Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Osmanlı’nın önünde batışın, Cumhuriyet’in önünde ise kuruluşun örneği yoktu.
Birisi; kişisel ikbal peşinde ve başkalarının nasihatından medet uman devekuşlarının acizliği ile batmanın, diğeri ise; bir Deha’nın önderliğinde, akıl ve bilimi esas alıp, yurtsever ve namuslu insanların himmetiyle özgür ve onurlu bir ülke yaratarak çağdaşlığa doğru adım adım ilerlemenin benzersiz örnekleri olarak karşımızda duruyorlar.
Bizim adımıza tarihi okuyan, yorumlayan ve ders çıkaranlar; iç ve dış koşullar bakımından günümüzde yaşananların, tıpkı Osmanlı’nın son dönemiyle örtüştüğünü söylüyorlar.Atatürk’ümüz ise, her sözü ve uyarısı ile sürekli olarak haklı çıktı ve çıkıyor zaten.
“Özgürlük ve demokrasi” kılıfı altında; bizi parçalamaya yönelik dışardan yapılan dayatmalar ile, kaleyi içerden fethetmek isteyen ırkçı ve dincilerin işbirliği, onlarda “tam zamanıdır” kanısını güçlendirmiş ve azıtmış bir halde açık meydan savaşını göze aldıklarının işaretleri saklanamaz hale gelmiştir.
Yıkım ruhsatını verenlerle, yıkımı durduracak olanlara kumanda edenler aynı Taraf’ta olduğu için, yıkım ekibi çok rahat çalışmakta, yıkımın “müdahalesiz” tamamlanması için de “güçlerin birbirini etkisizleştirme mücadelesi” “demokratik ve yasal” bir şekilde gözlerimizin önünde sürdürülmektedir.
TSK, MİT ve Emniyet’in örtülü savaşı gazete ve televizyonlardan ibretle, hüzünle ve kaygıyla izlenmektedir.Dinleme, izleme, ev, ofis basma, arama, gözaltına alma, tutuklama, intiharlar bitmemekte, Emniyet ve MİT’in kendi içlerinde de “yerel savaşlar”ın olduğundan söz edilmektedir.
MİT ve Emniyete asker gibi silahlanma yetkisi verilmek istenmesi, Silahlı Kuvvetler’in SAT gibi, Özel Kuvvetler gibi en seçkin birliklerinin taciz edilerek personelinin dağıtılması moralleri bozmaktadır..
Düşmanın korkacağı birliklerden, onların “süpürmeyip kullandığı ve seçimi kazanması için her türlü desteği verdiği” bir siyasi parti ve emrindeki iç güvenlik birimleri adeta korkmakta ve üzerine çullanmaktadır. ABD çuvalından sonra “yerli çuval harekatı” ile, en güçlü kurum sürekli savunma konumunda bırakılmaktadır. Yaşanan bu gelişmeler ışığında akla şu ihtimaller gelmektedir:
–TSK; İttihat Terakki’ye dönmüştür.İçin için kaynamakta ve iktidara el koymak için belirli gruplar veya hiyerarşik düzen içinde bütün ordu fırsat kollamaktadır. Bunu siyasi iktidar ve emrindeki polis, yargıç, savcı, MİT, dinlemelerle ve sızma elemanlarla bilmekte fakat Genelkurmay Başkanı bilmemektedir. –Genelkurmay Başkanı herşeyden haberdardır. –Asker; geçmişteki deneyimleri nedeniyle asla bu kirli tertiplerin içinde değildir fakat, devletin Anayasal niteliklerinin, bölünmez bütünlüğünün ve Lozan başta olmak üzere ulusal çıkarlarımızın korunması konusundaki hassasiyeti nedeniyle, emperyalistlerin, laiklikten sabıkalı iktidarın ve bölücülerin en büyük engelidir ve yaşadığımız tertiplerle yıpratılıp tehdit olmaktan çıkarılmalıdır! –İktidar; ekonomik ve siyasal başarısızlıkları nedeniyle hızla oy kaybetmekte ve Silivri davası, açılım, ıslak imza, Kafes, suikast v.s. ile askeri tahrik ederek darbeye zorlamakta, altından kalkamadığı bu yükten kurtulup daha sonra mağdur olarak toparlanıp geri dönmek istemektedir. Bu ihtimallerin her birisi vahimdir ve biran önce açıklığa kavuşturularak sorumlular istifa/azil/ tutuklanma yoluyla o makamlardan alınmalıdır. Bu topraklarda özgürce yaşamamızı, ibadet etmemizi, güven içinde uyumamızı borçlu olduğumuz ve gönülden bağlı bulunduğumuz TSK’nın, vatandaş gözüyle hataları şunlar olmuştur: –Asker, demokrasiye bağlı olduğunu ve yapabilecek güçte olmasına rağmen darbe yapmayacağını peşinen açıklayarak caydırıcılığını önemli ölçüde yitirmiştir.Böylece, toplumdan, yargıdan korkmayan ilkel kafaların çekineceği bir güç kalmamış, diktatörlüğün yolu açılmıştır. –Komuta kademesi, devlet adamlığının sabrı, görgüsü, ciddiyeti ve dürüstlüğü ile hareket ederken, karşısındakilerin de bu kalibrede olduklarını teorik olarak kabul etmiş, dolayısıyla pratikte devamlı gol yemiştir. –Yargı ve Emniyetin ağırlıklı olarak kimin tarafından ele geçirilip yönlendirildiğini sağır sultan bile duymuşken, belgelerin, senaryoların sahteliği tekrar tekrar ortaya çıkmışken, her iddia ve iftirada, “hukuka saygılıyız, sonucunu bekliyoruz” denilerek kışlanın, karargahın, lojmanın kapıları gelenlere açılmış, nice masum, kahraman, fedakar, iyi yetişmiş deneyimli asker kurtlar sofrasına bırakılmıştır. Bu hem personelin moralini bozmuş, şevkini kırmış, onurunu zedelemiş, hem de önyargıyla/ özel maksatla saldıranların cüretini artırmıştır. –Basında, medyada özel görevle şakıyan terbiyesiz ve ahlaksız güruhun hakaretlerine yargı yoluyla da olsa tepki gösterilmemiştir. –Maksatlı ve yalan haber ve yorumlar ortalığı sararken suskun kalınmış, olumsuz etkileri günlerce sürüp beyinler yıkandıktan sonra açıklama yapılmıştır. –Çuval olayındaki tepkisizlik, Dolmabahçe sonrasındaki suskunluk, MGK’lardaki idare-i maslahatçılık veya fikri takipsizlik, fısıltı gazetelerini harekete geçirmiş, “her halde açıkları var, iktidarın adamı, AB, ABD, NATO’cu” gibi yakıştırmalara ortam hazırlamıştır. –Toplum, Genelkurmay Başkanları’nın “asimetrik psikolojik savaşla karşı karşıyayız” türünden şikayetçi, sanki merhamet talep eden ve acziyet sergileyen görünümlerine alışık olmadığı için hayal kırıklığına uğramış ve vaktiyle vatani hizmetini yaptığı, şimdi de oğlunu, torununu yolladığı bu ocağın içine düşürüldüğü durumdan acı ve kaygı duyar hale gelmiştir. Ülke, sandıktan çıkmış fakat kişisel, partisel çıkar hesaplarıyla işbirlikçi olmuş, kendi ifadeleriyle “ilk defa iç ve dış hedefler, emeller,çıkarlar örtüşmüş”, devletin bekasını, ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atmaktan çekinmeyen ve belki de isteyen bir iktidarın yönetiminde tehlikeli sulara doğru ilerlemektedir. Muhalefet sadece konuşmayı ve aralarında bölünmeyi bırakıp da ülkeyi erken seçime götürmeyi başaramazsa; bugüne kadar olduğu gibi, göstere göstere, konuşa konuşa adım adım ilerleyen şeriatçılarla, ayrılıkçı kürtçüler, önce kurumları güven ve itibar erozyonuna uğratarak kıpırdayamaz hale getirecekler, sonra silahlandırdıkları diğer güvenlik güçleri ve milislerle ödenecek bedeli büyütecekler, daha sonra da ya direnenleri görevden alıp etkisizleştirerek, ya da bir iç çatışmayı başlatarak bu ülkeyi ülke olmaktan çıkaracaklardır. Bu devletin kaderine hükmedenler; Osmanlı’nın devekuşları mı, Atatürk’ün hitabesindeki gençliğin devamı mı olduklarını göstermek zorundadırlar.Gaflet ve dalaletleri, hıyanete dönüşmeden bir karar veremezlerse bunun mağlubu Türkiye Cumhuriyeti, mağduru ise Türk Halkı olacaktır. Tarihimizi, İran, Irak örneklerini, Atatürk’ün öğütlerini, uyarılarını unutmayalım! Yazık oluyor bize!
Reşit Çağın
Kaynak
Birisi; kişisel ikbal peşinde ve başkalarının nasihatından medet uman devekuşlarının acizliği ile batmanın, diğeri ise; bir Deha’nın önderliğinde, akıl ve bilimi esas alıp, yurtsever ve namuslu insanların himmetiyle özgür ve onurlu bir ülke yaratarak çağdaşlığa doğru adım adım ilerlemenin benzersiz örnekleri olarak karşımızda duruyorlar.
Bizim adımıza tarihi okuyan, yorumlayan ve ders çıkaranlar; iç ve dış koşullar bakımından günümüzde yaşananların, tıpkı Osmanlı’nın son dönemiyle örtüştüğünü söylüyorlar.Atatürk’ümüz ise, her sözü ve uyarısı ile sürekli olarak haklı çıktı ve çıkıyor zaten.
“Özgürlük ve demokrasi” kılıfı altında; bizi parçalamaya yönelik dışardan yapılan dayatmalar ile, kaleyi içerden fethetmek isteyen ırkçı ve dincilerin işbirliği, onlarda “tam zamanıdır” kanısını güçlendirmiş ve azıtmış bir halde açık meydan savaşını göze aldıklarının işaretleri saklanamaz hale gelmiştir.
Yıkım ruhsatını verenlerle, yıkımı durduracak olanlara kumanda edenler aynı Taraf’ta olduğu için, yıkım ekibi çok rahat çalışmakta, yıkımın “müdahalesiz” tamamlanması için de “güçlerin birbirini etkisizleştirme mücadelesi” “demokratik ve yasal” bir şekilde gözlerimizin önünde sürdürülmektedir.
TSK, MİT ve Emniyet’in örtülü savaşı gazete ve televizyonlardan ibretle, hüzünle ve kaygıyla izlenmektedir.Dinleme, izleme, ev, ofis basma, arama, gözaltına alma, tutuklama, intiharlar bitmemekte, Emniyet ve MİT’in kendi içlerinde de “yerel savaşlar”ın olduğundan söz edilmektedir.
MİT ve Emniyete asker gibi silahlanma yetkisi verilmek istenmesi, Silahlı Kuvvetler’in SAT gibi, Özel Kuvvetler gibi en seçkin birliklerinin taciz edilerek personelinin dağıtılması moralleri bozmaktadır..
Düşmanın korkacağı birliklerden, onların “süpürmeyip kullandığı ve seçimi kazanması için her türlü desteği verdiği” bir siyasi parti ve emrindeki iç güvenlik birimleri adeta korkmakta ve üzerine çullanmaktadır. ABD çuvalından sonra “yerli çuval harekatı” ile, en güçlü kurum sürekli savunma konumunda bırakılmaktadır. Yaşanan bu gelişmeler ışığında akla şu ihtimaller gelmektedir:
–TSK; İttihat Terakki’ye dönmüştür.İçin için kaynamakta ve iktidara el koymak için belirli gruplar veya hiyerarşik düzen içinde bütün ordu fırsat kollamaktadır. Bunu siyasi iktidar ve emrindeki polis, yargıç, savcı, MİT, dinlemelerle ve sızma elemanlarla bilmekte fakat Genelkurmay Başkanı bilmemektedir. –Genelkurmay Başkanı herşeyden haberdardır. –Asker; geçmişteki deneyimleri nedeniyle asla bu kirli tertiplerin içinde değildir fakat, devletin Anayasal niteliklerinin, bölünmez bütünlüğünün ve Lozan başta olmak üzere ulusal çıkarlarımızın korunması konusundaki hassasiyeti nedeniyle, emperyalistlerin, laiklikten sabıkalı iktidarın ve bölücülerin en büyük engelidir ve yaşadığımız tertiplerle yıpratılıp tehdit olmaktan çıkarılmalıdır! –İktidar; ekonomik ve siyasal başarısızlıkları nedeniyle hızla oy kaybetmekte ve Silivri davası, açılım, ıslak imza, Kafes, suikast v.s. ile askeri tahrik ederek darbeye zorlamakta, altından kalkamadığı bu yükten kurtulup daha sonra mağdur olarak toparlanıp geri dönmek istemektedir. Bu ihtimallerin her birisi vahimdir ve biran önce açıklığa kavuşturularak sorumlular istifa/azil/ tutuklanma yoluyla o makamlardan alınmalıdır. Bu topraklarda özgürce yaşamamızı, ibadet etmemizi, güven içinde uyumamızı borçlu olduğumuz ve gönülden bağlı bulunduğumuz TSK’nın, vatandaş gözüyle hataları şunlar olmuştur: –Asker, demokrasiye bağlı olduğunu ve yapabilecek güçte olmasına rağmen darbe yapmayacağını peşinen açıklayarak caydırıcılığını önemli ölçüde yitirmiştir.Böylece, toplumdan, yargıdan korkmayan ilkel kafaların çekineceği bir güç kalmamış, diktatörlüğün yolu açılmıştır. –Komuta kademesi, devlet adamlığının sabrı, görgüsü, ciddiyeti ve dürüstlüğü ile hareket ederken, karşısındakilerin de bu kalibrede olduklarını teorik olarak kabul etmiş, dolayısıyla pratikte devamlı gol yemiştir. –Yargı ve Emniyetin ağırlıklı olarak kimin tarafından ele geçirilip yönlendirildiğini sağır sultan bile duymuşken, belgelerin, senaryoların sahteliği tekrar tekrar ortaya çıkmışken, her iddia ve iftirada, “hukuka saygılıyız, sonucunu bekliyoruz” denilerek kışlanın, karargahın, lojmanın kapıları gelenlere açılmış, nice masum, kahraman, fedakar, iyi yetişmiş deneyimli asker kurtlar sofrasına bırakılmıştır. Bu hem personelin moralini bozmuş, şevkini kırmış, onurunu zedelemiş, hem de önyargıyla/ özel maksatla saldıranların cüretini artırmıştır. –Basında, medyada özel görevle şakıyan terbiyesiz ve ahlaksız güruhun hakaretlerine yargı yoluyla da olsa tepki gösterilmemiştir. –Maksatlı ve yalan haber ve yorumlar ortalığı sararken suskun kalınmış, olumsuz etkileri günlerce sürüp beyinler yıkandıktan sonra açıklama yapılmıştır. –Çuval olayındaki tepkisizlik, Dolmabahçe sonrasındaki suskunluk, MGK’lardaki idare-i maslahatçılık veya fikri takipsizlik, fısıltı gazetelerini harekete geçirmiş, “her halde açıkları var, iktidarın adamı, AB, ABD, NATO’cu” gibi yakıştırmalara ortam hazırlamıştır. –Toplum, Genelkurmay Başkanları’nın “asimetrik psikolojik savaşla karşı karşıyayız” türünden şikayetçi, sanki merhamet talep eden ve acziyet sergileyen görünümlerine alışık olmadığı için hayal kırıklığına uğramış ve vaktiyle vatani hizmetini yaptığı, şimdi de oğlunu, torununu yolladığı bu ocağın içine düşürüldüğü durumdan acı ve kaygı duyar hale gelmiştir. Ülke, sandıktan çıkmış fakat kişisel, partisel çıkar hesaplarıyla işbirlikçi olmuş, kendi ifadeleriyle “ilk defa iç ve dış hedefler, emeller,çıkarlar örtüşmüş”, devletin bekasını, ülkenin bütünlüğünü tehlikeye atmaktan çekinmeyen ve belki de isteyen bir iktidarın yönetiminde tehlikeli sulara doğru ilerlemektedir. Muhalefet sadece konuşmayı ve aralarında bölünmeyi bırakıp da ülkeyi erken seçime götürmeyi başaramazsa; bugüne kadar olduğu gibi, göstere göstere, konuşa konuşa adım adım ilerleyen şeriatçılarla, ayrılıkçı kürtçüler, önce kurumları güven ve itibar erozyonuna uğratarak kıpırdayamaz hale getirecekler, sonra silahlandırdıkları diğer güvenlik güçleri ve milislerle ödenecek bedeli büyütecekler, daha sonra da ya direnenleri görevden alıp etkisizleştirerek, ya da bir iç çatışmayı başlatarak bu ülkeyi ülke olmaktan çıkaracaklardır. Bu devletin kaderine hükmedenler; Osmanlı’nın devekuşları mı, Atatürk’ün hitabesindeki gençliğin devamı mı olduklarını göstermek zorundadırlar.Gaflet ve dalaletleri, hıyanete dönüşmeden bir karar veremezlerse bunun mağlubu Türkiye Cumhuriyeti, mağduru ise Türk Halkı olacaktır. Tarihimizi, İran, Irak örneklerini, Atatürk’ün öğütlerini, uyarılarını unutmayalım! Yazık oluyor bize!
Reşit Çağın
Kaynak