Her politik olay etkisindeki dönemde olduğu gibi 11 Eylül ve Irak Savaşı sonrasına tekabül eden 2000’lerde de uzaylı istilası filmleri moda oldu Hollywood’da. Bunlardan “Dünya İstilası: Los Angeles Savaşı” ve “Ben Dört Numara”nın DVD’lerinin bir hafta aralıklı olarak raflara girmesini fırsat bilerek halihazırda süren eğilimi masaya yatırdık. Son 10 yılda bilimkurgu algısının “Matrix”in değil de “Kurtuluş Günü”nün ya da “Yaratık”ın izdüşümü haline gelmesi neyin uzantısı peki? ‘Yaratık’ın İngilizcesi olarak geçen ‘alien’ın kelime anlamının ‘yabancı’ olmasına bağlayabilir miyiz bunu?
Sinemada insanoğlunun uzaylılarla imtihanına baktığımızda aslında kökleri 1950’lere kadar uzanan bir süreç görüyoruz. Dostu, içine gireni, düşmanı, yaratığı, maymunu ve daha nicesiyle çok çeşitli bir açılıma ulaşabiliyoruz bu konuda. Ama sanki 1980’lerden beri devam eden ‘Predator’ ve ‘Alien’ serilerini saymazsak, son 10 yılda gerçek anlamda bir farklılaşma ya da kabuk değiştirmeye rastlamak mümkün.
Gerçekçi, iyi-kötü ayrımına kapılmayan ve çok çeşitli uzaylılar moda oldu
Zira artık kesin kötü veya kesin iyi uzaylılardan ziyade karakter olarak çizilip servis edilen, analiz etmesi izleyiciye bırakılan bir tanımlama var. Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi uzaktaki Sovyetler’in yerine konulan figürleri göremiyoruz örneğin. Bunların daha çok gerçekçi bir şekilde, minimal efektlerle, cephede veya insan kılığında karşımıza çıkarılması moda oldu artık. B filmi yaratıklığından 1979’da çıkan uzaylıların günümüzdeki kalıplarıyla bir hayli oynandı anlayacağınız.
“Yukarıdaki Tehlike” (“Skyline”, 2010), “Yasak Bölge 9” (“District 9”, 2009), “İstila” (“Monsters”, 2010), “İşaretler” (“Signs”, 2002), “Yaratıklar” (“Slither”, 2006), “Kutu” (“The Box”, 2009), “Dünya İstilası: Los Angeles Savaşı” (“Battle Los Angeles”, 2010), “Transformers” (2007), “Super 8” (2011) ve “Ben Dört Numara” (“I Am Number Four”, 2011), devasa olsa da insanla mücadele ederken haddini bilen ‘yabancı’lar ürettiler. Sayısı giderek artan ufak yaratıkların da, büyük yaratıkların da, tek kafalı canavarların da, insan kılığındaki uzaylılarının da bu bağlamda karşımıza çıktığı görüldü.
Artık tehdit dibimizde ve karşı çıkılmaz mı?
Yani Soğuk Savaş ve Post-Vietnam dönemlerindeki benzer duruma tekrardan rastlıyoruz. 90’ların ‘keskin kötü’ ibaresinin uzağında seyredilmesi bu devrin ana bakış açısı. Buna paralel olarak da Jonathan Liebesman ve Neil Blomkamp gibi el kamerasına inanan yönetmenlerle ‘gerçeklik’e malzeme edildikleri, Richard Kelly’nin elinde tür harmanı potasına konulup “Ceset Yiyicilerin İstilası” (“The Invasion of Body Snatchers”, 1956) kıvamında insanlaştırıldıkları, “Ben Dört Numara” ve “Yukarıdaki Tehlike” yoluyla B tipi canavar efektlerine kapıldıkları veya “Super 8” ve “İstila”da ‘Godzilla’vari keskin canavarlardan güç aldıkları gözlemlenebiliyor.
Ancak en önemlisi B tipinden A sınıfına daha yaratıcı tanımlarla geçmeleri uzaylıların ya da yabancıların. Örneğin üçüncüsü gelecek hafta vizyona girecek ‘Transformers’ serisi, bir hayali gerçekleştirerek, bir TV animasyonunun karakterlerini ‘uzaylı robot istilası’ gibi manyetik ve çekici bir dünyaya transfer edip bu açılımın en çok iş yapan halkasını oluşturabiliyor. Animasyonlarda da buna benzer ‘yaratıcı’ eğilimler görebiliyoruz: “Cesur Civciv” (“Chicken Little”, 2006), “Canavarlar Yaratıklara Karşı” (“Monsters vs. Aliens”, 2009), “Gezegen 51” (“Planet 51”, 2009).
“Matrix” jenerasyonundan ziyade “Yaratık” ya da “Kurtuluş Günü” jenerasyonundan söz edilebilir
Tabii “İstila” (“The Invasion”, 2007), “Dünyalar Savaşı” (“War of the Worlds”, 2006), “Ben Efsaneyim” (“I Am Legend”, 2007), “Dünyanın Durduğu Gün” (“The Day The Earth Stood Still”, 2008) gibi efekt patlamasıyla öne çıkmak isteyen ve uzaylı tanımını umursamayan yeniden çevrimler de önem arz edebiliyor. “Mistik Olay” (“The Happening”, 2008), “Kehanet” (“Knowing”, 2009) gibi bu kalıpları ‘felaket filmi’ne çeviren eserlerin ise ‘postmodern dünyaya ayak uydurma’ olarak anılması mümkün. Öteki tanımlarıyla çok fazla göz önünde bulundurulmaları doğru olmaz.
Uzun lafın kısası artık gerçekçi, iyi-kötü ayrımını kabul etmeyen, esaslı karakter yazımlarından çıkan, A tipi yaratıkların üzerinde bolca çalışan ve melez iskelet oluşturan uzaylı istilası filmleri moda. Uzaylı ya da yabancı tanımı ise bu alt türün içinde daha bir aktif. Zira birkaç filmi saymazsak “Matrix” jenerasyonundan üreyen bir uzaya açılma görüşü ya da bir interaktif dünya distopyası göremedik. Bu eğilimlerin de süreceğini bekleyebiliriz. Son olarak “Şey”in (“The Thing”, 1982) yeniden çevrimi için hazırlıklara başlanması tesadüf değil.
Ama daha çok ‘cephede uzaylı avı’nın natüralist savaş katmanına dahil edildiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu noktada da milliyetçi, militarist ve ırkçı eserler üretilmeye başlandı. Irak ve Afgan tanımının ‘savaş filmi’nden ziyade bilimkurguda karşımıza çıkmasının bir karşılığını sunuyor bu alan anlayacağınız. Genelde savaş yanlısı bir yöne kayması ise düşündürücü.
Kerem Akça’nın Önerdiği 15 DVD:
1-Yaralı Yüz (Scarface) (1932)
2-Siyah Kuğu (Black Swan)
3-Nokta
4-İki Sevgili (John & Mary)
5-New York’ta Beş Minare
6-Sinan Çetin Koleksiyonu
7-Gişe Memuru
8-Güzel Günler (All Good Things)
9-Kusursuz Kurban (I Am You)
10-Öteki Dünya (Hereafter)
11-Gemide İsyan (The Bounty)
12-Kundakçı (Incendiary)
13-Kuzeyin Derinliklerinde (Far North)
14-İki Kadın, Bir Erkek (The Kids are All Right)
15-Aşk Tesadüfleri Sever