"Vakit", H.KARAKAYA ve Sahtekarlık...

bytan

LinuX GeeK
Moderatör
Katılım
17 Tem 2006
Mesajlar
1,866
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
41° 0' 0 N, 27° 30' 0 E Amor en el exilio...
Sahtekárlığın belgeleri

VAKİT Gazetesi şeytanın bile aklına gelmeyecek planlarla...

"Hakaretleri yağdır / Tazminat davalarından sıyır" şeklinde özetleyebileceğimiz...

BİRİNCİ BELGE:
Şeytani bir plan

Basın İlan Kurumu’ndan Aydın Doğan’ın avukatlarına gelen yazı... Basın İlan Kurumu, Aydın Doğan’ın avukatlarına, "Gazete bütün gelirini Adana’daki bir şirkete devretmiş" diyor...


Bir yöntemle tazminat cezalardan kurtulmanın yolunu bulmuş...

Sözde "dini bütün" şeytanların, buldukları yöntem şudur:

Gazetelerinde hedef aldıkları kişiye çirkin hakaretler yağdırıyorlar...

Hedef alınan kişi, bu hakaretlerin hesabını sormak için mahkemeye gidiyor...

Mahkeme cezayı kesiyor, tazminata hükmediyor...

Ve sıra geliyor alacaklının parasını almasına...

Ama o da ne?

Vakit Gazetesi, gelmiş geçmiş bütün ilan gelirini Adana’da bulunan "Arslan Güneydoğu Gazetecilik, Matbaacılık ve Kağıtçılık AŞ" adlı bir şirkete devir ve temlik ettirmemiş mi?

Bu durumda alacaklıya düşen, "alacaklı sırası"na yazılmaktan başka bir değildir...

Yani bir nevi "yaz tahtaya" hesabı...

İşte bu sahtekarca oyun nedeniyle...

Gazete, kaybettiği tazminat davalarını ödemekten sıyrılmış oluyor...

Nasıl ama? Hakka riayet sıfır... Mahkeme kararına saygı sıfır... Hukuka inanç sıfır...

Meğer "inananların yüz akı" diye hava basan gazete "şeytanın gururu" imiş...

Helal olsun vallaha!

Helal olsun ama işi de burada bırakmayalım...

Ben şimdi buradan Maliye Bakanlığı yetkililerine açıkça soruyorum:

BİR: Adana’da "İstiklal Caddesi No: 44" adresinde "Arslan Güneydoğu Gazetecilik, Matbaacılık ve Kağıtçılık" adlı bir şirket bulunuyor mu?

İKİ: Böyle bir şirket varsa bu şirket ile Vakit Gazetesi arasında nasıl bir ticari ilişki vardır...

ÜÇ: Gazete gelmiş geçmiş bütün gelirlerini bu şirkete ne karşılığında bağışlamıştır?

DÖRT: Gazete borçlarından kurtulmak için bu şirketle muvazaalı bir ilişki mi kurmuştur?

Maliye Bakanlığı yetkililerinden bu soruların yanıtını bekliyorum...

İKİNCİ BELGE: Şark kurnazlığı

DUYDUNUZ mu?

Vakit’in sahibi olarak görünen Nuri Aykon adlı şahıs Şişli İcra Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda, "Hasan Karakaya ve Ali İhsan Karahasanoğlu gazeteden ücret almıyor" diyor.

Vakit Gazetesi’nin en önemli ismi olarak gazetelere röportajlar veren, yazdığı her yazıda sağa sola terbiyesizce bulaşan Hasan Karakaya adlı şahıs hiçbir ücret ya da maaş almadan çalışıyormuş...

Yani Hasan adlı şahıs, meccanen ya da Allah rızası için çalışıyormuş...

Nereden mi çıkarıyorum bunu? Yine bir hukuki metinden... Yine bir alacak davasından...

Olay şöyle gelişiyor: Hasan sağa sola hakaretler yağdırıyor... Bu nedenle mahkeme tarafından tazminat cezasına çarptırılıyor...

Ama sıkıysa Hasan’dan parayı al...

İstiyorsun vermiyor... Gazetesine müracaat ediyorsun, oradan gelen cevap şu: "Hasan bizden para almaz... Hasan bize para almadan yazı yazar... Yıllardır bu böyledir."

Peki Hasan, sigortasız mı çalışmaktadır? Bilinmez...

Peki Hasan, ailesini nasıl geçinmektedir? Geceleri taksicilik mi yapmaktadır? Bilinmez...

Ama bildiğimiz bir şey var: Hasan kurnaz... Herkesi aptal, bir tek kendisini akıllı sanacak kadar kurnazdır...

Sadece Hasan mı? Ali İhsan diye bir yazar var Vakit Gazetesi’nde...

Meğer o da beş kuruş para almıyormuş... O da hobi olarak takılıyormuş...


Geçimini nasıl sağlar, çocuklarının okul parası nereden gelir, kira parası nasıl denkleştirilir?

Bunlar meçhul...

Çünkü o da kurnaz...

Hem de şark kurnazı...


* * *

Ne diyeyim bilmiyorum ki?

Vallahi helal olsun sana Hasan...

Helal olsun sana Ali İhsan...

Siz şeytana bile pabucunu ters giydirecek yöntemlerinizle...

Bu Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz tavırlarınızla...

Yağdırın kardeşim hakaretlerinizi, yağdırın...

Nasıl olsa sıyırmanın yolunu bulmuşsunuz...


Ahmet HAKAN --19.06.2008

KAYNAY- hurriyet.com.tr

NOT:Belgelere ait resimleri görmek için verdiğim KAYNAK linkine tıklamanız yeterlidir.
 
Gece yazıyı okudum çok çarpıcıydı.Demokkrasi şampiyonlarının gerçek yüzlerini ortaya koyan başka belgeli güzel bir yazıydı.Gece ben konu olarak taşımak istedim ama ne yazık ki başka iki güzel makaleyi koyunca konu açma limitim dolmuştu.Tebrik ederim araştırıp bu güzel yazıyı buraya taşıyıp,Müslümanım deyip,müslümanlığın güzel ahlakını göstermesi beklenenlerin,gerçek yüzlerini görmesi için aynayı yüzlerine doğrulttuğun için.
 
artık ne zaman anlayacaklar bunların lafta müslüman olduklarını..ne zaman açılacak gözleriniz..daha kaç kez kandırılmayı bekliyosunuz..birileri din üzerinden prim yapıyor ama kendilerinin dinle alakaları yok haberdede olduğu gibi...ne desek boş herşey ortada
 
Vakit gazetesine haciz geldi..

Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi’nin kazandığı bir davada, 11 bin YTL’lik tazminatı ödemeyen Vakit gazetesinin Ankara bürosundaki bilgisayarlar haczedildi


Haciz memurları dün 14.00 sıralarında Vakit gazetesinin Rüzgârlı Caddesi’ndeki Ankara Bürosu’na giderek 5 bilgisayar ve 1 faks cihazına el koydu. Vakit gazetesinin Ankara Bürosu çalışanları, Ekşi’nin açtığı bir dava nedeniyle haciz işlemi uygulandığını söyledi. Vakit gazetesi yetkililerinin bugün bir basın açıklamasıyla olayı duyuracakları bildirildi. Vakit gazetesi aleyhinde Ekşi’nin yanı sıra açılmış ve devam eden çok sayıda tazminat davası bulunuyor.

kaynak:http://www.milliyet.com.tr/default....gori=siyaset&ArticleID=878155&Date=19.06.2008

Bu ihanet odağı gazete kendine yakışanı hep yapar. Yalan ve iftira dolu söylemleriyle zehir kusan köşe yalancılarının adları yerine hep başka adlar kullanır. Sonra da: "Biz de öyle birisi yok" diye her din sömürüsü yapanın yaptığı gibi, yalanlara sığınır. Böylesine yalancı, böylesine müfteri, böylesine Türk ve Türkiye düşmanı gazeteler de bedava dağıtılır.

Çok teşekkürler haber için....
 
işte gerçek yüzleri,yazarı çocuga sulanır,gazetesi üçkağıtçılık yapar.Sonra müslümanlığın namusunun bunlara kaldığını iddia ediverirler.
 
vay sahtekarlar vaaay
 
Ülkeden yüzlerce milyon dolar vergi kaçıran aydın doğana tazminat vermemek aydın doğanın bekçi köpeği ahmet hakanın baya bi zoruna gitmiş anlaşılan Ahmet hakan aydın doğanın alamadığı üç kuruş tazminatı yazmayı bırakıp sahibinin kaçırdığı yüzlerce milyon dolarlık vergileri yazmayı denemeli ama nerde o dönekte öyle bi yürek
Hasan KARAKAYA her yazısında sağlam giydiriyodu
Tazminat olayındada güzel giydirmiş aydın doğana helal olsun
 
Keşke petrol ofisinden dolayı vergilerinde indirim yapan maliye bakanınıda eleştirebilseniz.
 
Aydın doğan gibi yararlı bir şahsiyete zerre kadar kolaylık gösteren vergilerde
En az onun kadar adidir.
İster maliye bakanı olsun ister Cumhurbaşkanı
Bu ve bunun gibi milletin ocağını söndüren ekonomik krizlerden rant sağlayan işçinin çalışanın hakkını hortumlamayı meslek edinmiş millet düşmanı siyonist köpeklerinin kafasını ezmek varken
Bunlara yaltaklanarak bir yere gelmeye çalışan iktidarında muhalefetinde ...
 
Allah aşkına bırakın bu işleri.
Nisan ayında bir haber çıktı; Ankara Büyükşehir'in yan kuruluşu olan Belso'yu soyanlar vurgun paralarıyla kabe manzaralı Zemzem Tower'da yer almışlar. Bunlar hadi milleti kandırdılar, dewleti de kandırdılar ama adamlar Allah'ı kandırmaya kalkıyorlar. Ey ahali, siz ne konuşuyorsunuz ?? Allah korkusu olmayan bile böyle birşey yapmazken bunlar ahlaksızlıkta sınır tanımıyorlar. Siz de kalkmışsınız iftiracı gazetenin parasını soruyorsunuz.....
 
Aydın Bey’den rica: Üzerimize “cahil”leri gönderme!

Biraz sonra yazacaklarıma geçmeden önce, “iki husus” hakkında açıklama yapmak istiyorum... Birinci husus: çatısı altında bulunmaktan şeref duyduğum Vakit gazetesinin; “mal” veya “hizmet” karşılığında “hiç kimseye borcu yok”tur...
Evet; hiç kimse ama hiç kimse; “Vakit’e şu işi yaptım ama parasını alamadım!.. Vakit’e şu malı sattım ama parasını ödemediler!” diyemez!.. çünkü Vakit yöneticileri, özellikle “kul hakkı”na riayet ederler ve üzerlerine “kul hakkı” geçmesini istemezler... Vakit yöneticileri, “işçi hakları” konusunda da son derece hassastırlar...
Hani; “işçinin hakkını, alnının teri kurumadan veriniz” şeklindeki ilâhî buyruk var ya, işte Vakit yöneticileri bu buyruğa göre hareket edip, “işçilerin ücretlerini zamanında verir”ler... Bunun yanısıra; Vakit’ten ayrılırken “tazminat” alamayan hiçbir personel de yoktur... Herkes tazminatını hakettiği kadar ve hatta daha fazlasıyla, üstelik “hemen” almıştır!..
üzerine basa basa ve altını “kalın çizgiler”le çizerek bir defa daha söyleyelim: Bir “mal” veya “hizmet” karşılığında “Vakit gazetesinden alacağı olup da, alamadığını” söyleyebilecek bir tek kişi yoktur..
Eğer böyle bir “iddia”da bulunan olursa, bilin ki, “yalan” söylüyor demektir!..

SöYLEYECEK SöZü OLAN SöYLER!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim “ikinci husus”a... 36 yıllık meslek hayatım boyunca; hakkımda “alçakça iftiralar” atmış, “hakaretler yağdırmış” olsalar da, hiçbir “gazeteci” hakkında “mahkeme”ye başvurmadım, hiçbiri hakkında “tazminat dâvâsı” açmadım... Pardon, benim adıma “bir tek dâvâ” açılmış... Onu da, “haberim olmadan” avukatlarım açmış... “Kazandığımı” söylediler, hepsi bu... Ama, ne takip ettirdim, ne “haciz”e başvurdurdum!..
Gazetem “Vakit’in prensibi” de bu... “Yığınla hakaret, saldırı ve iftira”ya maruz kaldığımız halde, bugüne kadar hiçbir “televizyon, radyo ve gazete” hakkında ne “ceza” dâvâsı açtık, ne “tazminat” dâvâsı!..
Açmadık, çünkü;
“Gazete”ler ve “gazeteci”ler, kendilerine yönelik saldırılara cevap verebilecek imkâna sahip...
“Eli kalem tutan” herkes, kendisi hakkında yazılanlara cevap verebilir!.. Dolayısıyla, bu işe “mahkeme”ler karıştırılmamalıdır!..
Biz, bu inançtayız...
Diyoruz ki;
“Kafa”sı olan!.. Kafasında “beyin” bulunan ve “beyninin düşünce melekesi” dumura uğramamış olan herkes; hele de “eli kalem tutuyor” ise; niye kendisi “cevap” vermez de, bu işe “mahkeme”leri karıştırır, niye “hakimlerin yükü”nü arttırır?..
Varsa verilecek cevabın, ver!..
Varsa eteğinde taş, dök ortaya!..
Niye “hakim”leri meşgul ediyorsun?..
Dediğim gibi, “gazetem”in ve “benim” prensibim bu!.. Bize yönelik “kalleşçe saldırı”lara, bize yapılmış “şerefsizce hakaret” ve “alçakça iftira”lara; “gazetemiz”den veya “köşemiz”den cevap verir, bu işe “mahkeme”leri karıştırmayız!..
Ama, birileri;
“Verecekleri cevap”ları, “söyleyecekleri söz”leri veya “savunacakları fikir”leri olmadığı için olsa gerek, hemen “mahkeme”lere koşuyorlar!..
Hem de, “İstanbul”da açılması gereken bir dâvâyı, gidip “Ankara”da açıyorlar!..
Acaba niye?!?.. Ankara’da “kazanacaklarına dair bir garanti”leri mi var?!?..
Hani, bir zamanlar Ertuğrul özkök yazmıştı ya;
“Avukat tutmayın, hakim tutun!”
Böyle bir durum mu var acaba?!?

AYDIN DOĞAN’IN VAKİT’E BU HINCI NİYE?
Alın işte... Aydın Doğan ve Oktay Ekşi; kendileri “İstanbul”da oturdukları!.. Gazetelerinin merkezi “İstanbul”da bulunduğu!.. Sözkonusu haberin mahreci “İstanbul” olduğu halde; ne hikmettir bilinmez, gittiler “Ankara”da dâvâ açtılar!.. “Yerel Mahkeme”de, Aydın Doğan 4 milyar, Oktay Ekşi 3 milyar lira tazminat kazandı... Ama hemen ifade edelim, bu “ceza”ya itiraz ettik.
“Temyiz” dosyası, halen Yargıtay’da!..
öyle inanıyoruz ki, bu dâvâ da Yargıtay’dan dönecek!.. Tıpkı, “Aydın Doğan niye saldırıyor?” haberimiz üzerine Aydın Doğan tarafından açılan dâvânın “Yargıtay’dan dönmesi” gibi!..
Ama “katrilyonluk serveti” olduğu halde “Vakit’in 4 milyarı”na tamah eden Aydın Doğan ve “ballı emeklilik” maaşı aldığı halde Vakit’ten 3 milyar lira isteyen Oktay Ekşi’nin avukatları ne yaptı?..
“Yargıtay kararı”nı bile beklemeden, gittiler Ankara Büromuzdaki “bilgisayar”ları ve “faks cihazları”nı söküp götürdüler!..
Dün de, çok ucuza bunları sattılar!..
Peki, Aydın Doğan’ın veya Oktay Ekşi’nin bu paraya ihtiyacı var mı?..
Elbette yok!.. O halde, bu “gözü dönmüşlüğün”, bir gazeteye “haciz baskını” yaptıracak kadar “şiddetli hınç ve öfke” duymanın esbab-ı mucibesi ne?..
Sadece bu son olay dolayısıyla değil; “Aydın Bey’in gazetelerinin Vakit’e yönelik bundan önceki linç girişimleri”nin sebebini de öteden beri düşünüyorum!..
“Hayır” diyorum, “Aydın Doğan, Vakit’e karşı böylesine hınç, böylesine öfke besliyor olamaz!”
Hele de;
“Vakit’ten alacağı 3-5 milyara ihtiyacı yok”ken!..
O halde, “asıl sebep” ne?..
İşte bunu çözebilmiş değilim!..
Aydın Bey, “kendisi çok kızdığı” için mi saldırtıyor Vakit’e, yoksa “birileri çok kızıyor” da, “onların sözcülüğü”nü mü yapıyor?..
Bu “hınç”ın, bu “öfke”nin altında “siyonist”ler, “mason”lar veya onların arka bahçeleri olan “rotaryen”ler veya “lions”lar mı var acaba?..
Evet, bu “saldırı”ların sebebi; onlar veya onların “Türkiye ile ilgili gizli emelleri” olabilir mi?!?..
Diyorum ya; uzun zamandır buna kafa yoruyor, ancak çıkış yolu bulamıyorum!..
Asıl sebep ne?.. Ne, ne, ne?!?.

BİLMEDİĞİN İŞLERE BURNUNU SOKMA!
Yalnız, Aydın Bey adına bir şeye üzülüyorum...
Elinde “kapasiteli” ve “donanımlı” adam kalmadı mı ki, “Saldır Co” görevini AHC’ye vermiş!.. Tamam, AHC, “Sahibinin Sesi” olmayı gönüllü olarak kabul etmiş olabilir ama, bu işlerden anlamaz ki o!..
Ne kabiliyeti, ne kapasitesi, ne donanımı var!..
Dahası, “cahil” de!..
Uğur Mumcu’nun eleştirdiği “gazeteci” tipi vardır ya... Hani, Mumcu; “bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlar”ın absürdlüğünden bahseder ya, AHC de “eline tutuşturulan” metni doğru okuyamayacak kadar “okuma özürlü” veya okuduğunu anlayamayacak kadar “anlama özürlü” olmalı!..
öyle olmasaydı, CHP’li önder Sav gibi “komik” durumlara düşmez, bir defa daha “çuvallamaz”dı!..
Ne yapmıştı önder Sav;
“Telefonumu dinliyorlar!.. Odamı dinliyorlar!” diye zıp zıp zıplamış, kıyametler koparmış, ancak daha sonra anlaşılmıştı ki; “telefonunu açık unutmuş”!..
Evet, “telefonunu açık unutmuş” ve telefonun öteki ucunda kendisinden cevap bekleyen Vakit muhabirine; “Vali M.Ali Serindağ ile yaptıkları siyasal içerikli konuşma”yı, adeta “naklen yayın” yapar gibi dinletmişti!..
Bu olayı, önder Sav’ın “sakarlığına” veya “ihtiyarlığına” yoranlar oldu!..
Ama, nasıl yorulursa yorulsun, ortaya çıkmıştı ki, önder Sav, bir “telefon özürlü”dür!..
Ya da, teknoloji özürlü!..
İyi hoş da, genç yaştaki AHC; nasıl oluyor da “okuma veya anlama özürlü” olabiliyor?!?..
Olabiliyor, çünkü;
Bu işler, “kadınların beden ölçüleri”ni okumaya benzemez!.. Hem sonra, AHC’nin takıldığı “yaşlı kadınlar”ın beden ölçüleri de, gerçekçi değildir!..
“Sarkmış göğüs”ler, “pörsümüş vücut”lar, “buruşuk el”ler, “90-60-90” gibi görünür ama, hiç de gerçekçi değildir!..
AHC, bu ölçüleri “yanlış okuduğu” gibi, “eline tutuşturulan” mahkeme kararlarını da “yanlış” okumuş!..
Tıpkı; CHP’li önder Sav’ın, “no” tuşunu “yes” okuyup da, “komik” duruma düşmesi gibi!..

MAHKEME “RET” DİYOR, AHC NE DİYOR?
Efendim, olay şu:
İçerisinde “Vakit” veya “Hasan” geçen her şeye “sazan” gibi atlayan AHC, “eline tutuşturulan” bir mahkeme kararına yine “balıklama” atlayıp, güya bana yüklenmeye çalışmış!..
Yalnız; ya “mahkeme kararını eline tutuşturanlar” yeterli bilgi vermemişler, ya da “anlama özürlü” AHC, yazılanları yanlış anlamış!..
Evet, “İstanbul Asliye 6. Hukuk Mahkemesi” gazetem ve bizler hakkında “14 ayrı haber ve yazı” konusunda bir karar vermiş!..
Kararda aynen şöyle denilmiş:
“Davalılar Anadolu’da Vakit Gazetesi Sahibi Nuri Aykon ve Hasan Karakaya hakkında 4.11.2006 tarihli yazı nedeniyle açılan dâvânın REDDİNE...”
Lütfen dikkat!..
Mahkeme, açtıkları davada “ret” kararı vermiş!..
Peki, Aydın Doğan’ın avukatları ne yapmış?..
Bu “ret” kararına rağmen, benim hakkımda “icra takibi”ne girişmişler!.. Neyim varsa, alacaklar!..
Avukatlarımız bu durumdan haberdar olunca; “itiraz” edip, “Hooop” demişler, “Mahkemenin ret kararı ortadayken, siz neyin haczini yapıyorsunuz?”
Olay, Şişli 2. İcra Hukuk Mahkemesi’ne intikal etmiş... Mahkeme; “2008/498” nolu kararında demiş ki;
“Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, takibe konu İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/324 Esas, 2008/32 karar sayılı ilamının hüküm bölümünde davalılardan Hasan Karakaya hakkında 04.11.2006 tarihli yazı nedeniyle açılan davanın reddine karar verildiği, bunun dışında davacı Hasan Karakaya aleyhine herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşıldığından davacı Hasan Karakaya yönünden takibin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatına varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
(...)
Şişli 5. İcra Müdürlüğü’nün 2008/8361 Esas sayılı takip dosyasında davacı Hasan Karakaya yönünden takibin İPTALİNE.”

OKU... AMA, SAKIN YARIM OKUMA!
İşte, olay bu... Hürriyet’in dünkü 1. sayfadan, “İşte Vakit’in sahtekârlığı” başlığıyla anonsladığı, AHC’nin de 4. sayfada, “Şeytanî bir plân” ve “Şark kurnazlığı” başlıklarıyla üzerime saldırdığı olayın aslı da, faslı da bu!..
Ama, “kadın vücudunu okuma” konusunda “özürlü” olduğu kadar, “mahkeme kararı”nı okuma konusunda da “özürlü” olan AHC; o metni ya hiç okumamış, ya da okuduğunu hiç anlamamış!..
Amma velakin; “bilgi” sahibi olmadan “kanaat” sahibi olup, tam bir “şapşallık” örneği sergilemiş!..
Kendisine tavsiye ediyorum:
“Bilmiyorsan bu .oku, git mektebinde oku!”
Ama, tam oku!.. Sonuna kadar oku!..
“İlâhiyat Fakültesi”nde yaptığın gibi, okulu “yarım” bırakıp da, “dinden eden yarım hoca”lardan olma!..
Aydın Doğan’a da bir çift sözüm var:
Vakit’e yönelik “saldırı kampanyası”nı sürdüreceksen, daha “kapasiteli”, daha “donanımlı” adamlarını gönder üzerimize!..
“Cahil-cühela” ile uğraştırma bizi!..
Bunlar, bizim dişimizin kovuğuna bile yetmez!..
------------
O fotoğraf ve başka belgeler!
"Ağlama Duvarı'nda bir bürokrat" başlığıyla verdiğimiz "Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un üç fotoğrafı" ile ilgili tartışmalar devam ediyor... Fotoğrafların "kim" tarafından ve "nereden" gönderildiğini merak edenler var!..
Söyleyelim... Kartel gazeteleri, böylesi durumlarda, "ele geçirdik" derler ya!.. Biz de işte öyle, "ele geçirdik" efendim!..
Haa, şunu da söyleyelim: Aynı olayla ilgili sadece "fotoğraf" değil, çok daha başka "bilgi" ve "belge"ler de var elimizde... Ama yayınlamadık!.. Yayınlamayı da şimdilik düşünmüyoruz!..
Niye düşünmüyoruz?.. çünkü son gelen "bilgi" ve "belge"ler; "kamusal kişilik"leri değil, "özel" alanı ilgilendiriyor.
Sizin anlayacağınız, son gelen bilgi ve belgelerin muhatabı, doğrudan "İlker Başbuğ" değil...
İşte bu yüzden "Yayın Kurulu"muzda oturduk, tartıştık ve "özel Alan"la ilgili yayın yapmama kararı aldık!..
Peki, böyle bir açıklama gereğini niye duyduk?..
Hemen söyleyelim; "Meraklı Melahat"lar o kadar çok ki; hiç olmazsa, onlar bilsin istedik!..


Hasan Karakaya
Vakit
 
Şu hasan Karakaya gibi ucubeyi adam sanıp,yazısını yayanlar var ya...Adam savunayım derken açıkça bağlı olduğu çirkef düzeni açıkça deşifre ediyor.İcraya karşı tezgaha savunması isa vakit çalışanlarının maaşlarının ödendiğini,çalışanların kul hakkının yenmediğinden bahsediyor.Madem kul hakkını ödeyecek para nerden geliyor.Nereden gelecek yasadışı yollardan,köpek dövenliğini yaptığı iktidar ve onun bağlılarından alıyor tezgah bu saldır Cumhuriyeti savunanlara kim olursan ol paran kalmaz mesajı veriliyor.yani ihanet bu ülkede ödüllendirilir.Adamlara nobel bile verilir saldır Türklüğe ve ulusal değerlere al ödülünü.

Bu adamların kafa yapısını çok daha iyi gösteren bir İPUCU daha sunuyor Karakaya,tazminata karşı başka bir savunma şekli katrilyonluk Doğan nasıl Vakitin üç kuruşuna ihtiyaç duyar da icraya,hukuka başvurur diyor bu ucube adam.Mafya tutsaymış belki daha iyi olurdu değilmi?Verirdi bir şarap parası kırardı o emperyalizme servis ettiğin kalemini ve sana göre daha iyi olurdu değilmi?Zaten Laik Modern Cumhuriyetin altını oyan sizlerdende başka bir savunma şeklide beklenemez.Agababası iktidar google davası der bu parayamı ihtiyacın var der.neyse uzar gider bunların saçmalıklarına cevap vermek kısa keselim.Bir üç kağıtlarını daha gözler önüne serip kapatalım.http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9227867.asp?gid=229&sz=34462
 
hasan karakaya okuyup kendini entel, bilgili sanan insanlar var.

adamların yaptıkları sahtekarlıklar dolandırıcılıklar ortada ve bu adamlar musluman olduklarını her fırsatta dile getiren adamlar.

hasan karakaya ya degilde bunun gibi bir insanın yazılarını okuyup vaktini kaybeden ve ustune ustluk o yazılara itimat eden insanlara acıyorum
 
yöntemi tuttum en kısa zamanda yerel bir gazete açmam lazım :D
sallarım bi kurumun üstüne kayıtlı diye oh ne ala

komediye bakın yazı yazıldıktan bir gün sonra tabelayı indirmişler

5833876.jpg
 
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ;3071901' Alıntı:
yöntemi tuttum en kısa zamanda yerel bir gazete açmam lazım :D
sallarım bi kurumun üstüne kayıtlı diye oh ne ala

komediye bakın yazı yazıldıktan bir gün sonra tabelayı indirmişler

5833876.jpg

Bende tuttum öyleki Müslümanlığın tekeline alanlardan üçkağıtçılık öğreniyoruz.
 
Vakit = Sivasta onlarca aydınımızı katleden zihniyet....Saol arkadaşım konuyu açtığın için....
 
bu sahtekarlıkların, atılan iftiraların, edilen küfürlerin, ırzına geçtikleri çocuğun hesabını öbür dünyada nasıl verecekler merak ediyorum
 
Yine çuvalladın, çuvallamaya mahkumsun!

önder Sav olayında, “zekaya hakaret olur da bu kadar olur” diyerek, açıklamalarımızı inandırıcı bulmayan, CHP’nin doğru söylediğini ileri süren bir zat vardı.. Sonra kapı gibi belgeleri görünce, kabul etmek zorunda kaldı: “çuvalladık ey halkım!”
Vakit ile ilgili her suçlamanda çuvallamaya mahkumsun A.Hakan.. çünkü haber kaynakların, önder Sav ve hep onun gibiler.. çuvallamak istemiyorsan, bırak sen onları. Ne öğrenmek istiyorsan, dürüst insanlara sor.. Sözü ve özü bir insanlara...
Al işte, dün ‘sahtekar’ diye girdiğin yazında, yine çuvalladın. HasanKarakaya’nın mahkum olduğunu yazıp, borcunu ödemediğini ileri sürdün. Oysa Hasan Karakaya aleyhine, patronunun açtığı o dava reddedildi!
“Ama o icra yazısı. Ama o dilekçe” falan diyeceksin.. Sen düşünme onları, biz ne diyorsak odur evladım! Senin karşında, “Gelsin de nereden gelirse gelsin” diyen para canlıları değil, “nakit para ile yayınlanmak istenen ilanları” bile, “Banka ilanı almıyoruz...”/“O ilanda halkı yanıltma var.”/“Bu ilanda müstehcen resimle kadın istismarı var” gerekçeleriyle reddeden insanlar var!
Dolayısıyla, sahtekarlığın “s”si değil, menfaatçiliğin “m”si bile uğramaz bizim kapımıza.. Dandik şirket kurup, onu diğeri ile birleştirip, sonra aradan “1 katrilyonluk vergi uçurtması”nı biz değil, senin patronun yaptı A.Hakancığım..
Arslan Güneydoğu A.Ş. dandik şirket demeye getirmişsin. çünkü senin önüne öyle koydular.. Halbuki biraz kafanı çalıştırsaydın, “Siz benim önüme bu bilgileri koyuyorsunuz da, kendiniz niye yazmıyorsunuz? Sizin elinizde de kalem var.Sizin de köşeniz var. Niçin siz yazmıyorsunuz da, beni öne çıkarıyorsunuz? Ben sizin maaşlı köleniz miyim? Yoksa; bu bilgilerde bir sahtekarlık olmasın” der, gerçeği araştırırdın.. Araştırdığın zaman da, o şirketin, sen daha fakültede dersten kaçıp kafelerde dolaşırken, faaliyette olan bir matbaa olduğunu görürdün..
Demek ki, dandik mandik şirket yok orada. Senin patronunun bilmemne adalarındaki, az vergi ödemek için kurduğu tabela şirketi falan yok orada..
Adana’nın (tüm Doğu ve Güneydoğu bölgesinin) üç matbaasından birisi o matbaa. Bak yine aldandın, yine çuvalladın.. Maliye Bakanı’na soracağına, senin önüne yalan bilgileri koyanlara sorsan, “Ulan oğlum, bir daha çuvallatmayın beni. Doğru söyleyin haa” desen, kızarıp bozaracaklardır mutlaka. Birazcık da olsa utanma hisleri kalmış ise tabii ki!.
Bir konuda değil, baştan aşağıya çuvallamışsın.
“Borçlarını ödemiyorlar” diye köşende yazmışsın ya.. Oysa, “Getirin şu kararı, bir göreyim” deseydin.. Sana o yazıyı yazdıranlar, kararı isteyince nasıl eveleyip geveliyorlar görecektin..
Onlar gizleseler de, ben sana hemen anlatayım.. Karar; İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/324 esas sayılı dosyasından verilen bir karar.. Aslında patronun Aydın Doğan, o dava içinde, 14 ayrı haber için tazminat istedi. Toplam 200 milyar! Sadece ikisi kabul edildi.. Patronunun tazminat isteyip alamadığı yayınlarda, “vergi kaçakçısı”ndan tut, “gözü doymaz patron”a, “Patron’un 2. tezgahı Hilton mu?”ya kadar ne suçlamalar var, bir bilsen, bir görsen!
Bir görsen, önüne o kağıtları koyanlara, “Vakit’e çamur atmadan önce, biz kendi patronumuzun, mahkeme kararına da geçen şu vergi kaçakçılığını yazsak, şu Hilton olayını yazsak” dersin ama.. Basiret bağlanmış bir defa.. Soramıyor, sorgulayamıyorsun işte!
“14 yazı için dava açmışız, sadece iki tanesi için lehimize karar alabilmişiz. Reddedilen davalardaki suçlamalar, öyle yenilir yutulur suçlamalar değil. Biz nasıl bir patronla çalışıyoruz? Al işte mahkeme kararı.. Patronumuz ‘vergi kaçakçısı değilim’ demiş, mahkeme patronun davasını reddetmiş.Yoksa bizim patron .....?” diyeceksin ama.. Dilin bağlanmış, diyemiyorsun işte..
Sorgulasan, “Vakit, ‘önüne gelene hakaret eden gazete’ değil, esas benim patronum, ‘önüne gelene dava açıp susturmak isteyen’ biri!” diyeceksin..
Sonuçta yine çuvalladın..
Naylon dediğin şirket, vergi rekortmeni çıktı..
“Hasan Karakaya borçlu” dedin, Hasan Karakaya hakkındaki dava reddedildiği halde, patronun tarafından icra emrine isminin sokulduğu ortaya çıktı..
Şimdi ne yapacaksın? “Bir de, kendi durumunu izah et” diyeceksin değil mi?
Tabii izah ederim.. Evet, ben Aydın Doğan’a tazminat ödemeye mahkum oldum. Ama karar kesinleşmedi. Temyizde..
Henüz o borcu da ödemedim. Zaten ödesem de, patronun şu an o parayı çekemez. çünkü karar kesinleşmemiş. Ama yine de “dosyaya parayı yatır” diye ısrar ediyorsanız, sorarım size, bu ısrarınız niye?
Bana bir mal verdiniz de parasını mı alamadınız? Bana bir iş yaptınız da, emeğinizin karşılığını mı alamadınız?
“Tarikat cinayetleri” diye bir dizi yayınlamışsınız Hürriyet’te. Ben de size, “Bu başlıkla dizi yayınlanırsa, bunun anlamı tarikat mensuplarının işledikleri cinayetler anlamına gelir. Siz tarikat mensuplarının işledikleri cinayetleri mi anlatacaksınız, yoksa tarikat mensuplarına yönelik cinayetleri mi?” diye sordum.. Ertesi günü de şüphemde haklı çıktığımı, Hürriyet isbatladı zaten; “Şu tarikatin önde gelen ismi, şu tarihte cinayete kurban gitti. Şu tarikatin ikinci ismi, şu tarihte öldürüldü..”
Ben de laf cambazlığı ile yapılan yayındaki bu uyanıklığı eleştirdim: “Bunlara ‘tarikat cinayetleri’ denmez, ‘tarikatların mağdur oldukları cinayetler’ denilir” dedim.
Şimdilik mahkum oldum.. Yargıtay kararını bekleyeceğim. Yine aleyhime karar çıkarsa, ben buradayım.. Beklerim..

Ali Karahasanoğlu
Vakit
 
Geri
Üst