kaldı ve Meryem dünyaya geldi. Annesi de Allah'a verdiği sözü gereğince çocuğu Beytül Makdis'e adamıştı.
İSA ALEYHİSSELÂM
İsa aleyhisselâm hakkında yukarıda kısaca bilgi vermiştik. Şimdi de, O'nun hakkında Kur'ân'da varid olan bazı âyet meâlleri ve Ramuz'dan birkaç hadîs verelim. Sonra da İsa aleyhisselâm ile şeytan arasında geçen bir olay ve İsa aleyhisselâmdan bazı sözlerle bu bölümü de noktalayalım.
"Melekler: "Ey Meryem! Allah kendinden bir kelimeyle (emirle yaratılacak bir çocuğu) sana müjdeliyor. O'nun adı, Meryem'in oğlu Mesih İsa'dır. Dünyada da, ahirette de şanı yücedir. Hem de Allah'a yakın olanlardandır." demişti. (Al-i İmran-45)"
"İsa hakkında sana verilen haber gerçektir. Artık, şüphecilerden olma. (Al-i İmran-60)"
"İsa'nın Allah'ın kulu ve resulü olduğuna dair sana ilim geldikten sonra, Onun hakkında kim seninle münakaşaya kalkışırsa şöyle de: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizleri ve sizleri çağıralım. Sonra, hepimiz dua edip yalvaralım da Allah'ın lanetini yalancıların üzerine okuyalım. (Al-i İmran-61)"
"Bir de o yahudilerin İsa'yı inkar etmeleri ve Meryem'e zina isnadı ile büyük bir iftirada bulunup aleyhine sözleri ve "Biz, Allah'ın peygamberi olan Meryem'in oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri sebebiyle kendilerini lanetledik; rahmetimizden kovduk. Halbuki onlar İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat, kendilerine bir benzetme yapıldı (onun bulunduğu yeri ihbar edip, ele vereni kişi kendilerine İsa suretinde gösterildi ve o adamı öldürdüler.) Esasen, kendileri de İsa'nın katli hakkında ihtilafa düşüp, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bu öldürme hadisesine ait bir bilgileri (kesin delilleri) yoktur. Ancak, kuru bir zan peşindedirler. O'nu, gerçekten öldürememişlerdir. (Nisa-156/157)"
"Yahudi ve hıristiyanlardan hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce (can çekişirken) İsa'ya (Allah'ın oğlu olmadığına) iman etmiş olmasın. (Fakat, o zamanki iman fayda vermez) İsa ise, kıyamet gününde, küfürlerinden dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. (Nisa-159)"
"Ey ehli kitab! Dininizde hududu geçip, taşkınlık etmeyin." İsa Allah'ın oğludur." gibi sözler söylemeyin. Allah'a karşı ancak hak olanı söyleyin. Meryem'in oğlu İsa, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırıp bıraktığı kelimesidir (babasız yarattığıdır) ve O'ndan bir ruh (Allah Teâlânın ‘ol’ emri ile yaratılmış) olmaktan başka bir şey değildir. Artık, Allah'a ve peygamberine iman edin de "Allah üçtür" demeyin. Bundan vazgeçin; hakkınızda daha hayırlı olur. Allah, yalnız bir tek İlah'dır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. (Nisa-171)"
"Mesih hiçbir zaman Allah'a bir kul olmaktan çekinmez. Mukarrebun melekler de çekinmezler (bilakis, iftihar ile Allah'a kul olduklarını söylerler) (Nisa-172)"
"Allah o gün şöyle buyuracak: "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla. Hani seni Cebrail ile desteklemiştim de, hem beşikte hem de yetişkin iken insanlarla konuşuyordun. Hani sana yazı yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi yapıyordun; sonra içine üflüyordun da benim iznimle (canlı) bir kuş oluveriyordu ve anadan doğma âma (kör) ile abraşı (bir çeşit cilt hastalığına yakalanmışı) benim iznimle iyi ediyordun. Hani ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun (diriltiyordun). Hani senden İsrail Oğullarını da defetmiştim (de seni öldürememişlerdi). Kendilerine (böyle) açık mucizeler getirdiğin zaman da içlerinden küfre varanlar şöyle demişlerdi: "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir." (Maide-110)"
"Meryem oğlu İsa (Allah'a) şöyle yalvardı (dua etti): "Ey Allah'ım, Rabbimiz! Bize gökten bir maide (yiyecekle donatılmış sofra) indir ki, bizim hem evvelimiz, hem de ahirimiz için bir bayram ve kudretinden bir mucize olsun. Allah buyurdu ki: "Ben, o sofrayı size elbette indiririm." (Maide-114/115)"
"Vallahi, Meryem oğlu İsa aleyhisselâm adil bir hükümdar olarak gelecek. Haçı kıracak. Cizyeyi kaldıracak (kâfir kalmayacak). Deveye (savaşa) lüzum kalmayacak. Düşmanlık, boğazlaşma ve hasetleşme gidecek. Domuzu öldürecek. Mala davet edecek (mal vermek isteyecek herkes bolca mal sahibi olduğu için) kimse (o verilmek istenen) mala sahip çıkmayacak. (Ebu Hureyre)"
"Bir ümmet ki evvelinde Ben, sonunda Meryem oğlu İsa, ortasında da ehl-i beytimden Mehdi vardır. Bu ümmet (İslam milleti) nasıl helâk olur? (İbni Abbas )"
"Ne mutlu İsa indikten sonraki hayata! O zaman, göğe rahmet yağdırması ve yere de yeşertmek (bol ürün vermesi) için müsaade verilir. Taş üzerinde (dahi) tohum ekilse biter. İnsanlar arasında kin ve kıskançlık (düşmanlık ve çekememezlik) olmaz. Hatta, bir adam bir aslana rastlasa, aslan ona dokunmaz. Yılana bassa, yılan onu sokmaz. (Ebu Hureyre)"
“Peygamberler, baba bir ana ayrı kardeşlerdir. Dinleri de birdir (İslam'dır). Meryem oğlu İsa da benim kardeşimdir. Aramızda başka peygamber de yoktur. O, tekrar yeryüzüne gelecektir. O'nu gördüğünüzde tanırsınız. Orta boylu, kırmızı-beyaz renkli (tenli) bir zattır. Üzerinde Mısır kumaşından 2 parçalı elbise vardır. Su isabet etmediği halde, başında damlalar görülür. (Geldiğinde) putu (haçı ve diğer putları) kırar. Domuzu öldürür. Cizyeyi kaldırır. İnsanları İslam'a davet eder ve (yeryüzünde) İslam'dan başka din kalmaz. Aslanlar develerle, kurtlar koyunlarla beraber dolaşıp otlarlar (beslenirler). Çocuklar yılanlarla oynar ve biri diğerine zarar vermezler. O, 40 sene yaşayacak ve ölecektir. Cenazesini (cenaze namazını) müslümanlar kıldıracaktır. (Ebu Hureyre)"
İsa aleyhisselâm bir dağın başında namaz kılardı. İblis yanına geldi; ve:
-Sen her şeyin kaza ve kader ile olduğunu mu söylersin? dedi.
İsa aleyhisselâm:
-Evet, cevabını verdi. Bunun üzerine İblis dedi ki:
-Öyle ise kendini bu dağdan aşağı at ve "kaderim böyle idi" de.
O zaman İsa aleyhisselâm şöyle buyurdu:
-Ey Mel'ûn! Allah Teâlâ kullarını tecrübe ve imtihan eder. (Bu hak ve yetki yalnız O'na aittir.) Kulların (ise) O'nu imtihan etmeye (asla) hakkı (ve yetkisi) yoktur!
İsa aleyhisselâm diyor ki:
"Su ile ateş bir kabda durmadığı gibi; dünya ile ahiret sevgisi de aynı kalpte bulunmaz."
"Şeytan dünya iledir. Mekri, aldatması mal ile, tezyini (süslemesi) heva (heves) ile, yetişmesi de şehvetler iledir."
"Dünyayı isteyen, deniz suyu içene benzer. Ne kadar içerse, harareti o derece artar ve nihayet ölür."
"Günahlarını hatırladığı zaman ağlayana, dilini koruyana ve başını sokacak kadar evi olana müjdeler olsun."
"Üç kişiye şaşarım. Dünyayı elde etmeye çalışana şaşarım; zira, ölüm ona yaklaşıyor. Köşkler yapana şaşarım; zira, kalacağı yer kabirdir. Katıla katıla ağız dolusu gülene şaşarım; halbuki, önünde ateş (Cehennem) vardır."
"İlim öğrenen, öğreten ve öğrendiği ile amel eden kimse, göklerdeki melekler arasında "ulu kişi" diye çağırılır; anılır."
"İşler üç çeşittir: Emredilmiş güzel şeyler, saadete götürürler. Bunları yapınız. Men edilmiş (yasaklanmış) kötü işler, felakete götürürler. Bunlardan kaçınınız. Aranızda ihtilaf ettiğiniz (şüpheli) şeyler, bunların ilmini Allah'a havale edip; ihtiyatlı davranınız (bunlardan sakınınız)."
"İsa aleyhisselâma: "Fitne bakımından insanların en zararlısı, en şiddetlisi hangisidir?" dediklerinde: "Yanılan alimdir. Çünkü, alim yanılır, ayağı kayarsa; onunla birlikte birçok kimselerin de ayağı kayar!" buyurdu."
Dinini dünyaya alet eden bozuk din adamları için buyurdu ki: "Ey kötü alimler! Dünyayı başınızın üzerinde tutup, ahireti ayaklarınızın altına aldınız. Sözünüz şifa, ameliniz ise hastalık vericidir. Siz, zakkum ağacı gibisiniz. Gören hayran olur; meyvesini yiyen ölür!"
"İsa aleyhisselâm: "Sağırı, dilsizi tedavi ettim; fakat, cehli mürekkebin ilacını bulamadım" buyurmuştur. Çünkü böyle kimse, cahilliğini ilim ve kemal sanmaktadır. Cahil ve ruh hastası olduğunu bilmez ki, ilacını arasın. Ancak, Allah'ın hidâyeti ile, bu hastalığını anlayan, bu dertten kurtulabilir.
"Ey Havariler! Rüzgar, çok ışıkları söndürmüştür. Ucub, yani kendi ibadetini beğenmek (ve bundan ötürü büyüklenmek-kibirlenmek) de, çok ibadetleri söndürmüştür; sevablarını söndürmüştür; yok etmiştir!"
"Hasta olup, musibete, felakete uğrayıp da, günahları affolacağı için sevinmeyen kimse alim değildir."İsa aleyhisselâm gördüğü bir adama: "Ne yaparsın?" diye sordu. Adam: "İbadetle meşgul olurum." dedi. İsa aleyhisselâm: "Geçimini kim temin eder?" diye sorunca: "Kardeşim temin eder." dedi. Bunun üzerine İsa aleyhisselâm: "Asıl abid kardeşimdir desene." buyurdu."
"İsa aleyhisselâm "Ateşin yiyemediği şeyi çoğaltın." dedi. Dinleyenler: "Bu nedir?" diye sordular. İsa aleyhisselâm: "(Din kardeşinize) ikramdır" cevabını verdi."
İsa aleyhisselâm: "Dünyada alçak gönüllü olanlara müjdeler olsun. Kıyamet günü onlar kürsi sahipleridir. Dünyada ara bulup, barıştıranlara müjdeler olsun. Çünkü, kıyamette Firdevs Cennet'ine varis olacaklardır. Dünyada kalbini temizleyenlere müjdeler olsun. Çünkü, kıyamet günü Allah Teâlânın Cemâl'ine onlar bakacaklardır." buyurdu."
"Ey kötü alimler! Namaz kılar, oruç tutar ve sadaka (zekât) verirsiniz. Fakat, emrettiğinizi yapmaz; yapmadığınızı Öğretir(emreder)siniz. Ne çirkin hüküm veriyorsunuz?! Dil ve sözünüz ile tevbe ederken, nefsinizin istek ve arzularına göre hareket ediyorsunuz. Kalpleriniz isyanla kirlenmiş ve kararmış olduğu halde, vücutlarınızı sabunla yıkamanız size bir fayda sağlamaz. Size hakikati söylüyorum. Unu çıkarıp da kepeği içinde kalan elek gibi olmayın, sizin yaptıklarınız böyledir. Ağızlarınızdan hükümleri savurursunuz. Gıllu gışı (hile ve gizli düşmanlığı) içinizde kalır. Ey dünya kulları! Rağbet ve şehvetini dünyadan kesmeyenler ahireti nasıl bulabilir?! Size hakikati söylüyorum. Kalpleriniz amellerinize ağlar. Çünkü, dışınız içinize uymuyor. Dünyayı dilinize doladınız. Ameli ve ahireti ise ayağınızın altına aldınız. Size doğru söylüyorum. Dünyalığı mükemmel yapacağız diye, ahireti kaybettiniz. Sizin için dünya düzeni, ahiret düzeninden daha sevimli oldu. Sizden daha adi kim olabilir?! Bunu bir bilseydiniz! Yazıklar olsun size! Ne zamana kadar bu karanlık içinde bocalayacak ve bu şaşkınlık içinde kalacaksınız?! Sizin davetiniz dünyalığadır. İstedğiniz şey; dünya halkı sizin için dünyalıktan feragat etsin ve bütün dünya, varlıkları ile size kalsın. Karanlık(ta) kalan evin damına ışık yakmakla evin içine bir fayda olur mu? Oradan ışığın gelmesi mümkün mü? Siz de böylesiniz. Ağzınızdan ilim nurları parlarken, kalpleriniz karanlık içinde kıvranıyor! Ey dünyaya tapanlar! Dünyanın bir gün sizi kökünüzden koparıp, yüz üstünde sürümesi yakındır! Sonra, sizi burnunuzun üstüne sürter, günahlarınızı boynunuza geçirir. Bir de, ilminiz sizi arkanızdan iter; yalın ayak ve çıplak olarak teker teker Allah'ın huzuruna sevk eder. Orada, kötü amellerinizin cezasını size çektirir!"
MUKADDİME
Hamd, din gününün sahibi, Rahman ve Rahim olan Allah'a mahsustur. Allah'a sonsuz hamd-ü senalar ediyor; Alemlerin Efendisi, Hatem-ül Enbiya Muhammed Mustafa'ya selatü selamlar ve Mevla'nın rahmeti ve rızası O'nun seçkin ümmetinin üzerine olsun diyoruz.
Bilindiği gibi, Cennet Vatanımız Türkiye de dahil olmak üzere; dünyanın yoksul ülkeleri ve halkı müslüman memleketler başta olmak üzere, dünyanın hemen her yerinde hıristiyan alemi mensuplarının yürütmekte olduğu yoğun MİSYONER ÇALIŞMALARI yapılmaktadır. Bu çalışmalar bazan çok bariz biçimde ve çok cesurane biçimde yürütülebilmektedir. Elbette ki, onların bu ortamı bulmalarında ülkenin başında bulunup, yönetimi ellerinde bulunduranların çok büyük rolü vardır.
Misyoner çalışmalarının böylesine yaygın ve yoğun olduğu bir zamanda başta müslüman kardeşlerimiz olmak üzere ve bilhassa hıristiyan olduklarını söyleyenlere ve nihayet diğer bütün din mensuplarına "Hıristiyanlığın ne olduğunu" ya da "Ne olmadığını" anlatmak ve insanlığı "Batıl Batağının Tuzaklarına Düşmekten Korumak" ve de "Düşmüş olanları da bu bataktan kurtarmak" hedef ve arzusu ile hıristiyanlık üzerine küçük bir inceleme yaparak, hıristiyanlığı daha detaylı olarak tanımak ve tanıtmak istedik.
Bunun neticesinde, elinizdeki Kitapçık ortaya çıktı.
Bu kitapçığı hazırlarken 3 kaynaktan istifade ettik:
1. Kur’ân-ı Azîmüşşân.
2. Ramuz-el Ehâdîs.
3. Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi.
32 ana başlıktan oluşan bu çalışmamızda, mevzuların aralarını âyet meâlleri ile zenginleştirmeyi istedik ve özellikle bu âyet meâllerinin İslâmiyet, hıristiyanlık, musevilik, müşriklik, küfür, Kur’ân, Tevrat, Zebur, Suhuf, İncil, İsa aleyhisselâm, Meryem radiyallahu anha, yahudiler, hıristiyanlar.. gibi Kitabımızdaki mevzularla çok yakıdan ilgili konulardan olmasına özen gösterdik.
Bu çalışmamızı yapmamızın bir başka amacı da, Batı Almanya başta olmak üzere, çeşitli hıristiyan Avrupa ve diğer hıristiyan dünya ülkelerinde ve bu din mensubu insanlar arasında yaşayan; onlarla sık sık muhatab olma durumunda bulunan müslüman kardeşlerimizin de hıristiyanlığı daha iyi tanımalarını ve hıristiyanlarla dini hususlarda fikir alışverişi yaparken daha şuurlu ve daha bilgili olarak konuşabilmelerini sağlamaktır.
Belki bütün bunlardan ziyade, bu çalışmanın yapılmasındaki esas amaç, hıristiyanlara hıristiyanlığı -belki de bilmedikleri- yönleriyle tanıma imkân ve fırsatını sağlamaktır. Bunun içindir ki, temennimiz, bu Kitabın Almanca, İngilizce... gibi dillere de çevrilmesi yönünde çalışma yapacak din kardeşlerimizin çıkması ve onların da bu Hakka Hizmet yarışında nasiplenmeleridir.
Bu Kitabcığın başından sonuna kadar konuları işlerken en çok dikkat ettiğimiz husus en ufak da olsa bir hata yapmamaya çalışmak ve Hakkı anlatmaya ve açıklamaya gayret etmek olmuştur. Hata yapmamak sadece Allah'a mahsustur ve bu çalışmamızda hata mevcut ise -ki olduğunu zannetmiyoruz ama yine de mevcut ise- lütfen bizleri ikaz ediniz.
-Varsa- hatalar bize aittir. Doğrularımız ise, İslam'ın ve müslümanlarındır. Son olarak, Ya Rabbi! Bu çalışmamızı hidayetlere vesile eyle diyor ve sizi çalışmamızla başbaşa bırakarak; bu Kitabcıktan hayırlı istifadeler elde etmezini Rabbimizden niyaz ve istirham ediyoruz...
GİRİŞ
Bilindiği gibi müslümanlık, hıristiyanlık ve musevilik "Semavi Dinler" olarak tanınmakta ve bilinmektedir. Bu isimle anılmalarının esas nedeni temelde doğrudan doğruya vahye dayalı birer din niteliğine sahip olmalarıdır.
Semavi Dinlerin üç tane olmasının tabii bir sonucu olarak, semavi din mensupları da 3 ana isim altında bilinirler:
1. Müslümanlar
2. Hıristiyanlar (İseviler)
3. Yahudiler (Museviler)
Temelde 3 isim altında isimlendirdiğimiz bu din mensupları, zamanla çeşitli grup ya da fırkalara bölünmüşlerdir. Mesela, sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselam Efendimiz, bir Hadis-i Şeriflerinde bu konuda şöyle buyurmuşlardır: "Yuhadiler 70 fırka, hıristiyanlar 71 fırka oldular. Benim ümmetim de 72 fırka olacak ve bu fırkalardan sadece bir tanesi selamette kalacaktır." Günümüzde bu haber tamamen gerçekleşmiştir.
Bilinen bir diğer husus da şudur: Adem aleyhisselâmdan başlayarak, gelmiş geçmiş bütün peygamberler Habib-i Kibriya salallahu aleyhi ve sellam Efendimizin geleceğini ümmetlerine haber vermişlerdir. Ayrıca Tevrat'ta olsun, İncil'de olsun Muhammed Mustafa aleyhisselâmın geleceği haber verilmiş ve bununla yetinilmeyerek vasıfları da belirtilmiştir. Yine Adem aleyhisselâmdan başlamak suretiyle insanlar zamanla peygamberler tarafından bildirilen, açıklanan ve yaşanan hak yoldan sapmış; dalalet, küfür, şirk ve cehalet yollarına saparak; yollarını şaşırmışlardır. Her defasında da Cenab-ı Hak insanları irşad, doğru yolu beyan ve Hakk'a davet için yeniden peygamberler göndermiş; ancak, buna rağmen şirk, küfür ve isyanda ısrar edenleri çeşitli şekillerde helâk etmek suretiyle, sonra geleceklerin bundan ibret almalarını dilemiştir. Ne var ki, insanoğlu yine ibret almamış, yine azmış ve yine sapıtmaktan geri kalmamıştır. Ama, bütün bunlara rağmen her devirde hak ve doğru yolda olan salih kullar da dünyadan eksik olmamıştır.
Kısacası, Hak ve batılın temsilcileri daima mevcut olmuş ve bu iki kesim arasındaki hak-batıl mücadelesi günümüze kadar süregelmiş, halen sürmektedir ve kıyamete kadar bu mücadele kesintisiz olarak sürüp gidecektir. Bu durumda, insanları 2 ana grupta düşünebiliriz:
1. Hak'ta olanlar.
2. Batılda olanlar.
Hakta olanlar tek cüzdür. Bölünme kabul etmezler. Ayrı mezheblerde olsalar bile BİR İLAH'a ibadet, aynı Kitab'a (Kur'ân'a) bağlılık ve sadakat, aynı peygambere iman ve sadakat... yönlerinden aralarında hiçbir farklılık bulunmaz.
Batılda olanlara gelince, pek çok isimler altında ve büyük denecek sayıda gruplar oluşturmalarına rağmen; bunlar da temelde 3 ana isim altında toplanabilir:
1. Münafıklar.
2. Müşrikler.
3. Kâfirler.
Ateist olsun, budist olsun, mecusi olsun, -İslam hariç- yeryüzünde mevcut bütün din çeşitlerinin mensuplarını bu üç sınıfın dışında mütalaa etmek mümkün değildir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, insanların her sapıtmasının akabinde Allah celle celâlühü, Peygamberlerini göndermiştir. Bunlardan bir kısmı yeni bir şeriat getirmemiş, sadece kendisinden önce gelmiş olan şeriat sahibi peygamberin yolunu izlemiştir. Bunlara "Nebi" diyoruz. Bir diğer kısmı ise yeni bir Kitap ve dolayısıyla yeni bir şeriat getirmişlerdir. Bu yüce zatlara da "Rasul" denir. Peygamberlerden kimisine birkaç sayfalık kitap, yani "Suhuf" verilmiş, kimine de büyük "KİTAB" verilmiştir. Bilhassa yeni bir şeriatle gelen "Büyük Kitab" sahibi peygamberler başta olmak üzere, rasullerin en büyüklerine ayrıca "Ulul azm peygamberler" adı verilmektedir.
Azgın ve sapıklar zümresini oluşturan batıl ehli, peygamberlerin yollarını değiştirmek ve o yola ters düşen bir hayatı tercih etmekle kalmamış; Allah'ın gönderdiği Kitab'ları dahi değiştirmek ve tahrif etmek cür'etini de göstermişlerdir.
Mesela, dünyaya hakim olmuş, dünyaya hükmünü geçirmiş 4 şahıstan biri olan Buhtunnasar adındaki hükümdar Kudüs'ü işgal ettiği zaman, gökten inen Tevrat'ı ve Zebur'u da yaktırmış; yok etmişti. Asıl Tevrat 40 cüz'den oluşuyordu. Zamanla Tevrat'ın pek çok yerleri unutuldu; değiştirildi. Muhtelif kişiler, akıllarında kalan Tevrat âyetlerini yazdılar. Neticede birbirini tutmayan muhtelif kitaplar ortaya çıktı.
Babil hükümdarı Buhtunnasar'ın 586'da Yehuda Devletini yıkmasından ve Tevrat ile Zebur'u yakarak yok etmesinden 200 yıl kadar sonra (M.Ö. 400 yıllarında) yaşamış olan Azra adındaki bir şahıs, ortaya çıkmış olan çeşitli Tevrat risalelerini topladı ve şimdiki Ahd-i Atik'teki Tevrat'ı yazdı.
Nasıl ki, "Suhuf"ların tahrifi ya da yok edilmelerini müteakiben, yeni "Suhuf"lar gönderildi ise; pek tabiidir ki Tevrat ve Zebur'un yok edilmesi ve tahrifinden sonra da Cenab-ı Hak yeni bir Peygamber ve O'nunla birlikte yeni bir KİTAB ve o Kitab'ın ihtiva ettiği ya da bildirdiği bir şeriat da gönderecekti. Nitekim öyle oldu.
Bu yeni Peygamber İsa aleyhisselâm idi. O da bir insandı. Adem aleyhisselâmı nasıl hem anasız ve hem de babasız yarattı ise, Havva anamızı nasıl anasız yarattı ise, O'nu da babasız yaratmıştı. Kudreti sonsuz olan ve bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece "ol" diyen Allah celle celâlühü. 30 yaşında Peygamber olan, 33 yaşında iken diri olarak göğe kaldırılan, kıyamet yaklaştığı zaman Şam'da bulunan Ümeyye Camisinin minaresine inecek, evlenecek ve çoluk çocuğu olacak olan İsa aleyhisselâm, Mehdi aleyhisselâm ile bulaşacak, 40 sene yaşayacak ve Medine-i Münevvere'de vefat edecek ve Muhammed Mustafa aleyhisselâmın türbelerinin yanına yani "Hücre-i Saadete" defnedilecek olan İsa aleyhisselâm. Allah'ın kendisine gönderdiği İncil'de Muhammed aleyhisselâmınn geleceğine dair haber bulunan İsa aleyhisselâm.
"Bir vakit Meryem oğlu (İsa) şöyle demişti: "Ey îsrailoğulları! Ben, size (gönderilen) Allah'ın peygamberiyim. Önümde (benden önceki) Tevrat'ın tasdikçisi ve benden sonra gelecek peygamberin müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi Ahmed (Muhammed)'dir." Sonra, İsa, onlara mucizelerle gelince: "Bu, apaçık bir sihirdir" dediler." (Saf-6)
Hazreti MERYEM
Kur'ân-ı Kerim'de O'nun adıyla anılan bir sûre bulunan, Allah'ın övgüsüne mazhar olmuş yüce kadın; İsa aleyhisselâmın annesi olmak bahtiyarlığına ermiş mutlu hatun: Meryem binti İmran. Temiz nesebi olan "Al-i İmran" adı bir başka sûreye isim olmuş: Meryem radiyallahu anhâ.
Bu bölümde Hazreti Meryem radiyallahu anhâ hakkında kısa bir açıklama yaptıktan sonra, Kur'ân-ı Azümişşan'da Meryem radiyallahu anhâ hakkında varid olmuş bulunan ve Âl-i İmran ile Meryem Sûrelerinden alınmış bazı âyetleri meâl olarak vermekle iktifa edeceğiz.
Meryem binti İmran (İmran kızı Meryem) adı ile bilinen 2 tane Meryem vardır. Bunlardan bir tanesi Musa aleyhisselâmın kız kardeşidir. Babalarının adı İmran idi. Musa aleyhisselâmın ve kızkardeşi Meryem'in dedelerinin adı ise Yasher'dir.
Diğer Meryem ise, İsa aleyhisselâmın annesidir. O’nun da babasının adı İmran idi. Meryem radiyallahu anhu yani İsa aleyhisselâmın annesi olan mübarek kadının babasının babası yani dedesinin adı ise Masan olup; Yasher ile Masan arasında 15 asırdan fazla bir zaman vardır.
Rivayete göre, İmran bin Masan'ın baba ve dedeleri, İsrailoğullanmn önde gelenleri ve reisleri idiler. Beni Masan diye tanınırlardı.
Ayrıca, Musa aleyhisselâmın kızkardeşinin adının Meryem değil de Gülsüm olduğuna dair de rivayetler mevcuttur.
"Bunun üzerine Rabbi, Meryem'i güzel bir kabul ile kabul buyurdu. O'nu iyi bir şekilde yetiştirdi ve (eniştesi) Zekeriyya peygamberi de O'na kefil (himayesine memur) kıldı. Zekeriyya ne zaman Meryem'in bulunduğu mihraba girdiyse, O'nun yanında bir rızık (yiyecek) buldu. "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" dedi. O da: "Bu, Allah tarafındandır. Şüphe yok ki Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır." dedi. (Al-i İmran-37)"
"Hatırla ki, bir vakit melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Hakikaten, Allah seni ibadetle seçkin kıldı. Seni pak ve tertemiz büyüttü ve seni alemlerin kadınları üzerine seçkin kıldı. (Al-i İmran-42)"
"Meryem: "Ey Rabbim! bana bir insan dokunmamışken, nereden benim bir çocuğum olabilir?" dedi. Allah şöyle buyurdu: "Doğrudur. Sana bir kimse dokunmamıştır. Fakat, Allah-u Teâlâ dilediğini yaratır ve O, bir şeyi murad edince, ona sadece "ol" der; o da oluverir. (Al-i İmran-47)"
Meryem Sûresi 16. âyetinden başlayarak 34. âyetine kadar olan bölümünün meâli ise şöyledir:
"(Ey Resulüm) Kur'ân'daki Meryem kıssasını (onlara) oku. Hani o, (ibadet için) ailesinden ayrılıp (Beyt-ül Makdis'in) doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra, ailesinin önlerinde bir perde kurmuştu. Nihayet, O'na ruhumuzu (Cebrail aleyhisselâmı) gönderdik de, kendisine düzgün bir insan şeklinde (suretinde) göründü. (Meryem O'na) dedi ki: "Doğrusu ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer mü'min ve takva sahibi isen (fenalık yapmazsın)." Cebrail: "Gerçekten ben, sana temiz bir oğlan vermek için sırf Rabbinin gönderdiği elçisiyim." dedi. Meryem dedi ki: "Benim için, nasıl bir oğlan olur? Bana bir insan dokunmadı ve ben de iffetsiz bir kimse değilim." Cebrail şöyle dedi: "Evet, iş dediğin gibidir. Ancak, Rabbin buyurdu ki, bu (baba olmaksızın çocuk vermek-yaratmak) bana çok kolaydır. Hem, bunu insanlara kudretimize delalet eder bir alamet ve (İsa'yı insanları hidayete götüren) tarafımızdan bir nimet yapacağız. Zaten, (ezeldeki takdirimizde) bu iş olup, bitmiştir. Nihayet (Cebrail'in üfürmesiyle) İsa'ya gebe kaldı ve bununla uzak bir yere çekildi. Sonra, doğum sancısı O'nu bir hurma ağacına dayanmaya götürdü. "Ah nolaydım, bundan önce ölseydim de, unutulmuş gitmiş olaydım" dedi. (Cebrail, yüksek bir yerde bulunan) Meryem'e aşağı tarafından şöyle çağırdı: "Sakın üzülme. Rabbin, senin alt yanında bir su arkı yarattı. Hurmanın (hurma ağacının) da dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün. Artık ye, iç gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman'a bir oruç (sunmayı) adadım Bunun için bugün hiç kimseye asla söz söylemeyeceğim" de. Sonra O'nu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. O'na dediler ki: "Ey Meryem! Doğrusu sen, acayib bir şey (babasız çocuk) getirdin. Ey Harun'un (soy itibarı ile neslinden gelen) kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın değildi." Bunun üzerine Meryem (kendilerine cevap vermesi için) çocuğa işaret etti. Onlar: "Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" dediler. (Allah'ın bir mucizesi olarak İsa) dedi ki: "Ben, gerçekten Allah'ın kuluyum, bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı (bu tahakkuk edecektir). Beni her nerede olursam mübarek (hayrı öğreten) kıldı ve hayatta bulunduğum müddet, bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme ihsankâr kıldı ve beni azgın bir zorba yapmadı. Hem doğduğum gün, hem diri olarak (mezardan) kaldırılacağım gün, selamet benim üzerimedir." İşte (yahudilerle hıristiyanların) hakkında ihtilaf edip durdukları Meryem oğlu İsa'ya dair Allah sözü (hakikat) budur."
Dikkat edilecek olursa doğum yapan yani lohusalık halindeki Meryem'i Cenâb-ı Hak hurma ile beslemiştir. Bunun içindir ki, bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, lohusaların hurma yemelerini tavsiye buyurmuş ve: "Lohusa kadına daha iyi bir gıda olsa idi. Cenâb-ı Hak Meryem'i hurma ile değil, o gıda ile beslerdi." izahatını getirmişlerdir. Ayrıca, hamile kadınların da ayva yemelerini bir başka hadis ile tavsiye ederek, ayva yiyen hamilenin çocuğunun güzel olacağını haber vermişlerdir.
Meryem radiyallahu anhu, çocuğu olmayan bir ailenin kızı idi. Annesi çocuğu olması için Allah'a yalvardı ve kendisine bir evlat verdiği takdirde, Beytül Makdis'e adayacağına dair Allah'a söz vermişti. Beytül Makdis'e oğlan çocuklar adanıyordu ve bunun için de Allah'tan bir oğlan çocuğu vermesini ümid ediyordu. Nihayet, hamile kaldı ve Meryem dünyaya geldi. Annesi de Allah'a verdiği sözü gereğince çocuğu Beytül Makdis'e adamıştı.
İSA ALEYHİSSELÂM
İsa aleyhisselâm hakkında yukarıda kısaca bilgi vermiştik. Şimdi de, O'nun hakkında Kur'ân'da varid olan bazı âyet meâlleri ve Ramuz'dan birkaç hadîs verelim. Sonra da İsa aleyhisselâm ile şeytan arasında geçen bir olay ve İsa aleyhisselâmdan bazı sözlerle bu bölümü de noktalayalım.
"Melekler: "Ey Meryem! Allah kendinden bir kelimeyle (emirle yaratılacak bir çocuğu) sana müjdeliyor. O'nun adı, Meryem'in oğlu Mesih İsa'dır. Dünyada da, ahirette de şanı yücedir. Hem de Allah'a yakın olanlardandır." demişti. (Al-i İmran-45)"
"İsa hakkında sana verilen haber gerçektir. Artık, şüphecilerden olma. (Al-i İmran-60)"
"İsa'nın Allah'ın kulu ve resulü olduğuna dair sana ilim geldikten sonra, Onun hakkında kim seninle münakaşaya kalkışırsa şöyle de: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizleri ve sizleri çağıralım. Sonra, hepimiz dua edip yalvaralım da Allah'ın lanetini yalancıların üzerine okuyalım. (Al-i İmran-61)"
"Bir de o yahudilerin İsa'yı inkar etmeleri ve Meryem'e zina isnadı ile büyük bir iftirada bulunup aleyhine sözleri ve "Biz, Allah'ın peygamberi olan Meryem'in oğlu İsa'yı öldürdük" demeleri sebebiyle kendilerini lanetledik; rahmetimizden kovduk. Halbuki onlar İsa'yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat, kendilerine bir benzetme yapıldı (onun bulunduğu yeri ihbar edip, ele vereni kişi kendilerine İsa suretinde gösterildi ve o adamı öldürdüler.) Esasen, kendileri de İsa'nın katli hakkında ihtilafa düşüp, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bu öldürme hadisesine ait bir bilgileri (kesin delilleri) yoktur. Ancak, kuru bir zan peşindedirler. O'nu, gerçekten öldürememişlerdir. (Nisa-156/157)"
"Yahudi ve hıristiyanlardan hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce (can çekişirken) İsa'ya (Allah'ın oğlu olmadığına) iman etmiş olmasın. (Fakat, o zamanki iman fayda vermez) İsa ise, kıyamet gününde, küfürlerinden dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. (Nisa-159)"
"Ey ehli kitab! Dininizde hududu geçip, taşkınlık etmeyin." İsa Allah'ın oğludur." gibi sözler söylemeyin. Allah'a karşı ancak hak olanı söyleyin. Meryem'in oğlu İsa, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırıp bıraktığı kelimesidir (babasız yarattığıdır) ve O'ndan bir ruh (Allah Teâlânın ‘ol’ emri ile yaratılmış) olmaktan başka bir şey değildir. Artık, Allah'a ve peygamberine iman edin de "Allah üçtür" demeyin. Bundan vazgeçin; hakkınızda daha hayırlı olur. Allah, yalnız bir tek İlah'dır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. (Nisa-171)"
"Mesih hiçbir zaman Allah'a bir kul olmaktan çekinmez. Mukarrebun melekler de çekinmezler (bilakis, iftihar ile Allah'a kul olduklarını söylerler) (Nisa-172)"
"Allah o gün şöyle buyuracak: "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla. Hani seni Cebrail ile desteklemiştim de, hem beşikte hem de yetişkin iken insanlarla konuşuyordun. Hani sana yazı yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi yapıyordun; sonra içine üflüyordun da benim iznimle (canlı) bir kuş oluveriyordu ve anadan doğma âma (kör) ile abraşı (bir çeşit cilt hastalığına yakalanmışı) benim iznimle iyi ediyordun. Hani ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun (diriltiyordun). Hani senden İsrail Oğullarını da defetmiştim (de seni öldürememişlerdi). Kendilerine (böyle) açık mucizeler getirdiğin zaman da içlerinden küfre varanlar şöyle demişlerdi: "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir." (Maide-110)"
"Meryem oğlu İsa (Allah'a) şöyle yalvardı (dua etti): "Ey Allah'ım, Rabbimiz! Bize gökten bir maide (yiyecekle donatılmış sofra) indir ki, bizim hem evvelimiz, hem de ahirimiz için bir bayram ve kudretinden bir mucize olsun. Allah buyurdu ki: "Ben, o sofrayı size elbette indiririm." (Maide-114/115)"
"Vallahi, Meryem oğlu İsa aleyhisselâm adil bir hükümdar olarak gelecek. Haçı kıracak. Cizyeyi kaldıracak (kâfir kalmayacak). Deveye (savaşa) lüzum kalmayacak. Düşmanlık, boğazlaşma ve hasetleşme gidecek. Domuzu öldürecek. Mala davet edecek (mal vermek isteyecek herkes bolca mal sahibi olduğu için) kimse (o verilmek istenen) mala sahip çıkmayacak. (Ebu Hureyre)"
"Bir ümmet ki evvelinde Ben, sonunda Meryem oğlu İsa, ortasında da ehl-i beytimden Mehdi vardır. Bu ümmet (İslam milleti) nasıl helâk olur? (İbni Abbas )"
"Ne mutlu İsa indikten sonraki hayata! O zaman, göğe rahmet yağdırması ve yere de yeşertmek (bol ürün vermesi) için müsaade verilir. Taş üzerinde (dahi) tohum ekilse biter. İnsanlar arasında kin ve kıskançlık (düşmanlık ve çekememezlik) olmaz. Hatta, bir adam bir aslana rastlasa, aslan ona dokunmaz. Yılana bassa, yılan onu sokmaz. (Ebu Hureyre)"
“Peygamberler, baba bir ana ayrı kardeşlerdir. Dinleri de birdir (İslam'dır). Meryem oğlu İsa da benim kardeşimdir. Aramızda başka peygamber de yoktur. O, tekrar yeryüzüne gelecektir. O'nu gördüğünüzde tanırsınız. Orta boylu, kırmızı-beyaz renkli (tenli) bir zattır. Üzerinde Mısır kumaşından 2 parçalı elbise vardır. Su isabet etmediği halde, başında damlalar görülür. (Geldiğinde) putu (haçı ve diğer putları) kırar. Domuzu öldürür. Cizyeyi kaldırır. İnsanları İslam'a davet eder ve (yeryüzünde) İslam'dan başka din kalmaz. Aslanlar develerle, kurtlar koyunlarla beraber dolaşıp otlarlar (beslenirler). Çocuklar yılanlarla oynar ve biri diğerine zarar vermezler. O, 40 sene yaşayacak ve ölecektir. Cenazesini (cenaze namazını) müslümanlar kıldıracaktır. (Ebu Hureyre)"
İsa aleyhisselâm bir dağın başında namaz kılardı. İblis yanına geldi; ve:
-Sen her şeyin kaza ve kader ile olduğunu mu söylersin? dedi.
İsa aleyhisselâm:
-Evet, cevabını verdi. Bunun üzerine İblis dedi ki:
-Öyle ise kendini bu dağdan aşağı at ve "kaderim böyle idi" de.
O zaman İsa aleyhisselâm şöyle buyurdu:
-Ey Mel'ûn! Allah Teâlâ kullarını tecrübe ve imtihan eder. (Bu hak ve yetki yalnız O'na aittir.) Kulların (ise) O'nu imtihan etmeye (asla) hakkı (ve yetkisi) yoktur!
İsa aleyhisselâm diyor ki:
"Su ile ateş bir kabda durmadığı gibi; dünya ile ahiret sevgisi de aynı kalpte bulunmaz."
"Şeytan dünya iledir. Mekri, aldatması mal ile, tezyini (süslemesi) heva (heves) ile, yetişmesi de şehvetler iledir."
"Dünyayı isteyen, deniz suyu içene benzer. Ne kadar içerse, harareti o derece artar ve nihayet ölür."
"Günahlarını hatırladığı zaman ağlayana, dilini koruyana ve başını sokacak kadar evi olana müjdeler olsun."
"Üç kişiye şaşarım. Dünyayı elde etmeye çalışana şaşarım; zira, ölüm ona yaklaşıyor. Köşkler yapana şaşarım; zira, kalacağı yer kabirdir. Katıla katıla ağız dolusu gülene şaşarım; halbuki, önünde ateş (Cehennem) vardır."
"İlim öğrenen, öğreten ve öğrendiği ile amel eden kimse, göklerdeki melekler arasında "ulu kişi" diye çağırılır; anılır."
"İşler üç çeşittir: Emredilmiş güzel şeyler, saadete götürürler. Bunları yapınız. Men edilmiş (yasaklanmış) kötü işler, felakete götürürler. Bunlardan kaçınınız. Aranızda ihtilaf ettiğiniz (şüpheli) şeyler, bunların ilmini Allah'a havale edip; ihtiyatlı davranınız (bunlardan sakınınız)."
"İsa aleyhisselâma: "Fitne bakımından insanların en zararlısı, en şiddetlisi hangisidir?" dediklerinde: "Yanılan alimdir. Çünkü, alim yanılır, ayağı kayarsa; onunla birlikte birçok kimselerin de ayağı kayar!" buyurdu."
Dinini dünyaya alet eden bozuk din adamları için buyurdu ki: "Ey kötü alimler! Dünyayı başınızın üzerinde tutup, ahireti ayaklarınızın altına aldınız. Sözünüz şifa, ameliniz ise hastalık vericidir. Siz, zakkum ağacı gibisiniz. Gören hayran olur; meyvesini yiyen ölür!"
"İsa aleyhisselâm: "Sağırı, dilsizi tedavi ettim; fakat, cehli mürekkebin ilacını bulamadım" buyurmuştur. Çünkü böyle kimse, cahilliğini ilim ve kemal sanmaktadır. Cahil ve ruh hastası olduğunu bilmez ki, ilacını arasın. Ancak, Allah'ın hidâyeti ile, bu hastalığını anlayan, bu dertten kurtulabilir.
"Ey Havariler! Rüzgar, çok ışıkları söndürmüştür. Ucub, yani kendi ibadetini beğenmek (ve bundan ötürü büyüklenmek-kibirlenmek) de, çok ibadetleri söndürmüştür; sevablarını söndürmüştür; yok etmiştir!"
"Hasta olup, musibete, felakete uğrayıp da, günahları affolacağı için sevinmeyen kimse alim değildir."İsa aleyhisselâm gördüğü bir adama: "Ne yaparsın?" diye sordu. Adam: "İbadetle meşgul olurum." dedi. İsa aleyhisselâm: "Geçimini kim temin eder?" diye sorunca: "Kardeşim temin eder." dedi. Bunun üzerine İsa aleyhisselâm: "Asıl abid kardeşimdir desene." buyurdu."
"İsa aleyhisselâm "Ateşin yiyemediği şeyi çoğaltın." dedi. Dinleyenler: "Bu nedir?" diye sordular. İsa aleyhisselâm: "(Din kardeşinize) ikramdır" cevabını verdi."
İsa aleyhisselâm: "Dünyada alçak gönüllü olanlara müjdeler olsun. Kıyamet günü onlar kürsi sahipleridir. Dünyada ara bulup, barıştıranlara müjdeler olsun. Çünkü, kıyamette Firdevs Cennet'ine varis olacaklardır. Dünyada kalbini temizleyenlere müjdeler olsun. Çünkü, kıyamet günü Allah Teâlânın Cemâl'ine onlar bakacaklardır." buyurdu."
"Ey kötü alimler! Namaz kılar, oruç tutar ve sadaka (zekât) verirsiniz. Fakat, emrettiğinizi yapmaz; yapmadığınızı Öğretir(emreder)siniz. Ne çirkin hüküm veriyorsunuz?! Dil ve sözünüz ile tevbe ederken, nefsinizin istek ve arzularına göre hareket ediyorsunuz. Kalpleriniz isyanla kirlenmiş ve kararmış olduğu halde, vücutlarınızı sabunla yıkamanız size bir fayda sağlamaz. Size hakikati söylüyorum. Unu çıkarıp da kepeği içinde kalan elek gibi olmayın, sizin yaptıklarınız böyledir. Ağızlarınızdan hükümleri savurursunuz. Gıllu gışı (hile ve gizli düşmanlığı) içinizde kalır. Ey dünya kulları! Rağbet ve şehvetini dünyadan kesmeyenler ahireti nasıl bulabilir?! Size hakikati söylüyorum. Kalpleriniz amellerinize ağlar. Çünkü, dışınız içinize uymuyor. Dünyayı dilinize doladınız. Ameli ve ahireti ise ayağınızın altına aldınız. Size doğru söylüyorum. Dünyalığı mükemmel yapacağız diye, ahireti kaybettiniz. Sizin için dünya düzeni, ahiret düzeninden daha sevimli oldu. Sizden daha adi kim olabilir?! Bunu bir bilseydiniz! Yazıklar olsun size! Ne zamana kadar bu karanlık içinde bocalayacak ve bu şaşkınlık içinde kalacaksınız?! Sizin davetiniz dünyalığadır. İstedğiniz şey; dünya halkı sizin için dünyalıktan feragat etsin ve bütün dünya, varlıkları ile size kalsın. Karanlık(ta) kalan evin damına ışık yakmakla evin içine bir fayda olur mu? Oradan ışığın gelmesi mümkün mü? Siz de böylesiniz. Ağzınızdan ilim nurları parlarken, kalpleriniz karanlık içinde kıvranıyor! Ey dünyaya tapanlar! Dünyanın bir gün sizi kökünüzden koparıp, yüz üstünde sürümesi yakındır! Sonra, sizi burnunuzun üstüne sürter, günahlarınızı boynunuza geçirir. Bir de, ilminiz sizi arkanızdan iter; yalın ayak ve çıplak olarak teker teker Allah'ın huzuruna sevk eder. Orada, kötü amellerinizin cezasını size çektirir!"