64general1
New member
- Katılım
- 14 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Emperyalist devletler tarafından “hasta adam” olarak ilan edilen ve parçalanmak istenen Osmanlı imparatorluğunun, yok olmak üzere olduğu bir anda, 19 Mayıs 1919’da Samsun’da bir güneş gibi doğan büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, yurdu düşmandan temizledikten sonra, yoktan bir ulus yaratmış ve Osmanlı’nın enkazı üzerine kurduğu Türkiye cumhuriyetini kısa sürede gerçekleştirdiği devrimlerle taçlandırmıştır.
Atatürk’ü sevmek ve Atatürkçülüğü benimsemek, yalnız O’nun deniz mavisi gözlerini, buğday sarısı saçlarını sevmek değildir. Atatürk’ü sevmek, O’nun gibi düşünmek, O’nun ilke ve devrimlerini benimsemek ve korumak, çağdaş uygarlığı yakalamak için O’nun gösterdiği yoldan sapmadan yürümektir.
1950 yılında çok partili parlamenter sisteme geçişimizle birlikte, Atatürk ve devrimleri Türk ulusuna yeteri kadar anlatılamamış, genç beyinlere Atatürk’ün bakla tarlasından kuşları kovaladığı benimsetilmiştir. Bu nedenledir ki Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliğinin bir bölümü, geleceklerinin karartılmak istendiğinin bilincinde olmayarak, O’nun gösterdiği yoldan ayrılıp, karşıdevrimcilerin safında yer tutmakta sakınca görmemiştir.
Atatürk, kişi olarak çok yönlüdür. Komutandır, devlet adamıdır, öngörülüdür, aydındır, bilgindir.
Ancak kesinlikle tabu değildir ve doğmalara karşıdır.
Bir konuşmasında “ Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimiz fakat asla taviz vermediğimiz, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.”
Günümüz koşullarında herkes kendisini Atatürkçü olarak göstermeye çalışmakta,
Ancak O’nun ilke ve devrimlerini kendi düşüncesi doğrultusunda yorumlayarak, Atatürk’ü istismar etmeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda;
Cumhuriyetçilik ilkesini hilafet,
Devrimcilik ilkesini ihtilalcilik,
Halkçılık ilkesini sınıfçılık,
Milliyetçilik ilkesini faşizm,
Devletçilik ilkesini sosyalizm,
Laiklik ilkesini dinsizlik,
Olarak benimsetme gayreti içinde olup, sıkıştığında da, Atatürk’ün kanatları altına girip takıyye yapmaktadır.
Oysaki Atatürk;
CUMHURİYETÇİLİK ilkesi ile padişah ve hilafet yerine, halkın kendi kendisini yönetmesini, yani egemenliğin kayıtsız ve koşulsuz ulasa ait olduğunu,
DEVRİMCİLİK ilkesi ile toplum düzeninde, kısa sürede köklü ve önemli değişiklikler yapmak gerektiğini,
HALKÇILIK ilkesi ile toplum içinde hiç kimsenin diğerinden üstün tutulmamasını, herkesin yasalar önünde eşit olmasını, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınmamasını,
MİLLİYETÇİLİK ilkesi ile ulusal sınırlar içinde yaşayan yurttaşlar arasında, din, mezhep, ırk, dil ve siyasi düşünce ayırımı yapmaksızın, yurdun bölünmez bütünlüğü için çalışan her kesin Türk olduğunu,
DEVLETÇİLİK ilkesi ile devletin ekonomik yaşama doğrudan katılarak, ekonomiye yön vermesini ve öncü olmasını,
LAİKLİK ilkesi ile din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını, toplumsal düzenin ve hukuk kurallarının dine değil, akıl ve bilime dayanması gerektiğini, tüm yurttaşların din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduklarını, kimsenin din ve ibadete zorlanmayacağı gibi, hiç kimsenin dini ibadetine engel olunamayacağını, hiç kimsenin dini inanç ve görüşlerinden dolayı kınanmayacağını,
Anlatmak istemiştir.
Bu nedenle, Atatürk’ü ve devrimlerini doğru anlamak ve topluma, özellikle gençliğe doğru anlatmak her aydının temel görevidir.
Ne yazık ki bu görev gereği gibi yerine getirilmemekte ve eğitim, gençlere hurafeleri benimseten imamların eline bırakılmış bulunmaktadır. Atatürkçülüğü topluma benimsetmek ve anlatmak için kurulmuş bulunan, Atatürkçü Düşünce derneklerinin (ADD) de, iç ve yönetim çekişmeleri nedeniyle işlevleri gereği gibi yerine getirdikleri söylenemez.
Hep birlikte aydınlık yarınlara…
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Atatürk’ü sevmek ve Atatürkçülüğü benimsemek, yalnız O’nun deniz mavisi gözlerini, buğday sarısı saçlarını sevmek değildir. Atatürk’ü sevmek, O’nun gibi düşünmek, O’nun ilke ve devrimlerini benimsemek ve korumak, çağdaş uygarlığı yakalamak için O’nun gösterdiği yoldan sapmadan yürümektir.
1950 yılında çok partili parlamenter sisteme geçişimizle birlikte, Atatürk ve devrimleri Türk ulusuna yeteri kadar anlatılamamış, genç beyinlere Atatürk’ün bakla tarlasından kuşları kovaladığı benimsetilmiştir. Bu nedenledir ki Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliğinin bir bölümü, geleceklerinin karartılmak istendiğinin bilincinde olmayarak, O’nun gösterdiği yoldan ayrılıp, karşıdevrimcilerin safında yer tutmakta sakınca görmemiştir.
Atatürk, kişi olarak çok yönlüdür. Komutandır, devlet adamıdır, öngörülüdür, aydındır, bilgindir.
Ancak kesinlikle tabu değildir ve doğmalara karşıdır.
Bir konuşmasında “ Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimiz fakat asla taviz vermediğimiz, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.”
Günümüz koşullarında herkes kendisini Atatürkçü olarak göstermeye çalışmakta,
Ancak O’nun ilke ve devrimlerini kendi düşüncesi doğrultusunda yorumlayarak, Atatürk’ü istismar etmeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda;
Cumhuriyetçilik ilkesini hilafet,
Devrimcilik ilkesini ihtilalcilik,
Halkçılık ilkesini sınıfçılık,
Milliyetçilik ilkesini faşizm,
Devletçilik ilkesini sosyalizm,
Laiklik ilkesini dinsizlik,
Olarak benimsetme gayreti içinde olup, sıkıştığında da, Atatürk’ün kanatları altına girip takıyye yapmaktadır.
Oysaki Atatürk;
CUMHURİYETÇİLİK ilkesi ile padişah ve hilafet yerine, halkın kendi kendisini yönetmesini, yani egemenliğin kayıtsız ve koşulsuz ulasa ait olduğunu,
DEVRİMCİLİK ilkesi ile toplum düzeninde, kısa sürede köklü ve önemli değişiklikler yapmak gerektiğini,
HALKÇILIK ilkesi ile toplum içinde hiç kimsenin diğerinden üstün tutulmamasını, herkesin yasalar önünde eşit olmasını, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınmamasını,
MİLLİYETÇİLİK ilkesi ile ulusal sınırlar içinde yaşayan yurttaşlar arasında, din, mezhep, ırk, dil ve siyasi düşünce ayırımı yapmaksızın, yurdun bölünmez bütünlüğü için çalışan her kesin Türk olduğunu,
DEVLETÇİLİK ilkesi ile devletin ekonomik yaşama doğrudan katılarak, ekonomiye yön vermesini ve öncü olmasını,
LAİKLİK ilkesi ile din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını, toplumsal düzenin ve hukuk kurallarının dine değil, akıl ve bilime dayanması gerektiğini, tüm yurttaşların din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduklarını, kimsenin din ve ibadete zorlanmayacağı gibi, hiç kimsenin dini ibadetine engel olunamayacağını, hiç kimsenin dini inanç ve görüşlerinden dolayı kınanmayacağını,
Anlatmak istemiştir.
Bu nedenle, Atatürk’ü ve devrimlerini doğru anlamak ve topluma, özellikle gençliğe doğru anlatmak her aydının temel görevidir.
Ne yazık ki bu görev gereği gibi yerine getirilmemekte ve eğitim, gençlere hurafeleri benimseten imamların eline bırakılmış bulunmaktadır. Atatürkçülüğü topluma benimsetmek ve anlatmak için kurulmuş bulunan, Atatürkçü Düşünce derneklerinin (ADD) de, iç ve yönetim çekişmeleri nedeniyle işlevleri gereği gibi yerine getirdikleri söylenemez.
Hep birlikte aydınlık yarınlara…
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı