güzel yazmışsın iyi yazmışsın yanlışlarımıda düzeltmişsin sağolasın da ben sana birşey sorayım bugun topluma bakınca kaç tane arap gorunumlu turk goruyon?şahsım adına ben hiç gormedim ama bunun tam tersi olan batılı türk çok gordum...benim için batı yada araplık fark etmez hepsine hayır derim benim için onemli olan birtek türklüktür...
türkçe ibadete gelince;kur-an arapça indrilmiştir eğer ki bunu gururuna yediremiyorsan yada yediremenler varsa onlar için yaplabilcek birşey yoktur..ki anlaşılması için gerekn dillere çevrilmektedir ancak ;
“Böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Ta-Ha 20/113)
“Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.” (Zümer, 39/28)
“Bu bilen bir toplum için, ayetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.” (Fussilet, 41/3) gibi tam on ayrı yerde (Yusuf, 12/2; Ra’d, 13/37; Nahl, 16/103; Şura, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkaf, 46/12) nazm-ı münzel’in Arapça olduğunu ifade eden ayetlerden, sadece mananın değil, elfazının da Kur’an kavramının içeriğine dahil olduğu açık ve kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu sebepledir ki, tercemesine Kur’an denilemeyeceği ve tercemesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam bilginleri görüş birliği içindedir.
Bilindiği üzere terceme, bir sözün anlamını başka bir dilde dengi bir sözle aynen ifade etmek demektir. Oysa her dilin, başka dillerde bulunmayan (kendine ait) ifade, üslup ve anlatım özellikleri vardır. Bu yüzden, edebî ve hissî yönü bulunmayan bazı kuru ifadeler dışında, hiçbir terceme aslının yerini tutamaz ve hiçbir terceme de her bakımdan aslına tam bir uygunluk sağlanamaz. O halde, Kur’an-ı Kerim gibi, ilahî belağat ve i’cazı haiz bir kitabın aslı ile tercemesi arasındaki fark, yaratan ile yaratılan arasındaki fark kadar büyüktür. Çünkü biri Yaratan Yüce Allah’ın kelamı; diğeri ise yaratılan kulun aciz beyanı. Hiç böylesi bir tercemenin, Allah kelamının yerine konulması ve aynı hükümde tutulması mümkün olur mu?
Kaldı ki, İslam dini evrensel bir dindir. Değişik dilleri konuşan bütün müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir.
Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Peygamberimizin öğrettiği ve bugüne kadar uygulana gelen şekle ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz bir takım tartışmalara da yol açacağı muhakkaktır. Konuya ülkemiz açısından baktığımızda ise böyle bir uygulamanın dışarıda Türkiye aleyhinde, içerde ise Devlet aleyhinde bir malzeme olarak kullanılacağı, vatandaşların birlik ve beraberliğini zedeleyeceği, sonuç olarak bir takım huzursuzluklara sebebiyet vereceği dikkatten uzak tutulmamalıdır.(şuan olduğu gibi)
Diğer taraftan, yüzleri aşan terceme ve meal arasından din ve vicdan hürriyetini zedelemeden, üzerinde birlik sağlanacak birisinin namazda okunmak üzere seçilmesi ve buna herkesin benimsemesi mümkün görülmemektedir.
Türkçe namaz ile Türkçe dua birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü dua kulun Allah’tan istekte bulunmasıdır. Bunun ise herkesin konuştuğu dil ile yapılmasından daha tabii bir şey olamaz ve zaten genelde de ülkemizde Türkçe dua yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’in en önemli özelliklerinden biri de i’cazdır. Bir benzerinin ortaya konulması konusunda, Kur’an bütün insanlığa meydan okumuştur. Bu i’cazın sadece anlamda olduğu söylenemez. Aksine, “onun Allah katından indirildiğinde şüpheniz varsa, haydi bir benzerini ortaya koyun” anlamındaki tehaddi (meydan okuma) ayetlerinden (Bakara 2/23-24; Yunus, 10/37-38; Hud, 11/13; İsra, 17/88; Tur, 52/33-34) bu özelliğin daha çok lafızla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca bir benzerini ortaya koymak için, insanlar ve cinler bir araya toplanıp birbirlerine destek olsalar bile bunu başaramayacaklarını ifade eden ayet-i kerime (İsra, 17/88) den de, Kur’an’ın bir benzerinin yapılamayacağı ve bu itibarla tercemesinin Kelamullah sayılamayacağı, o hükümde tutulamayacağı ve dolayısıyle namazda tercemesinin okunamayacağı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim, 1926 yılında İstanbul Göztepe Camii İmam-Hatibi Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercemesini okumasıyla ilgili olarak İstanbul Müftülüğü(nün 20 Mart 1926 tarih ve 92-93 sayılı yazısı üzerine, altında Atatürk tarafından göreve getirilen ilk Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi’nin imzası bulunan 9 Ramazan 1324/23 Mart 1926 tarih ve 743 numaralı Müşavere Hey’eti kararında:
“Namazda kıraet-i Kur’an bi’l-icma farz ve Kur’an’ın hangi bir lügat ile tercemesine Kur’an itlakı kezalik bi’l-icma gayr-ı caiz ve namazda kıraet-i Kur’an mahallinde terceme-i Kur’an’ın adem-i cevazı da bi’l-umum mezahib fukahasının icmaı ile sabit olduğundan, hilafına mücaseret, namazı vaz’-ı şer’isinden tağyir ve emr-i dini istihfaf ve mel’abe şekline vaz’ı mutazammın olduğu gibi, beyne’l-müslimin iftirak ve ihtilafa ve memlekette fitne hûdusuna bâis olacağından, fiil-i mezbure mecasereti sabit olan merkum Cemal Efendinin uhdesindeki vezaif-i ilmiye ve diniyenin ref’i, emr-i zaruri halini almış olmakla ol vechile tebligat icrası...” denilmiştir.
ozetle sana kimse türkçe dua etme demiyor ama namazın bir usulu vardr ve bu usulu bizler belrlemiyoruz oyuzden bu konuyu birazdaha iyi araştırmanı oneririm..saygılar...
Güzel yazmışsın eline sağlık. İnşallah kopyala yapıştır yapmamışsındır.
Bu kadar yazdıkların kendinle çelişiyor.
Allah sadece ARAPÇA mı bilir? Başka dilde konuşunca benim ne dediğimi anlamamakta mıdır? Yoksa Said'i Nursi'nin inandığı gibi Ebced hesapları ile Kuran'ndan mucizeler çıkarmayı mı beklemektesin. Kuran'da yazan bir ayetin anlamı mıdır önemli olan? Kaç virgül ile hangi dilde hangi harfler ile yazıldığı mı?
Peygamber Araptı diye herkesin onun sünnetlerinden gidip 1500 sene önceki Arap Bedevisinin yaşantısında mı huzur bulacağına inanıyorsun?
Bir kere Peygamberin Arap olduğu için yaptığı hareketler ve müslüman olduğu için yaptığı hareketler birbirinden ayrılmalıdır. Peygamber kızılderili olsaydı sünnetlerin yarısı değişirdi. O zaman da bu tartışmayı araplıkla ilgili değil kızılderililikle ilgili verirdik.
Madem bizim dinimiz evrensel her dine her zaman geldi o zaman Arapça dayatması islamın değil Arapların dayatmasıdır. Türkçe okuyanı cennetime almam mı yazıyor kuran'da. Kuran'ın Türkçe meali anlamı aynı kaldığı sürece neyi değiştirir?
O kadar yazmışsın sadece 3 tez çıkıyor ortaya.
1 Kuran Arapça geldiği için Allah Arapçayı resmi dil seçmiştir
2 Kuran çeviri yapılırken tahrip edilmesin diye çevrilmemelidir
3 Kuran Tüm müslümanlar arasında Evrensel bir dil olmalıdır
Ben de sana diyorum ki
1 İsrailoğulları işte bu yüzden ırkçı dindarlar. Onlar Tanrının sadece ibranice duaya izin verdiklerini düşüdükleri Tanrı'nın İsrailoğullarına yakın, Yahudilere ait olduğunu düşündükleri için. Sen Allah Kuran'ı Arapça indirmiş bu kesindir herkes Arapça öğrenecek dersen Yahudilerden bir farkın kalmaz. Bu Arapça öğrenip Araplığa yaklaştığı sürece herkes bizim evrensel islamiyetimize girebilir demektir.
Allahın dili mi olur? Lisanlar insanların kıçından uydurdukları şeylerdir. Madem Allah katında bir tek arapça vardı, yer yüzünden başka bir dil ve yazı bulunmaması gerekirdi. Ya da Allah eğer her kavimin Allahı ise sadece ARAPÇA değil her ırka bir kitap yazdırmalıydı Hz. Muhammed'e
Tabi bunları sizin varsayımlarınıza dayanarak söylüyorum. Bana göre Kuran her dile çevrilebilir. Benim Allahım kişinin niyetine bakar, diline, ırkına, arapça kuran'ı ezberden ne kadar okuduğuna bakmaz
2 Matbaa, kitle iletişim araçları, internet gibi devrimlerin ardından artık Kuran'ın tahrip edilme riski de kalmamıştır. Tabi 1000 sene önceki hümanizmadan nasibini almamış 3-4 imamın yaptığı tefsirli tahribatı saymazsak.
3 Arapça tüm müslümanlar arasında bir ortak dil olmamalıdır. Tüm müslümanlar arasındaki ortak dil SEVGİ HOŞGÖRÜ İYİ NİYET YARDIMSEVERLİK olmalıdır. Kalanı teferruattır. Benim müslümanlığım SEVGİ, HOŞGÖRÜ, İYİ NİYET, YARDIMSEVERLİK VE ÇALIŞKANLIK üzerine kuruludur. Arapça duanın namazın üzerine değil. Ve benim islamiyetimde öbür tarafta saydığım konulardaki başarına göre değerlendirileceksin. Yoksa Allah 3 rekat namazımıza, 3 gün orucumuza muhtac değil ve şükür ki benim inandığım Allahım buradaki kindar arkadaşlar gibi değil bağışlayıcı.
Sonuçta sizin bu ARAPÇA İslamiyet sevdanız nedeniyle bir Ruhban sınıfı doğuyor. Halk arapça harfler ile kuran oluyor, günde 5 vakit 20 sene namaz kılıyor ama söylediği bir tek kelimeyi anlamıyor. Herkese arapça öğretemeyeceğiniz için de ne oluyor?
Saidi Nursiler çıkıyor, Aczmendiler, Nakşibendiler halkın cehaletini gidermek adına Allahın yolu adına milleti yönlendiriyor.
Sen Türkçe ibadete izin vermediğin sürece senin halkın peygamberinin ne söylediğini anlayamayacak asla. Elham okuyacak mezar başında ama ne dediğini hiç bilmeyecek. Sokakta anket yapın %90 namaz kılacak kadar sure dua bilir. Bir de sorun bakalım kaç tnesi Türkçe mealinden 3 ayet söyleyebilir?
SEN BUNA ÇÖZÜMÜ HERKES TÜRKÇESİNİ DE ARAPÇASINI DA ÖĞRENSİN DİYE VERİYORSUN (ki bazıları sadece arapça bile diyordur eminim var öyleleri de). BEN TÜRKÇESİ YETER DİYORUM.
SENİN ANLATTIĞIN ALLAH TAVRI BENİM İÇİN GEÇRLİ DEĞİL. Benim Allahım daha büyük her ırka eşit uzaklıkta ona her dilde ibadet edebilirsin.
İslamiyette Arapça ibadet zorunluluğu vardır diyenlerin İSlamı ile benimki aynı islam değil. Benim İslamımda Allah niyetinizi yargılar. Sizin niyetinizi bir tek o bilir. İyi niyetle yapılan kötü şeylere ceza vermez, kötü niyetle yapılan iyi şeylere de ödül vermez.
Yani cennete girmek için arapça kılınan 5 vakit namaz sizi cennete sokmaya yetmez bence, ama allah ve insan sevgisi ile dolu namaz kılmadan geçen bir yaşam size cennetin kapılarını açar...
Bilmem anlatabildim mi?
Ama siz arapça ibadet dedikçe hacıların, hocaların, şeyhlerin, müridlerin dini olmaya devam edecek İslam. Ve hurafeler ile İslam karıştıkça yarının müslümanlığı hangisi hak hangisi batıl anlayamayacak kuran tahrip olmasa da Müslümanlar tahrip olacak...
saygılar