Sivas Katliamı anma etkinlikleri

|Dynamic|

Banned
Katılım
1 Nis 2007
Mesajlar
171
Reaction score
0
Puanları
0
sz.jpg


14 yıl önce gericiler tarafından kundaklanan Sivas Madımak Oteli’nde çıkan yangında hayatını kaybeden aydın ve sanatçılar bir dizi etkinlikle anılıyor. 2 Temmuz Pazartesi günü saat 17:00'de Kadıköy’de siyasi partiler, sendikalar ve derneklerin katılımıyla bir de miting düzenlenecek.

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta gericiler tarafından kundaklanan Madımak Oteli’nde çıkan yangında hayatını kaybeden 35 aydın ve sanatçı, etkinliklerle anılıyor.

Bugün saat 18.30’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi bahçesinde Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN, Edebiyatçılar Birliği, Yurtsever Cephe, Divriği Kültür Derneği ve Pir Sultan Abdal Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından gerçekleştirilecek etkinlikte PEN Yazarlar Derneği Başkanı Tarık Günersel, TYS Başkanı Enver Ercan, TYS İkinci Başkanı Mustafa Köz, Edebiyatçılar Derneği Genel Sekreter Yardımcısı Yaşar Bodur, Yurtsever Cephe adına Ayhan Erdoğan’ın yapacağı konuşmaların ardından, Ayten Mutlu, Derya Önder, Leyla Şahin, Metin Cengiz, Müslüm Çelik, Oğuz Özdem, Salih Aydemir ve Metin Coşkun “Sivas için şiirler” okuyacak. Etkinlik, Ufuk Karakoç’un dinletisiyle sona erecek.

2 Temmuz Pazartesi günü saat 14.00’te Zincirlikuyu ve saat 15.30’da Karacahmet’te yapılacak mezarlık ziyaretlerinden sonra Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, sendika, parti ve demokratik kitle örgütleri ve kültür merkezlerinin katılımıyla yapılacak olan miting, Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde saat 17.00’de kortejlerin toplanmasıyla başlayacak. Kortejler buradan Kadıköy'deki miting alanına yürüyecek. Aynı günün akşamı saat 20.00’de Nazım Hikmet Kültür Merkezi bahçesinde Yurtsever Cephe İşçi Korosu’nun dinletisinin ardından, saat 21.00’de “Sivas 93” adlı belgesel film gösterilecek.​
 
Vahşice katledilen bu aydın insanlarımızı hıc unutmamalı unutturmamalıyız...
 
Türkiye siz olmayınca daha karanlık
Unutmayacağız tutmayacağız unutturmayacağız...
 
İKİ FARKLI YAZI AKTARICAM...

Sivas Madımak Olayı veya Sivas Katliamı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin kuşatılıp yakılması ve dolayısıyla şehirde bulunan 35 yazar, ozan ve aydının yakılarak katledilmesi ve oteli ateşe verenlerden de ikisinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir.

Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüştü. Bu kapsamda pekçok aydının yanı sıra Aziz Nesin ve Ozan Türkyılmaz bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente gelmişti.

2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.

Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10.000'e ulaşan saldırgan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20.000'e yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak Oteli'ne sıçrayan yangın sonunda otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Hasret Gültekin,Ozan Türkyılmaz'ın bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü.

Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ile 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Gene olaylar sırasında Atatürk - Kongre ve Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk büstü tahrip edildi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.


Yargılama

Olaylardan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190’a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124’ü tutuklandı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No`lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994’te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.

Müdahil avukatlar, DGM’nin kararını taraflı, hukuka ve adalete aykırı olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi “Katliamın Cumhuriyete, Laikliğe ve Demokrasiye yönelik olduğunu” belirterek DGM’nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No`lu DGM, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı.

28 Kasım 1997’de açıklanan kararda 33 sanığa idam cezası verildi. Yargıtay 9. ceza dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık DGM’ce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezası'nın yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet hapis cezalarına dönüştürüldü.

Sivas Davası İstiklal Mahkemeleri sonrasinda, tek bir davada, bu kadar çok idam cezasinin verildiği ilk davadır.

Ayrıca davayla ilgili unutulmaması gereken bir nokta da sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlenmiştir.



Hayatını Kaybedenler

* Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
* Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
* Gülender Aka - 25 yaşında
* Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
* Ahmet Alan - 22 yaşında
* Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
* Sehergül Ateş - 30 yaşında
* Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
* Erdal Ayrancı - 35 yaşında
* Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
* Belkıs Çakır- 18 yaşında
* Serpil Canik - 19 yaşında
* Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
* Nesimi Çimen - 67 yaşında, şair, sanatçı üç telli curanın son ustası
* Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
* Serkan Doğan - 19 yaşında
* Hasret Gültekin - 22 yaşında şair, sanatçı, şelpe tekniğinin önderi
* Ozan Türkyılmaz -20 yaşında,araştırmacı tarihci ve düşünür (Hasret Gültekin'in öğrencisi)
* Murat Güneş Murat Gündüz - 22 yaşında
* Gülsüm Karababa - yaşında
* Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
* Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
* Koray Kaya - 12 yaşında
* Menekşe Kaya - 17 yaşında
* Handan Metin - 20 yaşında
* Sait Metin - 23 yaşında
* Huriye Özkan - 22 yaşında
* Yeşim Özkan - 20 yaşında
* Ahmet Öztürk - 21 yaşında
* Ahmet Özyurt - 21 yaşında
* Nurcan Şahin - 18 yaşında
* Özlem Şahin - 17 yaşında
* Asuman Sivri - 16 yaşında
* Yasemin Sivri - 19 yaşında
* Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
* İnci Türk - 22 yaşında
* Kenan Yılmaz - 21 yaşında



Soner Yalçın yazdı.109 ve 110 numaralı odalardan karşı binaya geçiş vardı. Ama diğerleri...

Bizi affedebilecek misin Carina

Hollandalı Carina Thuijs’ın yanmış cesedi, Türkiye’den doğduğu kasaba Doetinchem’e götürüldü ve orada defnedildi. Annesi, toprağa verilmesine rağmen biricik kızının öldüğüne inanmadı. "Kızım söylediği tarihte mutlaka gelecek" diyordu herkese.



Carina’nın dönüş bileti tarihinde havaalanına gitti. Uçak havaalanına indi. Ama Carina yoktu. Anne Thuijs, kızının öldüğünü o an anladı ve olduğu yere yığılıp kaldı. 22 yaşındaki Carina Thuijs’ın Sivas Madımak Oteli’ndeki son saatleri...

TARİH: 2 Temmuz 1993. Yer: Sivas/Madımak Oteli. Saat 13.30. Madımak Oteli’nin lobisi kalabalık. Lobidekiler, yarım saat sonra Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında Kültür Merkezi’nde başlayacak Arif Sağ’ın konserine gitmek için son hazırlıklarını yapıyor.

Carina Thuijs, aynı odada kaldığı Yasemin ve Asuman Sivri kardeşleri bekliyor. Bu arada lobidekileri izliyor.

Arif Sağ, sazının akordunu yapıyor.

Bir köşede Türk edebiyatının "ulu çınarı" 65 yaşındaki Yazar Asım Bezirci, iki büyük halk ozanı Muhlis Akarsu ve Nesimi Çimen ile muhabbet ediyor.

Bir başka grupta ise şairler bulunuyor: Metin Altıok, Dr. Behçet Aysan, Uğur Kaynar. Ekibin espri kaynağı, karikatürist Asaf Koçak da orada.

Semah ekibi bir köşede hocaları Kamber Çakır ile sohbet edip gülüyorlar. Carina, tek tük bildiği Türkçe sözcüklerle bu neşeli grubu anlamaya çalışıyor.

Herkesin kendisine gülümseyerek bakması çok hoşuna gidiyor. Hollanda’daki çekingenliği üzerinden atmasına, insanlarla rahat diyalog kurmasına kendisi de şaşırıyor.

Oda arkadaşları Yasemin ve Asuman’ın merdivenlerden inişini görüyor; el sallıyor onlara.

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ İDİ

Carina, Türkiye’ye 11 gün önce 21 Haziran’da gelmişti.

Leiden Üniversitesi Kültürel Antropoloji Bölümü son sınıf öğrencisiydi. Bitirme tezini, sınıf arkadaşı Maryze Schoneveld ile birlikte hazırlayacaklardı. Tezlerinin konusu: Türk kadınlarının aralarındaki ilişkilerin nasıl yapılandığı; nelerle uğraştıkları ve aile içindeki rolleriydi.

Maryze, Hollanda’da yaşayan Türk kadınlarını; Carina ise Türkiye’deki kadınları araştıracak, sonra karşılaştırma yapacaklardı. Bu konuda kendilerine yardım edecek kişi ise aynı şehirde, Doetinchem’de yaşayan bir Türk, Rahmi Sivri idi.

Rahmi Sivri, Carina’yı Ankara Dikmen’de yaşayan akrabaları Sivri Ailesi’nin yanına gönderdi. Oteldeki Yasemin ve Asuman, bu ailenin kızlarıydı.

Yasemin Sivri, 18 yaşındaydı ve Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okuyordu.

Asuman Sivri ise 16 yaşındaydı; lise ikinci sınıfta öğrenciydi. İkisi de Pir Sultan Abdal Derneği’nde görevliydi. Yasemin, derneğin kütüphane sorumlusu, Asuman ise semah ekibindendi.

Carina, bir ay konuk olacağı Sivri Ailesi’ni çok sevmişti. Bu arada, Ankara Üniversitesi TÖMER Dil Merkezi’nde bir ay sürecek Türkçe kursuna başlamıştı. Ardından Çorum’un Mollahasan Köyü’nde çalışmalar yapacaktı.

Bir yandan dil kursuna giden Carina, arta kalan zamanlarında Yasemin ve Asuman Sivri ile birlikte Pir Sultan Abdal Derneği’ne gidiyordu. Sivas’taki şenliğe gitmeyi çok istiyordu.

Yasemin ve Asuman, "Sivas’ta su bulamazsın, aç kalırsın, yatacak, kalacak yer bulamazsın" diyorlardı.

Carina, "Siz ne yerseniz ben de onu yerim, siz nerede kalırsanız ben de orada kalırım" diyordu sürekli.

30 Haziran günü otobüs Ankara’dan hareket ettiğinde, yolcular arasında en mutlu kişilerden biriydi Carina...

SAAT 14.00

Carina’nın el salladığını gören Yasemin ve Asuman ona doğru yürüyor. Asuman telaşlı; Carina’ya "Telefon geldi mi" diye soruyor. Hayır. Halbuki ağabeyi Yalçın Sivri saat tam 14.00’te arayacağını söylemişti. Yoksa haber tatsız mıydı; ondan mı aramıyordu? Yasemin kardeşini sakinleştiriyor: "Arar merak etme."

O sırada lobiye Aziz Nesin geliyor.

Herkes hazır; konsere gidilmek üzere otelin kapısına yöneliyorlar.

Dışarıdan slogan sesleri gelmeye başlıyor: "Müslüman Türkiye"... "Kahrolsun Laikler"...

Ne oluyordu?

Öğreniyorlar:

Cuma namazından çıkan 500 kişilik grup, taşlar ve sopalarla konserin yapılacağı Kültür Merkezi’ne saldırmaya başlamıştı.

Konseri izlemek için gelenler karşılık verince, çatışma çıkmış; polis grupları zor dağıtmıştı. Ancak, konsere gelenler dağıtılırken, saldırganların hedefinde Madımak Oteli vardı.

Oteldekiler dışarı çıkmıyor. Ortalığın sakinleşmesini bekliyor.

Konserin iptal edilmesi canlarını sıkıyor. Basın bildirisi hazırlayarak yasaklamayı kınamak istiyorlar. O sırada polis, otelin önünü kuşatmaya alıyor. Azgın kalabalık otelin önüne kadar geliyor.

SAAT 15.30

Carina ilk kez tedirgin oluyor. Çünkü sürekli gülen insanların yüzü ilk kez asılmaya başlıyor. Salonda gerginlik var.

Sorduğunda, "Türkiye’de olur böyle şeyler, aldırma" diyor arkadaşları. "Birazdan biter."

Biteceğe pek benzemiyor. Saldırganlar otele girmeye çalışıyor. Yönetmen Erdal Ayrancı, Ozan Hasret Gültekin, Şehir Planlamacısı Muammer Çiçek, üniversite öğrencileri Serkan Doğan, Murat Gündüz, Ahmet Özyurt otelin giriş kapısına masa ve sandalyelerden barikat kurmaya başlıyor.

"Yaşlılar, çocuklar yukarıya çıksın!" deniliyor.

Carina, Yasemin ve Asuman’la birlikte odasına çıkıyor. O sırada otele ilk taş atılıyor. Arkasından yüzlercesi mermi gibi yağıyor. Odadan kaçıyorlar. Otelin tüm camları birkaç saniye içinde kırılıyor. Carina herkes gibi koridorda taşların durmasını bekliyor, sessizce.

SAAT 16.30

400 yıl önce Pir Sultan’ı taşlayanlar, o gün dirilmişti sanki...

Kalabalığa katılımlar artıyor. Bağırıyorlar: "Kanımız aksa da zafer İslam’ın..."

Arif Sağ sürekli telefonla Ankara’yı arıyor; yetkilileri haberdar ediyor. Yanıt hep aynı: Korkmayın, askerler geliyor!

Bir avuç polis, kalabalığı otele sokmamak için var gücüyle çabalıyor.

Otelde bulunanlar çaresiz.

Barikatların arkasında bekleyenler, saldırırlarsa ne yapacaklarını konuşuyor. Herkesin elinde fırça sapı, süpürge sapı, sandalye ayağı var. Kimsenin aklından yangın geçmiyor...

SAAT 17.30

Carina, ekipteki kızlarla birlikte koridorda oturmayı sürdürüyor.

16 yaşındaki lise öğrencisi Özlem ve 17 yaşındaki üniversite öğrencisi Nurcan Şahin kardeşlerle sohbet ediyor.

Aynı anda Özlem, çantasından çıkardığı rengárenk iplerle üniversite öğrencisi 19 yaşındaki arkadaşı Handan Metin’in saçını örmeye başlıyor.

12 yaşındaki Koray Kaya, başını ablası 17 yaşındaki Menekşe Kaya’nın dizine koymuş, hiç sesini çıkarmadan yatıyor. O sırada yanlarına karikatürist Asaf Koçak geliyor; mızıka çalıyor.

SAAT 18.30

Kalabalık yedi saattir otelinde önünde. Gitmiyorlar. Bir anlık öfke olamaz bu. Kime, neden bu kin?

Kültür Merkezi önündeki Ozanlar Anıtı yıkılarak otel önüne getiriliyor; parçalara ayrılıp otele fırlatılıyor.

Mustafa Kemal’in "Cumhuriyeti biz burada kurduk" dediği kongre binasının önündeki büstü tahrip ediliyor.

SAAT 19.30

Kalabalık, içeridekilerin kellesini istiyor! Eşit olmayan bir savaş bu. Otelin lobisindeki telefon susmuyor. Olayların çıktığını öğrenen bazı aileler çocuklarını merak ediyor, çırpınıyor yavruları için.

Yalçın Sivri, saatlerdir aradığı otelin telefonunu nihayet düşürebiliyor. Kız kardeşi Asuman’la konuşmak istediğini söylüyor. Asuman’ın telefona gelmesi zor. "Biz aradığınızı söyleriz" diyor oteldekiler. Ağabey Yalçın, "Söyleyin kardeşime karnesini aldım; takdir almış" diyor.

Asuman’ın bütün gün beklediği haber nihayet gelmişti işte; sınıfını takdirle geçmişti.

Sevinçli haberi aldı mı, bilinmiyor.

Çünkü...

Saat tam 19.50’de otelin elektrikleri kesiliyor...

Sonra... Duman kokusu...

Ardından... Kavurucu bir sıcaklık...

Ve alevler...

Gençlerin, çocukların çığlıkları yeri göğü inletiyor. Karanlığın içinde herkes bir yana savruluyor.

Carina, terasa ulaşmak isteyen semah grubunun arasında. Ulaşamıyorlar.

Carina ile birlikte o koridorda oturan semah grubunun gencecik kızları; Yasemin, Asuman, Belkıs, Handan, Gülsüm, Gülender, Huriye, İnci, Menekşe, Nurcan, Özlem, Sehergül, Serpil, Yeşim... Hiçbiri kurtulamıyor.

Eminim; Carina ve o dünyalar güzeli kızlarımız, ozanlarımız, yazarlarımız, aydınlarımız bizi çoktan affettiler.

Peki, biz kendimizi affedebilecek miyiz?

Okuma yazmayı unutan yazar!

Madımak Oteli’nin 109 ve 110 numaralı odaların pencerelerinden karşı binaya geçiş vardı. Buradan kaçan 31 kişi kurtuldu. Kendini eşiyle birlikte otelin boşluğuna atan Yazar Lütfiye Aydın’ın trajik hikáyesi bugün hálá sürüyor...

ALEVLER giderek yükseliyor.

Herkes çığlık çığlığa can derdinde.

Lütfiye Aydın yangından kurtulmak için, eşi Avukat Cafer Can Aydın’la birlikte kendini otelin apartman boşluğuna bırakıyor.

Dumandan göz gözü görmüyor. Bağırıyorlar. Bağırıyorlar.

Güçleri bitiyor. Dumandan zehirlenip bayılıyorlar...

İtfaiye araçları otele ulaşmak istiyor. Göstericiler, araçların tekerleklerinin önüne yatarak engellemek istiyor.

Polis havaya ateş açıyor.

Yangın söndürme çalışmaları nihayet başlayabiliyor.

İtfaiye yangını söndürürken, otel boşluğunun üzerindeki camlar patlıyor; kızgın camlar, yerde baygın yatan Lütfiye Aydın’ın üzerine yağmur gibi yağıyor...

Gece 01.00. Yangın tamamen söndürülüyor.

Otelden 35 ölü çıkarılıyor.

Duvar dibinde olduğu için camların pek değmediği Cafer Can Aydın kendine gelir gibi oluyor. Güçlükle dışarı çıkıyor. Bir polis onu görüyor, şaşırıyor, "Başka yaşayanlar var mı" diyor.

Eşi Lütfiye Aydın’ın adını söylüyor, bayılıyor.

Otel hálá tütüyor.

Ve otelden en son Lütfiye Aydın çıkarılıyor...

LÜTFİYE AYDIN MORGDA

Polis, Lütfiye Aydın’ın öldüğünü düşünüyor. Bir kamyonetin arkasına koyup hastane morguna kaldırıyor.

Cafer Can eşinin öldüğüne inanamıyor. Sabaha karşı morga gidiyor güç bela.

Doktordan rica ediyor; son kez bakması için. Doktor "Sivri bir şey var mı" diye soruyor. Kalemini veriyor. Kalem Lütfiye Aydın’ın ayağına batırılıyor. Tepki veriyor; yaşıyor...

Aradan birkaç saniye geçiyor, Lütfiye Aydın sayıklıyor: "Ce... ce"

Eşi tamamlıyor: "Ceren... Ceren..."

Ceren kızlarının adı.

Cafer Can hem kızının adını "Ceren, Ceren" diye tekrarlıyor, hem de haykıra haykıra ağlıyor.

Lütfiye Aydın kurtulmuştu. Ama bu kurtuluş hiç de kolay olmayacaktı...

GATA YANIK MERKEZİ

Lütfiye Aydın’ın vücudu ağır derecede yanıktı.

Önce Sivas’ta tedavi görüyor; daha sonra Ankara’da GATA Yanık Merkezi’nde.

Olaydan üç gün sonra 5 Temmuz günü gözünü GATA Yanık Merkezi’nde açıyor.

Ne güzel tesadüf; 5 Temmuz kızları Ceren’in doğum günüydü; 17’yi dolduruyordu.

O gün, 35 gün sürecek zorlu tedavi sürecine başlıyor doktorlar. Ölü derileri tek tek soyuluyor. Yatağı bir küvet oluyor.

Konuşmakta zorlanıyor. En yakınlarını dahi tanıyamıyor.

Cumhuriyet Pazar Bulmacası çözme alışkanlığı vardı. Hastanedeyken sürekli "Bana bulmacamı getirin" diyor. Nedense bir türlü getirilmiyor bulmaca. Sonunda bir gün getiriyorlar. Dünyalar onun oluyor. Kalemi eline alıyor ve öylece kalakalıyor. O da ne; harfler birbirine giriyor. Zorluyor zorluyor olmuyor. Okuyamıyor.

Gazeteyi neden getirmediklerini anlıyor...

ODADAN ÇIKMIYOR

Aylar sonra hastaneden taburcu oluyor.

Evine gelir gelmez, odasının perdelerini kapattırıyor. Günlerce çıkmadan o karanlık odada tek başına yaşıyor.

Eşi ve kızının büyük çabasıyla, günlerce verdikleri mücadele sonunda hayata dönüyor.

Edebiyat öğretmeni, Yazar Lütfiye Aydın, okuma yazmayı yeniden öğreniyor.

Zamanla, odasından, evinden çıkmaya başlıyor. Sokakta, haline bakıp soranlara, "Trafik kazası geçirdim" diyor. Yalan söylemiyor aslında; çünkü öyle biliyor. Ne Sivas’ı, ne Madımak Oteli’ni, ne de yangını hatırlıyor.

Bir gün odasından katıla katıla ağlama sesi geliyor.

Anımsıyor, tüm olup biteni...

Hemen bir daktilo istiyor; yazmak istiyor. Yazarsa belki arkadaşlarını, gencecik çocukları geri getireceğini düşünüyor. Oturup yazmaya başlıyor. Sekiz saat sürüyor yazması; yarım sayfa ancak yazabiliyor.

Pes etmiyor. Yazmayı bırakmıyor.

Lütfiye Aydın, bugün zor yazıyor ve güçlükle konuşuyor

Onun için Madımak yangını hálá sürüyor.

Ya sizin için...


***Yarın 2 Temmuz 2007 Madımak Katliamının üstünden 14 yıl geçti. Ülkemizde yaşanan bu insanlık ayıbını bir kez daha kınıyorum. Kimsenin farklı düşündüğü ya da yaşadığı için canına kastedilemez. Bu zihniyette olmayanlara bunu hatırlatmak boynumuzun borcu olmalı.
 
Sivas Olayları tek yönlü değerlendirilmemelidir yapılan eylem insanlık dışı olmakla beraber olayın mağdurlarınında 2 temmuzdan önce halkı galeyana getirmek için ellerinden geleni ardına koymadıklarıda bir gerçektir.

Türkiye'nin önemli şehirlerinden olan Sivas'ta ateist yazar Aziz Nesin'in dine ve İslâm'ın kutsal değerlerine saldırması sonucu çıkan olaylarda 35 kişi öldü 60 kişi de yaralandı.
Olaylar 2 Temmuz 1993 Cuma günü Sivas'ta başlatılan Pir Sultan Abdal şenliklerine davet edilen ateist ve din düşmanı yazar Aziz Nesin'in İslâm'ı ve Müslümanları tahkir edici bir konuşma yapması üzerine başladı. Bu konuşma üzerine onbinlerce Sivaslı ateist yazar Aziz Nesin'i protesto amacıyla bir gösteri yürüyüşü düzenledi. Sivas'a dışarıdan getirtilen bazı ateist gençlerin protesto yürüyüşü düzenleyenlerin üzerine taşlarla saldırmaları ve hakaret etmeleri sonucu da çatışmalar başladı. Bu saldırı dolayısıyla galeyana gelen kalabalık, ateist yazar Aziz Nesin'in ve Pir Sultan Abdal şenliklerine katılmak üzere Sivas'a davet edilen kişilerin kaldıkları Madımak Oteli'nin etrafını kuşattılar. Bu kuşatma sırasında otelin önünde duran bir arabanın benzin deposuna ateş verilmesi sonucu yangın çıktı. Gerek bu yangın dolayısıyla ve gerekse polisin kalabalığı dağıtmak için müdahalede bulunması sonucu çıkan panik dolayısıyla 35 kişi öldü, 60 kişi de yaralandı. Yangın esnasında Madımak Oteli'nde bulunan ve olayların asıl müsebbibi Aziz Nesin ise özel bir gayretle kurtarılıp derhal Sivas dışına çıkarıldı. Olayların arkasından Sivas'ta iki gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Sivaslı yetkililer ve olaylarla ilgili incelemede bulunan kişiler bu üzücü olayların tek sebebinin ateist yazar Aziz Nesin'in insanların inançlarına ve mukaddes değerlerine saldırması olduğunu ifade ettiler. İçişleri bakanı Mehmet Gazioğlu Sivas'taki olaylara Aziz Nesin'in tahrik edici konuşmasının, Türk halkını aşağılayıcı sözler sarf etmesinin ve Sivas Kültür Merkezi'nin önüne dikilen heykele duyulan tepkinin sebep olduğunu ve olaylara karışan kişilerin ve kamu görevlilerinin verecekleri ifadeler doğrultusunda Aziz Nesin hakkında da soruşturma açılabileceğini söyledi.
Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu da yaptığı açıklamada olayların kesinlikle bir mezhep çatışması olmadığını Aziz Nesin'in sözlerine duyulan tepkiden kaynaklandığını ifade etti. Olayların yatışması ve kalabalıkların dağılması için bütün gücüyle çalışan Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu şöyle söyledi: "Buradaki hadise doğrudan doğruya Aziz Nesin'in düşüncelerine bir tepkiydi. Kesinlikle halk arasında bir mezhep çatışmasına sebep olacak bir slogan atılmadı. Sloganlar genellikle Aziz Nesin'e ve yapılan heykele tepkiydi. Niye bu heykel gizli ve aniden dikiliyor diye bir tepki oldu. Bunun arkasından valiye tepki göstermişler."

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'da Sivas'ta meydana gelen olayların bir alevi-sünni çatışması olmadığını halkın inancıyla alay edilmesi ve tahrikte bulunulması sonucu bu üzücü olayların meydana geldiğini ifade etti. Mehmet Nuri Yılmaz vatandaşlarımızın inançları hususundaki hassasiyetlerinden yararlanmak isteyen karanlık güçler bulunduğuna dikkat çekti.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)'nın eski müsteşarlarından Prof. Dr. Mahir Kaynak da olaylarla ilgili açıklamasında Sivas olaylarının bazı güçler tarafından planlı bir şekilde çıkarıldığını ifade etti ve insanların inançlarıyla oynanmayacağına dikkat çekti. Mahir Kaynak bu tür olaylar için alevilerle sünnilerin bir arada yaşadıkları Sivas'ın seçilmesinin de maksatlı olduğuna işaret etti.

Sivas olaylarıyla ilgili incelemelerde bulunanlar, olaylarda Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in de önemli ihmali ve hatası olduğuna işaret ettiler. Bu kişiler sürekli Müslümanlara saldıran ve onların inançlarıyla alay eden Aziz Nesin'in Pir Sultan Abdal şenliklerine çağrılmasında ve söz konusu şenliklerin amacından saptırılmasında valinin büyük sorumluluğunun bulunduğunu söylediler.

Bunun yanı sıra Türkiye'nin resmi televizyonları ve din aleyhtarı bazı yayın organları Sivas olaylarını olduğundan farklı göstererek Müslümanları rencide ettiler. Resmi televizyon kanalları olayları "hür düşünce"ye karşı bir ayaklanma gibi göstererek, dine ve dini inançlara saldırıyı hür düşünce olarak değerlendirdi. Pek çok fikir adamı ve yazar Türkiye toplumunun % 98'ini oluşturan bir kitlenin inançlarına hakaret edilmesinin hür düşünce olarak gösterilmesinin büyük bir hata olduğunu ifade ederek, resmi televizyonların bu tutumlarıyla Türk halkıyla tam bir tenakuza düştüğüne dikkat çektiler. Bazı gazeteler de olayları şeriatçıların ayaklanması gibi vermeye çalıştılar. Sadece insanların inançlarına hakaret edilmesine karşı bir tepki şeklinde kendini gösteren Sivas olaylarında şeriatla ilgili hiç bir slogan atılmadığı halde din aleyhtarı gazetelerin bu olayları bir "şeriatçılar ayaklanması" gibi göstermesi laik rejimi korumakta kararlı görünen devletle Müslüman halkı karşı karşıya getirmeyi amaçlıyor.

Bir Yorum:

Seksen yaşındaki ateist yazar Aziz Nesin'in Türkiye'de din düşmanlığını bir ideoloji haline getiren ve bütün yazılarında dine hakaret eden, bütün imkânlarını Müslümanları rencide etmek, onlara hakaret etmek için değerlendiren tek yazar olduğunu söyleyebiliriz. Aziz Nesin özellikle son aylarda Müslümanlara yönelik saldırılarını daha da artırdı. Bunda belki ölüme giden yolda önünde sadece bir kaç adım kaldığını görmesi dolayısıyla birileri tarafından öldürülüp "ateizm kahramanı" diye anılma amacı taşıyor olmasının da etkisi olabilir.

Aziz Nesin, din düşmanlığı konusundaki tutumunu bütün İslâm dünyasını sarsan "Şeytan Ayetleri" adlı kitabın bir kısmını Türkçe'ye tercüme ettirip maocu komünistlerin çıkardıkları bir gazetede tefrika ettirerek bayraklaştırdı. Türkiye'deki halkın inançlarını küçümseyen ifadeler taşıdığından Türkçe'ye tercüme edilmesi yasaklanan söz konusu "Şeytan Ayetleri" adlı kitabın bir bölümünü Aziz Nesin'in tercüme ettirip yayınlatmasına devletin göz yumması veya ufak tefek toplatma kararlarıyla geçiştirmesi Türkiye'deki İslâmi oluşuma karşı bazı planlar çevrildiğinin açık göstergesiydi. İşte son Sivas olayları da bu son bir kaç ayda Aziz Nesin'e verilen dine ve Müslümanlara hakaret fırsatının bir neticesi. Şimdi soruyoruz: Bu yaşlı din düşmanına bu kadar süre dine hakaret fırsatı verilmesinden ve onun vasıtasıyla Türkiye toplumunun % 98'ini oluşturan kitlenin rencide edilmesinden kim kârlı çıktı acaba? Bu kadar insanın öldürülmesinin ve yaralanmasının asıl sorumlusu kim? Evet. Bu soruların muhatabı bizce en başta insanların en değerli varlıkları olan inançlarına saldırılmasının iyi sonuç getirmeyeceğini anlamak istemeyenler. Ama ne yazık ki onların hâlâ insanların inançlarına hakaret etmeğe devam ettiklerini ve üzerinde durduğumuz gerçeği anlamamakta ısrar ettiklerini görüyoruz.
 
Ne yani şimdi birileri İslamiyeti eleştirince illa 35 kişiyi yakmak mı gerekiyor? Aynı şekilde İslamiyeti eleştirdi diye Ateist yazar Turan Dursunda aynı zihniyet tarafından öldürüldü. Bu sitede de İslamiyeti eleştirenler banlanıyor; çünkü aynı zihniyet burada da var.
Mesala Sivasta insanları yakan kalabalık "Allahuekber, zafer İslam'ın, kahrolsun Laiklik..." diye bağırdı hep. Ve bu şekilde yaparakta Aziz Nesin'in tahrik edici konuşmalarına cevap verdiler. Bizi tahrik etmeyin yakarız.
---------------------------------------
Sivas olayının Kubilay olayından hiçbir farkı yoktur. Gerici ve yobaz zihniyetin en büyük saldırılarından biridir. Cumhuriyet tarihimize kara leke olarak yazılmıştır. Bu lekeyi temizlememiz mümkün değildir.
Sivasta yanan kardeşlerimizi unutmadık, unutturmıycaz.
 
yapılan şeyin hiçbir mazereti olamaz. yapılan şey insanlık dışı. söyleyecek bir şey bulamıyorum. o gün irtica ilk defa kendisini bu kadar güçlü olarak göstermişti. herşeyin arasında benim ilgimi çeken en önemli olaylardan biri Daha sonra adalet bakanı olan Şevket Kazanın sanıkların savunmalarını üstlenen avukatlardan biri olmasıydı...bu herhalde zihniyeti en iyi anlatan olaylardan biridir.
 
Bu topraklar üzerinde bu bayrak altında yaşayan hiç ama hiç kimseyi; sen ateistsin, sen müslümansın, sen hristiyansın, sen musevisin, şöylesin böylesin die yargılamaya hakkı yoktur.. Yüzyılardan beri bu toopraklar her türlü insana vatan olmuştur.. Medeniyetin en çok yaşandığı bu topraklarda medeniyetsizce is yapılamaz...

Soruyorum size... Allahaşkına :
ALLAHIN VERDİĞİ CANI ALLAHTAN BAŞKA KİM ALABİLİR..
 
"ALLAHIN VERDİĞİ CANI ALLAHTAN BAŞKA KİM ALABİLİR.. "

Hele bide insanları yakarak.
 
Artık fazLa siyasete ßuLa$mıyoRum ama Açık sözLe söyLemek Gerekirse,insanLarın suçu ne oLursa oLsun sadece ßu oLay değiL hayatın her daLında ne oLursa oLsun ßu $ekiLde müdahaLe etmek yanLı$tır...
MüdahaLe eden ki$i-ki$iLer Hakimiyet'in Allah'ta oLduğunu ßiLiyor ise kar$ıLığı Allah'a ßırakmaLıdır die dü$ünüorm...
 
AZİZ NESİN NEDEN YARGILANMADI,halkı bölmekten ,kin ve düşmanlığa sevketmekten.
Ölenlere ALLAHTAN rahmet diliyoruz,sebebininde onlar olmadığını biliyoruz.Tek sebep
AZİZ NESİNDİR.Hiçbir şekildede tasvip etmiyoruz,bu olayların buralara gelmesinde başka
güçlerinde var olduğunun bilinmesi gerekiyor.SONER DOĞAN yazmış okuyun .
YARADILANI SEVERİZ YARADANDAN ÖTÜRÜ.
 
Sen Kimsinki Aziz Nesimi Yargılıyorsun Burda Madımak ı Ancaksan An Anmıyacaksan Devletcilik oynama Bak Su ankı Devletle O Gunku Devlet Aynı Yine Shit Veriyoruz Evlatlarımız Ölüyor Sende Devler,t Gibi Suclu Arıyorsun ...olmaz Bu İş ole Degil Siyaset ..bu Aklın Ermıyor Aziz Nesimi Tarih Yargılar Tarihh...
 
bendende bazo fotolar
faillere dair

ve şimdi bu failler bizden oy istiyor







Ölümle yaşam arasında kalanların umutsuz bekliyişi


Katledilenler
 
esfanu' Alıntı:
AZİZ NESİN NEDEN YARGILANMADI,halkı bölmekten ,kin ve düşmanlığa sevketmekten.
Ölenlere ALLAHTAN rahmet diliyoruz,sebebininde onlar olmadığını biliyoruz.Tek sebep
AZİZ NESİNDİR.Hiçbir şekildede tasvip etmiyoruz,bu olayların buralara gelmesinde başka
güçlerinde var olduğunun bilinmesi gerekiyor.SONER DOĞAN yazmış okuyun .
YARADILANI SEVERİZ YARADANDAN ÖTÜRÜ.

Kardeş sen Bu ülkede Hiç kimse ister ateist ister hristiyan yada şudur bu dur diye yargılıyamazsın Bu ülke Laik Bir ülkedir O ateist diye Yakılamaz Sana Kimse inan ya da inanma demiyorun Allahın verdiği canı Allahdan ßæşka alamaz Bu ataist olsun Hristiyan olsun .. Yobazlığın alemi yok.
 
Bir insan İslamiyeti eleştirdi diye yargılanacaksa bu ülkede hiç yaşamayalım arkadaş. Burası Laik bir ülke herkes düşüncelerini söylemekte özgürdür. Asıl önemli olan Aziz Nesin'in ne söylediği değil, önemli olan bu sözlerden insanlar nasıl tahrik olup suçsuz günahsız insanları yakacak noktaya gelebiliyor? İşte cevabı verilmesi gereken soru bu.
 
fatalx59' Alıntı:
Bir insan İslamiyeti eleştirdi diye yargılanacaksa bu ülkede hiç yaşamayalım arkadaş. Burası Laik bir ülke herkes düşüncelerini söylemekte özgürdür. Asıl önemli olan Aziz Nesin'in ne söylediği değil, önemli olan bu sözlerden insanlar nasıl tahrik olup suçsuz günahsız insanları yakacak noktaya gelebiliyor? İşte cevabı verilmesi gereken soru bu.

İslamiyeti eleştirmek kimsenin haddi değildir, yüzyıllar boyu İslamın bayraktarlığını yapan bir ülkede bunu yaparsan cevabını alırsın..İslamı eleştirecek olanlar defolsun gitsin bu ülkeden danimarkaya kadar yolları var.
 
yüzyılladır islamiyetin bayraktarlığını yapan ülke değiliz biz.. o ülke osmalı imparatorluğu idi.. bizi ise türkiye yiz..
 
insanları yakmak hoş bi olay degil tasvip edilemez ama herkeste haddini bilecek... neyin ve ne konustuguna dikkat edicek !!
 
Benim dedelerim osmanlıydı ceddim atam da, sen kabul etmiyorsan o senin sorunun Yüce Türk Milleti olarak büyük Hun İmparatorluğundan buyana kurduğumuz hiç bir ülkeyi kendimizden ayrı tutmuyoruz.
Türkler müslüman olduktan sonra ilay-ı kelimetullah davasını kendilerine yegane amaç olarak seçtiler son ülkemiz Türkiye Cumhuriyetide basit ihtiraslardan kurtulup birileri istemesede ulvi davaya kaldığı yerden devam edecektir.
Türkiye Osmanlının devamıdır, bunu inkar etmek tarihi inkar etmektir.
 
Geri
Üst