TARİH FELSEFELERİ
Tarih kelimesiyle iki anlam ortaya çıkıyor; birinci anlam kronoloji, ikincisi tarih bilimidir.Tarih felsefesi ile de iki şey ifade edilir.Bunlar yaşanmış şeylerin ifadesi olarak ifade edilen tarih felsefesi ve tarih biliminin felsefesidir.Birinci anlamıyla tarih felsefesi, geçmişteki olayların ne anlam ifade ettiklerinin sorgulanması yani geçmişten ders alarak geleceğin düzenlenmesidir.Bir anlamda tarihin teorisinin yapılmasıdır.Böylece tarihi olaylar felsefe sistemleri ışığında açıklanmaya çalışılır.Örneğin; kronolojide yaşanmış bir savaşın ekonomik nedenlerini açıklamak bir tarih felsefesi yapmaktır.Filozofların genel bakışları ile olayları izah tarzıdır.İkinci anlamda tarih felsefesi ise tarih biliminin ve tarihçinin bilgiyi elde etme sistemini değerlendiren yani metodolojik sorgulamasıdır.Tarihçinin kaynaklara ulaşma, kaynakları kullanma ve ulaştığı kaynakların takibidir.Aslında birinci anlamıyla yani olayların felsefesi ile tarih biliminin felsefesi temelde birbirinden farklı olmakla beraber çok sıkı ilişki içerisindedir.Çünkü tarih biliminin felsefesini yapanlar geçmişteki filozofların görüşlerinden de etkilenerek metodolojik soruşturma gerçekleştirmiştir.Yani tarih biliminin felsefesi, ortaya çıkışı ve gelişmesi bakımından diğerine bağlıdır.Bizim anlayışa göre tarih bilimi sanat ve felsefe tamamen farklı ilim dallarıdır.Tarih felsefesi ise bütün bu disiplinlerin talibidir.Bu disiplinlerin bakış açıları çok farklıdır.Tarih maziye bakış, ilim istikbale bakış, sanat içe bakış, felsefe düşünce ve araştırmaya, tarih felsefesi ise bunların bütününü kapsayan bütünsel düşünceye bakıştır.Burada ortaya koyduğumuz tasnife göre, tarih hafızaya, ilim zekaya (İlbey Ortay'ın ''Tarihçi olunmaz tarihçi doğulur'' sözü bunu en iyi açıklayan sözdür), sanat derin-u ilhama (derinden gelen ilham), felsefe mütefekire (düşünce), tarih felsefesi ise bunların hepsine hitap eder.
Tarih felsefesi tabiri 18. yy. ın sonlarına doğru kullanılmaya başlanmıştır.Yani böylece bir ilim haline gelmiştir.Ancak bundan binlerce yıl önce de tarihi olayların felsefesi yapılmıştır.Tarih bilimi felsefesine öncülük etmiş olan düşünürler arasında şunları sayabiliriz : J.J. Roussenu (18. yy da yaşamış), J.G. Herdar (1744-1803), G.W.F. Hegel (1770-1830), J.G. Fichte (1762-1814), M. Weber, Arnold Toynbee
- Teokratik Tarih Felsefesi
Hristiyanlığın önde gelen azizlerinden Sn. Auguisetirus tarafından hristiyanlığın erken dönemlerinde ortaya atılmış bir tarih görüşüdür.Dünyada olup biten herşeyi tanrı ile şeytanın kavgası içinde izah eden bir görüştür.Öyle ki Auguisetirus'un hristiyanlık teolojisinde geliştirdiği bu tarih anlayışı orta çağ boyunca hristiyan kiliselerinin resmi görüşü olacaktır.Auguisetirus'a göre tanrı zamanın dışında öncesiz ve sonrasızdır, ama onun yarattığı herşey zamanın içindedir.Zaman ise artık var olmayan bir geçmiş boyuttan yoksun, şimdi ve henüz var olmamış olan gelecek arasında bulunan ve bu yüzden ancak şimdi yaşamakta olan kişinin geçmişi anımsaması ve gelecekten beklentisi, dolayısıyla anlam kazanan bir şeydir.Tanrı insanı özgür yaratmıştır.Ama insan güdüleri ve gururu yüzünden hep günah işlemiştir.O soyundan gelen günahla hep kötüye yönelmiştir.Ve onu ancak yine Tanrı'nın inayeti kurtarabilir.Tanrı'ya sığınan insan Tanrı'nın adaletine göre ceza veya ödül alacaktır.Ödül günahtan kurtuluştur.Ancak ödül veya ceza alacak olanlar Tanrı tarafından önceden belirlenmişlerdir.Tanrı'nın oğlu İsa, seçilmiş olanları kurtuluşa getirmek için yer yüzünden cismen görünmüştür.Böylece o bütün insanların Tanrı mahkemesine eskatonla çıkacakları güne kadar olan süreci başlatmıştır.Auguisetirus'a göre tarih tekerrürden ibaret değildir.Tam tersine bir daha tekerrür etmeyecek hadiselerden meydana gelen bir defalık süreçtir.Bu süreç ilk günahtan eskaton dediğimiz ana kadar sürecektir.Auguisetirus bu görüşlerini ''Tanrı Devleti'' adlı eserinde ifade etmektedir.Tanrı Devleti bütün kurtulmuş olanların devletidir.Buna karşı bir de yeryüzü devleti vardır.Burası da şeytana yani kötüye uyanların devletidir.İşte tarih dediğimiz süreç yaratılıştan eskatona kadar inananların devleti ile inançsızların devleti arasındaki mücadeleden ibarettir.Yine auguisetirus'a göre insan türü bir bütündür ve Adem'den gelmektedir.Bu tarih felsefesi islamiyetin doğuşu ve Tanrı devletinin bir türlü gerçekleşmeyeceği ile zayıflamıştır.Bunun üzerine 13. yy da ortaya çıkan diğer bir din bilimcisi Agunolu Thomas mücadelenin çok daha uzun olabileceğini, hristiyanların karamsarlığa düşmemesi gerektiğini bildirdi.Böylece hristiyanlık teokratik tarih felsefesine yeni bir anlayış getirdi.Özellikle katoliklerin devam ettiği anlayışa göre Tanrı devletinin başında papa bulunacaktır.Tarih denilen olaysa, ilahi bir hükümdarlığın esas kanunlarına uyulup uyulmamasına göre belirlenecektir.İslamcı mürtefecirler teokratik tarih felsefesinde islamı baz almıştır.Hristiyan alimler ise hristiyanlığı baz almıştır.Bununla beraber islam düşüncesinde şeytanın rolü o kadar etkin değildir.İslam tarihçilerinde kader anlayışına bakış sebebiyle teokratik tarih felsefesi çok güçlü değildi.Çünkü islamın kader anlayışında Allah'ın herşeyi belirli bir kanuna göre yapmakgeleneğini icat ettiği görülür.Bu gelenek ''sünnetullah'' ismiyle adlandırılmıştır.İnsan bu kanunları öğrenebileceğinden islamın teokratik tarih felsefesi hristiyanlığınkinden farklı gelişmiştir.
- İdealist Tarih Felsefesi
E. Kant'ın (1724-1804) kurduğu bu felsefeye göre tarihi yönlendiren tek bir güç vardır.O da fikirdir.Yani idealdir.Fikir insanı ve dolayısıyla da tarihi yönlendirir.Ve insanlar zihinlerindeki ideayı gerçekleştirmek için harekete geçerler ve böylece tarih dediğimiz olaylar gelişir.Tarihin oluşumunda fikir eylemden önce gelir.Pozitivistler ve marksistler bu görüşe karşı çıkarlar.Kant'a göre tarihte kendisinin dahi mahiyetini (içeriğini) akım olarak anlayamadığı bir düzen vardır.Ancak bu düzeni insan aklıyla ileride anlayabilir.Bu sebeple bu düzenin bir yaratıcısı olmalıdır.Bu ise bizi tanrının varlığına götürür.Kant'ın fikirleri 3 esasta toplanır:
1. Kainatta akıl sahibi tek varlık insandır.İnsan kendi mutluluğu için çalışırken hürriyetini önde tutar.
2. İnsanlar toplu yaşamak zorundadır.Böyle olunca onlar hürriyetlerinden fedakarlık yapmak zorundadırlar.
3. İnsan sadece kendi iradesine uygun yaşamayacağından aklı ve isteğiyle bir kısım hürriyetlerinden vazgeçecektir.İşte bu gelişmeler tarihin esasıdır.
-Pozitivist Tarih Felsefesi
Agust Comt (1788-1850) kurduğu bir felsefe ekolüdür.Aynı zaman soyolojinin kurucusudur.Ona göre insan düşüncesi ne Tanrı'yı ne de metafiziği anlayabilir.Tarihi toplum meydana getirir.Comt'a göre insanlık tarihi 3 büyük merhaleden geçmiştir.Ve onun döneminde 3. merhale yaşanmaktadır.
1. Teolojik Devir: Bu dönemde olup bitenler ilahi güç ile izah edilmiştir ve bu dönem comt'a göre bitmiştir.
2. Metafizik Devir: Felsefenin hakim olduğu dönemdir.Ve tarihdeki bütün olaylar felsefenin ışığında aydınlanmıştır.Ona göre bu dönem bitmiş veya bitmek üzeredir.
3.Pozitif Bilim Devri: Olayların müspet bilimlerin ışığında izah edildiği dönemdir.Bilim hakimdir.Burada ne din ne de felsefe insanları etkilemeyecektir.Bu daha çok aydınların çağıyla başlamıştır.
-Hümaniter Tarih Felsefesi
Bu felsefenin kurucusu Herder olup 1787'de yayınladığı ''insanlık tarihinin felsefesi hakkındaki düşünceler'' adlı eserinde hümaniter tarih felsefesinin ilkelerini ortaya koymuştur.Buna göre tarihin oluşumunda insan ve insanın içindeki temel duygular etkendir.İnsanlar dil, din, renk ve başka bakımlardan farklı olsalar bile onların içinde ortak bir insanlık duygusu vardır.İnsanlık dediğimiz bu ortak duygular tarihin oluşumunda asıl etkendir.İnsanın içinden gelen istekler de tarihi olaylar üzerinde içten ve müstahil etkilidirler.İnsanın kendisine öncelik vermesi ondaki insanlık duygusunun noksanlığından değil, sadece bir sıralama yapmasındandır.İnsanlık düşüncesinin tarihi olayların oluşumundaki yeri çoğu zaman siyasetçilerin dilindedir.Eylemlerinde yoktur.Fakat felsefe olarak insanlık düşüncesi belirsiz de olsa bütün insanlarda yaşamaktadır.Çünkü tarihteki birçok olay diğer felsefi görüşlerin ışığında izah edilememektedir.İnsanın içinde mutluluk önceliği diyebileceğimiz bir gerçek vardır.Buna göre insanlar önce kendileri yaşamak hem de iyi yaşamak isterler.Ancak daha sonra öteki insanları düşünürler.Bu gerçek tarihin her devrinde görülür.
-Materyalist Tarih Felsefesi
Bu felsefenin kurucularına göre dünyayı idare eden kuvvet ilahi ve tabiatüstü değildir.Dünya dengeli bir süratle devam edegelen tabiat kurallarına bağlıdır.Tarih ilmi ancak bu tabiat kanunlarının toplumlar ve birey üzerindeki etkilerini öğrenebilirse bilim olabilir.Bu felsefeye göre tarihin oluşumunda ne tabiat üstü güçler ne de toplumların psiko-sosyal durumları etkili değildir.Tarihi olaylar adeta bir tarihi kanun gibi cereyan eder.Çünkü tarihi yaratan tabiatın ve onun içinde yaşayan insan üzerindeki etkileri ve insanın içinden gelen eylemdir.İnsan yaşamak ve varolmak için mücadele eder.Bu kavganın içinde öncelikle hayatta kalmayı sağlar.Sonra bazı şeyler düşünmeye başlar.Bu felsefe 2 kısımda incelebilir:
1. Darwin - Biyolojik Materyalizm
2. Marx - İktisadi Materyalizm
Biyolojik materyalizmin kurucusu Darwin'dir.Ona göre tabiatta sadece kuvvetlilerin ayakta kalabileceği bir düzen vardır.Tarih de devletler ve milletler arasında böyle bir mücadeleden ibarettir.Ve bu mücadelede kuvvetli olanlar hakimdir.
İktisadi materyalizmin kurucusu Karl Marx'dır(1818-1883).Onun ortaya attığı görüşlere göre tarih ekonomik üretim ilişkilerinden ibarettir.Tarihteki her türlü fetih hareketleri ve uluslararası münasebetler ancak ekonomik ilişkiler ışığında izah edilebilir.Tarih bir sınıf kavgasıdır.Çünkü hayatta iki sınıf vardır: Emekçiler ve emeği sömürenler. İşte tarih emekçiler ve sömürenlerin kavgasından ibarettir.Çünkü insan öncelikle karnını doyurmak için çalışır.Çalışıp karnını doyurduktan sonra başka işleri düşünmeye zaman bulur.Ona göre önce eylem vardır.
Fikir daha sonra bir eylemin sonunda çıkar.Bu mücadelenin sonunda zafer emeğin, işçinin ve proleteryanın olacaktır.Ve sınıfsız bir dünyaya erişilecektir.Tarihteki büyük şahsiyet ve fikirler üretim işlerinde başlangıç değil, ancak üretim işlerinin bir sonucudur.
-Exispressionist (İzlenimci) Tarih Felsefesi
Bu fikir Frobenuis ve Spengler tarafından ileri sürülmüştür.Esasen modern sanattaki exispressionistten ilham alınarak geliştirilmiş olan bir tarih felsefesidir.Bu sisteme göre tarih insan hayatının meydana gelen durumu kavrayabilmesi için bir araçtır.Medeniyetler bir diğeriyle aralarında tesadüfen bağ kurularak ansızın ortaya çıkarlar.Gelişirler ve yok olurlar.Onların yerine yenileri doğar.Bu görüşe göre birgün batı medeniyeti de çökecektir.Bu görüş daha sonraki dönemde Bergson tarafından geliştirilmiştir.Bergson'a göre tarih tesadüflerin oluşturduğu bir oluşumdur.Bu sebeple Marx, Comt gibi filozofların beklediği kanunları arayıp bulmak imkansızdır.Yani tarihte kanun ve kural yoktur.Tarih öğretilerek değil sezilerek öğrenilebilir.Dolayısıyla tarihte ilmi bir temel aramak yanlıştır.
Tarih kelimesiyle iki anlam ortaya çıkıyor; birinci anlam kronoloji, ikincisi tarih bilimidir.Tarih felsefesi ile de iki şey ifade edilir.Bunlar yaşanmış şeylerin ifadesi olarak ifade edilen tarih felsefesi ve tarih biliminin felsefesidir.Birinci anlamıyla tarih felsefesi, geçmişteki olayların ne anlam ifade ettiklerinin sorgulanması yani geçmişten ders alarak geleceğin düzenlenmesidir.Bir anlamda tarihin teorisinin yapılmasıdır.Böylece tarihi olaylar felsefe sistemleri ışığında açıklanmaya çalışılır.Örneğin; kronolojide yaşanmış bir savaşın ekonomik nedenlerini açıklamak bir tarih felsefesi yapmaktır.Filozofların genel bakışları ile olayları izah tarzıdır.İkinci anlamda tarih felsefesi ise tarih biliminin ve tarihçinin bilgiyi elde etme sistemini değerlendiren yani metodolojik sorgulamasıdır.Tarihçinin kaynaklara ulaşma, kaynakları kullanma ve ulaştığı kaynakların takibidir.Aslında birinci anlamıyla yani olayların felsefesi ile tarih biliminin felsefesi temelde birbirinden farklı olmakla beraber çok sıkı ilişki içerisindedir.Çünkü tarih biliminin felsefesini yapanlar geçmişteki filozofların görüşlerinden de etkilenerek metodolojik soruşturma gerçekleştirmiştir.Yani tarih biliminin felsefesi, ortaya çıkışı ve gelişmesi bakımından diğerine bağlıdır.Bizim anlayışa göre tarih bilimi sanat ve felsefe tamamen farklı ilim dallarıdır.Tarih felsefesi ise bütün bu disiplinlerin talibidir.Bu disiplinlerin bakış açıları çok farklıdır.Tarih maziye bakış, ilim istikbale bakış, sanat içe bakış, felsefe düşünce ve araştırmaya, tarih felsefesi ise bunların bütününü kapsayan bütünsel düşünceye bakıştır.Burada ortaya koyduğumuz tasnife göre, tarih hafızaya, ilim zekaya (İlbey Ortay'ın ''Tarihçi olunmaz tarihçi doğulur'' sözü bunu en iyi açıklayan sözdür), sanat derin-u ilhama (derinden gelen ilham), felsefe mütefekire (düşünce), tarih felsefesi ise bunların hepsine hitap eder.
Tarih felsefesi tabiri 18. yy. ın sonlarına doğru kullanılmaya başlanmıştır.Yani böylece bir ilim haline gelmiştir.Ancak bundan binlerce yıl önce de tarihi olayların felsefesi yapılmıştır.Tarih bilimi felsefesine öncülük etmiş olan düşünürler arasında şunları sayabiliriz : J.J. Roussenu (18. yy da yaşamış), J.G. Herdar (1744-1803), G.W.F. Hegel (1770-1830), J.G. Fichte (1762-1814), M. Weber, Arnold Toynbee
- Teokratik Tarih Felsefesi
Hristiyanlığın önde gelen azizlerinden Sn. Auguisetirus tarafından hristiyanlığın erken dönemlerinde ortaya atılmış bir tarih görüşüdür.Dünyada olup biten herşeyi tanrı ile şeytanın kavgası içinde izah eden bir görüştür.Öyle ki Auguisetirus'un hristiyanlık teolojisinde geliştirdiği bu tarih anlayışı orta çağ boyunca hristiyan kiliselerinin resmi görüşü olacaktır.Auguisetirus'a göre tanrı zamanın dışında öncesiz ve sonrasızdır, ama onun yarattığı herşey zamanın içindedir.Zaman ise artık var olmayan bir geçmiş boyuttan yoksun, şimdi ve henüz var olmamış olan gelecek arasında bulunan ve bu yüzden ancak şimdi yaşamakta olan kişinin geçmişi anımsaması ve gelecekten beklentisi, dolayısıyla anlam kazanan bir şeydir.Tanrı insanı özgür yaratmıştır.Ama insan güdüleri ve gururu yüzünden hep günah işlemiştir.O soyundan gelen günahla hep kötüye yönelmiştir.Ve onu ancak yine Tanrı'nın inayeti kurtarabilir.Tanrı'ya sığınan insan Tanrı'nın adaletine göre ceza veya ödül alacaktır.Ödül günahtan kurtuluştur.Ancak ödül veya ceza alacak olanlar Tanrı tarafından önceden belirlenmişlerdir.Tanrı'nın oğlu İsa, seçilmiş olanları kurtuluşa getirmek için yer yüzünden cismen görünmüştür.Böylece o bütün insanların Tanrı mahkemesine eskatonla çıkacakları güne kadar olan süreci başlatmıştır.Auguisetirus'a göre tarih tekerrürden ibaret değildir.Tam tersine bir daha tekerrür etmeyecek hadiselerden meydana gelen bir defalık süreçtir.Bu süreç ilk günahtan eskaton dediğimiz ana kadar sürecektir.Auguisetirus bu görüşlerini ''Tanrı Devleti'' adlı eserinde ifade etmektedir.Tanrı Devleti bütün kurtulmuş olanların devletidir.Buna karşı bir de yeryüzü devleti vardır.Burası da şeytana yani kötüye uyanların devletidir.İşte tarih dediğimiz süreç yaratılıştan eskatona kadar inananların devleti ile inançsızların devleti arasındaki mücadeleden ibarettir.Yine auguisetirus'a göre insan türü bir bütündür ve Adem'den gelmektedir.Bu tarih felsefesi islamiyetin doğuşu ve Tanrı devletinin bir türlü gerçekleşmeyeceği ile zayıflamıştır.Bunun üzerine 13. yy da ortaya çıkan diğer bir din bilimcisi Agunolu Thomas mücadelenin çok daha uzun olabileceğini, hristiyanların karamsarlığa düşmemesi gerektiğini bildirdi.Böylece hristiyanlık teokratik tarih felsefesine yeni bir anlayış getirdi.Özellikle katoliklerin devam ettiği anlayışa göre Tanrı devletinin başında papa bulunacaktır.Tarih denilen olaysa, ilahi bir hükümdarlığın esas kanunlarına uyulup uyulmamasına göre belirlenecektir.İslamcı mürtefecirler teokratik tarih felsefesinde islamı baz almıştır.Hristiyan alimler ise hristiyanlığı baz almıştır.Bununla beraber islam düşüncesinde şeytanın rolü o kadar etkin değildir.İslam tarihçilerinde kader anlayışına bakış sebebiyle teokratik tarih felsefesi çok güçlü değildi.Çünkü islamın kader anlayışında Allah'ın herşeyi belirli bir kanuna göre yapmakgeleneğini icat ettiği görülür.Bu gelenek ''sünnetullah'' ismiyle adlandırılmıştır.İnsan bu kanunları öğrenebileceğinden islamın teokratik tarih felsefesi hristiyanlığınkinden farklı gelişmiştir.
- İdealist Tarih Felsefesi
E. Kant'ın (1724-1804) kurduğu bu felsefeye göre tarihi yönlendiren tek bir güç vardır.O da fikirdir.Yani idealdir.Fikir insanı ve dolayısıyla da tarihi yönlendirir.Ve insanlar zihinlerindeki ideayı gerçekleştirmek için harekete geçerler ve böylece tarih dediğimiz olaylar gelişir.Tarihin oluşumunda fikir eylemden önce gelir.Pozitivistler ve marksistler bu görüşe karşı çıkarlar.Kant'a göre tarihte kendisinin dahi mahiyetini (içeriğini) akım olarak anlayamadığı bir düzen vardır.Ancak bu düzeni insan aklıyla ileride anlayabilir.Bu sebeple bu düzenin bir yaratıcısı olmalıdır.Bu ise bizi tanrının varlığına götürür.Kant'ın fikirleri 3 esasta toplanır:
1. Kainatta akıl sahibi tek varlık insandır.İnsan kendi mutluluğu için çalışırken hürriyetini önde tutar.
2. İnsanlar toplu yaşamak zorundadır.Böyle olunca onlar hürriyetlerinden fedakarlık yapmak zorundadırlar.
3. İnsan sadece kendi iradesine uygun yaşamayacağından aklı ve isteğiyle bir kısım hürriyetlerinden vazgeçecektir.İşte bu gelişmeler tarihin esasıdır.
-Pozitivist Tarih Felsefesi
Agust Comt (1788-1850) kurduğu bir felsefe ekolüdür.Aynı zaman soyolojinin kurucusudur.Ona göre insan düşüncesi ne Tanrı'yı ne de metafiziği anlayabilir.Tarihi toplum meydana getirir.Comt'a göre insanlık tarihi 3 büyük merhaleden geçmiştir.Ve onun döneminde 3. merhale yaşanmaktadır.
1. Teolojik Devir: Bu dönemde olup bitenler ilahi güç ile izah edilmiştir ve bu dönem comt'a göre bitmiştir.
2. Metafizik Devir: Felsefenin hakim olduğu dönemdir.Ve tarihdeki bütün olaylar felsefenin ışığında aydınlanmıştır.Ona göre bu dönem bitmiş veya bitmek üzeredir.
3.Pozitif Bilim Devri: Olayların müspet bilimlerin ışığında izah edildiği dönemdir.Bilim hakimdir.Burada ne din ne de felsefe insanları etkilemeyecektir.Bu daha çok aydınların çağıyla başlamıştır.
-Hümaniter Tarih Felsefesi
Bu felsefenin kurucusu Herder olup 1787'de yayınladığı ''insanlık tarihinin felsefesi hakkındaki düşünceler'' adlı eserinde hümaniter tarih felsefesinin ilkelerini ortaya koymuştur.Buna göre tarihin oluşumunda insan ve insanın içindeki temel duygular etkendir.İnsanlar dil, din, renk ve başka bakımlardan farklı olsalar bile onların içinde ortak bir insanlık duygusu vardır.İnsanlık dediğimiz bu ortak duygular tarihin oluşumunda asıl etkendir.İnsanın içinden gelen istekler de tarihi olaylar üzerinde içten ve müstahil etkilidirler.İnsanın kendisine öncelik vermesi ondaki insanlık duygusunun noksanlığından değil, sadece bir sıralama yapmasındandır.İnsanlık düşüncesinin tarihi olayların oluşumundaki yeri çoğu zaman siyasetçilerin dilindedir.Eylemlerinde yoktur.Fakat felsefe olarak insanlık düşüncesi belirsiz de olsa bütün insanlarda yaşamaktadır.Çünkü tarihteki birçok olay diğer felsefi görüşlerin ışığında izah edilememektedir.İnsanın içinde mutluluk önceliği diyebileceğimiz bir gerçek vardır.Buna göre insanlar önce kendileri yaşamak hem de iyi yaşamak isterler.Ancak daha sonra öteki insanları düşünürler.Bu gerçek tarihin her devrinde görülür.
-Materyalist Tarih Felsefesi
Bu felsefenin kurucularına göre dünyayı idare eden kuvvet ilahi ve tabiatüstü değildir.Dünya dengeli bir süratle devam edegelen tabiat kurallarına bağlıdır.Tarih ilmi ancak bu tabiat kanunlarının toplumlar ve birey üzerindeki etkilerini öğrenebilirse bilim olabilir.Bu felsefeye göre tarihin oluşumunda ne tabiat üstü güçler ne de toplumların psiko-sosyal durumları etkili değildir.Tarihi olaylar adeta bir tarihi kanun gibi cereyan eder.Çünkü tarihi yaratan tabiatın ve onun içinde yaşayan insan üzerindeki etkileri ve insanın içinden gelen eylemdir.İnsan yaşamak ve varolmak için mücadele eder.Bu kavganın içinde öncelikle hayatta kalmayı sağlar.Sonra bazı şeyler düşünmeye başlar.Bu felsefe 2 kısımda incelebilir:
1. Darwin - Biyolojik Materyalizm
2. Marx - İktisadi Materyalizm
Biyolojik materyalizmin kurucusu Darwin'dir.Ona göre tabiatta sadece kuvvetlilerin ayakta kalabileceği bir düzen vardır.Tarih de devletler ve milletler arasında böyle bir mücadeleden ibarettir.Ve bu mücadelede kuvvetli olanlar hakimdir.
İktisadi materyalizmin kurucusu Karl Marx'dır(1818-1883).Onun ortaya attığı görüşlere göre tarih ekonomik üretim ilişkilerinden ibarettir.Tarihteki her türlü fetih hareketleri ve uluslararası münasebetler ancak ekonomik ilişkiler ışığında izah edilebilir.Tarih bir sınıf kavgasıdır.Çünkü hayatta iki sınıf vardır: Emekçiler ve emeği sömürenler. İşte tarih emekçiler ve sömürenlerin kavgasından ibarettir.Çünkü insan öncelikle karnını doyurmak için çalışır.Çalışıp karnını doyurduktan sonra başka işleri düşünmeye zaman bulur.Ona göre önce eylem vardır.
Fikir daha sonra bir eylemin sonunda çıkar.Bu mücadelenin sonunda zafer emeğin, işçinin ve proleteryanın olacaktır.Ve sınıfsız bir dünyaya erişilecektir.Tarihteki büyük şahsiyet ve fikirler üretim işlerinde başlangıç değil, ancak üretim işlerinin bir sonucudur.
-Exispressionist (İzlenimci) Tarih Felsefesi
Bu fikir Frobenuis ve Spengler tarafından ileri sürülmüştür.Esasen modern sanattaki exispressionistten ilham alınarak geliştirilmiş olan bir tarih felsefesidir.Bu sisteme göre tarih insan hayatının meydana gelen durumu kavrayabilmesi için bir araçtır.Medeniyetler bir diğeriyle aralarında tesadüfen bağ kurularak ansızın ortaya çıkarlar.Gelişirler ve yok olurlar.Onların yerine yenileri doğar.Bu görüşe göre birgün batı medeniyeti de çökecektir.Bu görüş daha sonraki dönemde Bergson tarafından geliştirilmiştir.Bergson'a göre tarih tesadüflerin oluşturduğu bir oluşumdur.Bu sebeple Marx, Comt gibi filozofların beklediği kanunları arayıp bulmak imkansızdır.Yani tarihte kanun ve kural yoktur.Tarih öğretilerek değil sezilerek öğrenilebilir.Dolayısıyla tarihte ilmi bir temel aramak yanlıştır.