emrosoft
New member
- Katılım
- 22 Eyl 2005
- Mesajlar
- 69
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Arkadaşlar geçenlerde gazete ve tv lerde çıkan mektubuna cevap.....
Yazarını ayakta alkışlıyor , bunu yazanın ellerinden öpüyorum...
>
>
>
>Tarih: 3 Ağustos 2006 Perşembe
>
>
>
>Bir mektup yazdım Yılmaz Erdoğan'a. Zarfa koymadan önce sizlere de
>yüksek sesle okumak istedim.
>
>
>Yılmaz Erdoğan
>BKM/İstanbul
>
>
>Bir mektubu okuduktan sonra beğenmeyip, zarfa tekrar koyup
>göndericisine iade etmenin hoş olmadığını bilmediğimi sanma. Ama bu
>sefer böyle oldu ve ben yazdığın mektubu, bu mektubumun ekinde sana
iade ediyorum.
>
>Benim hiçbir zaman senin gibi romantik bir dilim olamadı. Edebi
lafları
>arka arkaya dizip şiir yazmasını ise hiç bilmem. Ama bu benim hassas
>olmadığım veya duygusuz olduğum demek değildir.
>
>Seni anladım. Hem de çok iyi anladım.
>Aman!
>Sakın! Mütareke basının anladığı enteller gibi seni anladığımı sanma!
>Allah
>beni o durumlara düşürmekten saklasın!
>
>Eğer bir gün görseydim seni bir şehidimizin cenaze töreninde, elinde
al
>bayrakla en önde yürürken, "Bu Vatan Bölünmez" diye bağırken, yazdığın
>mektubun içindeki maddi hataların hepsini görmezden gelir, sana iade
>etmezdim. Derdim ki en nihayetinde; " Sanatçı kafasıdır, karışmış
biraz."
>Ama;
>
>Gönderdiğin kanamalı güvercindi silâhı eline alıp ilk dağa çıkan.
>Terörü başlatan ve devam ettiren de o oldu. Hatta terörden ekmek dahi
>yedi. Senin savaş dediğinin adı terördür. Savaş iki devlet arasında
>olur. Topraklarımız içinde ayrı bir devlet kuruldu da bizim mi
haberimiz olmadı?
>
>Senin kanamalı güvercininin elindeki keleşten çıkan mermi ile
>kıpkırmızı bir gül yaprağı olup düşerken Mehmetçik sahi sen ve
>mektupların nerdeydiniz?
>Biliyor musun; öz be öz Türkçe olarak kaç ana, kaç eş, kaç evlât
>bağırdı; "Söyleyin Güneşe Bu Sabah Doğmasın!" diye. Sen, sahi o
>zamanlarda da nerelerdeydin?
>O Mehmetçik'lerin yüzlerine bakmaya kıyamazdın. Bahar kadar
güzeldiler.
>Ay kadar güzeldiler. Ecelleri senin mektubunda siyasallaşmasını
resmen
>istediğin PKK'nın ta kendisi oldu.
>
>Bak sen bir mektup yazdın. Herkes sesini duydu. Peki; sen geçen hafta
>Gül Hanımın sesini duydun mu? Gül Hanım bir şehit eşi. Senin
>bahsettiğin o mayınlarda geçtiğimiz günlerde şehit olan binbaşının
>ardından annesinin "Artık vatan sağ olsun demeyeceğim" demesi üzerine
>"Hiç kimsenin bu anayı kınamaya hakkı yoktur" başlıklı bir yazı yazdı.
>
>Tabii Gül Hanım senin gibi ince zanaatkâr olmadığından, sesini ancak
>bizler duyabildik. Ne mütareke basının başköşelerine çıktı, ne de
>dantel misali entellerden destek alabildi.
>
>"Zemheri soğuğunda ateşler içinde yandım" dediğinde, biz onu çok iyi
>anladık. Yazdıkları öz Türkçe idi. Sade Türkçe idi. "Elimde kelimeler
var"
>deyip alt alta dizerek şiirimsi havalar katarak, senin gibi satır
arası
>mesajlar iletmeye çalışmadan, açıkça, mertçe yazdı. Gerçek bir Türk
>kadını idi yazarken. Kaçak güreşmedi senin gibi.
>Ağırbaşlı, vakur, efendi, sözünün ardında duran cesur bir Türk kadını
>Gül Hanım.
>Ateşin düştüğü yer Gül Hanım.
>Yani senin anlayacağın, şehit eşine lâyık bir Türk kadını Gül Hanım.
>
>Sahi, senin bahsettiğin şu kürtçe ağıtlardan birini, birebir tercüme
>edip yollasana bana. Yayınlayalım! Gül Hanımın feryadını okuduğumuz
gibi onları
>da okuyalım! Birkaç tanesinin çevirisi bana denk geldi, biliyorum.
>Onlardan olsun ama. Sakın kıvırtma! Çok iyi kürtçe bildiğinin dersini
>de vermişsin mektubunda.
>
>Uzun uzun mektubunda yer ayırdığın mayınlardan sadece son bir ayda kaç
>asker, kaç subay şehit oldu bilir misin? Dağın tepesine helikopterle
>indirme yaparken aşağıya atlayan asker, mayının üstüne bastığında,
ölüm
>nasıl gelir bilir misin? Her şeyi hayal eden beyin gücün, onu da hayal
>etsin bir kere.
>Dağın tepesine o mayınları kim döşedi? Ya da asfalta? Veyahut kuş
uçmaz
>kervan geçmez patikalara kimler döşedi o mayınları? Mektubunda
>mayınları döşeyenlerin adını koymayarak, mayınlarla gelen ölümlerde
>orduyu da ne kadar net suçlamışsın!
>
>"Dağa çıkmak yazgı" dediğin an mektubunda, sen de onlardan olmadın mı?
>Ya da yazgının mı tarifini bilmezsin? Aynı cümle içine "kışlada olmak
>yazgısı"
>kelimelerini de katarak, kelimelerinle yaptığın oyunu görmedik mi?
>
>Kanlı terör örgütünün eşkıyaları ile bu ülkenin şerefli askerini aynı
>kefeye koymak seni "aydın -sanatçı" yapıyorsa ve mütareke
entellerinden
>de destek alıyorsan eğer; senin de, entellerinin de boynunadır bu işin
>vebali.
>Masumiyetten bahseden güya masum(!) mektuplar yazarak bu vebale de
bizi
>ortak etmeye kalkma.
>
>Edebiyatçılardan(!) çok büyük destek alan bu mektubu, açık olarak Türk
>milletine yazana kadar neden dağdaki kızlarınıza bir mektup yazmadın?
>Senin aşk ve sevgi dilinin çok iyi olduğunu söylerler. Yazsaydın ya o
>kızlara;
>
> -" Yakışır mı size âşıktaşlık etmek! Bir
erkek
>evleneceği kadının yapısında asalet arar! Nezaket arar! Namus arar!
>Hangi erkek, soğuk dağ gecelerinde eşkıya yatağı ısıtmış, yorgun
yosmayı alır?
>Bakın bana, evlenmek için sizler gibi dağdan bir kızı mı seçiyorum?"
>
>Cesaretin varsa Yılmaz Erdoğan bu mealde bir mektup yaz. Senin
>kahramanlığını ben o zaman göreyim.
>
>Önceden gerekli mihraklara haber verilerek desteği sağlanmış, kendi
>kendine sipariş ettirilmiş mektuplar yazarak, Türk Milletini ve Türk
>Ordusunu suçlayarak kaybeden sen oldun. Tarih senin gibi
kaybedenlerle dolu.
>
>Velhasıl Yılmaz Erdoğan. Yıktın perdeyi, eyledin viran.
>
>Asuman ÖZDEMİR
>
>
>
>Asuman Hanımın bu yazısından ötürü onu tebrik ediyor, Duygularımıza
>tercuman olduğu için kendisini kutluyorum. Asuman hanımın yazısının
>altına hepimizin bilmesi gereken ve yüce önderimiz Mustafa Kemal
>ATATÜRK'ün gençliğe hitabesini ekliyorum. Dahili ve Harici düşmanlara
>karşı
>
>
>
>ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
>
>
>Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk
>cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
>
>
>
>Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin,
en
>kıymetli hazinendir. Istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
>isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl
ve
>cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için,
>içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu
>imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl
>ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş
>bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz
vatanin,
>bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün
>ordulari dagitilmiş ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş
>olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
>memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve
hattâ
>hiyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî
>menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.
>Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
>
>
>
>Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi,
>vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç oldugun
>kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
>
>
>
>
> K. ATATÜRK
> 20 Ekim 1927
>
Bu mektubu yazana helal olsun ...
Daha geçenlerde düğününde kürtçe şarkılarla eğlenen heriftir o şimdi çıkıpta kimseye mabal okumasın.... Kimse saf değil ....
Böyle heriflere bu ülkede ekmek vermiyelim ve oyunlarına gitmeyelim....
Oyuncu ve yazar Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin’le Çeşme’deki evinde dünyaevine girdi. Çiftin şahitliğini Sezen Aksu ile Demet Akbağ yaptı.
YILMAZ Erdoğan ile Belçim Bilgin, Vizontele Filmi’nin müziği ile salona girdi. Erdoğan’ın Çeşme Çetaş Sitesi’ndeki nikahı Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu kıydı. 30 davetlinin katıldığı nikahta çiftin şahitliğini Sezen Aksu ile Demet Akbağ yaptı. Utangaç biri olduğunu söyleyen Yılmaz Erdoğan’ın, arka arkaya üç kere evet demesi davetlileri güldürdü. Belediye Başkanı Tütüncüoğlu nikah cüzdanını Belçim Bilgin’e verirken, Yılmaz Erdoğan, gelinin ayağına bastı. Sezen Aksu, çifte mutluluk dileklerinde bulunurken, "Benim evliliğim uzun sürmedi. İnşallah sizinki benimkine benzemez" diyerek kutladı. Demet Akbağ da, çifte birbirlerine çok yakıştıklarını söylerken, bir ömür boyu mutluluklar diledi. Törende Kürt şarkıcı Cıvan Haco’nun şarkıları dinlenirken, Hakkari’den getirilen bağlama ustası da geceye renk kattı.
DÜĞÜNDEN NOTLAR
Erdoğan’ın annesi Süheyla Erdoğan, düğün yemeklerini kendi elleriyle yaptı. Anne Erdoğan, "Düğün yemeklerini ben yapacağım. Yoksa düğüne gelmem" dedi.
Anne Erdoğan 3 aşçıbaşının da yardımıyla 30 kişiye içli köfte, etli pilav, kızartma ve Hakkari’ye özgü etli çorba hazırladı.
kanıt;;
:Sopa
Daha geçenlerde düğününde kürtçe şarkılarla eğlenen heriftir o şimdi çıkıpta kimseye mabal okumasın.... Kimse saf değil ....
Böyle heriflere bu ülkede ekmek vermiyelim ve oyunlarına gitmeyelim....
Yazarını ayakta alkışlıyor , bunu yazanın ellerinden öpüyorum...
>
>
>
>Tarih: 3 Ağustos 2006 Perşembe
>
>
>
>Bir mektup yazdım Yılmaz Erdoğan'a. Zarfa koymadan önce sizlere de
>yüksek sesle okumak istedim.
>
>
>Yılmaz Erdoğan
>BKM/İstanbul
>
>
>Bir mektubu okuduktan sonra beğenmeyip, zarfa tekrar koyup
>göndericisine iade etmenin hoş olmadığını bilmediğimi sanma. Ama bu
>sefer böyle oldu ve ben yazdığın mektubu, bu mektubumun ekinde sana
iade ediyorum.
>
>Benim hiçbir zaman senin gibi romantik bir dilim olamadı. Edebi
lafları
>arka arkaya dizip şiir yazmasını ise hiç bilmem. Ama bu benim hassas
>olmadığım veya duygusuz olduğum demek değildir.
>
>Seni anladım. Hem de çok iyi anladım.
>Aman!
>Sakın! Mütareke basının anladığı enteller gibi seni anladığımı sanma!
>Allah
>beni o durumlara düşürmekten saklasın!
>
>Eğer bir gün görseydim seni bir şehidimizin cenaze töreninde, elinde
al
>bayrakla en önde yürürken, "Bu Vatan Bölünmez" diye bağırken, yazdığın
>mektubun içindeki maddi hataların hepsini görmezden gelir, sana iade
>etmezdim. Derdim ki en nihayetinde; " Sanatçı kafasıdır, karışmış
biraz."
>Ama;
>
>Gönderdiğin kanamalı güvercindi silâhı eline alıp ilk dağa çıkan.
>Terörü başlatan ve devam ettiren de o oldu. Hatta terörden ekmek dahi
>yedi. Senin savaş dediğinin adı terördür. Savaş iki devlet arasında
>olur. Topraklarımız içinde ayrı bir devlet kuruldu da bizim mi
haberimiz olmadı?
>
>Senin kanamalı güvercininin elindeki keleşten çıkan mermi ile
>kıpkırmızı bir gül yaprağı olup düşerken Mehmetçik sahi sen ve
>mektupların nerdeydiniz?
>Biliyor musun; öz be öz Türkçe olarak kaç ana, kaç eş, kaç evlât
>bağırdı; "Söyleyin Güneşe Bu Sabah Doğmasın!" diye. Sen, sahi o
>zamanlarda da nerelerdeydin?
>O Mehmetçik'lerin yüzlerine bakmaya kıyamazdın. Bahar kadar
güzeldiler.
>Ay kadar güzeldiler. Ecelleri senin mektubunda siyasallaşmasını
resmen
>istediğin PKK'nın ta kendisi oldu.
>
>Bak sen bir mektup yazdın. Herkes sesini duydu. Peki; sen geçen hafta
>Gül Hanımın sesini duydun mu? Gül Hanım bir şehit eşi. Senin
>bahsettiğin o mayınlarda geçtiğimiz günlerde şehit olan binbaşının
>ardından annesinin "Artık vatan sağ olsun demeyeceğim" demesi üzerine
>"Hiç kimsenin bu anayı kınamaya hakkı yoktur" başlıklı bir yazı yazdı.
>
>Tabii Gül Hanım senin gibi ince zanaatkâr olmadığından, sesini ancak
>bizler duyabildik. Ne mütareke basının başköşelerine çıktı, ne de
>dantel misali entellerden destek alabildi.
>
>"Zemheri soğuğunda ateşler içinde yandım" dediğinde, biz onu çok iyi
>anladık. Yazdıkları öz Türkçe idi. Sade Türkçe idi. "Elimde kelimeler
var"
>deyip alt alta dizerek şiirimsi havalar katarak, senin gibi satır
arası
>mesajlar iletmeye çalışmadan, açıkça, mertçe yazdı. Gerçek bir Türk
>kadını idi yazarken. Kaçak güreşmedi senin gibi.
>Ağırbaşlı, vakur, efendi, sözünün ardında duran cesur bir Türk kadını
>Gül Hanım.
>Ateşin düştüğü yer Gül Hanım.
>Yani senin anlayacağın, şehit eşine lâyık bir Türk kadını Gül Hanım.
>
>Sahi, senin bahsettiğin şu kürtçe ağıtlardan birini, birebir tercüme
>edip yollasana bana. Yayınlayalım! Gül Hanımın feryadını okuduğumuz
gibi onları
>da okuyalım! Birkaç tanesinin çevirisi bana denk geldi, biliyorum.
>Onlardan olsun ama. Sakın kıvırtma! Çok iyi kürtçe bildiğinin dersini
>de vermişsin mektubunda.
>
>Uzun uzun mektubunda yer ayırdığın mayınlardan sadece son bir ayda kaç
>asker, kaç subay şehit oldu bilir misin? Dağın tepesine helikopterle
>indirme yaparken aşağıya atlayan asker, mayının üstüne bastığında,
ölüm
>nasıl gelir bilir misin? Her şeyi hayal eden beyin gücün, onu da hayal
>etsin bir kere.
>Dağın tepesine o mayınları kim döşedi? Ya da asfalta? Veyahut kuş
uçmaz
>kervan geçmez patikalara kimler döşedi o mayınları? Mektubunda
>mayınları döşeyenlerin adını koymayarak, mayınlarla gelen ölümlerde
>orduyu da ne kadar net suçlamışsın!
>
>"Dağa çıkmak yazgı" dediğin an mektubunda, sen de onlardan olmadın mı?
>Ya da yazgının mı tarifini bilmezsin? Aynı cümle içine "kışlada olmak
>yazgısı"
>kelimelerini de katarak, kelimelerinle yaptığın oyunu görmedik mi?
>
>Kanlı terör örgütünün eşkıyaları ile bu ülkenin şerefli askerini aynı
>kefeye koymak seni "aydın -sanatçı" yapıyorsa ve mütareke
entellerinden
>de destek alıyorsan eğer; senin de, entellerinin de boynunadır bu işin
>vebali.
>Masumiyetten bahseden güya masum(!) mektuplar yazarak bu vebale de
bizi
>ortak etmeye kalkma.
>
>Edebiyatçılardan(!) çok büyük destek alan bu mektubu, açık olarak Türk
>milletine yazana kadar neden dağdaki kızlarınıza bir mektup yazmadın?
>Senin aşk ve sevgi dilinin çok iyi olduğunu söylerler. Yazsaydın ya o
>kızlara;
>
> -" Yakışır mı size âşıktaşlık etmek! Bir
erkek
>evleneceği kadının yapısında asalet arar! Nezaket arar! Namus arar!
>Hangi erkek, soğuk dağ gecelerinde eşkıya yatağı ısıtmış, yorgun
yosmayı alır?
>Bakın bana, evlenmek için sizler gibi dağdan bir kızı mı seçiyorum?"
>
>Cesaretin varsa Yılmaz Erdoğan bu mealde bir mektup yaz. Senin
>kahramanlığını ben o zaman göreyim.
>
>Önceden gerekli mihraklara haber verilerek desteği sağlanmış, kendi
>kendine sipariş ettirilmiş mektuplar yazarak, Türk Milletini ve Türk
>Ordusunu suçlayarak kaybeden sen oldun. Tarih senin gibi
kaybedenlerle dolu.
>
>Velhasıl Yılmaz Erdoğan. Yıktın perdeyi, eyledin viran.
>
>Asuman ÖZDEMİR
>
>
>
>Asuman Hanımın bu yazısından ötürü onu tebrik ediyor, Duygularımıza
>tercuman olduğu için kendisini kutluyorum. Asuman hanımın yazısının
>altına hepimizin bilmesi gereken ve yüce önderimiz Mustafa Kemal
>ATATÜRK'ün gençliğe hitabesini ekliyorum. Dahili ve Harici düşmanlara
>karşı
>
>
>
>ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
>
>
>Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk
>cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
>
>
>
>Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin,
en
>kıymetli hazinendir. Istikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
>isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl
ve
>cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için,
>içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu
>imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl
>ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş
>bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz
vatanin,
>bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün
>ordulari dagitilmiş ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş
>olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
>memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve
hattâ
>hiyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî
>menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.
>Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
>
>
>
>Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi,
>vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç oldugun
>kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
>
>
>
>
> K. ATATÜRK
> 20 Ekim 1927
>
Bu mektubu yazana helal olsun ...
Daha geçenlerde düğününde kürtçe şarkılarla eğlenen heriftir o şimdi çıkıpta kimseye mabal okumasın.... Kimse saf değil ....
Böyle heriflere bu ülkede ekmek vermiyelim ve oyunlarına gitmeyelim....

Oyuncu ve yazar Yılmaz Erdoğan, Belçim Bilgin’le Çeşme’deki evinde dünyaevine girdi. Çiftin şahitliğini Sezen Aksu ile Demet Akbağ yaptı.
YILMAZ Erdoğan ile Belçim Bilgin, Vizontele Filmi’nin müziği ile salona girdi. Erdoğan’ın Çeşme Çetaş Sitesi’ndeki nikahı Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu kıydı. 30 davetlinin katıldığı nikahta çiftin şahitliğini Sezen Aksu ile Demet Akbağ yaptı. Utangaç biri olduğunu söyleyen Yılmaz Erdoğan’ın, arka arkaya üç kere evet demesi davetlileri güldürdü. Belediye Başkanı Tütüncüoğlu nikah cüzdanını Belçim Bilgin’e verirken, Yılmaz Erdoğan, gelinin ayağına bastı. Sezen Aksu, çifte mutluluk dileklerinde bulunurken, "Benim evliliğim uzun sürmedi. İnşallah sizinki benimkine benzemez" diyerek kutladı. Demet Akbağ da, çifte birbirlerine çok yakıştıklarını söylerken, bir ömür boyu mutluluklar diledi. Törende Kürt şarkıcı Cıvan Haco’nun şarkıları dinlenirken, Hakkari’den getirilen bağlama ustası da geceye renk kattı.
DÜĞÜNDEN NOTLAR
Erdoğan’ın annesi Süheyla Erdoğan, düğün yemeklerini kendi elleriyle yaptı. Anne Erdoğan, "Düğün yemeklerini ben yapacağım. Yoksa düğüne gelmem" dedi.
Anne Erdoğan 3 aşçıbaşının da yardımıyla 30 kişiye içli köfte, etli pilav, kızartma ve Hakkari’ye özgü etli çorba hazırladı.
kanıt;;
:Sopa
Daha geçenlerde düğününde kürtçe şarkılarla eğlenen heriftir o şimdi çıkıpta kimseye mabal okumasın.... Kimse saf değil ....
Böyle heriflere bu ülkede ekmek vermiyelim ve oyunlarına gitmeyelim....