sivas

herkül88

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
1,391
Reaction score
0
Puanları
0
Sivas Tarihçe

Sivas'ın bugünkü sınırları içerisinde yer alan Hafik Gölü, Pılır Höyüğü, Zara Tödürge Gölü kıyısındaki Tepecik Höyüğü ile Kangal İlçesi Çukurtarla ve Kavak Nahiyesi Höyük değirmeninde Prehistorik buluntular elde edilmiştir. Yıldızeli Argaz Höyük ve çevresinde Kalkolitik çağ (maden taş devri M.Ö.5000-3500) ile Tunç devri (M.Ö.3000-1500) buluntuları elde edilmiştir.

Sivas'ın yazılı tarihi M.Ö.2000 yılı başlarında Hititlerle başlamakta olup, merkez Tatlıcak Köyü ile Uzuntepe köylerinde bulunan höyük ve Gürün Şuğul Vadisindeki Hititçe yazılar başlıca Hitit yerleşim alanlarıdır. Balkanlar üzerinden Anadolu'ya gelen Friglerin Hititleri ortadan kaldırmaları sonucu Sivas'ta Frig yerleşimi Hitit yerleşim alanlarının üst katlarında görülmektedir. Lidyalılar zamanındaki meşhur Kral Yolu da Sivas'tan geçmektedir.

Anadolu'daki Pers egemenliğinden sonra kurulan şehir devletlerinin zamanla Roma İmparatorluğuna bağlandığı, önemli yol kavşağı üzerinde bulunan şimdiki şehir merkezinin iskan edildiği ve Sebasteia adını aldığı bilinmektedir. Bu ad, rivayete göre Pontus Kralı Polemonos'un karısı Pitodoris'ce verilmiş ve Roma İmparatoru Augustus'a ithaf edilmiştir.



Roma İmparatorluğu hakimiyetine giren şehir, 395'te Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğuna ayrılan topraklar içerisinde kaldı.1059'da Anadolu'ya giren Türkmen güçleri ve 1064'te Alparslan'ın önünden kaçan Selçuklu şehzadesi Elbasan Sivas yöresinde kısa süre hakimiyet sağlamışsa da, bölgenin Türk egemenliğine girmesi 1071 Malazgirt Zaferinden sonra gerçekleşti. Kısa bir süre Selçuklu hakimiyetinde kalan Sivas'ta 1075'te Danişmend Beyliği kuruldu. Danişmend Beyliğinin taht kavgaları ile zayıf düşmesinden sonra Anadolu Selçuklularını yeniden birleştiren I.Mesud, 1152'de Sivas'ı ele geçirdi.

Bizanslıların da karıştığı taht ve egemenlik kavgaları sırasında Anadolu Selçukluları ile Danişmendliler arasında sürekli el değiştiren Sivas, 1175'te II.Kılıçarslan tarafından kesin olarak Selçuklulara bağlandı. Daha sonra İzzeddin Keykavus Sivas'ı başkent yapmış, uzun müddet Sivas'ta kalarak günden güne genişleyen Sivas Şehri mamur edilmiş ve 1217 yılında Şifaiye Medresesini yaptırmıştır. İlim adamlarını Sivas'ta toplayarak şehri büyük bir ilim merkezi haline getirmiştir. İzzeddin Keykavus'un türbesi, yaptırdığı medrese içinde bulunmaktadır.

1220 Yılında İzzeddin Keykavus ölünce yerine I. Alaeddin Keykubat hükümdar oldu. Bu dönem Anadolu Selçuklularının en parlak dönemi oldu. Moğol istilasını dikkatle izleyen ve önlemler almaya çalışan sultan 1224'de Sivas'ı surlarla çevirerek korunaklı duruma getirdi. Yerine geçen II.Gıyasettin Keyhüsrev'in kötü yönetimi sırasında sıkıntı çeken halk, 1240 yıllarında ayaklanarak Sivas'ı yağmaladı. Selçuklu askerlerinin sivilleri sindirmek için seferber olduğunu gören Moğollar Anadolu'yu ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Gıyasettin Keyhüsrev'i 1243'te Kösedağı Savaşında yenilgiye uğratan Moğol güçleri, Sivas'ı işgal ettiler. Moğollara bağımlı duruma gelen Selçukluları, bir süre de Moğollar tarafından kurulan İlhanlı devleti ile idare etti. Sivas ili bu dönemlerde büyük bir gelişme göstererek önemli bir ticaret ve bilim kenti olmuştur.

Anadolu'da yarım asır kadar devam eden İlhanlılar devrinde Vali Demirtaş Sivas'a yerleşmiş ve istiklalini ilan ederek Sivas'ta uzun yıllar saltanatını sürdürmüştür. Demirtaş'tan sonraki Sivas Valisi sırayla, Alaeddin Eratna oğlu Gıyasettin Mehmet, Alaeddin Ali ve oğlu Mehmet Bey'dir.

Ali Bey'in ölümünden sonra yerine geçen yedi yaşındaki Mehmet Bey'i Kadı Burhaneddin saltanatından uzaklaştırarak Sivas'ta kendi adıyla anılan devletini kurmuştur. Sivas'ı onarmak için de birçok çabalar göstererek surların etrafında hendekler kazdırılmış, kaleleri tamir ettirilmiştir. Akkoyunlu aşireti reisi Kara Osman'la yaptığı muharebe sonunda katledilmiş yerine oğlu Alaeddin geçmiştir.

Bu sırada Timurlenk Anadolu'ya akınları başlamıştır. Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt Amasya'yı almış Sivas'a yaklaşmıştır. Güneyde Karamanlıların baskısına dayanamayan Alaeddin, şehri Osmanlılara teslim etmiştir. Bir davetle Sivas'ı teslim alan Yıldırım Beyazıt, şehri vali olarak tayin ettiği en büyük Şehzadesi Emir Süleyman'a vermiştir. Sivas Osmanlıların eline geçtikten bir yıl sonra 1400 yılında Timur'un istilasına uğramış, bir süre sonra tekrar Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.

Sivas Osmanlı İmparatorluğu döneminde eyalet merkezi haline getirilerek Amasya, Çorum, Tokat kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas'a bağlı birer sancak olmuştur. Evliya çelebi Seyahatnamesi'nde belirtildiği gibi Sivas zamanının en önemli eyaletlerinden biridir (40 ilkokul, 1000 dükkan, 18 han, 40 kadar çeşmesi olduğundan bahsedilir).

Sivas'a birçok vali atanmış, bunlar içinde belki de ismi hiç unutulmayacak olan Halil Rıfat Paşa'nın yaptırdığı yollar, köprüler, hanlar ve konaklar halen halkımızın hizmetindedir.

Tarihin kaydedildiği zamandan beri önemli bir yerleşim merkezi olan Sivas, asırlar boyunca önemini korumuş ve özellikle Milli Mücadele yıllarında Milli Mücadeleye başlangıç olması ona tarihin en kıymetli değerini vermiştir. 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa, Amasya ve Tokat'tan sonra 27 Haziran 1919 günü Sivas'a gelerek yapılan toplantıda ülkenin durumu görüşülmüş ve en kısa zamanda Sivas'ta bir kongre yapılmasına karar verilmiştir. 2 Eylül 1919 günü Sivas'a gelen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve beraberindeki heyet tarafından 4 Eylül 1919 Perşembe günü saat 14.00'da bugünkü Atatürk Kongre ve Etnoğrafya Müzesi binasında Sivas Kongresi açılmıştır.



Sivas Ören Yerleri Çifte Minareli Medrese


sivas017.jpg


Taç kapı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında Vezir Sahip Şemsettin Mehmed Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyılın yarısından sonra Anadolu Selçuklu tarihinde imar faaliyetleri ve dönemin kültür hayatı ile önemli bir devresi olarak görülür.

Bu yüzyılın içerisinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve çifte Minareli Medrese gibi taş, tuğla ve çini sanatının Anadolu da en önemli yapıtlarını meydana getirmişlerdir. Bugün doğu yönünde yer alan medrese girişinin taş süslemeli cephesi büyük boyutları ve tuğla-çini örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir.

Sivas Gök Medrese Erzurum çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapının iki katlı olduğu öğrenilmektedir. ön yüz, ortada iki minareli taç kapı, iki yanındaki pencere ve köşe kuleleri ile kompoze edilmiştir. ön yüzündeki süslemeli pencereler yerleştirilirken bir simetri aranmamıştır.

Cephedeki taş süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunluğun yanı sıra aynı süslemeyi tekrardan kaçınan bir anlayışın hakim olduğu göze çarpar. Böyle bir uygulama ile daha canlı, hareketli, ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir.

Taşın yanısıra sırlı tuğla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve doyurucu kompozisyonu renklendirmiştir. Taç kapının solunda, üç dilimli küçük bir niş içinde bugün okunmayacak kadar tahrip olmuş bir yazı görülür.

Bu yazıda amel-i üstat zorlukla okunabiliyor. Bu yazıdan mimarının adının yazılı olduğu anlaşılıyor. Kesin olmamakla birlikte Konyalı Kaluyan veya keluk Bin Abdullah olduğu sanılmaktadır.

Gök Medrese

sivas015.jpg


Batı yönünde giriş kapısının yer aldığı ana portal üzerindeki kitabesinden anlaşıldığına göre 1271 yılında Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır. Taç kapısının yan sütunca başlıkları üzerinde karşılıklı olarak yazılı imzaya göre Gök medresenin mimarı Konyalı Kaluyan'dır.

Gök Medrese açık avlulu dört eyvan şemasının uygulandığı iki katlı olduğu iddia edilen bir medresedir. Plastik sanatın şaheserlerinden olan taç kapıda mermer malzeme nedeniyle ışık gölge sistemi genel görünümünü etkilemektedir.

Ayrıca sırlı tuğla ve mavi çini işçilikli tuğla örgülü minarelerde taç kapıya daha da önem kazandırmaktadır. Cephenin solunda üç dilimli kemeri, iki satırlık kitabesi ve üç yönü dolaşan geometrik bordürüyle çeşmesi cepheyi daha hareketlendirmiştir. Bu hareketliliği sağ ve sol tarafta bezemeli pencereler ve bekitme kuleler tamamlamaktadır.

Medrese taç kapının üst iki köşesinde iç içe girmiş hayvan başları doldurmaktadır. Koç, domuz, aslan, yılan, ejder başlarının tanındığı bu kompozisyonda burç işaretlerinin kast edildiği iddia edilmektedir. Türklerin on iki hayvanlı takvimlerinde de bu hayvanların bir kısmı mevcuttur. Türk takviminin hayvanları da şunlardır; Fare, sığır, pars, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur.

Minare kaidelerinden aşağı doğru inen mermer yüzeyde büyük boyutlarda geometrik, yazı ve bitkisel motifler simetrik durumda ve plastik görünümünde yapılmıştır. Medreseye girişte sağda mescidi bulunmaktadır. Ahşap minberi sonradan yapılmıştır. Mihrabın büyük bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir. çini ile kaplı olup üzerinde Ayet-el Kürsi yazılıdır.

üçgenler ile kubbeye geçişin sağlandığı mescidin kubbesi ve etekleri de çini tezyinatlıdır. Girişin solundaki kare planlı kubbeli oda ise Dar-ül Hadis bölümüdür. ıç duvarları sıvanmıştır. üzeri açık dikdörtgen planlı iç avlunun ortasında bir havuzu olması gerekir. Bugün yapının içinde bu havuzun mermer taşları hala durmaktadır.

Anadolu’da bilinen en büyük Selçuklu havuzudur. 22 köşeli poligonil bir plana sahiptir. Avlunun kuzey ve güneyinde altı sütun üzerine inşa edilmiş bir revak kısmı bulunmaktadır. Bu revakların gerisinde küçük kapılardan hücrelere girilir. Doğu yönündeki ana eyvanı yıkılmış yerine mevcut taş ve kitabelerle bir duvar örülmüştür. Kuzey ve güneydeki yan eyvanların içi çini tezyinatla süslüdür.

Sifaiye Medresesi

sivas014.jpg


Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesinde Selçuklu Sultanı I. ızzettin Keykavus tarafından 1217 M. yılında inşa ettirildiği yazmaktadır. Anadolu'daki Selçuklu tıp sitelerinin ve hastanelerin en büyük boyutlusudur.

Hastane 48x68 m. ölçülerinde olup üzeri açık, iç avlusu 22x32 m. ölçülerindedir. 1768 yılında çıkarılan bir fermanla medreseye çevrilmiş, I. Dünya Savaşı esnasında levazım ambarı olarak kullanılmıştır.

Genç yaşta hastalanan ızzettin Kevkavus vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas'a yaptırdığı şifaiye'deki türbeye getirilerek 1220 yılında defnedilmiştir.

I. Izzettin Keykavus; bilgin, iyi huylu, şair bir insandı. Genç yaşta hastalanması sebebiyle tıbba ve hekimlere çok önem vermiştir. Babası III. Gıyasettin Keyhüsrev, hocası Mecdeddin Ishak, halası Gevher Nesibe, karısı Mengücekli Behram şah'ın kızı Selçuk Hatundur.

Binada taş ve tuğla malzeme karışık olarak kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında olduğu gibi taç kapısı süslemelerine önem verilmiştir. Dışarı doğru taşıntılı taç kapı alınlığının sağında ve solunda aslan ve boğa kabartmaları yapılmıştır. Taç kapı da; pencere bordürlerinde, ana eyvan cephesinde Rumi tezyinata önem verilmiştir.

Dikkatle incelendiğinde stilize çift başlı kartal ve kuş motifleri olduğu ortaya çıkar. Ana eyvanın sağında ay sembolünün içinde örgülü saçları olan bir hanım başı ve çevresinde kelime-i şahadet yazılıdır. Ana eyvanın solunda ise; bir güneş sembolü ve ortada bir erkek başı figürü yer almaktadır. Bugün bu figürler tanınmayacak haldedir.

Gerek taç kapı cephesi, gerek pencereler, gerekse ana eyvan cephesi iç içe geçmiş yıldız biçiminde zarif motiflerle kaplıdır. Darüşşifa'nın güney eyvanı I. ızzettin Keykavus'a türbe olarak ayrılmış ve inşa edilmiştir. Türbe kare bir plana sahip olup ongen tuğla örgülü bir kasnağa sahip kubbe ile örtülü ve sivri külahlıdır.

1220 yılında vefat eden I. ızzettin Keykavus'un sandukasından başka, hanedanına mensup on iki mezar sandukası daha yer almaktadır. Türbe cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemelerine sahiptir. Süslemede geometrik geçmeler, yıldızlar, kufi yazılar, mavi, lacivert, firuze ve beyaz renkleri ile şifa hanenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır.

Bu çini süslemeyi yapanın Ahmed Bekirül Marendi olduğu sağ pencere üzerindeki alınlıkta yazılıdır. üstteki büyük çini kabartma kitabede; "Biz geniş saraylardan dar kabirlere çıkarıldık. Malın mülkün bana fayda vermedi, saltanatım mahvoldu." Fani dünyadan ahrete yolculuk günü 617 şevvalin dördü anlamına gelen bir yazı kuşağı yer almaktadır.

1220 tarihli en eski vakfiyeye de sahip olan ve dönemin tıp öğrenimi yapılması yanında hastane olarak hizmet veren şifaiye Medresesi Selçuklu döneminin şaheserlerinden birisidir.

Buruciye Medresesi


sivas018.jpg


1271 M. yılında Anadolu Selçuklu Sultanlarından III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmıştır. ılmiye çalışmaları için medrese olarak yaptırılmış ve devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina olarak uzun yıllar kullanılmıştır.

Sarımtırak renkli taşların oyma olarak yapılan giriş kapısı ve avlu karşısındaki iç cephe, devrin Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerindendir. Yapı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri açık avlu etrafındaki sütunlu revaklar ve bunların gerisinde bulunan hücrelerden oluşmaktadır.

Giriş kapısının sol yanında mavi ve siyah çinilerle süslü türbe hücrede medrese binasını yaptıran Burucerdioğlu Muzaffer Beyin ve çocuklarının mezarları bulunmaktadır. Vakfiyesinden binada bir de kütüphane bulunduğu anlaşılmaktadır.

Mukarnas kavsaralı bir nişin belirlediği taç kapıda dışa taşıntılı rozetler dikkati çekmektedir. Cephenin her iki köşesindeki demet payelerden oluşan köşe kuleleri yazı kuşağı ve pencereler cepheyi zenginleştirmektedir.

Taş işletmeciliğinde ağırlığın taç kapıda yer aldığı görülür. yıldız, rumi ve geometrik motifler yüzeysel ancak bir dantel gibi işlenmiştir.

Hafik Gölü

hafik%20g%C3%B6l%C3%BC%20temiz.jpg


Hafik ilçesine 2 Km. Sivas'a 39 Km uzakliktadir. çevresi piknik için uygundur. Yeme-içme imkanina sahiptir. Gölde kayikla gezilebilir. Bol miktarda balik tutulabilir.

Zara Tödürge Gölü

t%C3%B6d%C3%BCrge.jpg


Sivas-Erzurum karayolu üzerinde Sivas'a 50 Km uzakliktadir. Mesire yeri olarak müsait olup, gölde kayikla gezinti yapilabilir. Balik avlanabilir. Göl kenarinda bir gazino vardir.

Gürün Gökpinar Gölü

g%C3%B6kp%C4%B1nar.%202.jpg


Sivas'a 147 Km Gürün ilçesine 10 Km mesafededir. Suyun berrakligi, temizligi ve rengiyle dogal çekicilige sahiptir. Gölde bol miktarda alabalik üretilmektedir. çogunlukla günübirlik ziyaretçilerin geldigi harika bir mesire yeridir.

Sizir Selalesi

s%C4%B1z%C4%B1r%20%C5%9Felaesi.jpg


Gemerek ilçesi, Sizir kasabasina 1 Km mesafede, yesil bir alan içerisinde Göksu çayi üzerindedir. çay bahçesi ve gazinosuyla yörenin sikça ziyaret edilen mesire yeridir.

Egriçimen Yaylasi


Koyulhisar ilçesine 20 Km mesafede çam ormanlari ile kapli, dogal manzaralarla güzel bir dinlenme teridir. Yöre dag turizmi için elverislidir.

Kardesler Ormani

Sehir merkezine 7 Km uzaklikta Il özel Idaresine Müdürlügüne ait orman sahasinda Sivas Valiligi çevre Koruma Vakfinca yaptirilan güzel bir dinlenme ve mesire yeridir.

Kale Park

Sehrin orta kesimindeki eski Sivas Kalesi bugün agaç ve çiçeklerle kapli bir dinlenme yeridir.Gazino ve çay bahçesi vardir.

Belediye (Ethembey) Parki

Sehir merkezine yakin bir dinlenme yeridir.çocuk bahçesi, gazino ve çay bahçesi vardir.

Pasabahçe (Pasa Fabrikasi)

Sehir mekezine 7 Km günübirlik ğpiknik alanidir.

Dagcilik ve Av Turizmi

Koyulhisar Egriçimen Yaylasi, Köse Dag, Sizir Selalesi, Eskiköy ören Yeri, Sizir ve Dogansar Yaylalari, Yildizdagi, çaldagi Treking(doga yürüyüsü) yapilabilecek uygun alanlardir.

Yaban Hayati (Avcilik)

Sivas ili yabani hayvan bakimindan çok zengindir. Ilin Iç Anadolu, Dogu Anadolu ve Karadeniz iklimleri arasinda bir geçit yeri olusu, il topraklarinin engebeli ve sarp olmasi yabani yasami çesitlendirir.

Divrigi ilçesi ile bu ilçeye bagli Danisment ve Sincan bucaklarinda; Zara ilçesi ile bu ilçeye bagli Beypinar ve Bolucan bucaklarinda; Yildizeli ilçesinde, Susehri ilçesi ile bu ilçeye bagli, Gökçekent bucaginda bol miktarda keklik ve tavsan bulunmaktadir.

Merkez ilçe, Ulas, Kangal, Hafik ilçeleri ile çukurbelen Köyü çevresinde kanatli av hayvanlarindan; Sahin, Bildircin bol miktarda bulunmaktadir.

Merkez ilçe, Seyfebeli, Hafik, çukurbelen yörelerindeki sazlik ve batakliklarda yaban ördegi; ildeki tüm göllerin çevresinde yaban kazlari yasamaktadir.

Sivas'taki bütün akarsular ile Tödürge, Hafik Lota ve Gürün Gökpinar gölleri de bolca Balik avlanan tatli sulardir.

Ilin iğne yapraklı ormanlarinin yayıldığı Koyulhisar, Yildizeli, Akdaglar, Zara ve Serefiye yörelerinde az sayıda yaban domuzu, tilki ve ayıya rastlanir.

Ilde av mevsimi her yıl yeniden belirlenmektedir.

Kış Turizmi


Il merkezine çok yakın bir noktada bulunan Yogunyokus tesislerinde ve üniversitenin dogusunda bulunan Gardaşlar Tepesinde kayak yapılabilmektedir. Yogunyokus'ta halen bulunan tesislerin geliştirilmesi, Yıldızdağı 'nın kış sporları merkezi yapilmasi yönünde çalısmalara bir an önce baslanmasi ile birlikte Sivas, Kis turizmi açisindan büyük bir hareketlilik gösterecektir.

Inanç Turizmi

Sehir merkezinde ve ilçelerde bulunan türbeler özellikle yaz mevsiminde yogun ziyaretçi akimina ugramaktadir. Il merkezinde Abdulvahab-i Gazi, Seyh Emir Ahmed(Güdük Minare), Semsettin Sivas-i, Zara ilçesinde Seyh Merzuban, Imranli ilçesinin Avsar köyünde Cogibaba, Yildizeli ilçesinin Banaz köyünde Pir Sultan Abdal ve Divrigi ve Sarkisla ilçelerinde bulunan çok sayida türbeyi(kümbet) bu kapsamda sayabiliriz.


--------------------------------------------------------------------------------

Yöresel Giysi ve El Sanatlari


sivas055.jpg
sivas061.jpg

sivas069.jpg


Sivas el sanatlari, hediyelik ve turistik esya yönünden dünyada ayri bir yere sahiptir. özellikle hali, kilim, seccade, cicim, heybe, hali yastik ve çorap çesidi bakimindan hakli bir ün yapmistir.

Sicak çermik

sivas042.jpg


Sicak çermik Sivas'a 31, havaalanina 25 Km uzaklikta ve Ankara yolu üzerindedir.

Kaplica suyu 35-45 derece sicaklikta ve sodyumlu, sülfatlı, hidrokarbonatlı, magnezyumlu ve karbonatlı bir bileşime sahiptir.

Kaplıca suyu, romatizma, sinir sistemi, solunum yolu, sindirim sistemi, metabolizma bozuklukları, böbrek ve idrar yolları hastalıklarının tedavisinde yararlı olmaktadır.

Yaz sezonunda kaplica çadir kent görünümündedir. 1200 c.varinda çadir ve baraka kurulmaktadir.15 Haziran-15 Eylül tarihleri arasinda hafta içi 10,000, hafta sonu 20,000 kisi gelmektedir.

Kaplicada 4 otel,2 açik havuz,2 kapali havuz ve 87 adet(27 lüks mermer banyo olmak üzere) özel kabin bulunmaktadir.4 otelde toplam 130 oda vardir ve 350 yatak kapasitelidir.

çamlica,Karlipinar ve Sifa otelleri yaz sezonunda açiktir.Sefa oteli ise jeotermal enerjiyele isitilmaktadir ve 32 oda ve 75 yatak kapasitesi ile yaz-kis açiktir.

Soguk çermik


sivas043.jpg


Il merkezine 19 Km uzaklikta, Erzincan karayolu üzerinde bulunan Soguk çermik suyunun sicakligi 28-30 derecedir ve içildiğinde mide, bağırsak ve safrakesesi hastalıklarına iyi gelmektedir.


Balikli çermik


sivas044.jpg


Il merkezine 96 Km, Kangal'a 13 Km mesafededir. Kaplicanin 5 Km yakinindan Sivas-Malatya demiryolu geçmektedir.Suyun sicakligi 36,5 derecedir.

çermikte boylari ortalama 3-6 cm, en büyügü 10 cm olan baliklar, cilt hastaliklarinda özellikle de Psoriasisde(Sedef Hastaliginda) cilt üzerindeki kurutlari delerek ve kopararak yemekte, böylece cilt hastaliginin düzelmesine olumlu yönde katkida bulunmaktadirlar.

Kaplica bünyesinde 2 ayri motelde toplam 300 yatak bulunmaktadir. Kamp ve karavan turizmine uygun olup, 150 kamp yeri mevcuttur. Bütün yil hizmete açiktir.

Ayrica olimpik ölçülerde yüzme havuzu, 20 adet özel banyo vardir. Havuzlar günde 1500 kisiye hizmet verme kapasitesindedir.





Sivas Turizm


Çeşitli uygarlıklara sahne olan Divriği'ye Malazgirt zaferinden sonra, Türkler yoğun bir şekilde yerleşmişler, Alparslan'ın komutanlarından Mengücek Gazi tarafından alınır. Erzincan, Kemah ve Divriği'ye yerleşerek Mengücekoğulları devletini kurmuşlardır. Erzincan-Kemah ve Divriği olarak iki kol oluşturan Mengücekoğulları'nın bir koluna Divriği merkezlik etmiştir. Divriği bu devirde çok imar görmüş ve Mengücekoğulları, sosyal alandaki kuruluşların yapımına önem vermişler, yaptırmış oldukları sanat değeri çok yüksek anıtlarla da övülmeye layık bir Selçuklu kolu olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Mengücekoğulu Ahmed Şah ve eşi Turan Melek tarafından 1228 yılında yaptırılmış olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Anadolu'da eşine rastlanamadığı gibi, dünya sanat tarihinin de en ilginç eserlerinden biri olarak evrensel nitelikli bir baş yapıt teşkil eder. Eşsiz bezemeleri ile, dönemin taş işçiliğini aşan bu anıtın özgün bir üslubu vardır. Divriği mucizesi ya da muamması denilen, öncesiz ve sonrasız bu üslup Selçuklu dönemindeki sanat ve zenaat ortamının bütün biçimsel sözlüğünü içeren, adeta ansiklopedik bir birikimi sergilemektedir.

Divriği Ulu camii ve Darüşşifası Divriği Kalesinin güneyinde, Iğımbat tepesinin batı eteğinde yükselmektedir. Divriği Ulu Camii, Kale Camii'ni yaptıran Mengücek beyi Şahinşah'ın torunu ve Süleyman Şah'ın oğlu Ahmed Şah tarafından 1223 yılında yaptırılmaya başlanmıştır. Anıtın baş mimarı Ahlatlı Hürremşah'tır. Caminin mükemmel bir işçilikle yapılmış olan ahşap minberi, Tiflisli İbrahim oğlu Ahmed adlı bir sanatkara aittir ve1240 tarihini taşımaktadır. Ulu Camii'nin orijinal vakfiyesinin tarihi ise 1243 olup, anıtın yapımı oldukça uzun sürmüştür.

Ulu Camii'nin güneyinde, bitişik nizamda inşaa edilmiş olan Darüşşifa yer alır. Uzaktan ve yakından bu iki yapı ayırt edilemediğinden, Ulu Camii deyimi her iki yapıyı da kapsar. Camii ile darüşşifa, 32X64 m.=1280 m2, Darüşşifa 24X32 m.=768 m2 dir. Camii, 16 sütunlu enlemesine ve boylamasına beş sahın oluşturmakta,üstü 23 tonoz ve iki kubbe ile örtülüdür. Sekiz köşeli olan sütunlar geniş başlıkları taşımaktadır. Duvarların kalınlığı 140 cm. dir. Mihrap, biçim ve dekoratif özellikler açısından Anadolu'da tektir. Caminin, kıble kapısı (kuzey taçkapısı), batı yönünde çıkış kapısı olan Çarşı kapısı (batı kapısı) ve doğuda yer alan Şah kapısı olmak üzere üç girişi vardır. Camide tarih ve isim veren kitabeler 4, usta imzaları 4, besmele,ayet ve dua yazılı olan 21 yazılı pano yer almaktadır.

Kıble kapısı (kuzey taçkapısı), Selçuklu yapılarının kapılarında olduğu gibi, yapıya göre daha yüksek ve dışa taşıntılı biçimdedir. Barok stilde tasarlanmış olan bu taç kapı 14.5 m. yükseklikte, ve 11.5 m. eninde, 4.5 m. derinliğindedir; portal duvar cephesinden ileriye doğru 1,6m. dışa doğru taşırılmıştır.

Taç kapının iki kanadında simetri izlenimi vererek arka arkaya sıralanan, hemen hemen bağımsız durumdaki yüksek kabartmalar, her dalında ufak ağaçların, ince sütunlardan kocaman yaprakların, ayna denilen ve üzerleri yıldız kabartmalı yuvarlak levhaların çıktığı plastik bir görünüm sergilemekte, kapının har iki yanında kırma motifler ve vazo motifi yer almaktadır. Kapının planı ve bezemeleri, benzerine asla rastlanamayan bir tasarım hüneri sergileyen, kompozisyonu, cephe güzelliği, malzeme seçimi, kabartmaları, plastiği, anıtsal etki ve ışık gölge derinlikleri yönünden üstünlük taşımaktadır. Sanatkar sanki bitki motifleri ile bir cennet bahçesi tasarlamıştır.

Kapıda yer alan iki kitabenin ince iki satırlık olanında, Alaaddin Keykubad devrinde yapıldığı, iri harfli, yüksek kabartmalı ve zemini çiçek motifli olan diğer kitabede ise 1228 yılında Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bu kitabenin çiçek zemini içinde, başında ve sonunda olmak üzere stilize bülbül ve gül kabartması ilgi çekici bir kompozisyondur.

Caminin batı yönünde bulunan Çarşı kapısında (çıkış kapısı) 9.5 m. yükseklik, 6 m. en, 2.6 m. derinlik ve 1.4 m. taşıntı vardır. Selçuklu sanatında rastlanamayan özellikteki bu kapı üzerinde, 1228 tarihini veren bir kitabe bulunmakta, kapının bütün yüzeyini, ince ayrıntılarla, zengin bitkisel motifler örtmektedir. Bu süsleme, adeta bir halı ve eşsiz desenlerle bezeli bir kumaşa benzetildiğinden bazı bilim adamları tarafından bu kapıya "Tekstil kapı" denilmiştir. Kapı çıkıntısının sağ ve solunda çift başlı birer kartal, nişin yan yüzeyinde ise tek başlı bir kartal bulunmaktadır; pek çok hanedan tarafından kudret ve egemenlik simgesi olarak kullanılan bu sembol, hiçbir yerde buradaki kadar zarif işlenmemiştir.

Doğu yönündeki şah kapısı, fonksiyonuna uygun olarak "Taht kapısı" olarak da bilinmektedir. Yüzeyi bitkisel, geometrik, yıldız, düğüm, saç örgüsü motifleri ile bezemelidir.

Minare, caminin kuzeybatı köşesinde yer alır ve silindirik gövdeli bu minare, caminin asıl minaresinin yıkılmasından sonra, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1523 yılında yenilenmiştir.

Divriği Ulu Camii'nin her biri bir sanat eseri olan halı ve kilimleri İstanbul Halı ve Kilim Müzesi'nde sergilenmektedir.

Camiye güney yönünden bitişik olan Darüşşifa (Turan Melek Darüşşifası), Erzincan Emiri Fahreddin Behram Şah'ın kızı ve Ahmed Şah'ın eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. 18.yy da medrese haline getirildiği için Şifaiye medresesi de denilmektedir. Görkemli ve zengin süslemelerle bezeli taçkapısı, dört eyvanlı, orta avlusu kapalı plan şeması ile, Orta Asya Türk yapı geleneğine bağlı, benzersiz bir Mengücek anıtıdır. 1206 Kayseri ve 1217 tarihli olan Sivas Darüşşifası gibi, Divriği Darüşşifası da günümüze bozulmadan gelen, en sağlam, en eski Selçuklu tıp merkezlerinden biridir.

Darüşşifa kapısı, yükseklik ve plan bakımından yepyeni özellikler gösterir. Yarım bir eyvan görünümünde olan taç kapının kemeri, işlemeleri ile bir başbağı veya tacı andırmakta, adeta bir kadın başını simgelemektedir. 14 m. yükseklikte ve 10.5 m. derinlikte olan kapının sol payesinde,üçgenler içinde gizlenmiş bir ustalar rölyefi vardır. Taçkapının dış sütun demetlerinin üzerinde de biri sol diğeri sağ tarafta olmak üzere erkek ve belirgin örgülü saçı ile kadın (şah-melek) kabartmaları yer alır ki bunların egemenlik, aydınlık, mutluluk, umut gibi kavramları sembolize ettiği Sivas Darüşşifası'nın da iç eyvanının iki yanında bulunan kadın erkek kabartmalarında olduğu gibi ay ve güneşi simgelediği de düşünülmektedir. Sütun demetlerinde yer alan geometrik bordür, Selçuk kaftanlarının kollarındaki kolbağlarına benzetilir. Tabandan yükselen bu sütun demetleri, kapı üzerinde yer alan diskler, kartuşlar plastik biçimli palmetler, ışık-gölge oyunları ile olağanüstü bir sanatı sergiler. Kapı kavsarsının altına gelen alınlık da yıldız motifleri ile dekore edilmiş olup, beş köşeli yıldız motifleri ilk olarak Divriği Darüşşifası'nda bulunmaktadır. Alınlığın altında birinci kata ışık veren pencere bulunur. Bu dikdörtgen ve bölmeli pencere, son derece zarif işlemeli bir sütuncuğun ardında olup, bombeli bir profille sınırlandırılmıştır. Bu anıtsal kapıda, büyük ve kitlesel taşlar ustalıkla ve özellikle yıldız ve ay motifleri, palmet örnekleri, yaprak frizleri, yuvarlak dilimli yelpazeler, bir çok süsleme ile uyum içinde, görenlere sonsuz bir hayranlık uyandıran destansı nitelikteki zevk inceliği ile sunulmaktadır.

Darüşşifa'da iki kitabe vardır; girişinin üzerinde yer alan ilk kitabede binanın 1228 tarihinde Melike Turan Melek tarafından yaptırıldığı,iç mekandaki diğer kitabede ise "Ahlatlı... Hürremşah'ın eseri" olduğu belirtilmektedir.

Bu anıtsal kapıdan sağ ve solunda birer koğuşun bulunduğu giriş eyvanına geçilir ve ikinci bir kapı ile iç avluya ulaşılır. Revaklı avlunun ortasında küçük bir havuz vardır. Ana eyvanın kuzeyinde dıştan kırık pramidal, içten kubbeli türbe bulunmaktadır. Türbede Ahmet Şah, eşi ve ailesine ait onaltı kabir bulunur. Bunlardan iki tanesi Selçuklu çinileri ile kaplı olup Ahmed Şah ve Turan Melek'e aittir. Türbeye ayrıca camiden de geçilmektedir.

Darüşşifanın yönetimi ile ilgili en eski vakfiye XIV.yy. sonlarında düzenlenmiş olup, orijinal vakfiye ele geçmemiştir. XIV.yy. düzenlenen bu vakfiyede, hem vakıflarının, hem de mütevellilerinin hep kadın olduğu görülmektedir. Darüşşifanın yalnızca yaptırıcısının değil, yöneticilerinin/mütevellilerinin de kadınlar olduğu ele geçen belgelerden anlaşılmaktadır.

UNESCO'nun koruma çalışmaları kapsamında yürütülen "Dünya Kültür Mirası" listesinde Türkiye'den dokuz doğal ve kültürel varlık bulunmaktadır. 1985 yılında, bu listede yer alan ilk üç varlık içinde olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, özgün mimarisi, estetik, kültürel ve evrensel değeri ile ayrıca, 13.yy.da kadın-erkek eşitliğini de simgeleyen bir anıt olarak bu listeye alınmaya layık görülmüştür. Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan diğer doğal ve kültürel varlıklar içinde Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası eser olarak (diğerleri SİT alanıdır) tektir​
[/COG]

kaledencamii.jpg
 
baya eski resimler kullanmışsın bazılarında mesela gürün gökpınar ve sızır şelalesini bildiğimden söylüyorum eline sağlık sağolasın bilgiler için
 
Çifte minare, buruciye medresesi ve kale camisi restore oluyor bitince mükemmel olacak.
 
sivas baştan aşağı tarih kokan bir şehir teşk eline sağlık
 
örnek bir anadolu şehri , insanıyla toprağıyla
 
Geri
Üst