Çoktan ölmüş, beni gömün diye haykıran bedenlerin
sevgileri ve yaşamak için hiç bir çocuksu yüzü kalmamış,
tüketilmiş sevgiler nasıldır sizce?
Tıpkı yok olmaya yüz tutmuş bir çiçeği, dik dursun diye
boynunu iple bağlamaya benzer böyle
sevgileri ayakta tutmaya çalışmak...
İki kişiden çıkıp, birçok kişiye yansımış, yansımaması
gereken kayıp sevgiler. Uzun zamanlar ve düşüncelerden
sonra yaratılmış, içinden gelen seni seviyorumları
yok eden, unutulmuş sevgiler bahsetmek istediğim...
Etrafınıza bakın, ne görüyorsunuz?
Yorgun insanlar, daraltıcı sokaklar, gülmeyi bilmeyen
çocuklar, anlamsız bir iş, her adımımızın strese bağlı
olduğu bir yaşam ve gerilim. Kim yaptı bunları diye düşünmeyin..
Hepsi bizim unutulmuş, yok olmuş sevgilerimizde gizli aslında...
Neden artık sevgililer eskisi gibi değil, neden yorgunluğun
tadı dinlenmekte değil, neden sevgi bizim içimizde değil?
Bazen çevreme baktığımda, o yorgun, sebepsiz kin besleyen
suratlara içimden soruyorum... 'Siz sevdiklerinizle,
dostlarınızla da mı böylesiniz? ' diye...
Yalancı ruhlar olduk sanki istemeden, sevgimize bir türlü
sahip çıkamıyoruz, beceremiyoruz...
Arkadaşlık, aile veya doğru, yanlış adına yaptığımız her şeyde,
karşımızdakinin sevgimizi elimizden alma çabasına şaşırıyorum..
Bu düşünceler, sadece etrafıma baktığımda, dar sokakların
bana söylediği basık cümleler oluyor. Sonra, sert bir omuz
yürürken bana çarpıyor ve dünyaya geri geliyorum. Başımı
kaldırmadan boynumu eğip yürüyorum. Bir pardon, özür dilerim
bekliyorum belki de o sert omuzlardan.
Sonra ne oluyor? Hiçbir şey...
Sadece motorlu araçların çıkarttığı seslerin arasından, bir
iki kuş sesi duyuyor sanki, yok yok onu da duyamıyorum artık...
Ben, aşkı, aileyi, dostluğu, arkadaşlığı doğuran hep sevgidir
diye biliyordum. İnsanlar o kadar aç mı ki, başkalarının
sevgisine ortak oluyor veya onu yok etmeye çalışıyor?
Yeni Türkü'nün bir zamanlar dilimizden düşmeyen şarkısı
gibi 'biz büyüdük ve kirlendi dünya' misali aslında, çoğumuzun,
bırakın sevgimizi, kendimize bile sahip çıkamadığını anlıyorum.
Bazen kaç tane benden var diye düşünüyorum. Onlarca mı,
yüzlerce mi? Hayır diyorum kendi kendime, belki herkes gibi
ben de isyan ediyorum. Kaç tane ben yaşıyorum ben de
içimde? Sonra yaşadıklarım aklıma geliyor. Değer verdiğim
insanlar benimle mutlu oluyor, ben de onlarla. Sonra anlıyorum
ki, asıl tutunulması gereken, o unuttuğumuz sevgiler, hep
içimizde olan, mızıkçı bir çocuk gibi bizimle saklambaç oynayan
sevgiler.. Yok olduğunda bizi binlerce yalancı parçaya bölen,
bulunduğunda ise bizi bir yapan unutulmuş sevgiler...
Artık, sahip çıkma vakti gelmedi mi unutulmuş
kendimize ve unutulmuş sevgilerimize?
sevgileri ve yaşamak için hiç bir çocuksu yüzü kalmamış,
tüketilmiş sevgiler nasıldır sizce?
Tıpkı yok olmaya yüz tutmuş bir çiçeği, dik dursun diye
boynunu iple bağlamaya benzer böyle
sevgileri ayakta tutmaya çalışmak...
İki kişiden çıkıp, birçok kişiye yansımış, yansımaması
gereken kayıp sevgiler. Uzun zamanlar ve düşüncelerden
sonra yaratılmış, içinden gelen seni seviyorumları
yok eden, unutulmuş sevgiler bahsetmek istediğim...
Etrafınıza bakın, ne görüyorsunuz?
Yorgun insanlar, daraltıcı sokaklar, gülmeyi bilmeyen
çocuklar, anlamsız bir iş, her adımımızın strese bağlı
olduğu bir yaşam ve gerilim. Kim yaptı bunları diye düşünmeyin..
Hepsi bizim unutulmuş, yok olmuş sevgilerimizde gizli aslında...
Neden artık sevgililer eskisi gibi değil, neden yorgunluğun
tadı dinlenmekte değil, neden sevgi bizim içimizde değil?
Bazen çevreme baktığımda, o yorgun, sebepsiz kin besleyen
suratlara içimden soruyorum... 'Siz sevdiklerinizle,
dostlarınızla da mı böylesiniz? ' diye...
Yalancı ruhlar olduk sanki istemeden, sevgimize bir türlü
sahip çıkamıyoruz, beceremiyoruz...
Arkadaşlık, aile veya doğru, yanlış adına yaptığımız her şeyde,
karşımızdakinin sevgimizi elimizden alma çabasına şaşırıyorum..
Bu düşünceler, sadece etrafıma baktığımda, dar sokakların
bana söylediği basık cümleler oluyor. Sonra, sert bir omuz
yürürken bana çarpıyor ve dünyaya geri geliyorum. Başımı
kaldırmadan boynumu eğip yürüyorum. Bir pardon, özür dilerim
bekliyorum belki de o sert omuzlardan.
Sonra ne oluyor? Hiçbir şey...
Sadece motorlu araçların çıkarttığı seslerin arasından, bir
iki kuş sesi duyuyor sanki, yok yok onu da duyamıyorum artık...
Ben, aşkı, aileyi, dostluğu, arkadaşlığı doğuran hep sevgidir
diye biliyordum. İnsanlar o kadar aç mı ki, başkalarının
sevgisine ortak oluyor veya onu yok etmeye çalışıyor?
Yeni Türkü'nün bir zamanlar dilimizden düşmeyen şarkısı
gibi 'biz büyüdük ve kirlendi dünya' misali aslında, çoğumuzun,
bırakın sevgimizi, kendimize bile sahip çıkamadığını anlıyorum.
Bazen kaç tane benden var diye düşünüyorum. Onlarca mı,
yüzlerce mi? Hayır diyorum kendi kendime, belki herkes gibi
ben de isyan ediyorum. Kaç tane ben yaşıyorum ben de
içimde? Sonra yaşadıklarım aklıma geliyor. Değer verdiğim
insanlar benimle mutlu oluyor, ben de onlarla. Sonra anlıyorum
ki, asıl tutunulması gereken, o unuttuğumuz sevgiler, hep
içimizde olan, mızıkçı bir çocuk gibi bizimle saklambaç oynayan
sevgiler.. Yok olduğunda bizi binlerce yalancı parçaya bölen,
bulunduğunda ise bizi bir yapan unutulmuş sevgiler...
Artık, sahip çıkma vakti gelmedi mi unutulmuş
kendimize ve unutulmuş sevgilerimize?
