ırzına geçilmeyen kadın kalmamıştı!..

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
''..ırzına geçilmeyen kadın kalmamıştı!..''

"..etrak-ı bi idrak" yani "aptal Türk" olarak anılmaya başlandı!..''

''Türk-İslam sentezi milliyetçiliği''

''..Bu fark "Türk milliyetçisi" Nihal Atsız' la, "şeriat ümmetçisi" Mehmet Akif' in düşünce yapısındaki fark kadardı..''

''..bizim atamız Osmanlı Hanedanı değil!..''


Ümmetçiler ve Milliyetçiler

Türkiye'de "milliyetçilik" ; sonunda Türk ulusunu kendi yurdunda dinsel bir topluluğa dönüştürme amacı güden "ümmetçilik" tuzağına düştü!.. Milliyetçi olduklarını söyleyenler öngörüsüz değerlendirmelerle son dönemde Türkiye'yi üç kez zora soktular!..

57'nci hükümeti sonlandıran ve Türkiye'yi "siyasal İslam" iktidarına mahkûm eden bu dar görüşlülük; 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de egemen oldu!.. Son adımda ise Türk ulusunu ortaçağ karanlığına götüren toplumsal bir ayrışmanın zeminini oluşturdu!.. Tarihin gerçekleri unutuldu!..



Çarpıtılmış tarih

Türkler Arapların putlara taptığı dönemde Orta Asya'da, Tanrı bilincinde Şaman inancında yaşamaktaydılar!.. İslamiyetin yayılma süreci başında (MS. 632) Arap ordularının saldırısıyla karşı karşıya kaldılar. Yüz yılı aşkın bir mücadele sonunda bölge tümüyle Arapların istilasına uğradı!.. Türkler teslim oldular (MS. 751)!.. Arap tarihçi İbn-i Dahak vahşeti şöyle anlatıyordu: "Katledilmeyen çocuk, ırzına geçilmeyen kadın kalmamıştı!.. Türkler diri diri yakılmıştı!.."

Ne acıdır ki, tarihin bu en büyük "Türk soykırımı" sistemli çabalarla unutturuldu!.. Kılıçla katledilen Türklerin İslamı gönüllü olarak kabul ettikleri yalanı uyduruldu!.. Sonradan bu gerçeği ifade eden "milliyetçiler" de "ümmetçiler" tarafından susturuldu!..

Yok edilen kimlik

Türkler çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu döneminde yönetim kademelerinden uzaklaştırıldı!.. "Türk kimliği" yıkıma uğratıldı!.. Tüm coğrafyada Türkler; "etrak-ı bi idrak" yani "aptal Türk" olarak anılmaya başlandı!.. İmparatorluk topraklarında diğer uluslar, kimliklerini koruyarak yaşarlarken Türkler, İslamiyetin ulusçuluğu reddeden, ümmetçiliği esas alan anlayışı içinde kimliklerinden arındırıldılar!.. "Türk'üm" diyemedikleri için, yalnızca "Müslümanım" demek zorunda kaldılar!..

I. Dünya Savaşı'nda Filistin cephesinde, ihtiyat zabiti olarak görev yapan Falih Rıfkı Atay, "Zeytin Dağı" adlı eserinde şöyle diyordu: "Suriye, Filistin ve Hicaz'da, 'Türk müsünüz' sorusunun birçok defalar cevabı 'estağfurullah'dı!.."

Zaten Osmanlı hanedan mensupları da kendilerini "Türk" görmüyorlardı!.. Prof. Dr. Bozkurt Güvenç' in belirlemesiyle; "Türk Osmanlı idi ama, Osmanlı Türk değildi!.."

Ulus milliyetçiliği

"Türkiye Cumhuriyeti" kurulduğunda Atatürk , yeni devleti kuran halkı "Türk ulusu" olarak tanımladı!.. Ona bir ulusal kimlik kazandırdı. "Yurtseverlik" temelinde "ulus bilinci" geliştirmek için, eylem ve söylemlerinde Türk ulusunu yüceltti!..

Atatürk bugün kimilerinin "ecdat" olarak gördüğü ve "laf söyletmem" dediği Osmanoğulları'nın Türklükle ilişkisini şöyle açıklıyordu:

"Anadolu-Rumeli insanı, elbette bizim insanımızdır. Bizler o insanların devamıyız. Ama bizim atamız Osmanlı Hanedanı değil!.. Biz hanedan soylu değiliz!.."

"Osmanoğulları 600 yıldan beri zorla Türk ulusunun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardır. Şimdi de Türk ulusu, bu saldırılara artık yeter diyerek, ayaklanarak egemenlik ve saltanatını doğrudan kendi eline almış bulunuyor!.."

Soy milliyetçiliği

II. Dünya Savaşı yıllarında (1939-1945) Türkiye'de, "ulus milliyetçiliği" dışında, yeni bir milliyetçilik anlayışı gelişti. Bu anlayış 1900'lü yılların başlarında ortaya çıkan, Orta Asya kaynaklı "Türkçü-Turancı" milliyetçilik anlayışıydı!.. Başka ulusların, özellikle de Çinliler ve Rusların egemenliği altında yaşayan Türklerin özgürlüğünü ve birlikteliğini savunuyordu. Savaştan Almanların galip çıkması halinde Sovyet yönetimindeki bütün Türklerin özgürlüğe kavuşacağını öngörüyordu!.. Ama umulan olmadı!..

Savaş sonrasında Türkiye demokrasiye geçti!.. Yeni dönemde güç kazanan karşıdevrim; ideolojik zemin arayışına girişti!.. Altyapı oluşturmak üzere dine yöneldi!.. Türkiye Sovyet tehdidine karşı NATO'ya ve Müslüman ülkelerin oluşturduğu "yeşil kuşak" içine sokuldu!..

Türk-İslam sentezi milliyetçiliği

"Komünizm" karşıtlığı,Türkiye'de önce "milliyetçi-mukaddesatçı" ideolojiyi; sonra da "Türk-İslam Sentezi" ni doğurdu!.. Bu sentez doğası gereği birlikteliği mümkün olmayan iki öğretinin alaşımıydı!.. Ulus kimliğini reddeden "ümmetçilik" le bu kimliği savunan "milliyetçilik" yapay bir beraberlik içine sokuldu!.. Aslında yapılan, iki öğretinin birbirinden ayrılmaz olduğunu beyinlere çivileme amacını güdüyordu!.. Ardında ise "ulusal kimlik bilinci" ni yok etmeye kararlı güçler duruyordu!..

"Milliyetçiler", "Türk- İslam Sentezi" nin kendilerini yok edecek bir tuzak olduğunu yıllar yılı fark edemediler!.. "Ümmetçiler" in Arap milliyetçiliğine hizmet eden, İslam şeriatçıları olduklarını göremediler!.. Ulusal kimliği (Türk kimliğini) kabullenmeyen ümmetçilerin karşısında direnç gösteremediler!.. Ve ümmetçiler, milliyetçilerin sırtında yol katederek bugünlere geldiler!..


ABD dayatması

Sovyetler sonrasında (1991) dünya egemenliği amaçlayan ABD, Ortadoğu ülkelerinde "ulusal kimlik bilinci" ni yok etmeye yöneldi!.. Yeni bir proje üretti!.. "Büyük Ortadoğu" adı verilen geniş bir coğrafyada yeni bir İslam anlayışı -"ılımlı İslam"- geliştirdi!.. Model olarak da Türkiye'yi seçti!..

Sonuçta Türkiye'de "ulusal kimlik bilinci" nden arındırılmış yeni nesillerin yetiştirilmesi için yeni olanaklar yaratıldı!.. Dinsel kuralların geçerli olduğu bir yaşam tarzı topluma dayatıldı. Bu yolda ümmetçilere en büyük desteği de milliyetçiler sağladı!..

Aslında iki grup arasında derin bir anlayış farkı vardı. Bu fark "Türk milliyetçisi" Nihal Atsız' la, "şeriat ümmetçisi" Mehmet Akif' in düşünce yapısındaki fark kadardı!.. Bugün coşku içinde okuduğumuz "İstiklal Marşı" mızın, 10 kıtalık tüm metnine "Hakk", "ezan", "cennet", "iman" gibi sözcükleri ustalıkla yerleştirmiş, ama bir tek "Türk" sözcüğü için yer bulamamış ümmetçi Mehmet Akif'in yeni ardılları, onun; "Türk Arapsız yaşayamaz. Kim ki 'yaşar' der delidir!.. Arabın Türk ise, hem sağ gözü hem sağ elidir!.." dizelerinde belirttiği yoldan giderlerken, beraberlerindeki "milliyetçiler" gerçekleri göremediler!.. Vasiyetinde (4 Mayıs 1941) Arapları "yeni düşman" , Amerikalıları "yarınki düşman" olarak niteleyen Türk milliyetçisi Nihal Atsız'ın yolunu terk ettiler!.. "Ulusçuluk güden, ulusu için savaşan ve ölen bizden değildir" diyen ümmetçilerin peşine düştüler!..

Gelinen nokta

Ümmetçilerin Türklere bakış açısını ortaya koyan İslam önderlerinin bir söylemi çok anlamlıdır: "O insanlar ki tepsi gibi düz yüzlü, elmacık kemikleri çıkık, burunları basık, gözleri çekiktirler (Türkler); onlar yeryüzünden yok edilmedikçe İslam sâlâh bulmayacaktır!.."

Bugünün dünyasında bunun bir yolu kalmıştır. O da Türklerin Araplaştırılmasıdır!..

Türk-İslam sentezi milliyetçileri; bugün "Ya Allah bismillah Allahü'ekber" diye peşlerinden koştukları ümmetçilerin, gün gelecek kendilerine "Ben Türk'üm" dedirtmeyeceklerini anladıkları an, iş işten çoktan geçmiş olacaktır!.. Unutulmamalıdır ki, ümmetçiler için yalnızca bir değer vardır; o da "İslam" dır!.. Bunu "milliyetçiler" akıllarından hiç çıkarmamalıdır!..

O.Doğu Silahçıoğlu -http://www.kuvayimilliye.gen.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=1173&Itemid=59
 
Bu yazıda farkediosan Bizim Milli marşımıza saldırılıyo?
Buna goz yumuyosan sen ne Ataturkcusun,Ne Turksun,Nede Milliyetcisin.

Ayrıca Turklerin Islami kabulune gelince :] Bukadar uydurma bir yazı olamaz sebebi şu;

Bu yuce Kitap Kuran'da yazılıdır.....Bakın ne yazıyor Maide suresı 54. ayetinde,

Allah diyorki;Ben bir kavmi yok etmek istedigim zaman ustune Turkleri salarim.....

Bu yazılanlar,cızılenler,soylenenler Allah'ın kanunu degıstırebılırmı?Yada bızım benlıgımızı calabılırmı?Mukaddes Kıtapta bızım gıbı acız bır mılletın ismi geciyor,bundan daha guzel birsey olabılırmı?
Araplar soykırım yaptı dıosun,bunu yapan sadece araplarmı?Nıye Ermeniler,ıspanyollari,sırplar,fransızları,somurgecı Ingılızlerı,Çinlileri...Bunları neden yazmıyosunda,Arapların kokune laf atıosun.
Bızım ıcımızde hain yokmu?Katlıamcı yokmu?
Bu yazının sahıbının ısmını bı googleda arastır,neler cıkıcak karsına
saygılar
 
Prof. Dr. Suna Kili - Atatürk Devrimi, Bir Çağdaşlaşma Modeli

Prof. Dr. Suna Kili - Atatürk Devrimi, Bir Çağdaşlaşma Modeli

Atatürk Devrim atılımlarının geniş çerçevesi içinde Atatürk Ulusçuluğu'nu incelersek, Türk ulusal devletini kurma ve geliştirme sürecinde, yukarıda öne sürülen, tüm çalışma ve çabalara girişildiğini gözlemleyebiliriz. Atatürk Ulusçuluğu ülkenin tüm çağdaşlaşmasına yönelmiş bir ulusçuluktur. Atatürk Türkiyesi'nde ülkede "birlik"in çağdaş bir öğe olan ulusçuluk etrafında sağlanması doğrultusunda ve ulusal, ulusçu bir siyasa güdülerek çağdaşlaşmayı gerçekleştirme konusunda olağanüstü bir çaba gösterilmiştir. Çağdaşlatırıcı ulusçuluk Atatürk Devrimi'nin odağı olmuş; devrim modelinin özellikle "birlik" ve "eşitlik" doğrultusundaki aşamalarında en önemli itici ve düşünsel gücünü oluşturmuştur. "Otorite"nin kaynağı, yasallığı ulus'a halk'a dayatılmıştır.

Atatürk Ulusçuluğu başka uluslara saygı duyar, dünyadaki ulusal kurtuluş eylemlerini dış siyasasında destekler. Ulusal sınırlar içinde yaşayan Türk ulusunun, Türk ülkesinin bütünlüğü, bugünü, yarını için yazgı birliğinde olan herkesi Türk sayar. Ulusu sayar. Ulusu dinsel, mezhepsel, budunsal ayrılıklara, bölünmelere itecek her davranışın, her eylemin, her düşüncenin karşısında yer alır. Bu bütünlüğü sağlayıcı siyasal, ekinsel; yönetsel, ekonomik, toplumsal tüm önlemlerin alınmasını, ayrılıklara neden olacak, ayrıcalıklar yaratacak geleneksel, dinsel, mezhepsel, toplumsal, ekonomik engelleri, birikimleri ortadan kaldırmayı öngörür. Atatürk Ulusçuluğu toplumsal, siyasal, ekinsel içeriği yanında ekonomik içeri de olan bir ilkedir. Ulusun, devletin yeraltı, yerüstü varlıklarının işletilmesinde, sanayiin kurulup geliştirilmesinde, iç ve dış ticarette ulusallığı öngörür ve bu doğrultuda çalışmasını, karar alınmasını, eyleme geçirilmesini ister.

Atatürk Ulusçuluğu, çağdaş ve çağdaşlaştırıcı bir ulusçuluktur. Çağdaş ulusçuluk, çağdaş toplum anlayışı çağdaş toplumda yaşayan bireylerin ortak inancıdır. Çağdaş ulusçuluk laik, ulusal, ilerici bir eğitimin yaygın olduğu bir toplumda gelişir.

Çağdaş ulusçuluki laik bir toplum düzeninde, toplumun bütün kesimlerinin, özellikle halk kitlesinin siyasal yaşama, yönetime katılmasını, yaratılan ekonomik değerden payını almasını, siyasal , toplumsal, ekinsel, ekonomik yaşamda etken olmasını ister. Bir toplumun yapısı, bir devletin yönetim biçimi, bir ekonomik sistemin işleyişi toplumun büyük kitlesine, halk kitlesine sağladığı haklar, olanaklar, özgürlükler, fırsatlar ve etkenlikler oranında güç kazanır ve toplumunun bireyleri, büyük kitlesi devletine, toplumuna, yönetim biçimine, ekonomik sisteme sahip çıkar; onu savunur. Yoksa halkın, büyük kitlenin bunlardan yoksun olduğu toplumlarda, tüm olanakları ellerinde bulunduran azınlıktaki üst toplum katlarının varlığı fazla bir anlam taşımaz. Azınlığın sahip çıktığı, savunduğu sistemler halkın, kitlenin yararına işleyen sistemler değil, azınlığa haklar, olanaklar sağlayan sistemlerdir.

Bunun için de halkın, kitlenin desteğinden yoksun kalmış ve yıkılmışlardır. Kurtuluş, bağımsızlık savaşları, hep bu azınlığın tekelindeki sistemlerin yöneticilerine ve bunların işbirliği halinde bulundukları yayılmacı, el koyucu güçlere karşı verilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun başta gelen yöneticilerinin ve özellikle Osmanlı hanedanının son temsilcilerinin yayılmacı güçlerle işbirliğine girmesine karşın, Mustafa Kemal'in önderliğinde Anadolu halkının başlattığı bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşı aynı zamanda ulusal Türk Devleti'nin kuruluşunun da savaşıdır. Savaş tüm "mazlum uluslar"a örnek olacak bir başarı ile sona ermiş, fakat biçimsel bağımsız devlet olma, çağdaş ulusal devlet olmaya yetmediği için, ulusçuluğun bütün gerekleriyle Türk toplumunun ortak inancı, ülkü ve ilkesi haline getirilmesi amacıyla devrim atılımları başlatılmıştır.

Atatürk ulusçuluk, anlayışında devlet tam bağımsızdır. Devletin ülkesi, doğal kaynakları, varlığı, bireyleri sömürülmemelidir. Bu anlayış her türlü sömürüye karşıdır. Atatürk Ulusçuluğu dine saygılıdır, ancak toplum ve devleti dinin tekelinde bırakmaz. "Ümmetçilik"e karşıdır; çağdaş, laik bir ulusçuluktur. Atatürk Ulusçuluğu devleti, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün sayar. Bu ulusçuluk toplumun her kesiminde, kişisinde ulusal kimlik bilincini canlı, geçerli bir inanç olarak yaratmak ve yaşatmak ister. Çağdaş ulusçuluk toplumsal ve ekonomik sorunların aşıldığı halkın gelirden, devletin olanaklarından daha adil ölçüler içinde payını aldığı oranda güç kazanır. Çağdaş ulusçuluk yalnızca siyasal ve ekinsel değil, toplumsal ve ekonomik içeriği olan bir ulusçuluktur. Ulusçuluk ilkesi, öbür Atatürk ilkelerinde de belirgin olduğu gibi, dogmatik ve gizemci (mistik) değildir; gerçekçidir, usçudur.

Geleneksel toplumdan çağdaş topluma geçişte ulusal ekine yöneliş temel bir aşamadır. Mustafa Kemal böyle bir aşamanın önemini daha Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında şu sözlerle dile getirmiştir:

"Şimdiye kadar sürüp gelen okuma ve yetiştirme yanlışlıklarının ulusumuzun gerilemesinde en önemli nedenlerinden biri olduğu kanısındayım. Onun için bir ulusal yetiştirme programından söz açarken, eski çağdaki asılsız uydurmalardan, yaradılışımıza hiç de uymayan yabancı düşüncelerden Doğu'dan ve Batı'dan aşırma bütün etkilerden büsbütün uzak, ulusal ve tarihsel doğamıza uygun bir ekini öne sürmüş oluyorum. Çünkü Türk yönetiminin gerçek gelişmesi ancak böyle bir ekinle sağlanabilecektir. Rast gele bir yabancı ekini kabullenmek şimdiye kadar uygulanıp duran yabancı ekinlerin yıkıcı sonuçlarını yenilemekten başka işe yaramaz. Ekinin, bu düşünce ekininin verimi, ekildiği yerin elverişliliği ile orantılıdır. Bu yer de milletin özyapısıdır. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken; onlara, varlıkları, hakları, birlikleri ile zıtlaşan bütün yabancı öğelerle savaşma gerekliliği ve ulusal inanları bütün coşkunluğu ile her zıt düşünceye karşı şiddetle savunma zorunluluğu aşılanmış olmalıdır. Yeni kuşağın bütün iç dünyasında bu duyuşların, bu davranışların sürdürülmesi büyük önem taşır. Bitmez tükenmez korkunç bir savaş halinde belirip duran uluslar yaşamının felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her ulus için bu duyuşları, bu davranışları bütün yeğinliği ile şart koşmaktadır."
(Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, a.g.y., s. 75-76)

Çağdaşlaşma çabasına girmiş her yeni devlet kendine özgü siyasal ekini getirir ve bunu geliştirmeye çalışır. Aynı zamanda her yeni devlet siyasal toplumsallaştırma yoluyla bu ekinin tüm toplum katlarınca benimsenmesi için çaba gösterir. Türk dil devrimi, yeni tarih anlyışı ulusal Türk Devleti'nin yeni siyasal ekininin benimsenmesi yolunda gerçekleştirilen önemli atılımlardır. Bunun yanı sıra 1932'de kurulan halkevlerinin de yeni siyasal ekinin benimsenmesi ve yaygınlaşması konusunda önemli çalışmaları olmuştur. Ulusal bilinçlenme örgütlenmiş çabalarla daha da yaygınlaşır, daha güçlenir. Bu doğrultuda Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve halkevlerinin önemli katkıları olmuştur.

Atatürk Ulusçuluğu birleştirici ve bütünleştiricidir. Bağnaz bir ulusçuluk değildir. Ulusal devlet kurmaya ve onu geliştirmeye yönelik bir ulusçuluktur. Ulus gerçeğine bağlı, ulusal kimlik bilincini geliştiren, yayılmacılığı ve "ümmetçilik"i reddeden, laik bir ulusçuluktur. Bu nedenlerle Atatürk Ulusçuluğu köktenci (radikal) dir. Genelde dinsel bir kökene oturtulmuş Arap ulusçuluğu ise geleneksellik özellikleri taşır. Atatürkçülük'te toplumsal birliği sağlamada temel işlev ulusçuluk ilkesinde, bu doğrultudaki devrim atılımlarındadır. Kitleleri eyleme geçirmede, ulusal birliği sağlamada ulusçuluk ilkesinden yararlanılmıştır. Mısır'da Nasır deneyiminin açıkça ortaya koyduğu, Libya ve İran örneklerinde şimdilerde gözlemlediğimiz gibi laik bir ulusçuluk anlayışı o ülkelere özgü ekinsel, tarihsel, yapısal nedenlerle toplumsal etken durumunda değildir. Oralarda toplumsal devingenlik ve birlik disel, İslamcı bir Ulusçulukla sağlanmaktadır.

Atatürkçülük'te yayılmacılığa karşıtlık temel görüştür. Atatürkçülük ne Doğu, ne Batı, ne de herhangi bir ulus düşmanlığına dayanmıştır. Bağımsızlığı savunan, özde ve amaçta barışçı, kişi ve ulus onuruna dayalı, ulusal kurtuluş hareketlerine yol gösterici, insancıl bir ideolojidir.

Sigmund, çağdaşlaştırıcı ulusçuluğun amaçlarını şöyle sıralamaktadır: "Ulusal bağımsızlık, hızlı ekonomik kalkınma, ulusal devletin yaratılması, bu devletin yönetim biçiminin halkçı bir kimliğe dayatılması ve uluslararası ilişkilerde yansızlık. Bu sıralamalar arasında çoğulcu demokrasiye yer verilmemmiştir. Genelde, Avrupa ve Kuzey Amerika'da var olan anayasa kuramları ve uygulamalarının fazla önemsenmediği gözlemlenebilir. Gelişmekte olan ülkelerde devlet ve toplum ile ilgili düşünceler bütününe çağdaşlaştırıcı ulusçuluk demek yerinde olur." (Sigmund, The Ideologies of the Developing Nations, a.g.y., s. 40)

Türk Ulusu'na, Türk Devleti'ne, yeniliğe bağlılık; değişikliğe açıklık; ulusal birliğin sağlanması; kısacası, çağdaşlaştırıcı bir ulusçuluk Atatürk Devrim atılımlarının çıkış noktasını oluşturmuştur.

"Bu devlet nasıl kurtulur?" sorusuna Atatürk Devrim eyleminin yanıtı "ulusal sınırlar içinde, ulusal, çağdaşlaştırıcı bir siyasa gütmekle", olmuştur. Atatürk Devrim eylemi ulusçudur, çağdaşlaştırıcıdır. Atatürk "Dünya Devrimi"i ile değil, kendi ulusal devrimiyle ilgilenmiştir. Ulusal bir siyasa gütmenin, bir ülkenin varlığını korumada en önemli etkenlerden biri olduğu inanç ve görüşünü Atatürk şu sözlerle dile getirmiştir:

"Baylar, dış siyasanın en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı temel, devletin iç örgütüdür. Dış siyasanın, iç örgütle ve ülküsü başka başka ve birbirleriyle bağdaşamayan toplulukları tek sınır içine almış bir devletin iç örgütü kuşkusuz temelsiz ve çürük olur. Bu durumda, dış siyasası da köklü ve sağlam olamaz. Böyle bir devletin, özellikle iç örgütü, ulusal olmaktan uzak olduğu gibi, siyasal yönetimi de ulusal olamaz. Buna göre Osmanlı Devleti'nin siyasası ulusal değil, ancak, kişisel, bulanık ve karasız idi.

Değişik Ulusları ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu değişik ulus topluluklarını eşit haklar ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür, ama aldatıcıdır. Dahası, hiçbir sınır tanımayarak dünyadaki bütün Türkleri de bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılamayacak bir amaçtır. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylar ile ortaya koyduğu bir gerçektir.

İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır. Soy ayrımı gözetmeksizin, bütün insanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma tutkularının sonuçları da tarihte yazılıdır. "Baskıncı ve yağmacı" olmak hevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü özel duygularını ve bağlantılarını unutturup, onları kardeşlik ve tam eşitlik içinde birleştirerek, insancıl bir devlet meydana getirme kuramının da kendine özgü koşulları vardır.

Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, "ulusal siyasa"dır. Dünyanın bugünkü genel koşulları ve yüzyılların kafalarda ve duyunçlarda yerleştiği gerçekler karşısında düşçü olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur; bilimin, us'un, mantığın dediği böyledir.

Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için devletin bütünü ile ulusal bir siyasa gütmesi ve bu siyasanın iç örgütlerimize tam uyumlu ve dayalı olması gereklidir.
Ulusal siyasa demekle anlatmak istediğim şudur: Ulusal sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişidgüzel, ulaşılamayacak istekler peşinde ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektir."
(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, a.g.y., s. 322-323)




Ulusal kimlik bilincinin yaygınlaşması girişiminde kitle iletişimi araçlarından, eğitim kurumlarından, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Halkevlerinin çalışmalarından; özellikle ekin alanındaki devrim atılımlarından yararlanılmıştır. Bu çabalarda ulusal kimlik bilincinin pekiştirilmesine, ulusl güven ve gururun çoğalmasına yönelik bir ulusçuluk benimsenmiştir. Çağdaşlaşmanın yükü, sorumluluğu dış yardıma, dışa değil, ulusun kararlılığına, çalışkanlığına, ulusun kendisine bağlanmıştır. Gerçekte sorunların çözümünü ulusa vermek, ulusta aramak, o doğrultuda toplumu çalışmaya yöneltmek temel bir Atatürkçü görüşüdür. Örneğin, yurdun bağımsızlığa kavuşmasının ancak, ulusal istenç ve ulusun kararlılığı ve özverisiyle gerçekleşeceği düşüncesi ulusal savaşım döneminin egemen bir görüşüdür.

Öte yandan, ulusu, ulusal kaynakları devinişe geçirmede hükümetin önemi ve işlevleri vardır. Hükümet, çağdaşlaşma sürecinin itici gücü olarak görülmüştür ve etkili hükümete olumlu bir yaklaşım vardır. Etkisiz hükümet anlayışına yer verilmemiştir.

Her siyasal sistem sürekliliğini sağlamak için ulusun, özellikle gençliğin, o siyasal yönetim biçiminin dayandığı, temel değerler ve inançları kabul etmesini ister. Ayrıca bu değerler ve inançlar bütününün ulusça, halkça nasıl benimsendiği de siyasal yaşamın işleyişini, işleyiş biçimini etkiler.

Greenberg'e göre, siyasal toplumsallaştırma genelde, kişinin üyesi bulunduğu siyasal sistemle ilgili inanç ve değerlerle, kişinin o siyasal sistem içinde yurttaş olarak oynadığı rol ile ilintilidir.
(Edward Greenberg, (ed.), Political Socialization [Siyasal Toplumsallaştırma] , New York: Atherton Press, 1970, s. 3)

Ekinsel çağdaşlaşmada temel ilkeler ulusçuluk ve laikliktir. Atatürk Devrimi ile eğitim - öğretim birliği sağlanmış ve eğitim ulusal, laik bir temele oturtulmuştur. Ayrıca, eğitim bir toplumsallaşma aracı olarak yeni siyasal yönetim biçiminin benimsenmesinde ve yaygınlaşmasında önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Özellikle eğitim kurumları, halkevleri, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu'nun çalışmaları ulus oluşturulması doğrultusundaki atılımlara yönelik olmuştur.

Atatürk Devrim Modeli'nde ulus oluşturmaya yönelik atılımlar öncelikle göze çarpmaktadır. Kuşkusuz, her devrimci önder gibi Atatürk de ulus oluşturulmasında eğitimin çok önemli bir işlevi olduğunun bilincindedir. Bu yalnızca kurumsal, yapısal bir konu değildir. Ayrıca bir içerik, bir davranış konusudur. Eğitim konusunda olduğu gibi, öbür devrim atılımları da yalnız kurumsal değişikliği değil, davranış, görüş, değerler değişikliklerini içermektedir.

Atatürk ulusal, laik ve ilerici bir eğitim yönteminin ve bu eğitimden herkesin yararlanma olanağının gerçekleşmesiyle yeni Türk Devleti'nin kimliğine, cumhuriyete ve onun sürekli yenileşmesine bağlılığın artacağına inanmıştır. Atatürk'ün gerek eğitim ve gerekse ekin alanlarında yaptığı devrim atılımlarının, çağdaş bir ulus olarak yaşamımızı sağlayacak bilgi ve ekinin yaygınlaşması amacı yanında, halkçı yönü de önemlidir. Atatürk aydın, geniş halk kitlesini, köylüyü ve kentliyi birbirine yakınlaştırmada; toplumsal değişmenin ve ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde ulusal ve çağdaş bir eğitimin tüm yurt düzeyine yayılmasının önemini çok iyi biliyordu. Onun için sürekli olarak eğitim konusu üzerinde durmuş, bu konuya özel bir ilgi göstermiştir. Köy enstitülerinin kuruluşu da böyle halkçı bir eğitim siyasasının ürünüdür. Köyde bir eğitim devrimi gerçekleştirilerek köyün ulusla bütünleşmesi öngörülmüştür. Bütün bu devrim atılımları ulus oluşturulması doğrultusunda önemli aşamalardır.
-http://www.turhanfeyzioglutml.k12.tr/atam/ilkeler/ulusculuk_03.htm
 
Düşünceleri ifade etmede serbestlik, demokrasi ve evrensel özgürlüğün öncelikli şartıdır. Ama aman dikkat.. Eğer kuran ı kerim den alıntı yapılıyorsa sure ve ayet apaçık verilmeli. Maide suresinde bahsettiğin gibi bir ayet yok arkadaşım... Lütfen..
 
insanların hayatını bir yazı ile degistirebileceklerle sasıyorum...garip cok garip.....olay basit hatta basitten de öte....Bu dünyada nefes aldıkca TÜRKÜM....bununla gurur duyarım....ülkem için her vazifeyi yaparım....AMMAAA.....ya öldükten sonra ???????? ölen insanın soyu sopu olur mu ?????? türkler toprak oluyorda çinliler altın mı oluyor :):).....olay basit biri inanc biri benlik....bunun araplasmakla alakası yok....evet osmanlı hanedanı araplasmıstı kabul ???? ama hiçbir zaman türk halkı araplasma egiliminde olmadı....Türk halkı hep türk tü hep öle kaldı....bas nereye gıderse gövde ORAYA GİTMEDİ.....sevgilerle....
 
Osmanlının hangi kaynağında Türklük vurgusu var söylermisin?Araplar bizi tarih boyunca her seferinde arkamızdan vurmuştur,bu benim fikrim kimseyede kanıtlamaya çalışmıyorum!!!
 
karqta


sen gördüğüm en büyük TÜRK ve İSLAM düşmanısın.

sen şu yazıyla resmen atalarını tanımadığını gösterdin ve onlara hakaret ettin.


söyle bakalım Türkler orta Asyadan neden göçtü.Kürşat neden 40 kişi ile çin sarayını bastı.

Türkler baskıya gelemezler.(sen bilmessin türk olmadığın için)

Baskı altına alınmaktansa ya göç ederler ya ölürler.

E be cahil Araplar Türklere o kadar baskı yapsaydı Türkler ya
savaşırdı ya göçerdi.

O kadar baskı olsaydı ona hiç bi Türk boyun eğmezdi.

İşte Senin yalancılığın,bölücülüğün,cahilliğin.....

O kadar baskı olsaydı Talas ta Arapların yanında savaşılmazdı.

E be cahil öyle olsaydı Türkler arapların etkisi geçtikten sonra Şamanizme dönerlerdi.


Yazık senin gibi düşünme gücü olmayan Kopyala-yapıştır hastaları hiç aklınla irdelemeden hemen nerde bölücü nerde anti islam nerde anti Türk yazısı görse buraya kopyalıyor.


E be cahil çıkar avatarından Atatürkü sen o resmi taşımaya bile laik değilsin.
 
FOÇA şikayetını dıle getırebılecegın yer burası degılçŞikayet İhbar hattını kullanabılırsın!
 
Ve sen konuyu acan arkadas,sen ne Ataturkcusun,ne ateistsin,ne komunıstsın,ne muslumansın,Peygamberıne laf atıcak kadar agzın buyuduyse,o agzı baskası kapatmasını bılır.Verdigim Kuran ayeti bile silinmiş yazık cok yazık
 
Bozkurt ; evciLLeştiriLemeyen tasmaya kümese sokuLamayan tek hayvandır
Bu yüzdendir ki TürkLere Bozkurt Lakabı veriLmiştir

MüsLüman da tesLim oLan anLamına geLir
kayıtsız şartsız tesLimiyet ister müsLümanLık ama kime?
Alemlerin tek Sahibi oLan Rabbine..

TürkLer İslamı tam tesLimiyet haLinde kabuLLenmişLerdir
BizLer bunun biLincindeyiz ki arapLar da ziyadesiyLe biLincindedirLer..

SizLer diğer arkadaşLarımın da dedikLeri gibi
İslama oLan düşmanLığı son safhasına uLaştırdınız
ve sırf İslamdan doLayı müsLüman TürkLere de husumet besLemeye başLadınız
Çünkü sizLer kendinize başka RabbLer edindiniz ve onLara hizmetinizde sağLam adımLar atmaktasınız..

Leküm Dinikûm Veliyeddin..!

Sizin dininiz size benim dinim BANA!
 
endonezyalılar,boşnaklar,ve pakistanlılar haricinde ,nekadar müslüman millet varsa en bastadada araplar!!!!! olmak üzere hepside zorla müslüman yapıldılar...
 
أĸяα;3319791' Alıntı:
ÖnceLikLe iLk kaynak verdiğin konuyLa bu kaynak verdiğin konunun aLakası nedir çözemedim?
Konudan konuya neden zıpLıyorsun sırf bana kaynak vermek uğruna :)
TürkLerin dövüLerek müsLüman ediLmesiyLe TürkLerLe MüsLümanLarın savaşmasının kıyamet aLameti oLuşu arasındaki bağı bana açıkLarmısın?

Birinci verdiğin kaynağa güLdüğüm gibi
Bu verdiğin hadisLeri de araştırdım ama Kütübü Sittede buLamadım
Henüz yorumLamak için erken ama sırf senin için detayLı araştıracağım
Keza gene de ben bu tür hadisLer oLduğuna inanmıyorum
GoogLede de arattığımda bu HadisLeri herhangi bir sağLam kaynak göremedim
Nerde dinsiz din düşmanı var bu konuyu açmış
Sözde Kur´an ve İsLamın Türk düşmanLığını ortaya çıkartmışLar :D

İşte cehaLet insanLarı bu safhaLara getirebiLiyor
SizLer için Rabbimden hidayet diLeyeceğim
Allah ısLah etsin diyeLim

Desene o zaman diyanet işleri başkanlarıda ilahiyat fakültesi profesörleride olmayan hadisler için yorum yapmış bana... Vay anasını...

Her şeyi GOOGLE'de arama. bulamazsın

Allahından kendin için hidayet iste. Benim Tanrı'm bana verir. (Hemende hristiyan, yahudi mahudi diye atlama. Hiçbiri değilim.)
 
endonezyalılar,boşnaklar,ve pakistanlılar haricinde ,nekadar müslüman millet varsa en bastadada araplar!!!!! olmak üzere hepside zorla müslüman yapıldılar...

TABİ PEYGAMBERİMİZ SİLAH ZORUYLA İSLAMI YAYDI DEĞİLMİ SEVGİLİ ÇOK BİLMİŞ KARDEŞİM
 
Karluklar, Talas Savaşı’nın kazanılmasından on beş yıl sonra, 766 tarihinde, Tanrı Dağları batısında ve Çu Irmağı boylarında müstakil Türk devleti kurdular. Türkistan’daki Kamlık (Şamanlık), Buda ve Mani dinlerindeki yerli ve göçebe Türklerle Müslümanlar arasında, serbest ticaret, dostluk ve iyi münasebetler başladı. Türkler, Müslümanlarla tanışıp, İslam dînini yakından tanıma imkânına kavuştular. İslam dîninin üstün esasları, mütekâmil hâli, Türklerin kitleler halinde Müslüman olmalarına sebep oldu. İslam medeniyet dairesine, Orta Asya’da, binlerce Türk girdi.



sopayla mopayla müslüman olan kim allahınızı severseniz ya .araplar bu zamana kadar kimi sopayla müslüman yapmışta türkleri yapacak .madem türkleri sopayla müslüman yaptılar o zaman türklerle talas savaşı gibi yeniden birlik olup çinlileride zorla müslüman yaparlardı .neden olmasın .talasda çinlileri çok ağır yenilgiye uğratan türk-arap birliği gider çinide sopa zoruyla müslüman yapardı .

yani biraz mantığınızı devreye soksanız sizde neyin ne olduğunu görebilirsiniz.kaldı ki islamda sopa zoruyla müslüman yapma denen bir şey yokken bizi sopa zoruyla müslüman mı yaptılar yani . peki öyleyse çini neden yapmadılar ellerinde imkan varken .

lütfen türkleri küçük düşürücü şeyler yazmayın .türklere kimse zorla biseyi kabul ettiremez .tarih boyunca bu böyledir .türkler zaten islam öncesi yaşamlarında da gelenek göreneklerinde de islama pek aykırı bir yaşayıs tarzında değildi. talastan sonra samimiyet kurulmus ve islama ısınmıştır türkler




türk - islam sentezine gelince ;

türk islam sentezi diye bir şey yoktur .sentez olabilimesi için iki şeyin birleşmesi gerekmektedir .türklük de müslümanlıkta tek basına bir şeye gerek duymayan şeylerdir .türklük beden islamiyet ruh işidir .bizler bedenimizi islam ruhu ile birleştirdik . bu dünyada yaşam gayesi olan allaha kulluğu islam sayesinde öğrendik .bu dünyada yaşayış gayemiz allaha kulluk etmek olduğuna göre kendimizi islama adamalı hayatta yaptığımız her şeyimizi allah yolunda yapmalıyız . biz ne aslımızı inkar ederiz neden dinimizi .aslımıza da milletimizede aynı dini paylaştığımız din kardeşlerimiz araplara ve diğerlerine de bu kapsamda sahip çıkarız ve onlarla birlik olmayı isteriz .

türk islam ülkücülerinin 3 büyük hedefi bulunmaktadır .söylermisiniz bunlara kim karsı çıkar .ayrıca bizden kimse türklüğümüzü inkar etmemizi isteyemez buna kimsenin gücü yetmez .türk- islam ülkücülerinin hedefleri

1-BÜYÜK TÜRKİYE
2-TURAN
3-NİZAMI ALEM .İLAHİ KELİMETULLAH

görüldüğü üzere ülkücülerin hedefi önce bölgesinde ve dünyada güçlü bir türkiye kurmak.sonra bütün türklerin birliğini sağlayacak ,bütün türkleri tek bayrak altında toplayacak olan olan turan birliği . sonrada olusturulan bu birlikle tüm dünyaya allahın ve dinimizin emirleri ile hükmetmek .

bizim hedeflerimiz budur . bütün bu yazdıklarımıza göre daha sonra kimse bizlere türklüğümüzü unutturamaz .önce vatan önce vatan önce vatan diyorum ben .



bu arada ocükböcük yazdığın şeyin kaynağını yazarsan iyi olur .osmanlı padisahlarına türk kız yokmuydu da neden yabancılarla evlenmiş bunların nedenlerinide kaynakları ile birlikte koy .ortaya kaynaksız bir yazı yazıyosun ama neden evlendikleri ile ilgili bir açıklama yok

padişahların neden evlendiği bellidir .ya devletler arası meselelerde iki ülkenin arasını düzeltmek için genelde osmanlı padişahlarına kız vermiştir diğer ülkeler .ayrıca müslüman olmayan birileri ile evlenmekle o insanları da müslüman yapıyorlar .sen o koskoca insanların neden böyle evlilikler yaptığını bu küçük halinle sanırım anlayamazsın . ayrıca anaları yabancı olmasında bi mahzurda yok ..osmanlı padisahı ile evlenen bir yabancı kadın osmanlının aleyhinde çalışamaz sen meraklanma .ayrıca o cocuklarıda yetiştiren analardından çok vezirler .yani her birinin dini alanda çok büyük çalışmaları olan çok büyük insanlar tarafından eğitim alan gençler .ne kadar anaları farklıda bir milletten olsa .
 
http://www.hackhell.com/showthread.php?t=460409

SIKI YÖNETİM KURALLARINI OKUMÖAYAN ARKADASLAR SİZİ OKUMAYA DAVET EDİYORUM BUNDAN SONRA MESAJ ATAN HERKESİ OKUMUS KABUL EDİYORUM MESAJI SİLİNENLER NİYE SİLİNDİ DİYE MERAK EDİYOLARSA SIKI YÖNETİM KURALLARINDA GEREKLİ ACIKLAMAYI BULUCAKLAR
 
emin ol cahildeğilim ama hrifliğim konusunda haklısın.
ben bir meyvaysam bir tarafımı anamdan aldım bir tarafımı babamdan. eğer dediğiniz gibi sadece babab önemli olsaydı allah kadını yaratmaz bir erkek erkeğe çoğalırdık.
evet osmalıda türktü ama ne hikmetse sarayda uydurma bir dil olan osmanlıcayı öz dili ana dili olan türkçeye tercih etmişti.
evet müslim gayri müslüm ayrımı yapılıyordu sadece. ve müslümanlarda ayrılıyordu.caferiler şafiler hamberiler malikiler ve müslümanların en yücesi hanefiler diye dimi. kendinden olmayana saygı duyma yerine zorla knedine benzetme eğilimi vardı osmalıda. yavuz un yaptığı alevi katliamıda bunu ispatıdır.

burda ben padişahların annelerinin ne olduğunu yazarken hiç dinle alakalı birşey yazmadım. sadece paidşahların hemen hepsinin annelerinin devşirme oldukları için türk soylarının artık saf olmadığından bahsettim ama siz bravo konuyu nereye çekmek istediyseniz o yöne çektiniz.


senini kişilik vasfını es geçelim...
osmanlıca uyduruk dil diyorsun..
ama Osmanlı Türkçesi Tarihi Türkçe, tarih boyunca çok geniş bir alanda konuşma ve yazı dili olarak yaşamıştır. Bunun sonucu olarak da Kuzey Türkçesi (Kıpçakça), Doğu Türkçesi (Çağatayca) ve Batı Türkçesi gibi yazı dilleri ortaya çıkmıştır. Batı Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Azerî Türkçesi diye iki kolda gelişmiştir. Osmanlı Türkçesi, 24 Oğuz boyunun konuştuğu Oğuz şivesine dayanmaktadır.
Osmanlı Türkçesi’ne, ilim adamlarımız tarafından Tarihî Türkiye Türkçesi denilmesine rağmen söyleniş kolaylığı sebebiyle olsa gerek Osmanlıca adı yerleşmiştir. BURADAN BAKABİLİRSİN...


caferiler şafiler hambeliler diyorsun...

bugün filistinde insanlar hunharca katlediliyor. Hemde tüm dünyanın insan hakları savunucularının gözü önünde.. Ama osmanlı döneminde bırak aynı dine mensup farklı mezheplerden olan insanlarda ayrım yapılmasını YAHUDİLERE karşı bile SAYGI vardı...

GİRDİĞİ VE EGEMENLİĞİ ELE GEÇİRİLEN HER TOPRAKTA OSMANLI HOŞ GÖRÜYÜ GÖTÜRMÜŞTÜR.... fatihin İstanbul fethini yeniden okumanı tavsiye ederim...


benim anlıyamadığım konu ise şu NEDEN KİMLİKLERİNDE TÜRK KELİMESİ YAZAN İNSANLARIN İSLAMİYET VE OSMANLI DÜŞMANLIĞINI YAPTIKLARIDIR...
 
ALEVİ-SÜNNİ SÜRTÜŞMESİNİN İÇYÜZÜ

BEŞİNCİ KISIM
OTUZDÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ŞAHKULU OLAYI

Şahkulu Baba Tekeli, veya Karabıyıkoğlu diye de bilinir. Osmanlı tarihleri kendisine Şeytankulu der... Aslında Şeyh Haydar'ın halifesi Hasan'ın oğlu idi. Korkuteli kazasının Yalımlı köyündendi. Hasan, Erdebil'e gidip Şeyh Haydar'ın hizmetine girmiş, sonra memleketi olan Tekeli, yani Antalya civarını Şeyh Haydar'a bağlamakla görevlendirilmişti.

Baba-oğul kendi köyleri civarında bir mağarada ibadet ederlerdi. Böylece şöhret kazanmışlar, hatta Sultan 2. Bayezid-i Veli her yıl kendilerine 6-7 bin akçe göndermeye başlamıştı.

Lâkin bir süre sonra durum değişti. Şah İsmail, Şahkulu'nu Batı Anadolu ve Rumeli'nin kendisine bağlanması konusunda görevlendirdi. Şahkulu bunun için Serez (Şeyh Bedreddin'in asıldığı yer), Selanik, Yenice-i Zağra, Filibe, Sofya'ya halifeler gönderdi. Böylece Erzincan'da, Tokat'ta başlıyan olaylar Rumeli'ye kadar yayıldı.

Şahkulu Bayezid'in yumuşaklığından, şehzadeler arasındaki sürtüşmelerden ve devlet erkânının kayıtsızlığından yararlanarak ayaklandı. Emri altında 10-15.000 adamı vardı. Tam o sırada Şehzade Korkut Antalya'dan vali olduğu Manisa'ya dönmekte idi. Şahkulu Şehzade'nin kervanını vurup hazinesini ele geçirdi. Sonra "Ben Şah İsmail'in halifesiyim, ona biat edin" diyerek etrafa saldırmaya başladı. Antalya'yı bastı, kadıyı öldürdü. Sonra Kızılcakaya, İstanos, Elmalı, Burdur, Keçiborlu kasabalarını bastı, kadılarını ve halktan bazılarını katletti.

Aslında bu yerlerin çoğu Alevi Türklerin yaşadığı yerler idi. Mesela Elmalı, Hacı Bektaş halifelerinden Abdal Musa'nın diyarı idi ve orada bir dergâh vardı. Yani esas çaba Anadolu'yu alevileştirmek değil, Alevileri şiileştirip Şah İsmail'e bağlamaktı.

2. Bayezid, Şahkulu üzerine Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmet Paşa'yı gönderdi. Ahmet Paşa tecrübesizdi, olaya önem vermedi, önce isyancıları mağlup ettiyse de, sonra kendi esir düştü. Şahkulu gelip Kütahya'yı kuşattı. Ahmet Paşa'yı şehir surları önünde öldürdü, ama şehri alamadı. (1511)

Sadrazam Hadım Ali Paşa ve bazı şehzadeler bu kişileri tenkille görevlendirildiler. Bu arada Şahkulu kuvvetleri Karaman Beylerbeyi Haydar Paşa'yı da öldürdükten sonra kuzeye yöneldiler. Nihayet ordu asileri Kütahya'nın Altıntaş mevkiinde kuşattı. Ancak Şehzade Ahmet asilerle çarpışmak yerine, yeniçerileri kendine biat ettirmeye uğraştı. Fakat red cevabı aldı. Bu sırada asiler kuşatmadan bir gedik bulup sıyrıldılar. Hadım Ali Paşa asilerin peşine düştü ama Şehzade Ahmet yeniçerilere küserek sancağına döndü, takip için oğlu Alaüddin'i bıraktı. (Bakınız: NOTLAR - 5B, 66)

Hadım Ali Paşa Çubukova'da asilere yetişti ve çarpışma başladı. Ancak Karaman sipahileri geri çekildiler. Bunun üzerine müşgül durumda kalan Osmanlı ordusunu toparlamak için büyük gayret gösteren Sadrazam, fazla ileri gidip asilerin arasına düşünce öldürüldü. Bu arada Şahkulu da bir ok isabetiyle öldü. Kızılbaş diye bilinen asiler karıştı, ama Osmanlı ordusu da başsız kaldığı için ilerliyemedi. Asiler İran'a doğru çekilip gittiler. (1511) (Bakınız: NOTLAR - 5B, 67)

Artık bir çapulcu güruhu haline gelmiş olan asiler Erzincan hududunda iken, Tebriz'den gelen 500 kişilik bir tüccar kafilesine saldırıp öldürdüler, mallarını yağmaladılar. Ancak ticarete ve tüccarların korunmasına büyük önem veren Şah İsmail, bu olaya çok öfkelendi. İran'a girdiklerinde bu gürühun önderlerini idam ettirdi. Bazı kaynaklar Şahkulu'nun bu kervanı soyduğu için bizzat kulu olduğu Şah İsmail tarafından öldürüldüğü yazar. Şahkulu'nun İstanbul Merdivenköy Bektaşi dergâhında bir makamı vardır.

Osmanlı Devleti de Isparta ve Antalya taraflarında ele geçirdiği Kızılbaşları, Mora yarımadasındaki Mudon ve Kuron'a sürdü.

http://www.angelfire.com/al4/haydar/Alev5.sk.html


lütfen osmanlıyı alevi düşmanı gibi göstermeyin .osmanlıda neden yavuz döneminde alevilerin öldürüldüğünü görün .osmanlı alevilere değil şah ismail yanlısı kızılbaslara düşmanlık etmiştir .eğer osmanlının alevi düşmanlığı olsa idi yavuza kadar bir çok kez bir çok dönemde bu tür katliamlar olurdu .alevi düşmanı değildir osmanlı

denildiği gibi osmanlılar alevileri katletmemiştir .şah ismail ile işbirliği yapıp anadoludaki alevileri şiii yapmaya çalışan şah ismail yanlısı kızılbaşları katletmiştir .denildiği gibi osmanlı böyle bir katliam yapacak olsaydı neden yavuz sultan selim döneminde olmustur bunlar .daha öncesinde aleviler yokmuydu .daha sonra bazı alevilerin şah ismaille yaptıkları anlaşma gereği anadoluda yaptığı şeyler üzerine bu ölümler olmuştur. ayrıca çaldıran savaşıda şah ismaiile yavuzu sultan selimi bu gibi nedenlerle karsı karsıya getirmiştir .
 
Bu konuları defalarca vermekten bıkmadınız. Aynı konuları ısıtıp ısıtp veriyorsunuz. Allah a hamd olsun ümmetçiyim Hz. Muhammed in ümmetinden ve Türküm. Ve Türkler İslam dinine en büyük hizmeti vermiş bir kavimdir. Elin gavur amerikası da bile 250 milyon fransız latin ingiliz italyan ispanyol asıllı insanlar bir arada yaşıyor ve teknolojide ticarette ekonomide dünyanın merkez olmuşlar. Siz yok arap dini yok kürt yok bilmem ne diye uzatıp gidiyosunuz. Dinin birleştirici özelliğini görmemekte şaşı bakmaktasınız. Bu kadar dinle İslamla alakası olmayan yazıları kopyalıyosunuz. İnsanların arasında ayrım çıkarıyosunuz. Sonra da ben müslümanım diyebiliyorsunuz.. Bu yazıları genelde ateist forumlarda bulunuyor.Bu bağlamda insanların dini konularda kafa karışuklığına sebep oluyosunuz. Lütfen biraz daha dikkat edin.
 
Geri
Üst