Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Günümüz Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ulusal kimlik konusunda kişisel bir sorunu olduğu kanısındayım.
Buna “Türk”lükle ilgili bir sorun da denebilir.
Yazıya başlamadan önce internete girip “Tayyip Erdoğan ve Türklük” yazdığımda karşıma çıkan malzeme bolluğu beni şaşırtı.
Demek ki insanlarımız uyumuyor diye düşündüm.
Ya da bu uyur gezerler toplumunda uyumayanlar da var.
Fakat şimdilik, internetteki malzeme bolluğunu meraklısına duyurmuş olmakla yetinerek, ben kendi düşüncelerimi açıklamaya çalışayım.
***
Şunu öncelikle saptayalım.
Bütün Cumhuriyet tarihimiz boyunca “Türklük” ve “alt kimlik” kavramlarını bir arada telaffuz eden ilk ve tek kişi Tayyip Erdoğan’dır.
Benim kuşağım, bizden önce Cumhuriyetin ilk kuşakları ve bizden sonrakiler, Türklüğü bir alt kimlik (etnik aidiyet) olarak değil, bir ulusa, bir tarihe, bir kültüre aidiyet olarak öğrenmiştik.
Bu toplumu oluşturan bütün etnik aidiyetleri (etno-kültürel özellikleri koruyarak) ulusal bütünlük içinde birleştiren bir kavramdı bu.
Şimdi eğer Tayyip Erdoğan’ın “tez”i kabul görür ve anayasadan başlayarak bütün ulusal belgelere işlenecek olursa, ortaya yeni bir ulus tanımı çıkmış olacak.
Ulusal eğitim felsefesi de buna göre biçimlenecek.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti (adının başında Türkiye sözü hâlâ kalacaksa) ortak bir ulusal aidiyetin değil, tıpkı eski Yugoslavya gibi, farklı ulusal aidiyetlerin gevşek dokulu birlikteliği olacak.
Gevşek dokulu, çünkü (Türklük de içinde olmak üzere) etnik aidiyetler bu anlayışa göre tanımlandığında, bu etnik topluluklardan (yeni adlarıyla “ulus”lardan) herhangi birinin, şu ya da bu nedenle bu “federasyon”dan istediği anda ayrılmaması için bir neden kalmayacak...
Dikkat edilecek olursa, bunun Osmanlı’ya bir dönüş özlemini içerdiği de açıkça görülecektir.
***
Tayyip Erdoğan Türklüğü alt kimlik kategorisine indirmekle ne yapmak istiyor?
Bence onun sorunu şu ya da bu etnisiteyle değil, laik Cumhuriyet’ledir.
Türklük kavramı birleştirici kimlik olmaktan çıkarılıp alt kimliğe indirgendiğinde; yerine “anayasal yurttaşlık” gibi (ulusal-kültürel aidiyetle ilgisi bulunmayan) “hukuksal” bir yurttaşlık kavramı konulduğunda, Cumhuriyet Türkiyesi gerçekten de (tasada ve kıvançta değil, ancak ve sadece çıkar amaçlı olarak bir arada bulunan ve böylece de her an bozulabilecek) bir şirketler topluluğuna dönüşecek; modern anlamda ulus olmaktan çıkan bu toplulukların yönlendirici (ve belki bu anlamda birleştirici!) ideolojisi ise, büyük çoğunluğun “din”i olan İslam başta gelmek üzere, dinsel inançlar olacaktır...
***
Tayyip Erdoğan’ın “Türk”lükle ilgili olarak ortaya attığı bu alt kimlik kavramı belli ki çok tartışılacak.
Benim kendisine ve yandaşlarına ve bu konuda zihni karışık olanlara şimdilik söyleyebileceklerim şunlar olabilir:
Türkiye Cumhuriyeti’ni modern, laik bir devlet olarak kuran ve farklı etnisitelerden bir ulus yaratan düşünce, “Türk” dilinde oluşturuldu...
Bugün bir Türk edebiyatı, Türk felsefesi, Türk bilimi, en çetrefil yazınsal ve bilimsel metinlerin çevrilmesine yetenekli bir Türk dili varsa, bütün bunlar, hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler, ortak iletişim ve kültür dilleri Türkçe olan bu insanlarca oluşturuldu.
Başka türlü bu topraklarda bir ulusal devlet, laik bir Cumhuriyet kurulamaz, belki en çok Osmanlı’nın küçük ve komik bir taklidi yaratılır, o da uzun ömürlü olamazdı...
Şimdi asıl sorun, yeni ulusal devletler ve devletçikler kurma hırsı ve hevesiyle, bu büyük birkimin feda edilip edilemeyeceği noktasında düğümleniyor...
Modern-laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuramını ulusal-kültürel bir kavram olarak oluşturan ve pratikte gerçekleştiren Türkiye Türklüğü olgusunu sadece ve dar bir etnik aidiyet ve bir alt kimlik düzeyine indirgemek isteyen eğilim, bu Cumhuriyetin temellerine konulmuş tahrip gücü en yüksek bir bombadan farksızdır.
Ahlaki, insani, entelektüel sorumluluğunun altından kalkmaya, başta Tayyip Erdoğan’ın kendisi olmak üzere, hiç kimsenin gücü yetmez.
Kaynak