Sewdiğim Şiirler ve Yazılar ( barbazula )

Hasretinden Prangalar Eskittim

Ahmed Arif

"Seni bağırabilsem seni
Dipsiz kuyulara."

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmez,
Kahpe yalana.

Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım
Bir o yana,
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
 
Yalnız Değiliz

Ahmed Arif

"Sokaklardan,
Kıyılardan,
Gök mavisinden,
Ekmeğinden,"

Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.

Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.

Zehirli kör yılanları
Ve sıtmasıyla
Gün yirmidört saat insan avında
Karacadağda çeltikler.
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi
- Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlık,
Dağ başında unutulmuş üşümüş,
Minicik bir aşiret kızının -
Damla-damla, berrak olur pirinci.
Kamyonlarla, katır kervanlarıyla
Beyler sofrasına gider...

Çukurovam,
Kundağımız, kefen bezimiz
Kanı esmer, yüzü ak.
Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.
Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumuşak verir pamuğu.
Külhan, kavgacıdır delikanlısı,
Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun
En çok Çukurovalılar mahpustur,
Dostuna yarasını gösterir gibi,
Bir salkım söğüde su verir gibi,
Öyle içten
Öyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,
Çukurova yiğidine mahsustur...

Tütünü bilir misin?
"Kız saçı" demiş zeybekler,
Su içmez her damardan,
Yerini kolay beğenmez,
Üşür
Naz eder,
Darılır
İki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbimin
İncecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına...

Sokaklardan,
Kıyılardan,
Gök mavisinden,
Ekmeğinden,
Canevinden ayrı düşmeye
Yani bütün hasretlerin kahrına
Ve zehrine çaresiz kalmaların,
İlk nefesi Hızır gibi yetişir
Cibalide sarılan cıgaranın...

Tütün isçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl - pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu...


Ahmed Arif
 
Unutamadığım

Ahmed Arif

"İçmek,
Gözlerinde içmek ayışığını."

Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı-berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...

Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı.
Gözlerin hani?

To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.
İçmek,
Gözlerinde içmek ayışığını
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?

Cânımın gizlisinde bir cân idin ki
Kan değil, sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellad,
Kemendi...
Duymak,
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak,
Gözlerinde susmak,
Ustura gibi...
Gözlerin hani?
 
Sabahtan Bir Güzel Gördüm

Sabahtan bir güzel gördüm
Suya gelmişti pınara
Aradım aslını sordum
Aşıkım hüsn-ü dilbere

Bahçedeki taze fidan
Seherde kalkmış uykudan
Salınarak suya giden
Ala gözlü kaşı kara

Gider yolda üğrünerek
Sandım aslı huri melek
Cilveli nazlı gülerek
Benleri var sıra sıra

Boyu selvi çınar gibi
Gökte turna döner gibi
Dala bülbül konar gibi
Avaz veriyor kuşlara

Bülbül bağlıdır kafeste
Kavuşursak son nefeste
Gül bahçede bülbül seste
Veysel yapış zülf-ü yare


Aşık Veysel Satıroğlu
 
Beğenmek mi yoksa Sevmek mi?

Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkartıyor ama..

İNSAN bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor.

Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden.

Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları asmadan.

Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkartıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Herşeyi konuşuyor, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyor, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan isler üzerine
konuşabiliyor, çünkü is paylaşılabiliyor, birlikte benzer isler üretiliyor.

Müthiş bir keyifle dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karisini, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan insanin hayatini idame ettirebilmesi için büyük
bir avantaj oluyor.

* * *

Ama insan sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da
konuşulamıyor.

Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor. İnsan, sevgiliyken, evliyken çok daha hassaslaşıyor. En küçük şeye bile ''Bana bunu nasıl yapar?'' oluyor.

Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. İnsan her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor, bütün gün başka insanları dinlemiş olduğundan yorulmuş oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da karsındaki seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, ''Tetiği İlk kim çekecek?'' diye gergin bir bekleyişe giriliyor.

Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde isin içine başkalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, ''biz''i düşünmekten ''ben'' karambole gidiyor.

Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor, hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor.

* * *

Bana en iyisi, en güzeli bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olmak. Hem arkadasın hem sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı hem sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor.

Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil.

Alıntıdır!
 
Güneşin Olsun

Cesar Fleischler

Güneşin olsun gönlünde
Kar bile yağsa
Ya da fırtına olsa.
Gök bulutlarla
Dünya kavgayla dolsa
Güneşin olsun gönlünde
O zaman gelsin ne gelirse
Doldurur ışıklarla
En karanlık gününü
Bir şarkın olsun gönlünde
Sevinçli ezgilerle
Seni günlük tasalar boğsa bile
Bir şarkın olsun dudaklarında
O zaman gelsin ne gelirse
Yardım eder atlatmaya
En yalnız gününü
Başkaları içinde bir diyeceğin olsun
Tasada ve bunalımda
Ve seni mutlu edecek her şeyi
Söyle onlara da
Bir şarkın olsun dudaklarında
Yitirme sakın cesaretini
Güneşin olsun gönlünde
Ve her şey iyi olacak
 
Dostluk

Montaigne'den dostluk üzerine bir deneme...

Dost ve dostluk dediğimiz çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir rastlantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anlattığım dostlukta ruhlar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şu şekilde anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o, o idi; ben de bendim.

Ruhlarımız o kadar sıkı bir birliktelikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en gizli yanlarına kadar birbirine o kadar açıldılar ki ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.
Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın: Onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın eli dizginde, yürümesi gerekir. Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir. Chilon dermiş ki: “Onu (dostunuzu), bir gün kendisinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan, bir gün kendisini sevecekmiş gibi nefret edin.” Benim anlattığım yüksek ve yalın dostluk için hiç yerinde olmayan bu davranış, öteki dostluklara uyabilir. Bunu için, Aristoteles’in sık sık tekrarladığı şu sözü de kullanabiliriz: “Ey dostlarım, dünyada dost yoktur...”

Onsuz yorgun ve bezgin sürüklenip gidiyorum. Tattığım zevkler bile, beni avutacak yerde ölümünün acısını daha fazla arttırıyor. Biz her şeyde birbirimizin yarısı idik; şimdi ben onun payını çalar gibi oluyorum.


Nec fas esse ulla me voluptate hic frui
Decrevi, tantisper dum ille abest meus particeps
(Terentius)

Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca
Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim.


Her işte onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alışmıştım kişimdi artık yarım bir varlık gibiyim.


İllam meae si partem animae tulit
Maturior vis, quid moror altera,
Nec charus aeque, nec superstes
Integer? İlle dies utramque
Duxit ruinam
(Horatius)

Mademki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.


Ne yapsam, ne düşünsem onun eksikliğini duyuyorum. O da benim için elbette aynı şeyi duyardı. Çünkü o, diğer bütün değerlerinde olduğu gibi dostluk duygusunda da benden kat kat üstündü.

Kitap I Bölüm XXVIII
 
Yalnızlık Şiiri

Atilla İlhan

"gözlerim, gözlerini
arıyor durmadan;
nerdesin?"

Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır.
Yıldızlar, aydınlık
fikirler gibi
tavanda salkım salkım
bu gece dağ başları kadar
yalnızım..
Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından,
dudaklarımda
eski bir mektep türküsü
karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim,
gözlerim,
gözlerini
arıyor durmadan;
nerdesin?
 
Rüzgar Gülü

Atilla İlhan

Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim
Sisler utanacak eğilecek
Ağzının ucundan öpeceğim
Saçına kalbimi takacağım
Avcunda bir şiir büyüyecek
Nerede olduğumu bileceğim

Bu çıplak geceler yok mu
Bu plak böyle ağlamıyor mu
Camları kırmak işten değil
Delirecek miyim neyim
Kirpiklerimden mısra dökülüyor
Kenya'da simsiyah yalnızım
Yoksul bir şilepte gemiciyim
Malezya'da yük bekliyorum
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim

Gözlerini söndürme muhtacım
Ben senin aydınlığına muhtacım
Yepyeni bir ilkbahar harcayıp
Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp
Rüzgar gülünü arayacağım
Oran'da Pernanbouc'ta Tombuktu'da
Vinçler yine akşamları indirecekler
Yine karanlığa bulaşacağım
Gözlerin rüzgarda savrulacak

İkimiz iki sap buğday olsak
Sen benim olsan, ben senin olsam
Bir gece vakti aklına gelsem
Uykunu tutsam bırakmasam
Seni kucaklasam, kucaklasam
Birbirimizin kalbini dinlesek
Dünyanın kalbini dinlesek
Büyük ateşler yaksalar
İki güvercin uçursalar
Nerede olduğumuzu bilsek
 
Güllerin de Ağladığı Bir Zaman Vardır

İsmail Acarkan'ın "Önce Yalnızlığım Vardı" adlı kitabından...
"Sevmeyen insan ölür ama seven güller solmaz
onların kabri de olmaz"

Güllerin de ağladığı bir zaman vardır.
Ama bir gül var ki onun gözlerinde her zaman gözyaşı vardır. Geceler
onun
gözyaşlarını kendine saklar. Ama gündüzün aydınlığında nemlenen gözleri
onun
hüzünlerini fısıldar. Denizler onun gözyaşları gibi ıslak; güneşler
hüzünleri kadar sıcaktır.

Güllerin de kokmadığı bir zaman vardır.
Ama bir gül var ki onun sevgi saçan kokusu her zaman vardır. Kokusu
sevgiden, rengi hasretten bir güldür. O, kalbi hasretle yanmış ama
sönmemiş,kül olmamış, kor olmuştur ve Allah adini kırmızı gül
koymuştur.

Güllerin de seviştiği bir zaman vardır.
Ama bir gül var ki sustuğu an bile sevgiyi yaşayan bir kalbi vardır.
Onun
gülerken bile yaprağında gözyaşı vardır.Ama o gözyaşlarında bile
sevgiden
gelen bir sıcaklık vardır.
Onun gözünde vazolara girmenin bir anlamı yoktur.
Ama onun hüznünü ve sevincini paylaştığı kır çiçekleriyle arkadaşlığı
vardır.

Güllerin de uyuduğu bir zaman vardır.
Ama bir gül var ki onun geceleri bile kapanmayan gözleri vardır.
Sevgisi
gece gündüz yoldadır, duası, kokusu anbean sevdiğine varır.

Güllerin de solduğu bir zaman vardır.
Ama bir gül var ki kokusu sevgilinin yüreğine işlemiştir de
bu yüzden ölümsüzlük sırrına kadem basmıştır.
Ve onun mezar taşına şu yazılmıştır:

SEVMEYEN İNSANLAR ÖLÜR AMA,
SEVEN GÜLLER SOLMAZ,
ONLARIN KABRİ DE OLMAZ..
 
Özlemek

Ahmet Altan

Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttuğunuzu sandığınız
ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.

Rüyalarınız, içinizdeki o gizli,
esrarını ele vermez büyücü,
siz çarşaflarınızın arasında,
bütün tehlikelerden uzak,
güvenle yattığınızı sandığınız bir anda,
usulca ruhunuza sokulup,
sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
birer birer ateşleyiveriyor.
İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.
Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak,
ona dokunmak,
onun sesini duymak için kıvranırken
buluveriyorsunuz kendinizi...

Özlemek, o yakıcı istek,
bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
Özlediğiniz ise çok uzaklarda...
Yanında olmasını istediğiniz halde
yanınızda olmayan bir tek kişi,
yanınıza bile yaklaşmadan,
hatta onu özlediğinizden
ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan,
bütün hayatı,
bütün görüntüleri eritip
başka kılıklara sokuyor...
 
Talih Her Zaman Gülmez...

W. Generous Blackstone

Seversiniz bazen...

Bir kuşu beslemek misali

karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz.



Farklıdır sevmesi insanların...

Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler,

alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır.

öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır.

Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak,

kurtulmak ister artık kuş.

Aslında korkularından yapar insan bunu,

karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez.

Bir başka insana gitmesini istemez.

Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez.



Kimi de serbest bırakır kuşunu.

Salıverir gökyüzüne,

Döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa.

Alır riski çekinse de birşeylerden.

Bilir ki koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek,

bir gün kesin terkedecek.

Serbest bırakır.

Döner gelir o da karnı acıktıkça,

Yüreği sevgiye acıktıkça.

Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam.

Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse de

bir gün, bir şekilde geri döneceğini...

Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığını

ama bazen nankörlüğü tutar.

unutur onun için yapılanları,

uğramaz olur bir zaman...

Başka kapılarda, başka pencerelerde aynını arar.

Ama bilmez başkalarda hiç aynılık bulunmaz.

Pişman olur, geri döner bir zaman sonra.

Öyle yenik, öyle mağlup döner ki hem de...

Artık kafese girmeye bile razı olmuştur.



Şanslıdır...

Eğer geri döndüğünde açık bir pencere

veya aynı evde, aynı kişileri bulabilirse...

Eğer terkettikleri taşınmamış,

Aynı yerde kalabilmişse....
 
Anılar

Aynadaki, ben değilim nicedir,
Ne çok işlemiş zamanın törpüsü,
Bilemeden hayat nedir, nicedir.

Kısacık ve tertemizdi geçmişim,
Umutlarla dopdoluydu istikbal,
Cümlesinden birer birer geçmişim.

Anılar, gölge gibi beni izler,
Hüzün kadar hoş, ölüm kadar yakın,
Ruhumda onlardan, silinmez izler


Meftun Dallı
 
Ve Sen..

Ve sen gelirsin aklıma,
Bu seni getiren gecelerde,
Düşüncelerim karışık,
Gözlerim kızarıktır,
Seni isteyen yalvarışlar,
Yankılanır bütün gece,
Duymak sevgi ister,
Dayanmak yürek ister bebeğim,
Göz yaşlarıma sel dediler,
Ama bilmezler,
Onlar kalbime akan,
Aşkımın saf damlaları,
Ya sen,
Düşünür müsün beni,
benim seni, aklımı bitiresiye,
Düşündüğüm gibi,
Ya sen,
Bekler misin sabahı,
Benim kıyameti beklediğim gibi,
Ya gözlerin,
Ağlar mı,
Okyanuslara inat gibi..


M.Şahin
 
Toprak kokulu türkülerimle,kalemi kırılmış umutların ve cezası verilmiş hayallerimin fermanıydı bizim aşk hikayemiz.Gurbetin en acısını gördüm mülteci yüreğinde avaz avaz susuyorsam sebebi sensin.Sefil ve serseri isyanlarımda,dudaklarımı ısırıp kanattığın bir yolculukta kendi icimde sürgünüm.bilmiyorum,yıldızlarmı yakın yoksa sen mi uzaksın bana....



Alıntıdır!
 
Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam seni tarif edemeyeceğimi biliyorum. Ulaşılmaz oldun hep, dokunmak hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni, kocaman bir yalnızlıktı payımıza düşen.
Payıma düşen her şeyi erteledim ama erteleyemediğim bir şey vardı sana benziyordu. Su olsan; dokunduğumda bozulurdun. Bozulmayan bir "şey"din. Gidilecek bir yer olsan sonun olurdu, sonu olmayan bir "şey"din. Uykuda görülecek bir rüya olsan uyanırdım, beni rüyamdan uyandırmayacak bir "şey"din. Düşün ki bir dağdan aşağı iniyoruz ve dünyada iki kişilik türkü kalmış onu söylüyoruz. Öyle bir "şey"sin sen. Seni düşündükçe yoruluyorum desem, dünyanın en büyük yalanı olur. Yalanım yok. Bugünden yarına ne kalır bilmem ama sen kalırsın tıpkı yatağı değişmeyen ırmak gibi. Bana hep kendimi hatırlatan bir "şey"sin sen. Uzaksın, yakınsın, özlenensin ama bugün değil yarın gibi bir "şey"sin sen. Gecenin en karanlık yerinde, küçücük bir ışık bile olsan yine de istiyorum seni. Bugün her ölümle biraz ölürken, seni düşündükçe hayata dönüyorum yeniden. Gelincikler gibi bir mevsim değil, dört iklim, köşe bucak... Kim ne derse desin dönmeye niyetim yok. Bir kentin ortasında tek başına kalsam da çığlık çığlığa bağırarak söylerim seni sevdiğimi. Bir tek benim sevgimle yaşasa da bu sevda seviyorum seni. Sensiz dallarımı yitirmiş bir ağaç gibi yapayalnız olurum. Kalabalığın ortasında bile fırtınalı bir denizin en sakin limanı gibi bir "şey"sin sen o limandaki tek yolucu da ben.


Alıntıdır!
 
4 MEVSİM AŞK Her iliski bir bahceye benzer. Eger yeserip gelismesi isteniyorsa, duzenli olarak su verilmelidir. Beklenmedik hava degisiklikleri kadar, mevsimleri de dikkate alarak ozel bakim gosterilmelidir. Yeni tohumlar ekilmeli ve yabani otlar ayiklanmalidir. Tipki bunun gibi, askin buyusunu canli tutmak icin de, mevsimlerini anlamali ve askin kendine ozgu ihtiyaclarini doyurmaliyiz...

AŞKIN ILKBAHARI

Asik olmak, ilkbahar gibidir. Sonsuza dek mutlu olacakmisiz gibi birduyguya kapiliriz. Esimizi sevmemek aklimizin ucundan bile gecmez. Bu bir saflik donemidir. Ask olumsuz gibi gorulur. Her seyin kusursuz sanildigi ve tikir tikir isledigi buyulu bir donemdir bu. Esimiz tipatip bize uygun gorunur. Hic caba harcanmaksizin, uyum icinde dans ederiz ve sansimizin yuzumuze gulmesinin tadini cikaririz ..

AŞKIN YAZ MEVSIMI

Askimizin yaz mevsimi boyunca esimizin sandigimiz kadar kusursuz olmadigini ve iliskilerimiz uzerinde calismamiz gerektigini anlariz . Esimiz hata yapan, bazi bakimlardan aksayan bir insan olarak da karsimiza cikar. Surtusmeler ve dus kirikliklari belirmeye baslar, yabani otlarin kokunden sokulmesi ve yakici gunes altindaki bitkilerin fazladan sulanmasi gerekir. Artik aski vermek de, gereksindigimiz aski almakta o kadar kolay degildir. Her zamaan mutlu ve sevgi dolu olmadigimizi gorup anlariz..Bizim ask konusunda dusledigimiz tablo degildir bu. Bircok cift, bu noktaya geldiginde dus kirikligina ugrar. Ilısiki uzerinde calismak istemezler. Hicte gercekci olmayan bir tutumla, hep ilkbahar olmasini beklerler. Eslerini suclarlar ve pes ederler. Askin her zaman kolay olmadigini, arasira yogun bir calisma ve sicak bir gunes istedigi gercegini gormezler. Askin yaz mevsiminde, kendi sevgi ihtiyacimizi oldugu kadar esimizin ihtiyaclarini da doyurmamiz gerekir. Bunlar kendiliginden gerceklesmez...

AŞKIN SONBAHARI

Yaz mevsimi boyunca bahcemize iyi baktiysak, bu calismanin sonucu olarak hasadimizi aliriz.. Guz mevsimi gelmistir. Bu altin bir cagdir, zengin ve doyurucu. Gerek kendimizin, gerekse esimizin kusurlarini kabullenen ve anlayisla karsilayan daha olgun bir asktir yasadigimiz . Bir sukran ve paylasma zamanidir. Yaz boyu cok calistigimiz icin, simdi dinlenebilir ve yarattigimiz askin tadini cikarabiliriz ..

AŞKIN KIŞ MEVSIMI

Sonra hava yeniden degisir ve kis bastirir. Kisin o soguk, verimsiz aylari boyunca doga kendini tumuyle icine ceker, kapanir. Bu bir dinlenme, dusunme ve yenilenme zamanidir. Ilıskilerde de cozumlenmemis acilarimizla veya golge benligimizle yuzlesme zamandir. Kapagimizin acilip aci dolu duygularimizin ortaya dokuldugu zamandir. Ask ve doyum icin esimizden cok, kendimize bakmaya gereksinme duydugumuz, kendi kendine gelisim zamanidir. Yaralarin iyilesmesi, acilarin dindirilmesi zamanidir. Erkeklerin magaralarina cekilip kisladiklari ve kadinlarin kuyularin dibine indikleri zamandir bu...
 
FISILTI
VE
TUĞLA

Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguar'ıyla bir mahalleden
hızlı bir şekilde geçiyordu. Parketmiş arabaların arasından yola
aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey
gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavasça geçerken
hiç bir çocuk göremedi fakat, arabasının kapısına bir tuğla atıldığını
farketti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü.

Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu parketmiş
bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı; "Bunu neden yaptın?
Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?" İyice sinirlenerek devam
etti: "Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya
malolacak. Bunu neden yaptın?" Çocuk yalvararak cevap verdi:
"Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum.
Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı" Parketmiş bir arabanın
arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu.

"Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli
sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli
sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için
çok ağır." Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici,
bogazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki
genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik
ve yaraları sildi ve adamın ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti.

Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek "teşekkür ederim efendim, Tanrı
sizden razı olsun" dedi. Genç yönetici, küçük çocuğun, ağabeyini
kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına
geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü.

Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü,
hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı
yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı.

Tanrı, ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazan,
dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size
bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı, ister tuğlayı dinleyin.
Tercihi siz yapın...
 
99 Aşk kuralı

Elbette hepsini yapamayabiliriz,ama icinden isinize yarar fikirler cikacagi kesin

1. SIk sIk seni seviyorum ve sana ihtiyacim var demeyi unutmayin.
2. Ask siiri yazin.
3. Yagmurda el ele yürüyün.
4. Radyodan onun için sarki isteyin.
5. Ruj ya da tras kremi ile aynaya "seni seviyorum" yazin.
6. Çantasina, cüzdanina ya da yastiginin altina küçük ask notlari saklayin.
7. Kahvaltida kalp sekilli tostlar yapin.
8. Gazetenin kisisel bölümüne ask notlari yazin.
9. Sehir içinde fayton gezintisine çikin.
10. Süpriz haftasonu tatili hazirlayin.
11. Sevgilinizin ufak tefek gündelik ev islerini yapin.
12. Ajandasindaki uzak tarihlere ikiniz için randevular yazin.
13. En sevdigi restorana reservasyon yaptirin.
14. Gidilecek filmi seçmesine izin verin.
15. Ona ayak masaji yapin.
16. Kalp seklinde bir kitap ayiraci yapin ve okudugu kitabin arasina koyun.
17. Romantik müzik CD'si koyun ve dans edin.
18. Sadece ikiniz için sürpriz parti düzenleyin.
19. Sevgilinize pofuduk oyuncaklar alin.
20. Birbirinizin falini okuyun.
21. Birbirinizde en çok sevdiginiz 10 özelligin listesini yapin.
22. Bu listeyi göze görünecek bir yere koyun.
23. Onun adini vücudunuza dövme ile yazdirin.
24. Ikiniz için bir fotograf albümü hazirlayin.
25. Birlikte kampa gidin ve sadece bir uyku tulumu alin.
26. Bir sisede, balonda ya da sandvicte ask notu gönderin.
27. Sevdigini bildiginiz bir çizgi film karakterini taklit edin.
28. Birlikte dus alin.
29. Isiklari loslastirip kanepede tv izleyin.
30. "Özür dilerim" deyip, öpüp barisan taraf olun.
31. Birbirinize masaj yapin.
32. Gün boyunca her saat basi öpüsün.
33. Bir sepet dolusu sirin hediyeler gönderin.
34. Banyo aynasindaki buhara "Senin için deliriyorum" yazin.
35. Kocaman bir kurdele ile yataginizi paketleyin.
36. Onun benzin deposunu doldurun.
37. 18 yasinda gibi davranin hatta piercing yapin.
38. Sebepsiz yere bir buket çiçekle çikin karsisina.
39. Birlikte scrabble oynayin, kullanabildiginiz kadar ask kelimesi kullanin.
40. Ona köpük banyosu hazirlayin, etrafina mumlar yakin.
41. Parkta piknik yapin.
42. El ele tutusun.
43. Evde mum isiginda romantik bir yemege giden yolu gül yapraklari ile donatin.
44. Bir hayir kurumuna sevgiliniz adina bagis yapin.
45. Onun kiyafetlerini yerden kaldirin ve ona bu konuda hiç birsey söylemeyin.
46. Eski siyah beyaz filmlerden seyredip patlamis misir yiyin.
47. Ilk randevunuzu yeniden yasayin.
48. Bir oyun ya da maç bileti alarak ona sürpriz yapin.
49. Beklenmedik bir anda onu kucaklayin.
50. Üzerinde hiç düsünmeden, ani bir hediye alin.
51. Sadece "Seni düsünüyorum" demek için mail gönderin.
52. Eve kocaman bir balon buketi getirin.
53. Kahvaltisini yataga götürün.
54. Yilbasi agaci için ikinizin resmi olan bir süs hazirlayin.
55. Elim sende oynayin.
56. Arabasini yikayin ve konsoluna ask notu birakin.
57. Birlikte bir çiçek dikin.
58. Telesekreterine sevimli bir mesaj birakin.
59. Bir geceligine otelde kalin.
60. Karin üzerine melek resimleri çizin.
61. Her "merhaba" ve "hosçakal" i kucaklayarak ya da öperek mühürleyin.
62. Sehir disina dogru kisa bir araba gezintisine çikin.
63. Geceyi yildizlari seyrederek geçirin ve birlikte dilek tutun.
64. Yer ya da mekan umursamadan ara sira ona göz kirpin.
65. Birlikte komik hayvan isimleri düsünün.
66. Birbirinize siir okuyun.
67. Dogumgünlerinizi birlikte kutlayin.
68. Ikinizin güzel bir resmini cüzdaniniza koyun.
69. En sevdigi kitabi ya da CD'yi sebepsiz yere ona hediye edin.
70. Is yerine seker, yiyecek, resim ve ask notlari ile dolu bir moral paketi gönderin.
71. Bir gece disari çiktiginizda insanlara balayinda oldugunuzu söyleyin.
72. Kirda yürüyüse çikip birbirinizin bas harflerini agaca kaziyin.
73. Sizin için yaptigi ve sizin siradan kabul ettiginiz hersey için küçük tesekkür notlari yazin.
74. Sömineyi yakin ve seker pisirin.
75. En sevdiginiz TV sovunu kaydedin ve geceyi konusarak geçirin.
76. Bulasiklari birlikte yikayin, sonra birbirinizin ellerine krem sürün.
77. Ona bir ask mektubu yazin, sonra da onu yap boz parçalari gibi kesin.
78. Gizli isaretler belirleyin ve kalabalik içindeyken bunlari kullanin.
79. Takviminize sadece ikiniz için hafta ortasi randevusunu düzenli olarak isleyin.
80. Çamasirlari birlikte yikayin.
81. Romantik Tiyatro:Haftasonu birbirinizin en sevdigi romantik sahneleri canlandirin.Cumartesi sizin,Pazar onun günü olsun.
82. Onu isyerinden arayin ve randevu isteyin.
83. Sanki birbirinizi bir aydir görmüyormus gibi davranin.
84. Özel birseyler yapmak için yazili davetiye gönderin.
85. Birbirinize kitap okuyun.
86. Penceresinin önünde durun ve romantik bir sarki söyleyin.
87. En sevdigi sekeri montunun cebine saklayin.
88. Sesinizi kaydettiginiz bir kaseti arabasindaki teybe yerlestirip açik birakin ki arabayi çalistirdigi anda çalmaya baslasin.
89. Açik hava sinemasina gidin.
90. Ikiniz de yataga girdikten sonra açik kalan isigi söndürün.
91. Firtina çiktiginda birbirinize sIkI sIkI sarilin.
92. Ölümsüz askinizi telgraf ile açiklayin.
93. Romantik bir yemek hazirlayin ve en iyi porselenlerinizde servis yapin.
94. Boynuna kocaman bir öpücük kondurarak onu sasirtin.
95. Beklenmedik iltifatlar yapin.
96. Bir külah dondurmayi paylasin.
97. Salonun ortasinda piknik yapin.
98. Ikinizin aptal bir fotografini çekin ve çerçeveletin.
99. Okudugu derginin içine ask kartlari saklayin.
 
ANLAYABİLMEK

"Satılık Köpek Yavruları" ilanının hemen altında
küçük bir çocuğun başı gözüktü ve
çocuk dükkan sahibine sordu :
-"Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?"
Dükkan sahibi :
-"30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları" dedi
-"Benim 2 dolar 37 sentim var" dedi çocuk
-"Bir bakabilir miyim yavrulara"
Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve
köpek kulübesinden beş tane yumak halinde yavru çıktı.
Yavrulardan biri arkadan geliyordu. Küçük çocuk
yürümekte zorluk çeken
sakat yavruyu işaret edip sordu:
-"Bunun nesi var?"
Dükkan sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve
hep sakat kalacağını açıkladı.
Küçük çocuk heyecanlanmıştı.
-"Ben bu yavruyu satın almak istiyorum.”
Dükkan sahibi:
-"Hayır o yavruyu satın alman gerekmiyor.
Eğer gerçekten istiyorsan o yavruyu sana bedava veririm"
Küçük çocuk birden sinirlendi.
Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik bakarak:
-"Onu bana vermenizi istemiyorum.
O da diğer yavrular kadar değerli ve
ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim.
Aslında şimdi size 2 dolar 37 cent vereceğim ve
geri kalanını ayda 50 cent ödeyerek tamamlayacağım."
Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı:
-"Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum.
Bu yavru hiçbir zaman diğer yavrular gibi koşup,
zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak."
Bunun üzerine küçük çocuk eğildi,
pantolonunu sıvadı ve
büyük bir metal parçasıyla desteklediği
sakat bacağını dükkan sahibine gösterip,
tatlı bir sesle:
-“Ben de çok iyi koşamıyorum
ve bu yavrunun
kendisini çok iyi anlayacak
bir sahibe gereksinimi var" dedi.
 
Geri
Üst