mtt
New member
- Katılım
- 18 Ocak 2007
- Mesajlar
- 160
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bugün itibariyle Türk siyasetinde gelinen nokta, kendini bir yıl öncesinden hissettirir ölçüde belli etmişti. Tüm muhalefet, 4. yılını tamamlayan iktidardan seçimlerin yenilenmesini istemeye başlamıştı.
Bu isteklere aldırmadan, tek başına iktidar olmanın, daha önce hiç görülmemiş rahatlığı ve ukalalığı içerisinde bulunan AKP iktidarı, kendince bir strateji belirledi ve ısrarla bunu uygulama yoluna gitti.
AKP’nin stratejisi çözüm yerine kriz yaratan bir stratejiye dönüştü. Meclis her ne sebeple olursa olsun Cumhurbaşkanını seçemeyecek duruma geldi.
Bu ortamda ülkemizin ve demokrasimizin temel direği olan Yasama, Yürütme, Yargı organları hak etmedikleri bir yara aldılar. Nihai olarak tüm bu gelişmelere dur diyecek, çözüm getirecek tek güç ve tek yetkili halkın kendisidir.
Halkın önünde birisi kesin olmakla beraber iki sandık vardır. Bir aksilik olmaz ise Halk Cumhurbaşkanını da seçebilecek erdeme kavuşacaktır.
Siyasetin seçim havasına bürünmesiyle beraber bir takım koltuk sevdalıları, makam düşkünleri çalışmalara başladı. İlk önce malumunuz çeşitli mitinglerle halk kitleleri harekete geçirildi....
Başlangıçta vatanını milletini seven, laik, demokrat, milliyetçi, dini hassasiyetleri olan insanların katıldığı, Cumhuriyet sevdalılarının bir araya geldiği, kısacası AKP’nin demokratik diktatörlüğüne karşı oluşturulan tepki olarak ifade edildi bu mitingler....
Bu beklentiler içersinde olan halk, ilk olarak Tandoğan meydanını doldurdu fakat gerçek çok geçmeden anlaşıldı. Bu mitingler CHP ve DSP’nin birleşme mitinglerine dönüşmekle beraber ilginç karelerde ortaya çıktı. İstanbul, Manisa ve İzmir mitingleri kuşkusuz dünya basını tarafından önemle takip edildi. Ancak Mitinglerin toplumun her kesimini temsil etmemesi ilk başta oluşan olumlu havayı dağıttı.
Sonuçta CHP ve DSP birleşir mi bilinmez ama Türkiye’de sol artık bitme noktasına geldi. Bunun sorumlusu Baykal, tüm Türkiye’nin gözü önünde hukuku siyasete alet etmeye çalışarak, siyasal sistemi kitleyerek, bencil hareket ederek siyasi hayatında tedavisi imkânsız yaralar açtı. Mitinglerde halkın karşısına çıkanların, Atatürk’ün Türkiye’sini bölmeyi hedeflemiş örgütlerinde konserlerine çıkmış, toplantılarına katılmış olmaları bardağı taşıran son damla oldu.
Zaten uzun süredir “Atatürkçülük” adına sığınıp ta bu memleketin değerlerine saldıranların sığındığı yer olan sol zihniyet kendi kuyusunu kendi kazmış oldu. Sanıyorum gerçek Atatürkçü, laik solcularda bu durumdan rahatsız olarak seçimlerde tepkilerini oylarına yansıtacaklardır.
İkinci olarak Baykal’ın peşine takılıp siyasi sistemi çıkmaza sürükleyen Anavatan ve Doğru Yol Partisi de kendi koltuklarının peşine düşerek birleşme kararı aldılar ve misyonunu tamamlamış bir siyasi parti olan DP’nin geçmişte kalan şanına sarıldılar. Bir atasözüyle tespit yapmak gerekirse “Kılavuzu Karga olanın burnu…”. Bir kere Baykal kendi seçmenine ne kazandırabilmiş ki size ne kazandırsın?
Yıllarca Baykal’ı ve dolayısıyla CHP’yi “demokrasiyi getirenler bu ülkede demokrasi istemiyor” diye eleştirenler nasıl olduda CHP ile aynı safta hem de demokrasinin karşısında yer alabildiler? Bu hareketleriyle iktidar partisine hak etmedikleri bir teveccüh kazandırarak kendi sonlarını hazırladılar.
Zaten millet demokratik yollardan DYP ve ANAP’ı etkinsizleştirmişti ama transfer milletvekilleriyle bir şekilde mecliste yer aldılar, temsil ettikleri halkın hakkını da, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oylamaya katılmayarak savunamadılar. İşin ilginç olanı DP’yi kurmayı bile beceremediler…
Gelelim iktidara… Muhalefetin acemiliğinin bir neticesi olarak halktan hak etmedikleri bir teveccüh kazandılar. Her ne kadar oylarını artırmış gözükseler de bazı gerçekler unutulamaz, Türkiye böyle bir idaresizlik, iradesizlik ortamına bugüne kadar hiç sürüklenmemiştir. Bu kadar güçlü bir şekilde iktidara gelip te AB’nin istekleri haricinde hiçbir şey yapmayan başka bir iktidar daha yoktur.
AKP’nin yaptıklarını 276 yı sağlayan 3 partili bir koalisyon hükümeti de yapabilirdi, o halde tek parti iktidarının faydası ne oldu? Halkın isteklerine hangi oranda karşılık verdiler? Türk Milleti dış politikada ezilmeyecek, içte terörün kökü kazınacak, başörtüsü serbest olacak, AB ye karşı dirayetli olunacak diye iktidara gelmedi mi AKP? Ne oldu peki?
Daha dün pasaport vererek Irak’ın dışına çıkmasını sağladığımız çapulcular koskoca Türkiye ‘yi tehdit etme cüretinde bulundular. 57. hükümet zamanında tek bir asker şehit olmamışken AKP ile birlikte hemen hemen her gün Mehmetçik şehit düşmekte, PKK siyasallaşmakta, memleket bölünme tehdidiyle karşı karşıya kalmakta. Memleketin gelir kaynağı olan stratejik kurumlar yabancılara satılmakta… Yani Türkiye, 80 yıldır hiç bu kadar tehdit altında kalmamıştı. Bunun sorumlusu elbette ki 5 yıldır Türkiye’ yi yöneten AKP iktidarıdır.
AKP iktidarının övündüğü ve marifetmiş gibi her yerde vurguladığı çift yol çalışması ise tam bir muammadır. Özelleştirmelerden elde edilen gelirle ve yurt dışından sağlanan kredilerle yapılması planlanan 15 bin kilometre çift yolun Türkiye için ne anlama geldiğini birkaç cümle ile özetlemek istiyorum. Dünyanın her yerinde gelişmiş ülkelerde en çok kullanılan ulaşım yolları demiryolu ve havayoludur. Ve bu ülkelerde demiryolu ile hava yolu rekabet halindedir.
Ne acıdır ki bizde otobüs firmalarıyla uçaklar rekabet halindedir. Rekabet yolculuk süresinin kısaltılmasında değil, ücrettedir. Bu da bizim üçüncü dünya ülkesi olmaktan kurtulamayacağımız anlamına gelmektedir. Yapılan bir kilometre çift yolun masrafı yaklaşık 1,5 milyon dolardır, bir kilometre tren yolunun maliyeti ise 1,4 milyon dolardır. Duble yolun ömrü 15 yıl, tren yolunun ömrü en az 30 yıldır. Bu tablo 1960’lı yıllarda oynanan oyunun 2002’de tekrar oynanmaya başladığının bir göstergesidir. Yüce Türk Milleti sandıkta bu oyunu bozmak ve gerçekleri görmek mecburiyetindedir.
1960’lı yıllarda da Türkiye’nin her yerine yol yapıldı ve yurt dışından fahiş fiyatlarla otomobiller getirildi. Eğer o yıllarda oto yol yerine Tren yolu yapılsaydı bugün muhtemelen 300–400 km hızla giden Trenlerde güvenli bir şekilde seyahat ediyor olacaktık. Yıl 2002, Türkiye’nin her yerine çift yol yapılıyor, ÖTV indirimiyle, kredilerle halk sıfır kilometre otomobil almaya teşvik ediliyor, Türkiye’nin bütün parası yurt dışına çıkıyor, Türkiye 1960’lı yıllarda olduğu gibi bugünde hurdalık olma yolunda ilerliyor. Neden Türkiye’nin kendine has bir markası yok diyenler, neden biz üretmiyoruz diyenler, işte bu zihniyeti değiştirmek ve oyunu bozmak için önümüzde bir fırsat var. Kullanacağımız oy sonraki 50 yılımızı kurtaracak bir niteliktedir.
Siyasette yaşanan tüm gelişmeler karşısında dimdik ayakta duran, bu süreçte duruşuyla en fazla kazanıma sahip olan, halkı için hep doğruları savunan, hiçbir partiyle birleşme gereği duymayan tek parti MHP’dir. MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli, daha bir yıl öncesinden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krize dönüşeceğini söyleyerek geleceği görmüş ve uyarılarda bulunarak erken seçime gidilmesini istemiştir. Nitekim dedikleri bir bir çıkmış ve erken seçim kaçınılmaz olmuştur. Türkiye’yi gelecekte lider ülke yapma yolunda ilerleyen MHP, Ankara merkezli bir kutbun oluşmasını sağlayacak tek iradedir.
Türkiye bulunduğu coğrafyada kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. Avrupa Birliğinin dinamosu sayılan Almanya ve Fransa’da Türkiye karşıtlarının iktidar oldukları göz önünde bulundurulursa, Kuzey Irakta yaşanan gelişmeler, Ermenistan sorununda yaşanan gelişmeler dikkate alınırsa Türkiye’de Milliyetçi bir iktidar zaruridir. Laikliğin, demokrasinin ve cumhuriyet değerlerinin en güçlü savunucusu Milliyetçi Hareket’tir.
---------------------------------------60. HÜKÜMET MİLLİYETÇİ HAREKET-------------------------
KAYNAK: http://www.yalniz-kurt.com/modules.php?name=News&file=article&sid=2080&mode=&order=0&thold=0
Bu isteklere aldırmadan, tek başına iktidar olmanın, daha önce hiç görülmemiş rahatlığı ve ukalalığı içerisinde bulunan AKP iktidarı, kendince bir strateji belirledi ve ısrarla bunu uygulama yoluna gitti.
AKP’nin stratejisi çözüm yerine kriz yaratan bir stratejiye dönüştü. Meclis her ne sebeple olursa olsun Cumhurbaşkanını seçemeyecek duruma geldi.
Bu ortamda ülkemizin ve demokrasimizin temel direği olan Yasama, Yürütme, Yargı organları hak etmedikleri bir yara aldılar. Nihai olarak tüm bu gelişmelere dur diyecek, çözüm getirecek tek güç ve tek yetkili halkın kendisidir.
Halkın önünde birisi kesin olmakla beraber iki sandık vardır. Bir aksilik olmaz ise Halk Cumhurbaşkanını da seçebilecek erdeme kavuşacaktır.
Siyasetin seçim havasına bürünmesiyle beraber bir takım koltuk sevdalıları, makam düşkünleri çalışmalara başladı. İlk önce malumunuz çeşitli mitinglerle halk kitleleri harekete geçirildi....
Başlangıçta vatanını milletini seven, laik, demokrat, milliyetçi, dini hassasiyetleri olan insanların katıldığı, Cumhuriyet sevdalılarının bir araya geldiği, kısacası AKP’nin demokratik diktatörlüğüne karşı oluşturulan tepki olarak ifade edildi bu mitingler....
Bu beklentiler içersinde olan halk, ilk olarak Tandoğan meydanını doldurdu fakat gerçek çok geçmeden anlaşıldı. Bu mitingler CHP ve DSP’nin birleşme mitinglerine dönüşmekle beraber ilginç karelerde ortaya çıktı. İstanbul, Manisa ve İzmir mitingleri kuşkusuz dünya basını tarafından önemle takip edildi. Ancak Mitinglerin toplumun her kesimini temsil etmemesi ilk başta oluşan olumlu havayı dağıttı.
Sonuçta CHP ve DSP birleşir mi bilinmez ama Türkiye’de sol artık bitme noktasına geldi. Bunun sorumlusu Baykal, tüm Türkiye’nin gözü önünde hukuku siyasete alet etmeye çalışarak, siyasal sistemi kitleyerek, bencil hareket ederek siyasi hayatında tedavisi imkânsız yaralar açtı. Mitinglerde halkın karşısına çıkanların, Atatürk’ün Türkiye’sini bölmeyi hedeflemiş örgütlerinde konserlerine çıkmış, toplantılarına katılmış olmaları bardağı taşıran son damla oldu.
Zaten uzun süredir “Atatürkçülük” adına sığınıp ta bu memleketin değerlerine saldıranların sığındığı yer olan sol zihniyet kendi kuyusunu kendi kazmış oldu. Sanıyorum gerçek Atatürkçü, laik solcularda bu durumdan rahatsız olarak seçimlerde tepkilerini oylarına yansıtacaklardır.
İkinci olarak Baykal’ın peşine takılıp siyasi sistemi çıkmaza sürükleyen Anavatan ve Doğru Yol Partisi de kendi koltuklarının peşine düşerek birleşme kararı aldılar ve misyonunu tamamlamış bir siyasi parti olan DP’nin geçmişte kalan şanına sarıldılar. Bir atasözüyle tespit yapmak gerekirse “Kılavuzu Karga olanın burnu…”. Bir kere Baykal kendi seçmenine ne kazandırabilmiş ki size ne kazandırsın?
Yıllarca Baykal’ı ve dolayısıyla CHP’yi “demokrasiyi getirenler bu ülkede demokrasi istemiyor” diye eleştirenler nasıl olduda CHP ile aynı safta hem de demokrasinin karşısında yer alabildiler? Bu hareketleriyle iktidar partisine hak etmedikleri bir teveccüh kazandırarak kendi sonlarını hazırladılar.
Zaten millet demokratik yollardan DYP ve ANAP’ı etkinsizleştirmişti ama transfer milletvekilleriyle bir şekilde mecliste yer aldılar, temsil ettikleri halkın hakkını da, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oylamaya katılmayarak savunamadılar. İşin ilginç olanı DP’yi kurmayı bile beceremediler…
Gelelim iktidara… Muhalefetin acemiliğinin bir neticesi olarak halktan hak etmedikleri bir teveccüh kazandılar. Her ne kadar oylarını artırmış gözükseler de bazı gerçekler unutulamaz, Türkiye böyle bir idaresizlik, iradesizlik ortamına bugüne kadar hiç sürüklenmemiştir. Bu kadar güçlü bir şekilde iktidara gelip te AB’nin istekleri haricinde hiçbir şey yapmayan başka bir iktidar daha yoktur.
AKP’nin yaptıklarını 276 yı sağlayan 3 partili bir koalisyon hükümeti de yapabilirdi, o halde tek parti iktidarının faydası ne oldu? Halkın isteklerine hangi oranda karşılık verdiler? Türk Milleti dış politikada ezilmeyecek, içte terörün kökü kazınacak, başörtüsü serbest olacak, AB ye karşı dirayetli olunacak diye iktidara gelmedi mi AKP? Ne oldu peki?
Daha dün pasaport vererek Irak’ın dışına çıkmasını sağladığımız çapulcular koskoca Türkiye ‘yi tehdit etme cüretinde bulundular. 57. hükümet zamanında tek bir asker şehit olmamışken AKP ile birlikte hemen hemen her gün Mehmetçik şehit düşmekte, PKK siyasallaşmakta, memleket bölünme tehdidiyle karşı karşıya kalmakta. Memleketin gelir kaynağı olan stratejik kurumlar yabancılara satılmakta… Yani Türkiye, 80 yıldır hiç bu kadar tehdit altında kalmamıştı. Bunun sorumlusu elbette ki 5 yıldır Türkiye’ yi yöneten AKP iktidarıdır.
AKP iktidarının övündüğü ve marifetmiş gibi her yerde vurguladığı çift yol çalışması ise tam bir muammadır. Özelleştirmelerden elde edilen gelirle ve yurt dışından sağlanan kredilerle yapılması planlanan 15 bin kilometre çift yolun Türkiye için ne anlama geldiğini birkaç cümle ile özetlemek istiyorum. Dünyanın her yerinde gelişmiş ülkelerde en çok kullanılan ulaşım yolları demiryolu ve havayoludur. Ve bu ülkelerde demiryolu ile hava yolu rekabet halindedir.
Ne acıdır ki bizde otobüs firmalarıyla uçaklar rekabet halindedir. Rekabet yolculuk süresinin kısaltılmasında değil, ücrettedir. Bu da bizim üçüncü dünya ülkesi olmaktan kurtulamayacağımız anlamına gelmektedir. Yapılan bir kilometre çift yolun masrafı yaklaşık 1,5 milyon dolardır, bir kilometre tren yolunun maliyeti ise 1,4 milyon dolardır. Duble yolun ömrü 15 yıl, tren yolunun ömrü en az 30 yıldır. Bu tablo 1960’lı yıllarda oynanan oyunun 2002’de tekrar oynanmaya başladığının bir göstergesidir. Yüce Türk Milleti sandıkta bu oyunu bozmak ve gerçekleri görmek mecburiyetindedir.
1960’lı yıllarda da Türkiye’nin her yerine yol yapıldı ve yurt dışından fahiş fiyatlarla otomobiller getirildi. Eğer o yıllarda oto yol yerine Tren yolu yapılsaydı bugün muhtemelen 300–400 km hızla giden Trenlerde güvenli bir şekilde seyahat ediyor olacaktık. Yıl 2002, Türkiye’nin her yerine çift yol yapılıyor, ÖTV indirimiyle, kredilerle halk sıfır kilometre otomobil almaya teşvik ediliyor, Türkiye’nin bütün parası yurt dışına çıkıyor, Türkiye 1960’lı yıllarda olduğu gibi bugünde hurdalık olma yolunda ilerliyor. Neden Türkiye’nin kendine has bir markası yok diyenler, neden biz üretmiyoruz diyenler, işte bu zihniyeti değiştirmek ve oyunu bozmak için önümüzde bir fırsat var. Kullanacağımız oy sonraki 50 yılımızı kurtaracak bir niteliktedir.
Siyasette yaşanan tüm gelişmeler karşısında dimdik ayakta duran, bu süreçte duruşuyla en fazla kazanıma sahip olan, halkı için hep doğruları savunan, hiçbir partiyle birleşme gereği duymayan tek parti MHP’dir. MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli, daha bir yıl öncesinden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krize dönüşeceğini söyleyerek geleceği görmüş ve uyarılarda bulunarak erken seçime gidilmesini istemiştir. Nitekim dedikleri bir bir çıkmış ve erken seçim kaçınılmaz olmuştur. Türkiye’yi gelecekte lider ülke yapma yolunda ilerleyen MHP, Ankara merkezli bir kutbun oluşmasını sağlayacak tek iradedir.
Türkiye bulunduğu coğrafyada kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. Avrupa Birliğinin dinamosu sayılan Almanya ve Fransa’da Türkiye karşıtlarının iktidar oldukları göz önünde bulundurulursa, Kuzey Irakta yaşanan gelişmeler, Ermenistan sorununda yaşanan gelişmeler dikkate alınırsa Türkiye’de Milliyetçi bir iktidar zaruridir. Laikliğin, demokrasinin ve cumhuriyet değerlerinin en güçlü savunucusu Milliyetçi Hareket’tir.
---------------------------------------60. HÜKÜMET MİLLİYETÇİ HAREKET-------------------------
KAYNAK: http://www.yalniz-kurt.com/modules.php?name=News&file=article&sid=2080&mode=&order=0&thold=0