kuzay
Pesimist
- Katılım
- 2 Nis 2007
- Mesajlar
- 28,387
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Uyuşturucu Maddelerin Suiistimalinin Tarihçesi :
Dünyadaki Gelişimi:
İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren uyuşturucu maddelerin keyif verici, ağrı giderici, hastalıkları iyileştirici olarak kontrollü ve kontrolsüz olarak kullanıldığı bilinmektedir. İlkel toplumlarda, kabile ayinlerinde ve erkekliğe geçiş törenlerinde “değiştirilmiş bilinç durumları” denilen, gündelik bilinç düzeylerinden daha farklı alanlara ulaşabilmek için kullanılan açlık, susuzluk, uyku yoksunluğu, sosyal ve duygusal yalıtım, ağrılı uyaranlar, dans, meditasyon, dua, işitsel uyaranlar, hipnotik telkinler gibi yöntemlere ek olarak, halusinojen bitkiler, afyon türevleri, koka yaprakları, esrar gibi psiko-aktif maddeler büyük rol oynamaktaydı.
Uyuşturucu maddeler, tarihsel süreç içerisinde tıbbi amaçlarla kullanılmış, keyif verici özelliği olması nedeniyle sonraları bu amaçla illegal olarak tüketilmeye başlanmıştır. Bu türden bir tüketimi besleyecek arz da beraberinde şekillenmiş, tıpkı ekonomik yapıdaki gibi bir arz ve talep oluşmuştur.
Uyuşturucu maddelerin bu yönü, özellikle 20. yy’ın yüzyılımızın ikinci yarısından itibaren menfaat çevreleri için rant, terörizm için finans kaynağı, uluslararası ilişkilerde ideolojik ve politik araç ve hedef ülke toplumuna yönelik sosyo-psikolojik dejenerasyon ile zihni ve ahlaki çökertme olgularını ön plana çıkarmıştır.
Uyuşturucu ile mücadelenin başarısı, öncelikle dünyada arz ve talebin yoğunlaştığı bölgeler ile, bu bölgeler arasında oluşan güzergahların, bunların oluşumunda rol oynayan etkenlerin ve kullanılan yöntemlerin analizini gerektirir. Diğer bir ifadeyle, uyuşturucu madde ile mücadele; onun üretim, tüketim ve yasadışı ticareti ile yöntemleri üzerinde odaklanmadıkça gerçekçi bir sentez yapılamamış ve mücadelenin çerçevesi belirlenememiş olacaktır. (Başka bölüme analiz mücadele)
Uyuşturucu madde ile mücadelenin etki ve başarısı, öncelikle dünyada arz ve talebin yoğunlaştığı bölgeler ile, bu bölgeler arasında oluşan güzergahların, bunların oluşumunda rol oynayan etkenlerin ve kullanılan yöntemlerin analizini gerektirir. Diğer bir ifadeyle, uyuşturucu madde ile mücadele; onun üretim, tüketim ve yasadışı ticareti ile yöntemleri üzerinde odaklanmadıkça gerçekçi bir sentez yapılamamış ve mücadelenin çerçevesi belirlenememiş olacaktır.
Tıbbi amaçla kullanılmak üzere yapılan araştırmalar sonucu, 1817`de Hannover`li farmakolog Friedrich Helm Sertusner`in morfini bulmasından sonra bu madde tıp alanında yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. Özellikle 1865 Amerikan İç Savaşı`nda, 1860 Prusya-Avusturya Savaşı`nda, 1870-1871 Fransa-Almanya Savaşı`nda yaralı askerlerin ağrılarını dindirmek amacıyla morfin kullanılmış, askerlerin tedavileri sonunda yoksunluk krizine girmeleri üzerine bu durum asker hastalığı olarak adlandırılmıştır. Ancak 1879 yılında yapılan araştırma sonucu bu durum morfinmani sendromu olarak tanımlanmıştır. Askerlerin terhislerinden sonra sivil hayatta morfinden övgüyle bahsetmeleri üzerine Avrupa`nın büyük şehirlerinde zengin tabakaya mensup olan kişiler arasında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
21 Ağustos 1897 tarihinde, Almanya`da Bayer fabrikasında çalışan kimyager Felix HOFFMAN, ağrıları kesen bir ilaç üretmek için bir karışım geliştirmiştir. Firma bu maddenin üzerinde çalışarak denemeye karar vermiştir. İçinde ağırlıklı olarak morfin olan ilaç, ağrıları kısa sürede kesmekteydi. Uzun süren denemelerinin ardından Bayer, ilacı eroin adıyla piyasaya sürmeye karar vermiştir. Olumlu tepki alan ve 25 gr`lık paketler halinde satılan "Eroin" eczanelere geldiği gün tükeniyordu. Henüz kimse zarar görmemişti. Bilahare Bayer`in en iyi müşterisi Amerika ise, herkesin "Eroin"den bahsetmesi üzerine ilacı araştırmaya başladığında, aşırı dozda alındığında ölüme yol açtığını ve bağımlılık yaptığını saptamıştır. Klinikler, eroinmanlarla dolup taşmaya başladığında, ABD`de ilacın bağımlılık yaptığına dair bir rapor yayınlanmış ve devamında gerekli önlemler alınarak eczanelerden kaldırılmıştır. Bunun üzerine ilaç karaborsaya düşerek, fiyatı artmış ve 1931`de tamamen yasaklanmıştır.
Uyuşturucu madde suistimali olaylarına geçmişte sıklıkla rastlanılmakta ise de yukarıda belirtilen olaylarda uyuşturucu madde bağımlılığının zararlarının tam olarak bilinmemesi nedeniyle, başlangıçta uyuşturucu maddelerin yasaklanması yönünde ulusal ve uluslararası düzeyde girişimler olmamıştır. Daha sonra, terörizmin uyuşturucu madde kaçakçılığını bir finans kaynağı olarak görmeye başlamasının da etkisiyle, uluslararası tedbirlerin arttırılması gereği kabul görmüş, imzalanan çeşitli uluslararası sözleşmeler ile uyuşturucu maddelerin kullanımının kontrol altına alınması hedeflenmiştir.
Bu doğrultuda ilk olarak 1909 yılında Shanghai`da Uluslararası Afyon Kongresi yapılmış, burada imzalanan "1909 Shanghai Afyon Anlaşması" ile tavsiye mahiyetinde çeşitli kararlar alınmıştır. 1912 tarihli Lahey Afyon Anlaşması`nda ise, uyuşturucu maddeler sınıflandırılarak ayrı ayrı tarif edilmiş, uyuşturucuların imal, ithal ve ihracını kontrol etmeye yönelik kararlar alınmıştır. 1925 yılında imzalanan Cenevre Afyon Anlaşması ile; Lahey Anlaşması`nın esasları ve tarifleri aynen kabul edilmekle birlikte, uyuşturucu maddelerin uluslararası ticaretini kontrol altında bulunduracak etkili bir sisteminin kurulması sağlanmıştır.
Daha sonra imzalanan 1931 tarihli Cenevre Afyon Anlaşması, Zararlı İlaçların Meşru Olmayan Ticaretinin Yasaklanması Hakkında 1936 tarihli Cenevre Anlaşması, Sentetik Uyuşturucu Maddeler Hakkında 1948 Paris Protokolü ve 1953 tarihli New York Afyon Protokolü ile de uyuşturucu maddelerle mücadele yönünde kararlar alınmıştır. Ancak uyuşturucu maddelerin üretim ve kaçakçılığının önlenmesi amacıyla uluslararası düzeyde imzalanan en önemli sözleşmeler, 1961 tarihli Uyuşturucu Maddelere Dair Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi, 1971 tarihli Birleşmiş Milletler Psikotrop Maddeler Hakkındaki Sözleşme ve 1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesidir.
Türkiye`nin de taraf olduğu bu üç sözleşmeden, 1961 tarihli Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi ile; uyuşturucu maddelerin tıbbi ve bilimsel amaçlar dışında kullanılmasının yasaklanması, yasa dışı haşhaş ve uyuşturucu madde yapımında kullanılan diğer bitkilerin ekiminin kontrol altına alınması, uyuşturucu maddelerin imal, ithal, ihraç ve dağıtımının ruhsata bağlanması ve denetim yapılması gibi konularda düzenlemeler getirilerek Uluslararası Uyuşturucu Kontrol İdaresi (INCB) kurulmuştur.
1971 tarihli Birleşmiş Milletler Psikotrop Maddeler Hakkındaki Sözleşmesi ile; suistimali yapılan ve insan psikolojisini etkileyen ilaçların kontrol altına alınması, uyuşturucu etkisi bulunan ilaçların ancak doktor reçetesi ile kullanılmasının sağlanması, bu sözleşmede belirtilen hususların tarafların kendi iç hukuklarında suç sayılması yönünde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasının sağlanması gibi kararlar alınmış, ayrıca bu sözleşmenin yorumlanması ve uygulanmasından kaynaklanan anlaşmazlıkların diğer yollarla çözümlenememesi halinde Uluslararası Adalet Divanı`na başvurulması şeklinde ilk ciddi uluslararası yaptırım uygulaması getirilmiştir.
1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile de; uyuşturucu ve psikotrop maddelerin imalinde kullanılan kimyasal maddelerin kontrol altına alınması ve uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadelede kara para aklanmasının önlenmesi, kontrollü teslimat uygulamasının mümkün kılınması gibi kararlar alınarak, bu suçlarla mücadelede etkinliği arttırmak için uluslararası alanda operasyonel faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, adli yardımlaşma, bilgi alış-verişi ve iletişimin arttırılmasının sağlanması amaçlanmıştır.
Ülkemiz, 18 Temmuz 1932`de Milletler Cemiyetine üye olmasının ardından, 3 Nisan 1933`de haşhaş tarımının sınırlandırılması ve afyon satım işlemlerinin, İktisat Vekaleti`ne bağlı olan "Uyuşturucu Maddeler İnhisarı"na verilmesine ilişkin yasa ve 1931 Cenevre Afyon Sözleşmesi kabul edilmiş, 1938 yılında da tekel Toprak Mahsulleri Ofisi`ne devredilmiştir.
1938-1971 yılları arasında ülkemiz, dünya yasal afyon pazarının %50-55`ine sahip olmuştur. 1970`li yıllarda bütün dünya ülkemizi yasal olmayan afyon trafiğinden sorumlu tutmaya ve suçlamaya başlamış ve 1971 yılında afyon üretimi, hükümet tarafından tamamen yasaklanmıştır. Bu yasak, afyon üretimi tek geçim kaynağı olan 1,5 milyon insanı etkilemiş ve topraklarında afyondan başka herhangi bir mahsulün yetişemeyecek olması bu insanları yoksulluğa sürüklemiştir.
1974 yılında ise bu yasak kaldırılmıştır. Haşhaş ekimi, kontrole tabi tutularak, ekim alanları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmiştir. Daha önceleri haşhaş kapsülünün çizilmesi yöntemiyle yapılan hasat tamamen yasaklanmış, haşhaş kapsülleri çizilmeden TMO tarafından satın alınarak, Bolvadin`de 1981 yılında kurulan Alkaloid Fabrikasına işlenmek üzere gönderilmeye başlanmıştır. Fabrika üretiminin %90-95`i ihraç edilmektedir.
Uyuşturucu Maddelerin Üretim Bölgeleri :
Afyon ve Türevleri ;
Haşhaş bitkisinin içerisinde bulunan öz suyun çeşitli yollarla alnması ile afyon ve türevleri elde edilir. Afyonun türevleri morfin, kodein ve eroindir.
Haşhaş Bitkisi; Dallı-budaklı, her sene tohumdan yetişen, beyaz, pembe, kırmızı ve mor renkte çiçek açan (temel renk beyazdır) bir bitkidir. Gelincik bitkisi ailesine dayanan bir kökene sahiptir.
Yapraklar geniş düz ve gümüşi parlaklıkta yeşildir. Olgunlaşan haşhaş bitkisinde, fındık ve küçük portakal büyüklüğünde bir kapsül (koza) oluşur. Kozanın kendisi bir uyuşturucu madde değildir. Afyon ve türevlerinin elde edildiği bir kaynaktır.
Koza afyon ve türevlerini ihtiva etmesi yanında, pasta ve çöreklerde kullanılan, yağı çıkarılabilen, tohumları da ihtiva eder. Tohumlar herhangi bir uyuşturucu madde ihtiva etmez.
Haşhaş en iyi sıcak ve kuru iklimlerde yetişir. Bu kapsamda, Balkanlardan geçerek Türkiye üzerinden, İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Myanmar, Vietnam ve Tayland’a oradan da Güney Çin’e, Orta ve Güney Amerika’ya kadar çok geniş bir alanda yetiştirilebilmektedir.
Hindistan, Japonya, Çin, Avustralya, Fransa, İspanya, Macaristan ve Ülkemizde haşhaş bitkisinin yasal olarak ekimi yapılmaktadır.
Günümüzde, yasadışı haşhaş ekimi önemli ölçüde;
• Güneydoğu Asya (Altın Üçgen) “Mynmar-Laos-Tayland”
• Güneybatı Asya (Altın Hilal) “Afganistan-Pakistan-İran” ülkelerinde yapılmaktadır.
• Orta Amerika “Peru- Kolombiya- Meksika”da yapılmaktadır.
Son dönemde, yasadışı üretimin önemli ölçüde azaldığı "BEKAA VADİSİ" de bir dönemin en önemli yasadışı haşhaş ekim merkezlerinden biri olduğu bilinmekte idi.
Yasadışı üretimlerin yapıldığı bölgelerde genellikle üretimi kolaylaştıran nedenlerden biri, üretim bölgelerindeki ve bu bölgelere yakın ülkelerdeki iç çatışmalar, otorite boşlukları,
rejim istikrarsızlıklarıdır. Bu bölgelerde güçlü yönetimler, yeterli sınır güvenlikleri, donanım ve personel gibi tedbirler bulunmamakta, bu unsurlar mücadelenin yeterince yapılamamasına neden olmaktadır.
Geleneksel bir haşhaş yetiştiricisi olan ülkemizde, yasal olarak haşhaş ekimi yapılmakta ve üretim bölgelerinde hasat, kapsüller çizilmeden gerçekleştirilmektedir. Kontrollü olarak üretimi gerçekleştirilen haşhaş kapsülleri, Afyon Bolvadin`de bulunan Alkaloid Fabrikasında işlenmektedir. Ekim alanları, her sene Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilmektedir.
Ülkemizde yasal, olarak yapılan haşhaş ekiminde kontrol sistemi şu şekilde işlemektedir:
1-Her yıl Bakanlar Kurulunun belirlediği ekim yapılacak bölgeler Resmi Gazete`de yayımlanarak duyurulur.
2-Haşhaş ekimi ve ürünün işlenmesi gibi konular Toprak Mahsulleri Ofisince (TMO) düzenlenir.
3-Ekim izni belgeleri Temmuz ayından itibaren TMO`nce muhtarlıklara gönderilir, bu belgeler kışlık ekim için Ekim ayı sonu, yazlık ekim için 15 Mart tarihine kadar dilekçelerle birlikte TMO`ya verilir.
4-Mart ayı sonunda TMO ekipleri haşhaş tarlalarının ekim alanlarını ölçer ve tarlanın durumunu kontrol eder. Ekim yapılan alan, izin belgesinde belirtilenden fazla olamaz.
5-Güzlük haşhaş Ekim ayında, yazlık haşhaş ise Şubat-Mart aylarında olgunlaşır. Bu dönemde TMO ekipleri tarlalar dolaşarak çizim kontrolü yaparlar, uygun gördükleri takdirde köy bazında "Kırım Belgesi" verirler.
6-Haşhaşlar koza başlarından kırılır ve tohumları alınarak TMO`ne teslim edilir.
Kurulan bu kontrol sistemine tam ve düzenli olarak işlerlik kazandırılması sonucunda, ülkemizde yetiştirilen haşhaş bitkisinden yasadışı amaçlı uyuşturucu madde üretimi olasılığı yok edilmiştir.
Koka ve Türevleri
Güney Amerika Kıtası`nın Kuzey ve Kuzeybatısı boyunca uzanan yüksek And Dağlarındaki ılık iklim koşullarında yetişen ve Eıythroxylou Coca olarak adlandırılan koka bitkinin yapraklarının öz suyunun çeşitli yollarla alınması ve kimyasal işlemlere tabi tutulması ile kokain maddesi elde edilir.
Güney Amerika`da yaşayan kızılderililer tarafından, uyarıcı olarak ve açlık duygusunu azaltmak için yanaklarda tütün lokması şeklinde çiğnendiği bilinmektedir. 16.yüzyılda buraları işgal eden PİZARRO komutasındaki İspanyollar bu durumu tespit etmişlerdir
Koka bitki örtüsünün %60’ı Bolivya, %30`u Peru, %10`u da Kolombiya`da bulunmaktadır.
Kolombiya, Bolivya ve Peru`da kademeli olarak koka ekimi yapılmakta ve dünya piyasasına sunulmaktadır. Kolombiya kokain kartellerinin dünyadaki kokain piyasasının büyük bir bölümünü kontrol ettikleri söylenebilir. Anılan üç ülke dışında, Venezuella, Panama, Brezilya, Arjantin ve Ekvator`da da az miktarda kokain üretimi olduğu bilinmektedir.
Koka bitkisinin anılan bölge dışında yetiştirildiğine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan Güney Amerika ülkelerinin bir kısmı kokain üretim alanları olarak gösterilmektedir.
Koka bitkisinin boyu 1.5 metreyi bulur. Çiçekleri beyaz renkli, yaprakları ise koyu yeşildir. Yaklaşık beş santimetre uzunluğundadır. Sıcak ve nemli bir iklime ihtiyaç gösterir.
Kenevir ve Türevleri
Dünyanın hemen hemen tüm coğrafi kesimlerinde yetişebilen kenevir bitkisinden esrar maddesi elde edilmektedir.
Kenevir bitkisinin botanikteki adı "CANNABIS SATİVA"dır. Yıllık yetişen bir bitki olup, tarımı yapılmasının yanında doğada vahşi olarak yetişebilir.
1- Yıllık, yalnız bir mevsim yaşar, çiçek açma 14-18 hafta sonra olur.
2- Yeşil renklidir, yanarken özel bir kokusu vardır.
3- Çok soğuk bölgeler hariç her yerde yetişir, hasatı eylül ayı civarıdır.
4- Bir metre ile altı metre arasında uzayabilmektedir. Yaprakları palmiye biçimindedir.
5- Yaprak kenarları testere gibidir, erkekler polen tozu, dişiler tohum üretir.
Asya kökenli bu bitkinin dünyanın hemen hemen her yerinde ve ikliminde yetişme özelliğine sahip olması, en yaygın olarak kullanılan bir uyuşturucunun (esrar) imalini kolaylaştırı/yaygınlaştırı. Tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar giden kenevir bitkisinin elyafından halat, çuval yapılmaktadır.
Günümüzde yasadışı kenevir bitkisi ekimi ve esrar üretim alanlarını belirleyebilmek kolay değildir. Hemen her ülkede, en azından ülkedeki ihtiyacın bir kısmını karşılayabilmek için esrar üretimi yapılmaktadır. Ancak, uluslararası ticari boyutları olan esrar üretimi ele alındığında, ilk etapta yasadışı haşhaş ekim alanları olan Güneydoğu ve Güneybatı Asya Bölgeleri, Afrika’da; Fas, Tunus, Sudan, Avrupa’da Arnavutluk ve Makedonya akla gelmektedir.
Fas`ın Rif Vadisi’ndeki esrar üretiminin, Avrupa esrar piyasasına yöneldiği ve halen bu piyasada önemli bir paya sahip olduğu bilinmektedir.
Ülkemiz, kenevir ekiminde de haşhaşta olduğu gibi geleneksel bir ekicidir. Ülkemizde kenevir ekimi, lisanslı ve kontrollü olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığının gözetiminde gerçekleştirilmekte olup, yalnızca THC içermeyen kenevir bitkisinin ekimine müsaade edilmektedir. Ekim alanları 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkındaki Kanun ile düzenlenmektedir. Başlıca yasal kenevir ekim bölgelerimiz;
Kastamonu (Taşköprü), Zonguldak Yöresi: Ülkemizin en yoğun kenevir tarımı yapılan bölgesidir. Bu bölgemizde lif için üretim yapılmaktadır.
İzmir (Tire-Ödemiş), Burdur Yöresi: Bu bölgemizin İzmir Yöresinde tohum üretimi için kenevir tarımı yapılmaktadır.
Samsun-Ordu (Fatsa-Ünye) Yöresi: Hem lif hem de tohum üretimi için tarım yapılmaktadır.
Amasya (Gümüşhacıköy-Merzifon), Çorum, Yozgat Yöresi: Bu bölgede sadece tohum için üretim yapılmaktadır.
Sentetik Uyuşturucular
Sentetik uyuşturucular doğal uyuşturucuların karşılığı olarak, çeşitli kimyasal yollarla üretilmiş olan suni uyuşturuculardır. Sentetik uyuşturucular insanların sinir sisteminde yapmış oldukları etkilere göre; Depresantlar, Stimulantlar, Halüsinojenler gibi sınıflandırmaya tabi tutulmuştur.
Bazı önemli sentetiklerden Amfetaminin Hollanda, Belçika, Polanya ve İngiltere’de, ecstasyinin Hollanda ve Beçika’da, metaanfetaminin ABD, Filipinler, Taylanda ve Çin’de görüldüğü bilinmektedir.
Birleşmiş Milletler INCB`nin bir raporunda, 1990’lı yılların başlarında sentetik uyuşturucu madde üretiminin büyük bölümünün Avrupa ülkelerinde ve özellikle de Hollanda’da yapıldığı belirtilmektedir. Bu nedenle, genel olarak üretim merkezi Avrupa olarak kabul edilen sentetik uyuşturucuların diğer ülkelere bu merkezden dağılımı söz konusu olmaktadır. Genellikle bu tür sentetiklerin üretim ve ticaretini yapanların daha önceden diğer uyuşturucu maddeler ile ilgili birtakım geçmişleri olduğu da tespit edilmektedir. Dolayısıyla uyuşturucu madde ticaretinde aktif rol oynayan organizasyonlar, sentetik uyuşturucuların piyasaya girmesi ile bu alanda pazar payı kapma çabasına girmiş ve uluslararası seviyede sentetik uyuşturucu madde kaçakçılığına başlamıştır.
Kimyasallar
Uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadele denilince sadece herkes tarafından bilinen esrar, eroin, kokain, afyon, morfin gibi maddelerle, uyuşturucu imalatında kullanılan asetik anhidrit ve potasyum permanganat gibi iki adet kimyasal madde anlaşılmamalıdır.
Uyuşturucuyla mücadele, bundan çok daha geniş kapsamlı olarak ele alınmalıdır ve alınmaktadır. Bu mücadele kapsamına giren maddeler aslında çeşitli belgelerde, kanun maddelerinde listeler halinde belirtilmiştir. En kapsamlı olarak üç uluslararası sözleşmede yerlerini almışlardır.
1961 BM Tek Sözleşmesi, uyuşturucu maddelerin kontrolü için, 1971 tarihli BM Psikotrop Maddeler Hakkındaki Sözleşme ise, psikotrop maddelerin kontrolü için hazırlanmış ve sözleşmelerin ekinde hangi maddelerin uyuşturucu madde, hangi maddelerin psikotrop maddeler sayılacağı belirtilmiştir.
1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı BM Sözleşmesi ise, uyuşturucu imalinde kullanılan kimyasal maddelerin kontrolü için hazırlanmıştır. Bu kontrol, bu tür maddelerin yasal ticaretini de kapsamaktadır. Sözleşme ekinde, yasal kullanım alanı dışında yasa dışı uyuşturucu madde imalatında da kullanılan ve kontrol altında tutulması gereken kimyasal maddeler sayılmıştır. Ülkemiz de bu anlaşmayı imzalamış ve kabulü 1995 yılında çıkarılan kanunla gerçekleştirilmiştir.
Şüphesiz bu maddeler içinde en önemlisi ve en çok tanınanı, eroin imali için gerekli olan asetik anhidritdir. BMK, PMK, sülfirik asit, hidroklorik asit, formic asit, farmoride de önde gelen ve sentetik uyuşturucularda kullanılan diğer kimyasallardır. Bununla birlikte toplam 22 kimyasal maddenin imal, ithal, ihraç ve dağıtımı 1988 sözleşmesini imzalayan ülkelerde ve ülkemizde kontrol altında tutulmaktadır.
Kimyasal maddeler, sentetik uyuşturucu imalinden eroin ve kokain imaline kadar kullanılan maddeler olup, bunların denetimi uyuşturucu ile mücadelede önemli bir unsur teşkil etmektedir. Temel maddelerin denetim altına alınması, uyuşturucuya giden yolu kesecek olan önleyici bir tedbirdir. Kimyasal madde kaçakçılığında, eroinin imalinde olmazsa olmaz bir öneme sahip olan asetik anhidrit maddesinin kaçağa kaydırılmasına daha çok rastlanılmaktadır.
Bu maddeler arasında özel bir öneme sahip olan asetik anhidrit maddesi, kuvvetli kokusu hissedilebilen renksiz bir sıvıdır. Bu madde, sanayi alanında suni ipek, aspirin, sigara filtresi, selüloz, plastik, patlayıcı madde, bazı reçine ve verniklerin yapımının yanı sıra teknik ve klinik analizlerde de kullanılır.
Dünya üzerindeki asetik anhidrit maddesinin kaçakçılık güzergahları ele alındığında, bu maddenin başta Avrupa`daki sanayileşmiş ülkeler olmak üzere Rusya, Çin ve Hindistan`dan Afganistan ve Pakistan`a doğru hareketinin söz konusu olduğu gözlenmektedir.
Güneydoğu Asya`da, Çin, Laos, Myanmar ve Tayland arasındaki sınır bölgelerinde faaliyetlerini sürdüren yasadışı eroin imalathanelerinin ihtiyacı olan kimyasal maddelerin daha çok yerel ticaret sırasında kaçağa kaydığı ve kara sınırlarında kaçakçılığının yapıldığı anlaşılmaktadır. Bölgedeki kaçağa kaydırma teşebbüsleri ve kimyasal madde yakalamaları konusunda çok az bilgi olduğundan, kaçakçılık rotalarını net bir şekilde ortaya koyabilmek oldukça zordur.
Uyuşturucu Maddelerin Tüketim Bölgeleri :
Üretimin bu konumu karşısında, uyuşturucu maddelerin doğasından kaynaklanan etkileri ve yasadışı ticaretinden elde edilen yüksek karlar, çıkar gruplarınca suiistimal edilmekte, risk grubunu oluşturan gençlerdeki merak ve özenti, heyecan arama gibi unsurlar da eklenince tüketici bir kitle meydana gelmektedir. Tüketim incelendiğinde,
Esrar, eroin ve kokain talebinin gelişmiş batılı toplumlarda, henüz tam olarak dışa açılmamış Rusya’da ve üretimin yapıldığı bölgelerde (üretimin de etkisiyle) yoğunlaştığı görülmektedir.
Doğal uyuşturucuların tüketildiği batılı ülkelerde, doğal uyuşturucuların üretiminde vazgeçilmez maddelerden biri olan asetik anhidrit başta olmak üzere kimyasal maddeler üretilerek talep bölgelerine sevk edilmektedir.
Sentetik uyuşturucu kullanımındaki yükseliş büyüyen bir tehlikeyi işaret etmektedir. Bu maddeler kimya sanayileri gelişmiş olan bu batılı ülkelerde üretilerek, daha ziyade yine aynı ülkelerde tüketilmekte ve buradan diğer ülkelere de dağılmaktadır.
Bazı Batı Avrupa ülkelerinde genç nüfus arasında eroin bağımlılığında bir azalma, kokain ve amfetamin kullanımında artış olduğu, eroin kullanımının Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile haşhaş kapsülü konsantresinin önemli ölçüde kullanıldığı BDT ülkelerinde artış gösterdiği görülmektedir.
Ülkelerde bilimsel çalışmaların yapılmaması sonucunda tüketim miktarları konusunda sağlıklı rakamlar elde edilememektedir. Bunda çeşitli ülkelerin gerçek rakamların altındaki sayıları sunmalarında etkin olmaktadır. Kullanımdaki ciddi artışlara rağmen kullanımla yeterince mücadele edilememektedir.
Afganistan, İran ve Pakistan bölgesinde afyon ve eroin kullanımının, Avrupa’da sentetik, kokain ve eroin kullanımının, ABD ve uzakdoğuda metaamfetamin kullanımının yaygın olduğu belirtilmektedir.
Görüldüğü gibi uyuşturucu kullanımının dünyadaki durumu endişe verici ve trendi hızla yükselen bir seyir göstermektedir.
Kaçakçılık Güzergahları :
Genel Rotalar
Uyuşturucu maddelerin sevkıyatlarının hangi güzergahlar üzerinden, hangi metotlarla gerçekleştirildiği uyuşturucu ile mücadele birimlerinin her zaman ortaya çıkartmaya çalıştığı ve uluslar arası toplantılarda tartıştığı hususlardır.
Esas olarak bu hususlarda yapılan değerlendirmelerde göz önünde bulundurulan ve kabul gören görüş kaçakçıların kendileri için en güvenli yol ve yöntemi kullandıklarıdır.
Bununla birlikte bazı coğrafya kesimleri için en güvenli yol ilkesi için fazla bir seçenek ortaya konulamamaktadır. Ayrıca bu güzergahların jeopolitik özelliğe sahip olduğu gözlenmektedir. Yani güzergah, üzerinden geçtiği coğrafyada meydana gelen ekonomik, siyasi, kültürel, vb. değişimlerden direkt etkilenerek yeni bir biçim almaktadır.
Dünya üzerindeki rotalardan Balkan Yolu, afyon türevi uyuşturucu kaçakçılığında bu güzergahlar içerisinde en önemli rotalardan biri olup aynı zamanda tarihi İpek Yolu’nun da devamı niteliğinde, üretim bölgelerinden başlayıp, ülkemiz üzerinden tüketim bölgelerine uzanan bir yoldur. Bu rota üzerinde çift basamak olarak adlandırılan ve kaçakçılık organizasyonlarının üretici ülkelerden temin ederek ülkemize getirdikleri uyuşturucu maddeleri mümkün olduğu kadar kısa sürede, kendilerince daha güvenli olan ülkelere sevk ederek buralarda depoladıkları, daha sonra bunları partiler halinde Batı Avrupa pazarlarına göndermeleride kaçakçıların uyguladıkları yöntemlerden birisidir.
Diğer bir afyon türevi rotası ise Kuzey Karadeniz Rotasıdır.Orta Asya Cumhuriyetleri’nde tren ve konteynırlarda yapılan yakalamalar, SSCB’nin yıkılması ile Güneybatı Asya’daki üretim bölgelerinden başlayıp, Orta Asya ülkelerinden geçerek Karadeniz’in kuzeyini takiben Slovakya üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşan veya Orta Avrupa’da Balkan Rotası ile birleşen Kuzey Karadeniz Rotasının önemini koruduğunu göstermektedir.
Doğu Akdeniz Rotasını da üçüncü rota olarak ele alabiliriz Bundan başka Hint Okyanusundan başlayıp, Güney Kıbrıs’ın güneyinden geçerek Güney Balkan Rotası’na ulaşan Doğu Akdeniz yolundan da söz etmek gerekir.
Afrika deniz ve hava limanları yoğun olarak Avrupa’ya yönelik büyük miktarlardaki eroin kaçakçılığında kullanılmakta, Afrika uyruklular (başlıca Batı Afrikalılar) küçük miktarlardaki eroin kaçakçılığında kurye olarak kullanılmaktadır. Interpol raporlarına göre, Afrika uyruklular artan bir şekilde Güney Amerika’dan Kuzey ve Batı Afrika üzerinden Avrupa’ya yönelik gerçekleştirilen kokain kaçakçılığında da kurye olarak kullanılmaktadır.
Orta Amerika ülkelerinin kokain ve eroin kaçakçılığında Güney ve Kuzey Amerika arasında özellikle Atlantik kıyılarının, stratejik konumlarından dolayı Karayipler esrar ve kokain kaçakçılığında kaçakçılar tarafından transit noktalar olarak kullanılmaktadır.
Balkan Rotası
Balkan Rotası, bu güzergahlar içerisinde en önemli rotalardan biri olup aynı zamanda tarihi İpek Yolu`nun da devamı niteliğinde, üretim bölgelerinden başlayıp, ülkemiz üzerinden tüketim bölgelerine uzanan bir yoldur. Bu Rota, Güneybatı Asya haşhaş ekim bölgelerinden başlayarak, İran ve Türkiye topraklarını geçip, Balkan Yarımadası üzerinde iki kola ayrılmakta, bir kolu Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya üzerinden Almanya`ya (Kuzey Kolu), diğeri ise Türkiye ve Yunanistan üzerinden çoğu kez deniz yolu ile Batı Avrupa`ya (Güney Kolu) ulaşmaktadır.
Balkan Rotası, Afganistan ve çevresinde üretilen afyondan elde edilen eroin maddesini, Avrupa uyuşturucu pazarına nakletmek üzere, uzun yıllar kaçakçıların kullandığı önemli bir güzergah olmuştur. Balkan Rotası üzerindeki uyuşturucu madde trafiğinde, güzergah üzerinde bulunan ülkelerin üretici, transit ve tüketici olarak üç ana gruba ayrıldıkları görülmektedir. Bazı ülkeler ise bu üç durumdan aynı anda etkilenmektedir. Coğrafi konumu itibari ile, Güneybatı Asya Haşhaş Üretim Bölgeleri ve Batı Avrupa Tüketim Pazarı arasındaki eroin trafiğinden, transit ülke olarak etkilenen Türkiye, bu durumun yol açtığı uyuşturucu kullanım problemiyle de karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca ülkemiz, doğudan batıya doğal uyuşturucuların trafiğinden etkilenirken, batıdan doğuya ise kimyasal ve sentetiklerin kaçakçılığından etkilenerek çift taraflı bir akıma maruz kalmaktadır. Avrupa ve Rusya üzerinden gelen kimyasal maddelerin hedefi Güneybatı Asya`da bulunan yasadışı uyuşturucu imalathaneleri, sentetik uyuşturucuların hedefi ise Arap ülkeleri ve ülkemizdir.
Türkiye`nin, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile yoğun mücadelesi ve 1980`li yılların sonunda dünya siyasetinde meydana gelen gelişmeler, özellikle SSCB`nin dağılması ve Balkanlarda yaşanan soykırım, Balkan rotasını kaçakçılar açısından güvenli bir rota olmaktan çıkarmıştır. Böylelikle yasadışı uyuşturucu trafiği, kontrolün daha az olduğu ve kaçakçılarca daha güvenli kabul edilen kuzey ve güneydeki rotalara kaymıştır.
Bununla birlikte Balkanların tam ortasında BM kontrolündeki Kosova çift basamak yönteminde önemli bir üst konumundadır.
Ayrıca yüklü miktarlarda Afgan uyuşturucusunun son gidecekleri yerlere gönderilmeden önce İran üzerinden Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve daha az olarak Türkiye’ye ya da Pakistan’dan İran ve Basra Körfezi bölgesindeki diğer ülkelere gönderilmesi, ülkemizin kaçakçılar açısından güvenli bir rota olmaktan çıktığının bir göstergesidir.
Kuzey Karadeniz Rotası
Kaçakçılık güzergahları, güvenli yol ilkesi gereği sürekli değişiklikler gösterdiğinden, kaçakçılık kontrol mekanizmalarının tam olarak kurulamadığı bölgelere kaymaktadır. SSCB`nin dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni yapılanma, otorite boşlukları ve ülkemizdeki mücadelenin olumlu etkileri sonucunda Kuzey Karadeniz`de yeni ve alternatif bir rotanın oluştuğu geçtiğimiz yıllarda tarafımızdan tespit edilmiş ve diğer ülkelerce de kabul görmüştür. Son olarak 20-22 Eylül 2000 tarihleri arasında Almanya/Wiesbaden`de Alman BKA Teşkilatınca düzenlenen İpek Yolu üzerindeki yasadışı uyuşturucu madde ticareti ile Güneybatı Asya bölgesinden Batı Avrupa`ya ulaşan uyuşturucu maddelerin kontrolüne ilişkin stratejilerin ele alındığı toplantıda Kuzey Karadeniz Rotasının ön plana çıktığı kabul edilmiştir.
1999-2000 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) raporunda da Orta Asya üzerinden Avrupa’ya yönelik olarak gerçekleştirilen uyuşturucu madde kaçakçılığında, transit geçişlerde ECO ülkelerinin yer aldığı bölgede yeni rotaların ortaya çıktığı belirtilmektedir. Bu bölgede yer alan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’da yasadışı uyuşturucu madde kaçakçılığının hızlı bir şekilde artmasına bağlı olarak, Afgan menşeli uyuşturucunun büyük bir kısmının Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ı ayıran Fergana Vadisinden geçirildiği rapor edilmiştir.
Kuzey Karadeniz Rotası; Güneybatı Asya`dan iki ayrı kol halinde gelerek Karadeniz`in kuzeyinde birleşmektedir. Birinci yol, Afganistan`dan başlayıp, Orta Asya Cumhuriyetlerinden geçerek, Rusya, Ukrayna, Belarus ve Polonya üzerinden Batı Avrupa pazarına ulaşan kuzey yoludur.
İkinci yol ise, Afganistan`dan İran`a, oradan da kuzeye yönelerek Azerbaycan ve Kafkasya üzerinden yine Rusya ve Ukrayna`ya, oradan da Batı Avrupa pazarına ulaşan güney yoludur. Afgan orijinli eroin, morfin ve afyonun %65`nin Orta Asya üzerinden Rusya, Belarus ve Baltık ülkelerine ulaşan bir rota izleyerek, Batı Avrupa`ya ulaştığı, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulunun (INCB) 1998 Yılı Raporunda da vurgulanmaktadır.
Orta Asya Cumhuriyetleri`nde tren ve konteynerlarda yapılan yakalamalar, SSCB`nin dağılması ile Güneybatı Asya`daki üretim bölgelerinden başlayıp, Orta Asya ülkelerinden geçerek Karadeniz`in kuzeyini takiben Slovakya üzerinden Batı Avrupa`ya ulaşan veya Orta Avrupa`da Balkan Rotası ile birleşen Kuzey Karadeniz Rotasının önemini koruduğunu göstermektedir.
Afganistan`dan Türkmenistan`a sokulan uyuşturucu ise, muhtemelen kamyon ve otobüs trafiğinin çok yoğun olduğu İran`a karayoluyla, Rusya`ya ise diğer Orta Asya Cumhuriyetlerinde olduğu gibi demiryolu ile gitmektedir. Ayrıca Hazar Denizi de Afgan menşeli uyuşturucunun Türkmenistan üzerinden Rusya`ya ve Avrupa`ya götürülmesinde kullanılmaktadır.
Doğu Akdeniz Rotası
Avrupa`daki tüketim bölgeleri arasında önemli yollardan biri de Pakistan limanlarından Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalına, oradan da Güney Kıbrıs`ın güneyinden geçerek Akdeniz üzerinden Avrupa`ya ulaşan Doğu Akdeniz Deniz Yolu`dur.
Son yıllarda, hem Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Programı (UNODC) raporlarında, hem de İnterpol istatistiklerinde dikkati çeken önemli gelişmelerden biri de, Pakistan`dan Batı Avrupa`ya doğrudan hava ve deniz yoluyla yapılan eroin maddesi kaçakçılığında yaşanan hareketliliktir. Pakistan hava limanlarında yakalanan ve hedefi Batı Avrupa olan eroin ile Batı Avrupa hava limanlarında yakalanan Pakistan orijinli eroin bunu net olarak göstermektedir. Bu rotanın ortaya çıkışında Afgan ve Pakistanlı kaçakçıların uyuşturucu pazarındaki paylarını, uyuşturucuyu doğrudan Avrupa`ya göndermek suretiyle arttırma istekleri önemli bir sebeptir.
Bu rotanın gelecek yıllarda daha aktif duruma geleceği tahmin edilmektedir. Bu rota ile bağlantılı, Pakistan deniz limanlarından Avrupa`ya doğrudan ulaşan ve uluslararası deniz hukukundan kaynaklanan sebeplerle kontrolü çok zor olan, önceki yıllarda Doğu Akdeniz Rotası olarak tarif ettiğimiz deniz yolunun da göz ardı edilmemesi gerekir.
Dünyadaki Gelişimi:
İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren uyuşturucu maddelerin keyif verici, ağrı giderici, hastalıkları iyileştirici olarak kontrollü ve kontrolsüz olarak kullanıldığı bilinmektedir. İlkel toplumlarda, kabile ayinlerinde ve erkekliğe geçiş törenlerinde “değiştirilmiş bilinç durumları” denilen, gündelik bilinç düzeylerinden daha farklı alanlara ulaşabilmek için kullanılan açlık, susuzluk, uyku yoksunluğu, sosyal ve duygusal yalıtım, ağrılı uyaranlar, dans, meditasyon, dua, işitsel uyaranlar, hipnotik telkinler gibi yöntemlere ek olarak, halusinojen bitkiler, afyon türevleri, koka yaprakları, esrar gibi psiko-aktif maddeler büyük rol oynamaktaydı.
Uyuşturucu maddeler, tarihsel süreç içerisinde tıbbi amaçlarla kullanılmış, keyif verici özelliği olması nedeniyle sonraları bu amaçla illegal olarak tüketilmeye başlanmıştır. Bu türden bir tüketimi besleyecek arz da beraberinde şekillenmiş, tıpkı ekonomik yapıdaki gibi bir arz ve talep oluşmuştur.
Uyuşturucu maddelerin bu yönü, özellikle 20. yy’ın yüzyılımızın ikinci yarısından itibaren menfaat çevreleri için rant, terörizm için finans kaynağı, uluslararası ilişkilerde ideolojik ve politik araç ve hedef ülke toplumuna yönelik sosyo-psikolojik dejenerasyon ile zihni ve ahlaki çökertme olgularını ön plana çıkarmıştır.
Uyuşturucu ile mücadelenin başarısı, öncelikle dünyada arz ve talebin yoğunlaştığı bölgeler ile, bu bölgeler arasında oluşan güzergahların, bunların oluşumunda rol oynayan etkenlerin ve kullanılan yöntemlerin analizini gerektirir. Diğer bir ifadeyle, uyuşturucu madde ile mücadele; onun üretim, tüketim ve yasadışı ticareti ile yöntemleri üzerinde odaklanmadıkça gerçekçi bir sentez yapılamamış ve mücadelenin çerçevesi belirlenememiş olacaktır. (Başka bölüme analiz mücadele)
Uyuşturucu madde ile mücadelenin etki ve başarısı, öncelikle dünyada arz ve talebin yoğunlaştığı bölgeler ile, bu bölgeler arasında oluşan güzergahların, bunların oluşumunda rol oynayan etkenlerin ve kullanılan yöntemlerin analizini gerektirir. Diğer bir ifadeyle, uyuşturucu madde ile mücadele; onun üretim, tüketim ve yasadışı ticareti ile yöntemleri üzerinde odaklanmadıkça gerçekçi bir sentez yapılamamış ve mücadelenin çerçevesi belirlenememiş olacaktır.
Tıbbi amaçla kullanılmak üzere yapılan araştırmalar sonucu, 1817`de Hannover`li farmakolog Friedrich Helm Sertusner`in morfini bulmasından sonra bu madde tıp alanında yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. Özellikle 1865 Amerikan İç Savaşı`nda, 1860 Prusya-Avusturya Savaşı`nda, 1870-1871 Fransa-Almanya Savaşı`nda yaralı askerlerin ağrılarını dindirmek amacıyla morfin kullanılmış, askerlerin tedavileri sonunda yoksunluk krizine girmeleri üzerine bu durum asker hastalığı olarak adlandırılmıştır. Ancak 1879 yılında yapılan araştırma sonucu bu durum morfinmani sendromu olarak tanımlanmıştır. Askerlerin terhislerinden sonra sivil hayatta morfinden övgüyle bahsetmeleri üzerine Avrupa`nın büyük şehirlerinde zengin tabakaya mensup olan kişiler arasında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
21 Ağustos 1897 tarihinde, Almanya`da Bayer fabrikasında çalışan kimyager Felix HOFFMAN, ağrıları kesen bir ilaç üretmek için bir karışım geliştirmiştir. Firma bu maddenin üzerinde çalışarak denemeye karar vermiştir. İçinde ağırlıklı olarak morfin olan ilaç, ağrıları kısa sürede kesmekteydi. Uzun süren denemelerinin ardından Bayer, ilacı eroin adıyla piyasaya sürmeye karar vermiştir. Olumlu tepki alan ve 25 gr`lık paketler halinde satılan "Eroin" eczanelere geldiği gün tükeniyordu. Henüz kimse zarar görmemişti. Bilahare Bayer`in en iyi müşterisi Amerika ise, herkesin "Eroin"den bahsetmesi üzerine ilacı araştırmaya başladığında, aşırı dozda alındığında ölüme yol açtığını ve bağımlılık yaptığını saptamıştır. Klinikler, eroinmanlarla dolup taşmaya başladığında, ABD`de ilacın bağımlılık yaptığına dair bir rapor yayınlanmış ve devamında gerekli önlemler alınarak eczanelerden kaldırılmıştır. Bunun üzerine ilaç karaborsaya düşerek, fiyatı artmış ve 1931`de tamamen yasaklanmıştır.
Uyuşturucu madde suistimali olaylarına geçmişte sıklıkla rastlanılmakta ise de yukarıda belirtilen olaylarda uyuşturucu madde bağımlılığının zararlarının tam olarak bilinmemesi nedeniyle, başlangıçta uyuşturucu maddelerin yasaklanması yönünde ulusal ve uluslararası düzeyde girişimler olmamıştır. Daha sonra, terörizmin uyuşturucu madde kaçakçılığını bir finans kaynağı olarak görmeye başlamasının da etkisiyle, uluslararası tedbirlerin arttırılması gereği kabul görmüş, imzalanan çeşitli uluslararası sözleşmeler ile uyuşturucu maddelerin kullanımının kontrol altına alınması hedeflenmiştir.
Bu doğrultuda ilk olarak 1909 yılında Shanghai`da Uluslararası Afyon Kongresi yapılmış, burada imzalanan "1909 Shanghai Afyon Anlaşması" ile tavsiye mahiyetinde çeşitli kararlar alınmıştır. 1912 tarihli Lahey Afyon Anlaşması`nda ise, uyuşturucu maddeler sınıflandırılarak ayrı ayrı tarif edilmiş, uyuşturucuların imal, ithal ve ihracını kontrol etmeye yönelik kararlar alınmıştır. 1925 yılında imzalanan Cenevre Afyon Anlaşması ile; Lahey Anlaşması`nın esasları ve tarifleri aynen kabul edilmekle birlikte, uyuşturucu maddelerin uluslararası ticaretini kontrol altında bulunduracak etkili bir sisteminin kurulması sağlanmıştır.
Daha sonra imzalanan 1931 tarihli Cenevre Afyon Anlaşması, Zararlı İlaçların Meşru Olmayan Ticaretinin Yasaklanması Hakkında 1936 tarihli Cenevre Anlaşması, Sentetik Uyuşturucu Maddeler Hakkında 1948 Paris Protokolü ve 1953 tarihli New York Afyon Protokolü ile de uyuşturucu maddelerle mücadele yönünde kararlar alınmıştır. Ancak uyuşturucu maddelerin üretim ve kaçakçılığının önlenmesi amacıyla uluslararası düzeyde imzalanan en önemli sözleşmeler, 1961 tarihli Uyuşturucu Maddelere Dair Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi, 1971 tarihli Birleşmiş Milletler Psikotrop Maddeler Hakkındaki Sözleşme ve 1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesidir.
Türkiye`nin de taraf olduğu bu üç sözleşmeden, 1961 tarihli Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi ile; uyuşturucu maddelerin tıbbi ve bilimsel amaçlar dışında kullanılmasının yasaklanması, yasa dışı haşhaş ve uyuşturucu madde yapımında kullanılan diğer bitkilerin ekiminin kontrol altına alınması, uyuşturucu maddelerin imal, ithal, ihraç ve dağıtımının ruhsata bağlanması ve denetim yapılması gibi konularda düzenlemeler getirilerek Uluslararası Uyuşturucu Kontrol İdaresi (INCB) kurulmuştur.
1971 tarihli Birleşmiş Milletler Psikotrop Maddeler Hakkındaki Sözleşmesi ile; suistimali yapılan ve insan psikolojisini etkileyen ilaçların kontrol altına alınması, uyuşturucu etkisi bulunan ilaçların ancak doktor reçetesi ile kullanılmasının sağlanması, bu sözleşmede belirtilen hususların tarafların kendi iç hukuklarında suç sayılması yönünde gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasının sağlanması gibi kararlar alınmış, ayrıca bu sözleşmenin yorumlanması ve uygulanmasından kaynaklanan anlaşmazlıkların diğer yollarla çözümlenememesi halinde Uluslararası Adalet Divanı`na başvurulması şeklinde ilk ciddi uluslararası yaptırım uygulaması getirilmiştir.
1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile de; uyuşturucu ve psikotrop maddelerin imalinde kullanılan kimyasal maddelerin kontrol altına alınması ve uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadelede kara para aklanmasının önlenmesi, kontrollü teslimat uygulamasının mümkün kılınması gibi kararlar alınarak, bu suçlarla mücadelede etkinliği arttırmak için uluslararası alanda operasyonel faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, adli yardımlaşma, bilgi alış-verişi ve iletişimin arttırılmasının sağlanması amaçlanmıştır.
Ülkemiz, 18 Temmuz 1932`de Milletler Cemiyetine üye olmasının ardından, 3 Nisan 1933`de haşhaş tarımının sınırlandırılması ve afyon satım işlemlerinin, İktisat Vekaleti`ne bağlı olan "Uyuşturucu Maddeler İnhisarı"na verilmesine ilişkin yasa ve 1931 Cenevre Afyon Sözleşmesi kabul edilmiş, 1938 yılında da tekel Toprak Mahsulleri Ofisi`ne devredilmiştir.
1938-1971 yılları arasında ülkemiz, dünya yasal afyon pazarının %50-55`ine sahip olmuştur. 1970`li yıllarda bütün dünya ülkemizi yasal olmayan afyon trafiğinden sorumlu tutmaya ve suçlamaya başlamış ve 1971 yılında afyon üretimi, hükümet tarafından tamamen yasaklanmıştır. Bu yasak, afyon üretimi tek geçim kaynağı olan 1,5 milyon insanı etkilemiş ve topraklarında afyondan başka herhangi bir mahsulün yetişemeyecek olması bu insanları yoksulluğa sürüklemiştir.
1974 yılında ise bu yasak kaldırılmıştır. Haşhaş ekimi, kontrole tabi tutularak, ekim alanları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmiştir. Daha önceleri haşhaş kapsülünün çizilmesi yöntemiyle yapılan hasat tamamen yasaklanmış, haşhaş kapsülleri çizilmeden TMO tarafından satın alınarak, Bolvadin`de 1981 yılında kurulan Alkaloid Fabrikasına işlenmek üzere gönderilmeye başlanmıştır. Fabrika üretiminin %90-95`i ihraç edilmektedir.
Uyuşturucu Maddelerin Üretim Bölgeleri :
Afyon ve Türevleri ;
Haşhaş bitkisinin içerisinde bulunan öz suyun çeşitli yollarla alnması ile afyon ve türevleri elde edilir. Afyonun türevleri morfin, kodein ve eroindir.
Haşhaş Bitkisi; Dallı-budaklı, her sene tohumdan yetişen, beyaz, pembe, kırmızı ve mor renkte çiçek açan (temel renk beyazdır) bir bitkidir. Gelincik bitkisi ailesine dayanan bir kökene sahiptir.
Yapraklar geniş düz ve gümüşi parlaklıkta yeşildir. Olgunlaşan haşhaş bitkisinde, fındık ve küçük portakal büyüklüğünde bir kapsül (koza) oluşur. Kozanın kendisi bir uyuşturucu madde değildir. Afyon ve türevlerinin elde edildiği bir kaynaktır.
Koza afyon ve türevlerini ihtiva etmesi yanında, pasta ve çöreklerde kullanılan, yağı çıkarılabilen, tohumları da ihtiva eder. Tohumlar herhangi bir uyuşturucu madde ihtiva etmez.
Haşhaş en iyi sıcak ve kuru iklimlerde yetişir. Bu kapsamda, Balkanlardan geçerek Türkiye üzerinden, İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Myanmar, Vietnam ve Tayland’a oradan da Güney Çin’e, Orta ve Güney Amerika’ya kadar çok geniş bir alanda yetiştirilebilmektedir.
Hindistan, Japonya, Çin, Avustralya, Fransa, İspanya, Macaristan ve Ülkemizde haşhaş bitkisinin yasal olarak ekimi yapılmaktadır.
Günümüzde, yasadışı haşhaş ekimi önemli ölçüde;
• Güneydoğu Asya (Altın Üçgen) “Mynmar-Laos-Tayland”
• Güneybatı Asya (Altın Hilal) “Afganistan-Pakistan-İran” ülkelerinde yapılmaktadır.
• Orta Amerika “Peru- Kolombiya- Meksika”da yapılmaktadır.
Son dönemde, yasadışı üretimin önemli ölçüde azaldığı "BEKAA VADİSİ" de bir dönemin en önemli yasadışı haşhaş ekim merkezlerinden biri olduğu bilinmekte idi.
Yasadışı üretimlerin yapıldığı bölgelerde genellikle üretimi kolaylaştıran nedenlerden biri, üretim bölgelerindeki ve bu bölgelere yakın ülkelerdeki iç çatışmalar, otorite boşlukları,
rejim istikrarsızlıklarıdır. Bu bölgelerde güçlü yönetimler, yeterli sınır güvenlikleri, donanım ve personel gibi tedbirler bulunmamakta, bu unsurlar mücadelenin yeterince yapılamamasına neden olmaktadır.
Geleneksel bir haşhaş yetiştiricisi olan ülkemizde, yasal olarak haşhaş ekimi yapılmakta ve üretim bölgelerinde hasat, kapsüller çizilmeden gerçekleştirilmektedir. Kontrollü olarak üretimi gerçekleştirilen haşhaş kapsülleri, Afyon Bolvadin`de bulunan Alkaloid Fabrikasında işlenmektedir. Ekim alanları, her sene Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilmektedir.
Ülkemizde yasal, olarak yapılan haşhaş ekiminde kontrol sistemi şu şekilde işlemektedir:
1-Her yıl Bakanlar Kurulunun belirlediği ekim yapılacak bölgeler Resmi Gazete`de yayımlanarak duyurulur.
2-Haşhaş ekimi ve ürünün işlenmesi gibi konular Toprak Mahsulleri Ofisince (TMO) düzenlenir.
3-Ekim izni belgeleri Temmuz ayından itibaren TMO`nce muhtarlıklara gönderilir, bu belgeler kışlık ekim için Ekim ayı sonu, yazlık ekim için 15 Mart tarihine kadar dilekçelerle birlikte TMO`ya verilir.
4-Mart ayı sonunda TMO ekipleri haşhaş tarlalarının ekim alanlarını ölçer ve tarlanın durumunu kontrol eder. Ekim yapılan alan, izin belgesinde belirtilenden fazla olamaz.
5-Güzlük haşhaş Ekim ayında, yazlık haşhaş ise Şubat-Mart aylarında olgunlaşır. Bu dönemde TMO ekipleri tarlalar dolaşarak çizim kontrolü yaparlar, uygun gördükleri takdirde köy bazında "Kırım Belgesi" verirler.
6-Haşhaşlar koza başlarından kırılır ve tohumları alınarak TMO`ne teslim edilir.
Kurulan bu kontrol sistemine tam ve düzenli olarak işlerlik kazandırılması sonucunda, ülkemizde yetiştirilen haşhaş bitkisinden yasadışı amaçlı uyuşturucu madde üretimi olasılığı yok edilmiştir.
Koka ve Türevleri
Güney Amerika Kıtası`nın Kuzey ve Kuzeybatısı boyunca uzanan yüksek And Dağlarındaki ılık iklim koşullarında yetişen ve Eıythroxylou Coca olarak adlandırılan koka bitkinin yapraklarının öz suyunun çeşitli yollarla alınması ve kimyasal işlemlere tabi tutulması ile kokain maddesi elde edilir.
Güney Amerika`da yaşayan kızılderililer tarafından, uyarıcı olarak ve açlık duygusunu azaltmak için yanaklarda tütün lokması şeklinde çiğnendiği bilinmektedir. 16.yüzyılda buraları işgal eden PİZARRO komutasındaki İspanyollar bu durumu tespit etmişlerdir
Koka bitki örtüsünün %60’ı Bolivya, %30`u Peru, %10`u da Kolombiya`da bulunmaktadır.
Kolombiya, Bolivya ve Peru`da kademeli olarak koka ekimi yapılmakta ve dünya piyasasına sunulmaktadır. Kolombiya kokain kartellerinin dünyadaki kokain piyasasının büyük bir bölümünü kontrol ettikleri söylenebilir. Anılan üç ülke dışında, Venezuella, Panama, Brezilya, Arjantin ve Ekvator`da da az miktarda kokain üretimi olduğu bilinmektedir.
Koka bitkisinin anılan bölge dışında yetiştirildiğine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan Güney Amerika ülkelerinin bir kısmı kokain üretim alanları olarak gösterilmektedir.
Koka bitkisinin boyu 1.5 metreyi bulur. Çiçekleri beyaz renkli, yaprakları ise koyu yeşildir. Yaklaşık beş santimetre uzunluğundadır. Sıcak ve nemli bir iklime ihtiyaç gösterir.
Kenevir ve Türevleri
Dünyanın hemen hemen tüm coğrafi kesimlerinde yetişebilen kenevir bitkisinden esrar maddesi elde edilmektedir.
Kenevir bitkisinin botanikteki adı "CANNABIS SATİVA"dır. Yıllık yetişen bir bitki olup, tarımı yapılmasının yanında doğada vahşi olarak yetişebilir.
1- Yıllık, yalnız bir mevsim yaşar, çiçek açma 14-18 hafta sonra olur.
2- Yeşil renklidir, yanarken özel bir kokusu vardır.
3- Çok soğuk bölgeler hariç her yerde yetişir, hasatı eylül ayı civarıdır.
4- Bir metre ile altı metre arasında uzayabilmektedir. Yaprakları palmiye biçimindedir.
5- Yaprak kenarları testere gibidir, erkekler polen tozu, dişiler tohum üretir.
Asya kökenli bu bitkinin dünyanın hemen hemen her yerinde ve ikliminde yetişme özelliğine sahip olması, en yaygın olarak kullanılan bir uyuşturucunun (esrar) imalini kolaylaştırı/yaygınlaştırı. Tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar giden kenevir bitkisinin elyafından halat, çuval yapılmaktadır.
Günümüzde yasadışı kenevir bitkisi ekimi ve esrar üretim alanlarını belirleyebilmek kolay değildir. Hemen her ülkede, en azından ülkedeki ihtiyacın bir kısmını karşılayabilmek için esrar üretimi yapılmaktadır. Ancak, uluslararası ticari boyutları olan esrar üretimi ele alındığında, ilk etapta yasadışı haşhaş ekim alanları olan Güneydoğu ve Güneybatı Asya Bölgeleri, Afrika’da; Fas, Tunus, Sudan, Avrupa’da Arnavutluk ve Makedonya akla gelmektedir.
Fas`ın Rif Vadisi’ndeki esrar üretiminin, Avrupa esrar piyasasına yöneldiği ve halen bu piyasada önemli bir paya sahip olduğu bilinmektedir.
Ülkemiz, kenevir ekiminde de haşhaşta olduğu gibi geleneksel bir ekicidir. Ülkemizde kenevir ekimi, lisanslı ve kontrollü olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığının gözetiminde gerçekleştirilmekte olup, yalnızca THC içermeyen kenevir bitkisinin ekimine müsaade edilmektedir. Ekim alanları 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkındaki Kanun ile düzenlenmektedir. Başlıca yasal kenevir ekim bölgelerimiz;
Kastamonu (Taşköprü), Zonguldak Yöresi: Ülkemizin en yoğun kenevir tarımı yapılan bölgesidir. Bu bölgemizde lif için üretim yapılmaktadır.
İzmir (Tire-Ödemiş), Burdur Yöresi: Bu bölgemizin İzmir Yöresinde tohum üretimi için kenevir tarımı yapılmaktadır.
Samsun-Ordu (Fatsa-Ünye) Yöresi: Hem lif hem de tohum üretimi için tarım yapılmaktadır.
Amasya (Gümüşhacıköy-Merzifon), Çorum, Yozgat Yöresi: Bu bölgede sadece tohum için üretim yapılmaktadır.
Sentetik Uyuşturucular
Sentetik uyuşturucular doğal uyuşturucuların karşılığı olarak, çeşitli kimyasal yollarla üretilmiş olan suni uyuşturuculardır. Sentetik uyuşturucular insanların sinir sisteminde yapmış oldukları etkilere göre; Depresantlar, Stimulantlar, Halüsinojenler gibi sınıflandırmaya tabi tutulmuştur.
Bazı önemli sentetiklerden Amfetaminin Hollanda, Belçika, Polanya ve İngiltere’de, ecstasyinin Hollanda ve Beçika’da, metaanfetaminin ABD, Filipinler, Taylanda ve Çin’de görüldüğü bilinmektedir.
Birleşmiş Milletler INCB`nin bir raporunda, 1990’lı yılların başlarında sentetik uyuşturucu madde üretiminin büyük bölümünün Avrupa ülkelerinde ve özellikle de Hollanda’da yapıldığı belirtilmektedir. Bu nedenle, genel olarak üretim merkezi Avrupa olarak kabul edilen sentetik uyuşturucuların diğer ülkelere bu merkezden dağılımı söz konusu olmaktadır. Genellikle bu tür sentetiklerin üretim ve ticaretini yapanların daha önceden diğer uyuşturucu maddeler ile ilgili birtakım geçmişleri olduğu da tespit edilmektedir. Dolayısıyla uyuşturucu madde ticaretinde aktif rol oynayan organizasyonlar, sentetik uyuşturucuların piyasaya girmesi ile bu alanda pazar payı kapma çabasına girmiş ve uluslararası seviyede sentetik uyuşturucu madde kaçakçılığına başlamıştır.
Kimyasallar
Uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadele denilince sadece herkes tarafından bilinen esrar, eroin, kokain, afyon, morfin gibi maddelerle, uyuşturucu imalatında kullanılan asetik anhidrit ve potasyum permanganat gibi iki adet kimyasal madde anlaşılmamalıdır.
Uyuşturucuyla mücadele, bundan çok daha geniş kapsamlı olarak ele alınmalıdır ve alınmaktadır. Bu mücadele kapsamına giren maddeler aslında çeşitli belgelerde, kanun maddelerinde listeler halinde belirtilmiştir. En kapsamlı olarak üç uluslararası sözleşmede yerlerini almışlardır.
1961 BM Tek Sözleşmesi, uyuşturucu maddelerin kontrolü için, 1971 tarihli BM Psikotrop Maddeler Hakkındaki Sözleşme ise, psikotrop maddelerin kontrolü için hazırlanmış ve sözleşmelerin ekinde hangi maddelerin uyuşturucu madde, hangi maddelerin psikotrop maddeler sayılacağı belirtilmiştir.
1988 tarihli Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı BM Sözleşmesi ise, uyuşturucu imalinde kullanılan kimyasal maddelerin kontrolü için hazırlanmıştır. Bu kontrol, bu tür maddelerin yasal ticaretini de kapsamaktadır. Sözleşme ekinde, yasal kullanım alanı dışında yasa dışı uyuşturucu madde imalatında da kullanılan ve kontrol altında tutulması gereken kimyasal maddeler sayılmıştır. Ülkemiz de bu anlaşmayı imzalamış ve kabulü 1995 yılında çıkarılan kanunla gerçekleştirilmiştir.
Şüphesiz bu maddeler içinde en önemlisi ve en çok tanınanı, eroin imali için gerekli olan asetik anhidritdir. BMK, PMK, sülfirik asit, hidroklorik asit, formic asit, farmoride de önde gelen ve sentetik uyuşturucularda kullanılan diğer kimyasallardır. Bununla birlikte toplam 22 kimyasal maddenin imal, ithal, ihraç ve dağıtımı 1988 sözleşmesini imzalayan ülkelerde ve ülkemizde kontrol altında tutulmaktadır.
Kimyasal maddeler, sentetik uyuşturucu imalinden eroin ve kokain imaline kadar kullanılan maddeler olup, bunların denetimi uyuşturucu ile mücadelede önemli bir unsur teşkil etmektedir. Temel maddelerin denetim altına alınması, uyuşturucuya giden yolu kesecek olan önleyici bir tedbirdir. Kimyasal madde kaçakçılığında, eroinin imalinde olmazsa olmaz bir öneme sahip olan asetik anhidrit maddesinin kaçağa kaydırılmasına daha çok rastlanılmaktadır.
Bu maddeler arasında özel bir öneme sahip olan asetik anhidrit maddesi, kuvvetli kokusu hissedilebilen renksiz bir sıvıdır. Bu madde, sanayi alanında suni ipek, aspirin, sigara filtresi, selüloz, plastik, patlayıcı madde, bazı reçine ve verniklerin yapımının yanı sıra teknik ve klinik analizlerde de kullanılır.
Dünya üzerindeki asetik anhidrit maddesinin kaçakçılık güzergahları ele alındığında, bu maddenin başta Avrupa`daki sanayileşmiş ülkeler olmak üzere Rusya, Çin ve Hindistan`dan Afganistan ve Pakistan`a doğru hareketinin söz konusu olduğu gözlenmektedir.
Güneydoğu Asya`da, Çin, Laos, Myanmar ve Tayland arasındaki sınır bölgelerinde faaliyetlerini sürdüren yasadışı eroin imalathanelerinin ihtiyacı olan kimyasal maddelerin daha çok yerel ticaret sırasında kaçağa kaydığı ve kara sınırlarında kaçakçılığının yapıldığı anlaşılmaktadır. Bölgedeki kaçağa kaydırma teşebbüsleri ve kimyasal madde yakalamaları konusunda çok az bilgi olduğundan, kaçakçılık rotalarını net bir şekilde ortaya koyabilmek oldukça zordur.
Uyuşturucu Maddelerin Tüketim Bölgeleri :
Üretimin bu konumu karşısında, uyuşturucu maddelerin doğasından kaynaklanan etkileri ve yasadışı ticaretinden elde edilen yüksek karlar, çıkar gruplarınca suiistimal edilmekte, risk grubunu oluşturan gençlerdeki merak ve özenti, heyecan arama gibi unsurlar da eklenince tüketici bir kitle meydana gelmektedir. Tüketim incelendiğinde,
Esrar, eroin ve kokain talebinin gelişmiş batılı toplumlarda, henüz tam olarak dışa açılmamış Rusya’da ve üretimin yapıldığı bölgelerde (üretimin de etkisiyle) yoğunlaştığı görülmektedir.
Doğal uyuşturucuların tüketildiği batılı ülkelerde, doğal uyuşturucuların üretiminde vazgeçilmez maddelerden biri olan asetik anhidrit başta olmak üzere kimyasal maddeler üretilerek talep bölgelerine sevk edilmektedir.
Sentetik uyuşturucu kullanımındaki yükseliş büyüyen bir tehlikeyi işaret etmektedir. Bu maddeler kimya sanayileri gelişmiş olan bu batılı ülkelerde üretilerek, daha ziyade yine aynı ülkelerde tüketilmekte ve buradan diğer ülkelere de dağılmaktadır.
Bazı Batı Avrupa ülkelerinde genç nüfus arasında eroin bağımlılığında bir azalma, kokain ve amfetamin kullanımında artış olduğu, eroin kullanımının Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile haşhaş kapsülü konsantresinin önemli ölçüde kullanıldığı BDT ülkelerinde artış gösterdiği görülmektedir.
Ülkelerde bilimsel çalışmaların yapılmaması sonucunda tüketim miktarları konusunda sağlıklı rakamlar elde edilememektedir. Bunda çeşitli ülkelerin gerçek rakamların altındaki sayıları sunmalarında etkin olmaktadır. Kullanımdaki ciddi artışlara rağmen kullanımla yeterince mücadele edilememektedir.
Afganistan, İran ve Pakistan bölgesinde afyon ve eroin kullanımının, Avrupa’da sentetik, kokain ve eroin kullanımının, ABD ve uzakdoğuda metaamfetamin kullanımının yaygın olduğu belirtilmektedir.
Görüldüğü gibi uyuşturucu kullanımının dünyadaki durumu endişe verici ve trendi hızla yükselen bir seyir göstermektedir.
Kaçakçılık Güzergahları :
Genel Rotalar
Uyuşturucu maddelerin sevkıyatlarının hangi güzergahlar üzerinden, hangi metotlarla gerçekleştirildiği uyuşturucu ile mücadele birimlerinin her zaman ortaya çıkartmaya çalıştığı ve uluslar arası toplantılarda tartıştığı hususlardır.
Esas olarak bu hususlarda yapılan değerlendirmelerde göz önünde bulundurulan ve kabul gören görüş kaçakçıların kendileri için en güvenli yol ve yöntemi kullandıklarıdır.
Bununla birlikte bazı coğrafya kesimleri için en güvenli yol ilkesi için fazla bir seçenek ortaya konulamamaktadır. Ayrıca bu güzergahların jeopolitik özelliğe sahip olduğu gözlenmektedir. Yani güzergah, üzerinden geçtiği coğrafyada meydana gelen ekonomik, siyasi, kültürel, vb. değişimlerden direkt etkilenerek yeni bir biçim almaktadır.
Dünya üzerindeki rotalardan Balkan Yolu, afyon türevi uyuşturucu kaçakçılığında bu güzergahlar içerisinde en önemli rotalardan biri olup aynı zamanda tarihi İpek Yolu’nun da devamı niteliğinde, üretim bölgelerinden başlayıp, ülkemiz üzerinden tüketim bölgelerine uzanan bir yoldur. Bu rota üzerinde çift basamak olarak adlandırılan ve kaçakçılık organizasyonlarının üretici ülkelerden temin ederek ülkemize getirdikleri uyuşturucu maddeleri mümkün olduğu kadar kısa sürede, kendilerince daha güvenli olan ülkelere sevk ederek buralarda depoladıkları, daha sonra bunları partiler halinde Batı Avrupa pazarlarına göndermeleride kaçakçıların uyguladıkları yöntemlerden birisidir.
Diğer bir afyon türevi rotası ise Kuzey Karadeniz Rotasıdır.Orta Asya Cumhuriyetleri’nde tren ve konteynırlarda yapılan yakalamalar, SSCB’nin yıkılması ile Güneybatı Asya’daki üretim bölgelerinden başlayıp, Orta Asya ülkelerinden geçerek Karadeniz’in kuzeyini takiben Slovakya üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşan veya Orta Avrupa’da Balkan Rotası ile birleşen Kuzey Karadeniz Rotasının önemini koruduğunu göstermektedir.
Doğu Akdeniz Rotasını da üçüncü rota olarak ele alabiliriz Bundan başka Hint Okyanusundan başlayıp, Güney Kıbrıs’ın güneyinden geçerek Güney Balkan Rotası’na ulaşan Doğu Akdeniz yolundan da söz etmek gerekir.
Afrika deniz ve hava limanları yoğun olarak Avrupa’ya yönelik büyük miktarlardaki eroin kaçakçılığında kullanılmakta, Afrika uyruklular (başlıca Batı Afrikalılar) küçük miktarlardaki eroin kaçakçılığında kurye olarak kullanılmaktadır. Interpol raporlarına göre, Afrika uyruklular artan bir şekilde Güney Amerika’dan Kuzey ve Batı Afrika üzerinden Avrupa’ya yönelik gerçekleştirilen kokain kaçakçılığında da kurye olarak kullanılmaktadır.
Orta Amerika ülkelerinin kokain ve eroin kaçakçılığında Güney ve Kuzey Amerika arasında özellikle Atlantik kıyılarının, stratejik konumlarından dolayı Karayipler esrar ve kokain kaçakçılığında kaçakçılar tarafından transit noktalar olarak kullanılmaktadır.
Balkan Rotası
Balkan Rotası, bu güzergahlar içerisinde en önemli rotalardan biri olup aynı zamanda tarihi İpek Yolu`nun da devamı niteliğinde, üretim bölgelerinden başlayıp, ülkemiz üzerinden tüketim bölgelerine uzanan bir yoldur. Bu Rota, Güneybatı Asya haşhaş ekim bölgelerinden başlayarak, İran ve Türkiye topraklarını geçip, Balkan Yarımadası üzerinde iki kola ayrılmakta, bir kolu Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya üzerinden Almanya`ya (Kuzey Kolu), diğeri ise Türkiye ve Yunanistan üzerinden çoğu kez deniz yolu ile Batı Avrupa`ya (Güney Kolu) ulaşmaktadır.
Balkan Rotası, Afganistan ve çevresinde üretilen afyondan elde edilen eroin maddesini, Avrupa uyuşturucu pazarına nakletmek üzere, uzun yıllar kaçakçıların kullandığı önemli bir güzergah olmuştur. Balkan Rotası üzerindeki uyuşturucu madde trafiğinde, güzergah üzerinde bulunan ülkelerin üretici, transit ve tüketici olarak üç ana gruba ayrıldıkları görülmektedir. Bazı ülkeler ise bu üç durumdan aynı anda etkilenmektedir. Coğrafi konumu itibari ile, Güneybatı Asya Haşhaş Üretim Bölgeleri ve Batı Avrupa Tüketim Pazarı arasındaki eroin trafiğinden, transit ülke olarak etkilenen Türkiye, bu durumun yol açtığı uyuşturucu kullanım problemiyle de karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca ülkemiz, doğudan batıya doğal uyuşturucuların trafiğinden etkilenirken, batıdan doğuya ise kimyasal ve sentetiklerin kaçakçılığından etkilenerek çift taraflı bir akıma maruz kalmaktadır. Avrupa ve Rusya üzerinden gelen kimyasal maddelerin hedefi Güneybatı Asya`da bulunan yasadışı uyuşturucu imalathaneleri, sentetik uyuşturucuların hedefi ise Arap ülkeleri ve ülkemizdir.
Türkiye`nin, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile yoğun mücadelesi ve 1980`li yılların sonunda dünya siyasetinde meydana gelen gelişmeler, özellikle SSCB`nin dağılması ve Balkanlarda yaşanan soykırım, Balkan rotasını kaçakçılar açısından güvenli bir rota olmaktan çıkarmıştır. Böylelikle yasadışı uyuşturucu trafiği, kontrolün daha az olduğu ve kaçakçılarca daha güvenli kabul edilen kuzey ve güneydeki rotalara kaymıştır.
Bununla birlikte Balkanların tam ortasında BM kontrolündeki Kosova çift basamak yönteminde önemli bir üst konumundadır.
Ayrıca yüklü miktarlarda Afgan uyuşturucusunun son gidecekleri yerlere gönderilmeden önce İran üzerinden Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve daha az olarak Türkiye’ye ya da Pakistan’dan İran ve Basra Körfezi bölgesindeki diğer ülkelere gönderilmesi, ülkemizin kaçakçılar açısından güvenli bir rota olmaktan çıktığının bir göstergesidir.
Kuzey Karadeniz Rotası
Kaçakçılık güzergahları, güvenli yol ilkesi gereği sürekli değişiklikler gösterdiğinden, kaçakçılık kontrol mekanizmalarının tam olarak kurulamadığı bölgelere kaymaktadır. SSCB`nin dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni yapılanma, otorite boşlukları ve ülkemizdeki mücadelenin olumlu etkileri sonucunda Kuzey Karadeniz`de yeni ve alternatif bir rotanın oluştuğu geçtiğimiz yıllarda tarafımızdan tespit edilmiş ve diğer ülkelerce de kabul görmüştür. Son olarak 20-22 Eylül 2000 tarihleri arasında Almanya/Wiesbaden`de Alman BKA Teşkilatınca düzenlenen İpek Yolu üzerindeki yasadışı uyuşturucu madde ticareti ile Güneybatı Asya bölgesinden Batı Avrupa`ya ulaşan uyuşturucu maddelerin kontrolüne ilişkin stratejilerin ele alındığı toplantıda Kuzey Karadeniz Rotasının ön plana çıktığı kabul edilmiştir.
1999-2000 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) raporunda da Orta Asya üzerinden Avrupa’ya yönelik olarak gerçekleştirilen uyuşturucu madde kaçakçılığında, transit geçişlerde ECO ülkelerinin yer aldığı bölgede yeni rotaların ortaya çıktığı belirtilmektedir. Bu bölgede yer alan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’da yasadışı uyuşturucu madde kaçakçılığının hızlı bir şekilde artmasına bağlı olarak, Afgan menşeli uyuşturucunun büyük bir kısmının Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ı ayıran Fergana Vadisinden geçirildiği rapor edilmiştir.
Kuzey Karadeniz Rotası; Güneybatı Asya`dan iki ayrı kol halinde gelerek Karadeniz`in kuzeyinde birleşmektedir. Birinci yol, Afganistan`dan başlayıp, Orta Asya Cumhuriyetlerinden geçerek, Rusya, Ukrayna, Belarus ve Polonya üzerinden Batı Avrupa pazarına ulaşan kuzey yoludur.
İkinci yol ise, Afganistan`dan İran`a, oradan da kuzeye yönelerek Azerbaycan ve Kafkasya üzerinden yine Rusya ve Ukrayna`ya, oradan da Batı Avrupa pazarına ulaşan güney yoludur. Afgan orijinli eroin, morfin ve afyonun %65`nin Orta Asya üzerinden Rusya, Belarus ve Baltık ülkelerine ulaşan bir rota izleyerek, Batı Avrupa`ya ulaştığı, Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulunun (INCB) 1998 Yılı Raporunda da vurgulanmaktadır.
Orta Asya Cumhuriyetleri`nde tren ve konteynerlarda yapılan yakalamalar, SSCB`nin dağılması ile Güneybatı Asya`daki üretim bölgelerinden başlayıp, Orta Asya ülkelerinden geçerek Karadeniz`in kuzeyini takiben Slovakya üzerinden Batı Avrupa`ya ulaşan veya Orta Avrupa`da Balkan Rotası ile birleşen Kuzey Karadeniz Rotasının önemini koruduğunu göstermektedir.
Afganistan`dan Türkmenistan`a sokulan uyuşturucu ise, muhtemelen kamyon ve otobüs trafiğinin çok yoğun olduğu İran`a karayoluyla, Rusya`ya ise diğer Orta Asya Cumhuriyetlerinde olduğu gibi demiryolu ile gitmektedir. Ayrıca Hazar Denizi de Afgan menşeli uyuşturucunun Türkmenistan üzerinden Rusya`ya ve Avrupa`ya götürülmesinde kullanılmaktadır.
Doğu Akdeniz Rotası
Avrupa`daki tüketim bölgeleri arasında önemli yollardan biri de Pakistan limanlarından Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalına, oradan da Güney Kıbrıs`ın güneyinden geçerek Akdeniz üzerinden Avrupa`ya ulaşan Doğu Akdeniz Deniz Yolu`dur.
Son yıllarda, hem Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Programı (UNODC) raporlarında, hem de İnterpol istatistiklerinde dikkati çeken önemli gelişmelerden biri de, Pakistan`dan Batı Avrupa`ya doğrudan hava ve deniz yoluyla yapılan eroin maddesi kaçakçılığında yaşanan hareketliliktir. Pakistan hava limanlarında yakalanan ve hedefi Batı Avrupa olan eroin ile Batı Avrupa hava limanlarında yakalanan Pakistan orijinli eroin bunu net olarak göstermektedir. Bu rotanın ortaya çıkışında Afgan ve Pakistanlı kaçakçıların uyuşturucu pazarındaki paylarını, uyuşturucuyu doğrudan Avrupa`ya göndermek suretiyle arttırma istekleri önemli bir sebeptir.
Bu rotanın gelecek yıllarda daha aktif duruma geleceği tahmin edilmektedir. Bu rota ile bağlantılı, Pakistan deniz limanlarından Avrupa`ya doğrudan ulaşan ve uluslararası deniz hukukundan kaynaklanan sebeplerle kontrolü çok zor olan, önceki yıllarda Doğu Akdeniz Rotası olarak tarif ettiğimiz deniz yolunun da göz ardı edilmemesi gerekir.