Kara Kartal
Banned
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,531
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Dinin emrine giren devletler emperyalizmin de emrine girer
Ümmetçilik üst kimliği altında ülkeyi “Anonim Şirket”
haline getirmek
Din tacirlerine Atatürk’ün yanıtı
Tarih 24 Temmuz 1937. Mustafa Kemal Atatürk: “Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat kendimize kafi derecede güvenip kudretimizi bildiğimiz için İslâmiyetin mukaddes yerlerini Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.
Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.
Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyete lâkayıt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamber’in son arzusunu, yani ‘Mukaddes Topraklar’ın daima İslâm hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selâhaddin’in idaresi altında, uğruna Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün Allah’ın inayetiyle kuvvetliyiz.
Avrupa’nın bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslâm aleminin ayaklanıp, icraata geçeceğine şüphemiz yoktur” (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 27.7.1937 Tarih ve 438-A sayı).
“İstila fikri ile açılmış olan Dünya Savaşı’nı sona erdiren galipler, teklif ettikleri barış şartları ile ana topraklarımızı, istiklâl ve hürriyetimizi elimizden almaya, asırdan beri İslâmın ve Türklüğün fedakâr muhafızı olan milletimizi esir derecesine indirmeye kalkıştılar!..
“Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne Batılılaşacaktır. O sadece özleşecektir (Mustafa Kemal Atatürk 29.10.1930 Türk Ocağı konuşmasından).
Dindar geçinip, Peygamberimizin son arzusuna aykırı emperyalizme hizmet ederek kutsal alanlarımızın Musevilerin ve Hıristiyanların eline geçmesine seyirci kalanları, ülkemiz üzerinden geçiş sağlatarak emperyalizme hizmet edenleri İslâm alemi, Türk milleti ve tarih affetmeyecektir!..
Gericilerin amaçları, ümmetçilik üst kimliği adı altında ülkeyi “Anonim Şirket” haline getirip pazarlamaktır. Onlar için esas olan ümmettir ve padişaha kulluktur. Dindarlık maskesi adı altında Yüce Tanrı’nın adını kullanarak, Yüce Tanrı’nın adını ticaretleri amacıyla pazarlamada kullanmış ve kullanmaktadırlar.
Atatürk hem emperyalizmle hem de Şeriatçılarla savaştı
Büyük Önder dış düşmanlarla uğraşırken bir yandan da Şeyhülislâm Dürrizade’nin fetvalarından, Vahdettin’den, Hürriyet İtilaf Fıkrası’ndan, Damat Ferit Hükümeti’nden ve İstanbul medyasından her türlü destek alan işbirlikçi hainlerin isyanlarıyla boğuşuyordu.
31 Mart’ta (13 Nisan 1909) başlayan ve 13 gün süren gerici ayaklanma Mustafa Kemal tarafından yok edilince İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti yeraltına dönmüştür.
Amacı dışına çıkarak sakıncalı hale gelmiş olan medrese, tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasını Mustafa Kemal Atatürk uygun görmüş ve TBMM, çıkarmış olduğu 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı yasayla hepsini kapatmıştır.
Gazi, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte karanlığa, cahilliğe, bağnazlığa ve geri kalmışlığa karşı büyük bir savaş başlatmıştır.
Bazıları, Atatürk döneminde imam hatip liseleri ve ilâhiyat fakültelerinin olmadığını sanırlar. Bu okullar, eğitim sistemimizin ayrılmaz parçalarıydı. Ancak imam hatip okullarına talep olmamıştır. Bir bir kapanan okullardan, en son olarak ta Kütahya ve Bolu İmam Hatip Okulları da 1929 yılında kapanmıştır.
Atatürk’ün “Türk milleti” tanımı, Osmanlı’nın çok etnikli ve çok dinli yapısından yeni bir millet yaratma anlayışıdır. “Türk milleti” bu anlayışla tanımlanmıştır. Atatürk felsefi söylem ve eylemlerle çağımıza da damgasını vurmuştur.
Atatürk, üç kıtaya hükmeden imparatorluktan sonra yedi düvele karşı bu ülkeyi, millete aşıladığı vatan-bayrak- Türklük bilinci ve duygusuyla kurtarmıştır.
Büyük Önder diyor ki:
“Biz büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce tarafı vardı. Fırsat beklediklerini unutmamak lâzım!.”
Amerikalı kadın imam Amina Wadud:
“İslâm’da modernizm Atatürk’le başladı, çünkü Atatürk o günkü İslâmi yaşam şeklinin ulus devlet modeline uygun olmadığını gördü.”
Dinin emrine giren devletler emperyalizmin de emrine girer
Devletleri dinin emrinde olan yani Şeriatla idare edilen ülkelerin tamamına yakını ABD-İngiliz sömürgesidir. Çünkü ülkeyi yönetenler, halklarına fakirliğin, “kader” ve “Takdiri İlahi’nin” isteği olduğunu söyleyerek halkının soyulmasının ve sömürgeleştirilmesinin sorgulanmasını önlerler. Çünkü İsrail’in güvenliği için İslâm ülkelerinin uyutulması ve soyulması zorunludur.
Halkın, şeyhin kulu, kölesi olmasını isteyen gericiler, güçlerini ABD ve AB’den alırlarken, halkın bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele eden ilericiler ise gücünü halktan almıştır.
ABD ve İngiltere’nin temel özellikleri; emperyalizmle işbirliği yapan, emperyalizme hizmet eden ve gücünü dışarıdan alan gericilerle işbirliğine girmektir.
Türkiye’nin iki gerçeği vardır. İlericilik ve gericilik.
Türkiye’de sağ siyaset ve ideoloji emperyalizmle işbirliği yapanları meşrulaştırmış, bağımsızlıkçı ve özgürlükçü harekete karşı da vurucu bir güç oluşturmuştur.
Siyasal İslamcılar, liberal aydınlar ve bölücü etnikçiler, emperyalizmin hizmetçiliğini birlikte yapmaktadırlar.
Nakşiler Kurtuluş Savaşı’ndan beri emperyalizmin emrinde
Türkiye’deki gericiliğin eşanlamı Nakşibendilik olmuştur. Nakşilerin aydınlık düşünceye düşmanlıkları Abdülhamit’in bu tarikatları ilericilerin üzerine sürmesiyle başlamıştır. Abdülhamit’in 4 bin kişilik jurnalci ekibi bu tarikat mensuplarından seçilmiştir.
Nakşiler ayrıca Kurtuluş Savaşı’nı boğmak üzere, daha sonra “Hilafet Ordusu” adını alacak olan “Kuvva-i İnzibatiye”nin kurulmasında öncülük etmişler ve işgal güçleriyle de işbirliği yapmışlardır.
Nakşiler, padişah ve halifeyi kollamak amacıyla “Din elden gidiyor” diyerek İngilizlerin ve padişahın desteğiyle birçok ayaklanma çıkarmış ve yönetmişlerdir.
Cumhuriyet öncesinde; Bozkır, Şeyh Eşref, Konya, Aznavur, Ali Batı, Düzce, Yozgat ve Zile ayaklanmalarını çıkarmışlardır.
Cumhuriyet döneminde de Nakşilerin ayaklanması durmamıştır.
1924 Şeyh Sait Kürt-İslam ayaklanması. Şeyh Sait Nakşi’dir.
1930 Menemen ayaklanması. Derviş Mehmet Nakşi’dir.
1933 Bursa. “Türkçe ezan” okunmasına karşı Nakşi şeyhi İbrahim ayaklanmıştır.
1935 Eruh’ta kendini Mehdi ilan eden Şeyh Halit Nakşi’dir.
1935 Çorum- İskilip ayaklanması. Şeriat isteyen Nakşi şeyhi Kalaycı ayaklanmıştır.
Nakşibendiliğin 7 kolu olmasına rağmen Türkiye’de barınabilen iki büyük kolu Nurculuk ve Süleymancılıktır. Süleymancılık tarikatı Hilmi Tunahan tarafından kurulmuştur.
Nurculuk ise 1876 yılında Bitlis ilinin Hizan kazasında doğan Said-i Kürdi tarafından kurulmuştur. Kürt projesiyle, Kürdistan hayalini gerçekleştiremeyince yönünü İslâm’a çevirmiş ve İslâm adına Kürtçülük yürüterek devlete karşı politika oluşturmuştur.
Okuma yazması olmayan Said-i Kürdi, Kur’an-ı Kerim-i kendi dünya görüşüne göre yorumlamış ve yazılarını “Nur Risalesi” adlı kitabında toplamış ve adını da Said-i Nursi olarak değiştirmiştir.
Nurculuğun bir alt uzantısı da Fethullahçılıktır. Nakşi karakterinin en tutucu uzantısı ise İskender Paşa Dergahı’dır.
Şeriatçıları Amerikancı Suud sermayesi besliyor
1953 yılında Suudların ABD ile kurduğu ortak petrol şirketi olan ARAMCO, Amerikancı İslâmi akımlara kaynak aktarmıştır. ARAMCO bu görevini 1962 yılında Rabıta örgütüne devretmiştir. Bu kaynaklardan beslenen tarikatlar çok güçlenmişlerdir.
Suudi sermayesi ile güçlendirilen Nakşiler, ülkemizde ABD çıkarlarını korumuş ve korumaktadırlar. Tarikatlar, siyasal ve maddi olarak ABD tarafından yönetilmekte ve desteklenmektedir. ABD, bölgemizde mikro milliyetçilik hareketlerinin destekleyicisi ve koruyucusudur.
1984 yılından itibaren Suudi sermayesi tarikatları şirketleştirerek, yeşil sermayeyi oluşturmuştur.
Önce Demokrat Parti’de yuvalanan Nakşiler daha sonra 1970 yılında Milli Nizam Partisi’ni hayata geçirmişlerdir.
ABD’nin Ilımlı İslam politikası
ABD, Fas’tan Orta Asya’ya kadar 24 devletin sınırlarını değiştirmeyi politik olarak saptamıştır. Kişisel ve kültürel özgürlük diyerek ulus devletleri parçalamaktadır. “Demokrasi adına”, “özgürlük adına”, “insan hakları” adına, esasında ise menfaati adına petrole kan karıştırmıştır.
ABD, 1991 yılında radikal İslamcıların, kendilerine karşı tavır alması üzerine misyonunu tamamlayan “radikal İslamcılar” yerine, kendilerine hizmet edecek “ılımlı İslâm” politikasını oluşturdu.
Fethullah Gülen adlı bir vaiz vasıtasıyla da Hıristiyan-Müslüman-Siyonist ittifakın temelini atmışlardır.
Meydanlarda “Devletsiz İslam, İslamsız devlet olmaz” diyaloglarıyla mitingler, 23 Nisan’ın üstüne “Kutlu Doğum Haftası”, 19 Mayıs’ın üstüne “Fetih Yürüyüşü” ve Çanakkale Savaşları’nı da hurafelerle süsleyerek Atatürk ve ulusal bayramları “din motifli” etkinliklerin baskısı altına almaya çalışmaktadırlar.
“Şeriat”, moda deyimiyle “ılımlı İslam” bir süreç meselesidir. Gökten zembille inmez. Adım, adım planlanır ve sonra bu plan uygulanır.
Tarikatçı milli olamaz
Tarikat mensubu için millilik kesinlikle içi boş bir kelimedir. Bir tarikat mensubu için tarikat liderinin vermiş olduğu emirden daha üst bir emir olamaz.
Çağdaş eğitimde; inançlar yönünden devletin lâiklik ilkesi asla göz ardı edilemez. Gizli din eğitimi köktendinci olur ve devlete karşı tehdit ve tehlikelerin kaynağını oluşturur.
Bölge dışı bir aktör olan ABD’nin bölgeye egemen olma stratejisini bozmak üzere antiemperyalist bir direniş örgütlenerek, bölgeselleştirilmelidir. Milli Mücadele Derneği altında örgütlenilmeli ve bölgeselleşilmelidir.
Zonguldak ilinde, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir eğitim kurumunda dağıtılan ve okuyup özetinin çıkarılması istenilen bir “çizgi roman”da yazanlar ürkütücü ve bir o kadar da iğrençti:
“İstiklal Harbi’nde Anadolu imanla şahlandı. Millet topyekun ayağa kalktı. Allah, din, vatan, hilafet ve hürriyet için cepheye koştu. Büyük Meclis’i kurdu. Zafer kazanıldıktan sonra asıl niyetlerini ortaya koyan idareciler, İslamiyeti kalplerden silmeye yönelik inkılâplara başladılar. Kur’an’a doğrudan tecavüz edemeyen din düşmanları, evvela Kur’an dili olan Arapça’yı hedef aldılar. Ezanı, kameti, namazı Türkçe olarak yerleştirmeye, böylece dinin aslını bozmaya çalıştılar.”
Bilimsel eğitime karşı medrese eğitimi, laikliğe karşı şeriatçı, ulusalcılığa karşı ümmetçiliği, tam bağımsızlığa karşı teslimiyetçiliği, çağdaşlığa karşı gericiliği savunmaktadırlar.
“İkinci Cumhuriyetçiler” ve “neo-liberaller” “Kemalizm ömrünü doldurdu” dedikten sonra “ılımlı İslam”a sarıldılar.
Fethullah nasıl palazlandı
Özal, Fethullah Gülen’i palazlandırdı. Önce Zaman gazetesi, şirketler ve vakıflar kuruldu ve ardından da Gülen okulları açıldı.
Yıl 1992, Pendik Camii’nde, Fethullah Gülen şöyle diyor:
“Cihat için gün olur mal-mülk feda edilir, gün olur can alınır, can verilir! Hizbullah, Allah ordusu, Hazreti Muhammet Mustafa’nın askerleridir. Hizbullah Allah cemaatidir. Tabiri caizse Hizbullah, Allah partisidir. Siyasi boğuşmalar, siyasi partiler karşısında Allah partisi gerek bize! Evet bize Allah gerek Allah!”
28 Şubat sürecinde açılan bu tip kurslarda yeminler ediliyordu.
“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve Şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan Şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma; dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”
İşte, köktendinci grupların açtığı yasadışı Kur’an kurslarında küçük çocuklara ezberletilen yeminde hedef ve amaçlar çok açık ve çok net.
Ankara’da üç ilköğretim okuluna Milli Eğitim Bakanlığı’nın emirleri ekinde öğrenci ve öğrenci velilerine “anket” gönderiliyor ve yanıt isteniyor.
Ankette neler var?
- Çok kadınla evlilik İslâm’a uygundur.
- Resim giren eve melekler girmez.
- Dini nikah olmadan nikah geçerli olmaz.
- Cuma namazı kılmayan Müslüman sayılmaz.
- Kolonya abdesti bozar.
- Faizli alışverişten uzak durmak gerekir.
Anketlerle gencecik çocukların beyinleri yıkanmakta, soru sorar gibi yapılıp çarpık fikirler dolaylı bir şekilde empoze edilmeye çalışılmaktadır.
Hedef, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi Kur’an kurslarının dışında tarikatların, cemaatlerin, Şeriatçıların, resim düşmanlarının, üfürükçülerin, cinci hocaların, cemaat ve tarikat evlerinde, sokak aralarında açtıkları kurslarda çocukların beyinlerini hurafelerle doldurmaktır. Bu kurslarda laikliğe dinsizlik, Cumhuriyet’e densizlik ve Atatürk devrimlerine hainlik diyen bir zihniyet yetiştirilmektedir.
Yarının provasını yapanlar unutmasınlar ki, demokrasiyi, tahrip etmek için kullanmak isteyenler, o demokrasinin altında kalmışlardır ve kalacaklardır.
Yenilikleri haram, kendilerinden olmayanları kafir gören Cumhuriyet düşmanı militan kadrolar yetiştirilmektedir. Vatandaşlık din ve etnisite ile bağlantılı değildir. Vatandaşlık hukuki bir kimliktir. Şunun veya bunun menfaat veya entrikalarına alet edilemez.
Yılmaz Ekinci /http://www.turksolu.org/158/ekinci158.htm
Ümmetçilik üst kimliği altında ülkeyi “Anonim Şirket”
haline getirmek
Din tacirlerine Atatürk’ün yanıtı
Tarih 24 Temmuz 1937. Mustafa Kemal Atatürk: “Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat kendimize kafi derecede güvenip kudretimizi bildiğimiz için İslâmiyetin mukaddes yerlerini Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız.
Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki, buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz.
Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslâmiyete lâkayıt olmakla itham edildik. Fakat bu ithamlara rağmen Peygamber’in son arzusunu, yani ‘Mukaddes Topraklar’ın daima İslâm hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selâhaddin’in idaresi altında, uğruna Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bugün Allah’ın inayetiyle kuvvetliyiz.
Avrupa’nın bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslâm aleminin ayaklanıp, icraata geçeceğine şüphemiz yoktur” (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 27.7.1937 Tarih ve 438-A sayı).
“İstila fikri ile açılmış olan Dünya Savaşı’nı sona erdiren galipler, teklif ettikleri barış şartları ile ana topraklarımızı, istiklâl ve hürriyetimizi elimizden almaya, asırdan beri İslâmın ve Türklüğün fedakâr muhafızı olan milletimizi esir derecesine indirmeye kalkıştılar!..
“Türkiye bir maymun değildir. Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne Batılılaşacaktır. O sadece özleşecektir (Mustafa Kemal Atatürk 29.10.1930 Türk Ocağı konuşmasından).
Dindar geçinip, Peygamberimizin son arzusuna aykırı emperyalizme hizmet ederek kutsal alanlarımızın Musevilerin ve Hıristiyanların eline geçmesine seyirci kalanları, ülkemiz üzerinden geçiş sağlatarak emperyalizme hizmet edenleri İslâm alemi, Türk milleti ve tarih affetmeyecektir!..
Gericilerin amaçları, ümmetçilik üst kimliği adı altında ülkeyi “Anonim Şirket” haline getirip pazarlamaktır. Onlar için esas olan ümmettir ve padişaha kulluktur. Dindarlık maskesi adı altında Yüce Tanrı’nın adını kullanarak, Yüce Tanrı’nın adını ticaretleri amacıyla pazarlamada kullanmış ve kullanmaktadırlar.
Atatürk hem emperyalizmle hem de Şeriatçılarla savaştı
Büyük Önder dış düşmanlarla uğraşırken bir yandan da Şeyhülislâm Dürrizade’nin fetvalarından, Vahdettin’den, Hürriyet İtilaf Fıkrası’ndan, Damat Ferit Hükümeti’nden ve İstanbul medyasından her türlü destek alan işbirlikçi hainlerin isyanlarıyla boğuşuyordu.
31 Mart’ta (13 Nisan 1909) başlayan ve 13 gün süren gerici ayaklanma Mustafa Kemal tarafından yok edilince İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti yeraltına dönmüştür.
Amacı dışına çıkarak sakıncalı hale gelmiş olan medrese, tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasını Mustafa Kemal Atatürk uygun görmüş ve TBMM, çıkarmış olduğu 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı yasayla hepsini kapatmıştır.
Gazi, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte karanlığa, cahilliğe, bağnazlığa ve geri kalmışlığa karşı büyük bir savaş başlatmıştır.
Bazıları, Atatürk döneminde imam hatip liseleri ve ilâhiyat fakültelerinin olmadığını sanırlar. Bu okullar, eğitim sistemimizin ayrılmaz parçalarıydı. Ancak imam hatip okullarına talep olmamıştır. Bir bir kapanan okullardan, en son olarak ta Kütahya ve Bolu İmam Hatip Okulları da 1929 yılında kapanmıştır.
Atatürk’ün “Türk milleti” tanımı, Osmanlı’nın çok etnikli ve çok dinli yapısından yeni bir millet yaratma anlayışıdır. “Türk milleti” bu anlayışla tanımlanmıştır. Atatürk felsefi söylem ve eylemlerle çağımıza da damgasını vurmuştur.
Atatürk, üç kıtaya hükmeden imparatorluktan sonra yedi düvele karşı bu ülkeyi, millete aşıladığı vatan-bayrak- Türklük bilinci ve duygusuyla kurtarmıştır.
Büyük Önder diyor ki:
“Biz büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce tarafı vardı. Fırsat beklediklerini unutmamak lâzım!.”
Amerikalı kadın imam Amina Wadud:
“İslâm’da modernizm Atatürk’le başladı, çünkü Atatürk o günkü İslâmi yaşam şeklinin ulus devlet modeline uygun olmadığını gördü.”
Dinin emrine giren devletler emperyalizmin de emrine girer
Devletleri dinin emrinde olan yani Şeriatla idare edilen ülkelerin tamamına yakını ABD-İngiliz sömürgesidir. Çünkü ülkeyi yönetenler, halklarına fakirliğin, “kader” ve “Takdiri İlahi’nin” isteği olduğunu söyleyerek halkının soyulmasının ve sömürgeleştirilmesinin sorgulanmasını önlerler. Çünkü İsrail’in güvenliği için İslâm ülkelerinin uyutulması ve soyulması zorunludur.
Halkın, şeyhin kulu, kölesi olmasını isteyen gericiler, güçlerini ABD ve AB’den alırlarken, halkın bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele eden ilericiler ise gücünü halktan almıştır.
ABD ve İngiltere’nin temel özellikleri; emperyalizmle işbirliği yapan, emperyalizme hizmet eden ve gücünü dışarıdan alan gericilerle işbirliğine girmektir.
Türkiye’nin iki gerçeği vardır. İlericilik ve gericilik.
Türkiye’de sağ siyaset ve ideoloji emperyalizmle işbirliği yapanları meşrulaştırmış, bağımsızlıkçı ve özgürlükçü harekete karşı da vurucu bir güç oluşturmuştur.
Siyasal İslamcılar, liberal aydınlar ve bölücü etnikçiler, emperyalizmin hizmetçiliğini birlikte yapmaktadırlar.
Nakşiler Kurtuluş Savaşı’ndan beri emperyalizmin emrinde
Türkiye’deki gericiliğin eşanlamı Nakşibendilik olmuştur. Nakşilerin aydınlık düşünceye düşmanlıkları Abdülhamit’in bu tarikatları ilericilerin üzerine sürmesiyle başlamıştır. Abdülhamit’in 4 bin kişilik jurnalci ekibi bu tarikat mensuplarından seçilmiştir.
Nakşiler ayrıca Kurtuluş Savaşı’nı boğmak üzere, daha sonra “Hilafet Ordusu” adını alacak olan “Kuvva-i İnzibatiye”nin kurulmasında öncülük etmişler ve işgal güçleriyle de işbirliği yapmışlardır.
Nakşiler, padişah ve halifeyi kollamak amacıyla “Din elden gidiyor” diyerek İngilizlerin ve padişahın desteğiyle birçok ayaklanma çıkarmış ve yönetmişlerdir.
Cumhuriyet öncesinde; Bozkır, Şeyh Eşref, Konya, Aznavur, Ali Batı, Düzce, Yozgat ve Zile ayaklanmalarını çıkarmışlardır.
Cumhuriyet döneminde de Nakşilerin ayaklanması durmamıştır.
1924 Şeyh Sait Kürt-İslam ayaklanması. Şeyh Sait Nakşi’dir.
1930 Menemen ayaklanması. Derviş Mehmet Nakşi’dir.
1933 Bursa. “Türkçe ezan” okunmasına karşı Nakşi şeyhi İbrahim ayaklanmıştır.
1935 Eruh’ta kendini Mehdi ilan eden Şeyh Halit Nakşi’dir.
1935 Çorum- İskilip ayaklanması. Şeriat isteyen Nakşi şeyhi Kalaycı ayaklanmıştır.
Nakşibendiliğin 7 kolu olmasına rağmen Türkiye’de barınabilen iki büyük kolu Nurculuk ve Süleymancılıktır. Süleymancılık tarikatı Hilmi Tunahan tarafından kurulmuştur.
Nurculuk ise 1876 yılında Bitlis ilinin Hizan kazasında doğan Said-i Kürdi tarafından kurulmuştur. Kürt projesiyle, Kürdistan hayalini gerçekleştiremeyince yönünü İslâm’a çevirmiş ve İslâm adına Kürtçülük yürüterek devlete karşı politika oluşturmuştur.
Okuma yazması olmayan Said-i Kürdi, Kur’an-ı Kerim-i kendi dünya görüşüne göre yorumlamış ve yazılarını “Nur Risalesi” adlı kitabında toplamış ve adını da Said-i Nursi olarak değiştirmiştir.
Nurculuğun bir alt uzantısı da Fethullahçılıktır. Nakşi karakterinin en tutucu uzantısı ise İskender Paşa Dergahı’dır.
Şeriatçıları Amerikancı Suud sermayesi besliyor
1953 yılında Suudların ABD ile kurduğu ortak petrol şirketi olan ARAMCO, Amerikancı İslâmi akımlara kaynak aktarmıştır. ARAMCO bu görevini 1962 yılında Rabıta örgütüne devretmiştir. Bu kaynaklardan beslenen tarikatlar çok güçlenmişlerdir.
Suudi sermayesi ile güçlendirilen Nakşiler, ülkemizde ABD çıkarlarını korumuş ve korumaktadırlar. Tarikatlar, siyasal ve maddi olarak ABD tarafından yönetilmekte ve desteklenmektedir. ABD, bölgemizde mikro milliyetçilik hareketlerinin destekleyicisi ve koruyucusudur.
1984 yılından itibaren Suudi sermayesi tarikatları şirketleştirerek, yeşil sermayeyi oluşturmuştur.
Önce Demokrat Parti’de yuvalanan Nakşiler daha sonra 1970 yılında Milli Nizam Partisi’ni hayata geçirmişlerdir.
ABD’nin Ilımlı İslam politikası
ABD, Fas’tan Orta Asya’ya kadar 24 devletin sınırlarını değiştirmeyi politik olarak saptamıştır. Kişisel ve kültürel özgürlük diyerek ulus devletleri parçalamaktadır. “Demokrasi adına”, “özgürlük adına”, “insan hakları” adına, esasında ise menfaati adına petrole kan karıştırmıştır.
ABD, 1991 yılında radikal İslamcıların, kendilerine karşı tavır alması üzerine misyonunu tamamlayan “radikal İslamcılar” yerine, kendilerine hizmet edecek “ılımlı İslâm” politikasını oluşturdu.
Fethullah Gülen adlı bir vaiz vasıtasıyla da Hıristiyan-Müslüman-Siyonist ittifakın temelini atmışlardır.
Meydanlarda “Devletsiz İslam, İslamsız devlet olmaz” diyaloglarıyla mitingler, 23 Nisan’ın üstüne “Kutlu Doğum Haftası”, 19 Mayıs’ın üstüne “Fetih Yürüyüşü” ve Çanakkale Savaşları’nı da hurafelerle süsleyerek Atatürk ve ulusal bayramları “din motifli” etkinliklerin baskısı altına almaya çalışmaktadırlar.
“Şeriat”, moda deyimiyle “ılımlı İslam” bir süreç meselesidir. Gökten zembille inmez. Adım, adım planlanır ve sonra bu plan uygulanır.
Tarikatçı milli olamaz
Tarikat mensubu için millilik kesinlikle içi boş bir kelimedir. Bir tarikat mensubu için tarikat liderinin vermiş olduğu emirden daha üst bir emir olamaz.
Çağdaş eğitimde; inançlar yönünden devletin lâiklik ilkesi asla göz ardı edilemez. Gizli din eğitimi köktendinci olur ve devlete karşı tehdit ve tehlikelerin kaynağını oluşturur.
Bölge dışı bir aktör olan ABD’nin bölgeye egemen olma stratejisini bozmak üzere antiemperyalist bir direniş örgütlenerek, bölgeselleştirilmelidir. Milli Mücadele Derneği altında örgütlenilmeli ve bölgeselleşilmelidir.
Zonguldak ilinde, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir eğitim kurumunda dağıtılan ve okuyup özetinin çıkarılması istenilen bir “çizgi roman”da yazanlar ürkütücü ve bir o kadar da iğrençti:
“İstiklal Harbi’nde Anadolu imanla şahlandı. Millet topyekun ayağa kalktı. Allah, din, vatan, hilafet ve hürriyet için cepheye koştu. Büyük Meclis’i kurdu. Zafer kazanıldıktan sonra asıl niyetlerini ortaya koyan idareciler, İslamiyeti kalplerden silmeye yönelik inkılâplara başladılar. Kur’an’a doğrudan tecavüz edemeyen din düşmanları, evvela Kur’an dili olan Arapça’yı hedef aldılar. Ezanı, kameti, namazı Türkçe olarak yerleştirmeye, böylece dinin aslını bozmaya çalıştılar.”
Bilimsel eğitime karşı medrese eğitimi, laikliğe karşı şeriatçı, ulusalcılığa karşı ümmetçiliği, tam bağımsızlığa karşı teslimiyetçiliği, çağdaşlığa karşı gericiliği savunmaktadırlar.
“İkinci Cumhuriyetçiler” ve “neo-liberaller” “Kemalizm ömrünü doldurdu” dedikten sonra “ılımlı İslam”a sarıldılar.
Fethullah nasıl palazlandı
Özal, Fethullah Gülen’i palazlandırdı. Önce Zaman gazetesi, şirketler ve vakıflar kuruldu ve ardından da Gülen okulları açıldı.
Yıl 1992, Pendik Camii’nde, Fethullah Gülen şöyle diyor:
“Cihat için gün olur mal-mülk feda edilir, gün olur can alınır, can verilir! Hizbullah, Allah ordusu, Hazreti Muhammet Mustafa’nın askerleridir. Hizbullah Allah cemaatidir. Tabiri caizse Hizbullah, Allah partisidir. Siyasi boğuşmalar, siyasi partiler karşısında Allah partisi gerek bize! Evet bize Allah gerek Allah!”
28 Şubat sürecinde açılan bu tip kurslarda yeminler ediliyordu.
“Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve Şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan Şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma; dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”
İşte, köktendinci grupların açtığı yasadışı Kur’an kurslarında küçük çocuklara ezberletilen yeminde hedef ve amaçlar çok açık ve çok net.
Ankara’da üç ilköğretim okuluna Milli Eğitim Bakanlığı’nın emirleri ekinde öğrenci ve öğrenci velilerine “anket” gönderiliyor ve yanıt isteniyor.
Ankette neler var?
- Çok kadınla evlilik İslâm’a uygundur.
- Resim giren eve melekler girmez.
- Dini nikah olmadan nikah geçerli olmaz.
- Cuma namazı kılmayan Müslüman sayılmaz.
- Kolonya abdesti bozar.
- Faizli alışverişten uzak durmak gerekir.
Anketlerle gencecik çocukların beyinleri yıkanmakta, soru sorar gibi yapılıp çarpık fikirler dolaylı bir şekilde empoze edilmeye çalışılmaktadır.
Hedef, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi Kur’an kurslarının dışında tarikatların, cemaatlerin, Şeriatçıların, resim düşmanlarının, üfürükçülerin, cinci hocaların, cemaat ve tarikat evlerinde, sokak aralarında açtıkları kurslarda çocukların beyinlerini hurafelerle doldurmaktır. Bu kurslarda laikliğe dinsizlik, Cumhuriyet’e densizlik ve Atatürk devrimlerine hainlik diyen bir zihniyet yetiştirilmektedir.
Yarının provasını yapanlar unutmasınlar ki, demokrasiyi, tahrip etmek için kullanmak isteyenler, o demokrasinin altında kalmışlardır ve kalacaklardır.
Yenilikleri haram, kendilerinden olmayanları kafir gören Cumhuriyet düşmanı militan kadrolar yetiştirilmektedir. Vatandaşlık din ve etnisite ile bağlantılı değildir. Vatandaşlık hukuki bir kimliktir. Şunun veya bunun menfaat veya entrikalarına alet edilemez.
Yılmaz Ekinci /http://www.turksolu.org/158/ekinci158.htm