KahvaLtı Sofram..

Şimdi yum gözlerini sevgili
En tatlı rüyadan daha güzel bir sabaha
Uyandırayım seni

kim böyle uyanmak istemez ki..=)

yüreğine sağlık prenses..
 
59u1u.png


Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?


Elin elime değmeden
avuçlarımı terleten sıcaklığını
taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?



''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu
ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce
havadan sudan söz etmek.



2qw3alk.png




Görmedikçe senin gözlerinle evreni
göremiyorum ki dünya gözüyle seni !..
Hem ben sana bir şey söyleyim mi yavrum ;
Ben aslinda
seni görmek filan değil..!
Düpedüz ; Seni istiyorum...

dr3vk3.png




her şiirde anlatılan sensen... her filmin kahramanı sen...
her roman senden söz ediyor her çiçek seni açıyorsa...
bir anlık ayrılık bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
özlem saç diplerimden çekiştirip beynimi acıtıyorsa
iştahım kapanıyor iştahım açılıyor iştahım şaşırıyorsa...
iştahım hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
elim telefonda yaşıyor işaret parmağımla ha bire seni tuşluyor,dara düştüğümde kapıyı çalanın sen olduğunu adım gibi biliyorsam... mütemadi bir sarhoşluk halinde her çalan telefona sen diye atlıyor vitrindeki her giysiyi sana yakıştırıyorsam, konuşan birini dinlerken "keşke sen anlatsan" diye iç geçiriyorsam...
kokun burnumdan suretin gözümden sesin kulağımdan tenin aklımdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemini sol gögsümun altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsam gün boyu...
hem kimseler duymasın hem cümle alem bilsin istiyorsam...
Sensiz geceler ıssız sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de senin içinse alev alev öfke de; bunca tavır onca sabır ve nihayetsiz kahır hep senin yüzün suyun hürmetineyse...
uğruna ödenmeyecek bedel gidilmeyecek yol vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu beni zerrece ilgilendirmiyorsa nedensiz küsüyor sebepsiz affediyorsam ve bütün bu hallerime ben bile akıl erdiremiyorsam kaybetme korkusu kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarım "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve ben kendime rağmen dönüyorsam
sınırsız sabırsız doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde…SENİ AŞIK OLMAYA KIYAMAYACAK KADAR ÇOK SEVİYORUM..!

lovebymojofirebx3.jpg
 
Şimdi;
Dilimde dua gözlerimde yaş ciğerlerimde nefes
Yüreğimde ateşsin.
Sen! Teninde rüzgar olduğum;
Hadi Kan ol dol damarlarıma.

Nur ol hadi yağ ruhuma.
Yağmur ol bir son ver susuzluğuma.
Çığlık ol dağıt sessizliklerimi.
Hadi kapla bedenimi bitir sensizliğimi.
Aç avuçlarını gökyüzüne bir dua dökülsün dilinden.
Yağmur damlaları dolsun içine Kevser’den.
Sür parmaklarını dudaklarıma kapansın çatlakları.
Mucizem ol hadi doldur ömrümdeki boşlukları.


Şimdi;
Dilimde nağme tenimde koku ellerimde ter
Kalemimde mürekkepsin.
Sen! Alnının yazısı olduğum.
Hadi Can ol katıl bedenime.

Geleceğim ol hadi umut ver yüreğime.
Işık ol bir son ver karanlık gündüzüme geceme.
Benim ol helalim ol teninin kokusu dolsun evime.
Hadi Yemin ol benimle yaşayıp benimle öleceğine.
rjid0j.jpg

 
ßen neden senin avuçlarına ßakarken kendi hayat çizgimi aradım ?
ßen neden hava durumu sunucularının bölgelerdeki gözyaşı miktarlarını da belirtmesini ßekledim yağmurlarla birlikte?
ßen neden ßütün süpermarket raflarında senin konserveni aradım ?
ßen neden senin telefon numaralarını kutsal kitaplarda bir şifreye denk düşürmeye çabaladım ?
ßen neden soğuk suyla yıkanırken hep sen üşüyorsun sandım ?

soguk3tr3.jpg


İki güneş geçti bir gece
ßiraz yağmur yağdı ßana
ßiraz ßen yağmura...
Sevdiğim bir şarkı çıktı radyoda
Yarısına ben eşlik ettim
Yarısına gözlerim...
Anlatmak istemiyorum ama
ßEN SENİ ßURDA ÇOK ÖZLEDİM!..

 
Yokluğun cehennemin diğer adıydı bende bilirdin…
Ve beni hep yokluğunla yakardın…



Dudağıma çocuksu susuzluğumla
Asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin...

kelebek-omrum.png


Ve sen hiç bilmezken "derinliğimi"
Ben kıyılarında boğulur giderim!
Ve sen sevgiLi..
Yap bir büyüklük!
Düğümle yollarını kapıma...

 
Telaşlı zamanlarda değil..
en sakin olduğum anlarda buldum seni..
ne bir beklentim.. ne bir hazırlığım vardı..
sevdadan yana..
ben senin gözlerinde.. sözlerinde..
ev sahibi oldum..
acıkmayasın diye sevgiye..
önüne sofralar kurdum..


herkesin bir saklısı vardır gönül evinde..
lazımlı zamanlar için sakladığı birşeyler durur..
ben seni ansızın gelen misafir görmedim sevgilim..
yüreğimde baş köşeme oturttum..
acıkmayasın diye sevgiye hiç bir gün..
önüne sofarlar kurdum..


hani der ya. o güzel şarkıda..
güneşte demledim çayını..
yüreğimden süzüp öyle verdim..
nekadar sevgi.. saygılar varsa içimde..
ekmeğine katık ettim.. yoğurdum..
ben senin ruhunu hissettim taa içimde..
acıkmayasın diye sevgiye..
önüne sofralar kurdum..

üstümde gömleğim.. ayağımda çarığım.. belki yamalı.. cebim delik..servetim yok..
hanlarım.. hamamlarım olmadı ama..
ben seni en büyük zenginliğim bildim..
sanki.. sanki hazine buldum..
acıkmayasın diye sevgiye..
önüne sofralar kurdum..
 
Seni sevip sevmediğimi sorup durma boşuna akıllım

Hani bazenleri hissediyorum da
Dilin olmasa da gözlerin taa yüreğime bakıyor sanki
Ve sorup duruyor! Beni seviyormusun diye…

Hiç bile…
Her sabah uyanır uyanmaz aklıma gelen ilk şey değilsin ki
Yüzümü yıkadığım suyun duruluğunda seni görmüyorum ki
Dün bir ara otururken elimdeki kalemle masanın üzerindeki
Gazetenin tüm kenar yerlerine farkında olmadan
Adını da yazmadım bi kerem…
Yani seni sevip sevmediğimi sorup durma boşuna…

Geçenlerde mahalledeki arkadaşa
Senin adınla seslenmişim…hıh…
Akşama kadar eğlencesi olduk milletin
Ne kadar kıvırmaya çalışsam da yemediler…
Aşıksın sen sırılsıklam aşık dediler
Bana güldüler…
Hakikatten ya… insan neden komik durumlara düşüyor
Böyle olduğunda…?

Pazar günü akşam evdekiler sordu da garip oldum bir an
Ne cevap vereceğimi bilemedim….
Tam üç saat oturduğum yerde televizyon açık
Ama elimde cep telefonum sürekli ekranına bakıp durmuşum
Öyle hemen heveslenme senden küçükte olsa bir umut taşıyan
Mesaj falan beklemiyordum ki…
Hem telefonumda kayıtlı olan adın yerine aşkım yazmıyor ki!

Yani diyeceğim o ki…
Seni sevip sevmediğimi sorup durma boşuna
Ben seni sevmiyorum akıllım
Çok seviyorum… hem de çooook seviyorum…
(A)
 
Bir elmanın peşindeydi adam, hepsini değil yarısını istiyordu elmanın. Yemek için de değil, hani belki kokusunu içime çekerim ümidiyle; yöneldi elmaya. Ayaklanmalar başladı elmada; tüm hücreleri bir olup sıraya giriyor. Sırası gelince her bir hücre tek bir amaç için…


Bir elmanın peşindeydi adam; elmayı değil, kokusunu istiyordu elmanın.” Hani biraz çeksem içime kokusunu, belki, belki bir elma oluveririm bende.” Ümidiyle; yöneldi elmaya. Rüzgar çıktı ortaya sonra. Alıp götürdü tüm kokuyu. Rüzgar önde, adam arkada, dağların doruklarına doğru bir kovalamacadır başladı. Dağların etrafını dolaşıyor rüzgar, elinde elmanın kokusu. Adamın elinde umudu, rüzgarın peşinde. Ve dağlar olabildiğince dik, olabildiğince sert, olabildiğince karanlık.


Karmaşık bir geçidin hemen sonunda yakaladı rüzgarı kolundan adam; lütfen, sadece biraz koku. Adamı da aldı rüzgar, esmeye, dolanmaya devam etti yamaçlara uzanarak…




- Eee? Sonra ne olmuş?


- Ne sonrası?


- Sonra işte canım!


- Sonrasını anlamam ben.


- Neden?


- Nedensiz


- Nasıl?


- Neden-siz.


- Ne?


- Yok bir şey.


- Lütfen!



Bir elmanın peşindeydi adam, hepsini değil sadece kokusunu istiyordu. Bir rüzgarın peşindeydi adam, rüzgarı değil, sadece kokusunu istiyordu. Bir kokunun peşindeydi adam, kokuyu değil, sadece huzuru istiyordu. Bir huzurun peşindeydi adam;…


- susma!


- Susarım.


- Neden?


- Nedensiz.


- Nasıl?


- Neden-siz.


- Ne?


- Yok bir şey!


- Neden hep böyle yapıyorsun?


- Ne yapıyorum?


- Bir başlıyorsun, sonra tam heyecanlı yerinde susuyorsun.


- Benim sustuğumu mu görüyorsun?


- Evet.


- Sen devam etmeyi neden denememiyorsun?


- Nasıl yani?


- Yani bir şey yarıda kalınca, neden yarıda bırakanı bekliyorsun, gerisini sen getirsene.


- Ama ben hikayeyi bilmiyorum ki!


- Ben de bilmiyorum.


- Nasıl yani ya?


- Bilmiyorum işte.


- E nasıl anlatıyorsun peki?


- Anlatmıyorum ki.


- Ya ne diyorsun sen? Off… lütfen biraz daha açık olur musun?


- İstediğin bir şey varsa, bunu sen gerçekleştir. Yoksa, bırak öyle, zaten bıraktığında gerçekleşmez. Bıraktığın şeye biri şahit olmuşsa, bırak o gerçekleştirsin. Zira o şahitlikle sana eşlik ediyor ve senin yaşadığın o hikayeyi o da yaşayıp biliyor.


- Gerisini bilmiyor ama.


- Ben de bilmiyorum dedim ya.


- Bilmeden nasıl anlatıyorsun peki.



Bir elmanın peşindeydi adam. Aslında elmanın değil, kokusunun. Rüzgarında peşindeydi adam; aslında onun da değil, taşıdığı kokunun. Kokuyu yakaladı. Ellerine aldı.














- Sonra ?


- Sonrası yok artık. Gerisi sende… koku elinde adamın. Sen ne istersen adam onu yapacak.


- Ama ben bilmem ki hikaye anlatmayı.


- Anlatmayı bilmediğin şeyi dinlemeyeceksin. Zira dinlerken kendine anlatmıyormusun her dinlediğin cümleyi. Kendine anlatmıyorsan ne diye dinliyorsun. Anlatmayı beceremediğin hikayeyi, önce dinlemeyi öğreneceksin. Dinlemeyi öğrendin mi?


- Evet.


- O halde birazcık da dinlediğini düşün ve anlatmaya başla. “ koku adamın elinde.” …………


- Koku bir adamın elinde nasıl olur ki?


- Haklısın, elle tutamadığı bir şeyi insan nasıl hisseder dimi?


- Evettttt!


- O halde sevgi, hüzün, kızgınlık, elektrik… bunlar yok dimi.


- Ya öyle demek istemedim ki.


- Demek istediğini söyle, demek istediğini önce düşün.


- Düşünüyorum.


- Düşünseydin, doğru olanı derdin. Ve derdin ki o adam elinde kokuyla diyar diyar dolaşmış. Hep korku içinde sımsıkı eli, ya birazcık kokusu havaya karışırsa elmanın. Ya birazcık içime çekersem kokuyu ve içimden çıkarsa diğer havayla karışıp. Ya bi gören olursa o kokuyu, ya bi gören olup bi kerecik bende koklasam derse….


- Ya sen ne kadar güzel anlatıyorsun.


- Anlatmıyorum ki.


- Anlatmıyorsun da ne yapıyorsun?


- Yaşıyorum. Peki sen?


- Bende İzliyorum sanırım.


- Gitmeliyim…


- Nereye? Daha bitmedi ki!


- Gitmeliyim. Bitmediği konusunda haklısın. Sonraki gelişimde bitmiş olarak senden dinlemek isterim. Hoş kal.


- Lütfen!


- Sen de lütfen.



Bir elmanın peşindeydi adam. Elmanın değil, kokusunun. Kokuyu rüzgar çaldı. Bir rüzgarın peşine düştü, rüzgarın değil, elindeki kokusunundu. Kokuyu avuçladı. Avuçladığını korudu. Koruduğunu kıskandı. Kıskandığını paylaşamadı. Paylaşamadığını yaşayamadı. Yaşayamadığını anlayamadı. Anlayamadığını farkedemedi.


Tüm bu zincirlemenin tek sebebi O’ydu.


- O nedir?


- Hoş kal…
 
dudağında kırmızı bir notayla
şarkılar dokuyorsun sağırlığıma
"hani gitmesen diyorum hani gitmesek diyorum"
gitme sisli ülkemin çığlık notası
damarımda patlayan kırık şiirim
sen aşkın ana dilisin
kalabalıktan yalnızlık yapma becerimsin

hayatın solfejini öğretip
notasız coğrafyalara çalmışlar seni
kendi cümleni kuramıyorsun
kenti dudaklarımdan öpemiyorsun
yetişin bütün geç kalmalara
iklimler biriktirdin kanına tenha(sızım)


aşk hep yazdan kalma
ayrılık ise kış
senden sonraki dünde
sulardan başka her yerde kulaç atıyorum
boğuluyorum
kırık notam


sol anahtarınla
kilitleme gözlerini
kör oluyorum
(A)
 
Hiçbir cümle senle başlamamıştı!
Oysa yükleminde de sen vardın;
Zamirler seni taklit etse de..





Senle başlayan cümlelerin kurduğu bir uygarlığın çöküşüydü aslında bu aşk hikayesi.
Kelimeleri sana iliştirince adına aşk diyorduk.
Sonbaharda dökülen kelimelerden şiir yaptık biz;
Okunası belki…….
Yaşanmamış mevsimler yan yana gelince cümle diyorduk.
Ve cümle alem biliyordu aslında
Koskoca bir hayatı sonbaharda idam ettiğimizi…
Ve ben sensiz cümlelerin lirik sokağında vurmuştum kendimi;
Mevsimlerden sonbahara beş kala……………



Cümle….
İçinde bir şeyler gizli.
Arasam bulamam –ki az gizlemiştim;
Uğraşırsan göresin diye
Açık seçik gizli….

Cümle….
Yüklemi bile vardı aslında
Ve yüklemiştim seni tüm yüklemlerime.
Belki sevgi yükü ağır gelmişti….
Hangi kelime bu yükü kaldıracak kadar sağlamdı ki?
Dolaylı anlatımlar vardı içinde-
Ki hiçbir tümleç dolaysız olmazdı.
Öznel bir anlatımı vardı belki
‘Tanıştığımıza memnun oldum’ cümlesinin.
Oysa belirtisiz sıfatı oynarken ben bu kurulası cümlelerde;
Hangi küskün zamirle açıklayabilirdim ki seni?

Hiçbir cümle senle başlamamıştı!
Oysa yükleminde de sen vardın;
Zamirler seni taklit etse de..
Görünmeyen bir öznesi vardı tüm cümlelerin
Ve benim di(n) :
Sen benim gizli öznemdin….
Hiçbir belirtisiz sıfat cümle kurmaya cüret edemese de! .....



- Merhaba! ...
- ……….!
- Şey! ... Gözlerin ellerin……
- ……….!

- Susuyorsun! Neden? Konuşsana! .......

Oda boş!
Ve şizofren cümlelerin beyne tecavüzünün bilmem kaçıncı sahnesi….
Sanırım biz geçen sonbahar ayrılmıştık
Yok yok!
Belki beş sonbahar önceydi; sonbahara beş kala….

Siren sesleri
Ve bir gömlek kolları arkadan bağlanan…….


Ve tamamlanmamış bir cümle!
Öznesi bende gizli…………..
 
Böyle başlasın bundan sonra tüm sabahlarımız...
Kalbimizi ısıtalım hep böyle birbirimizin sıcağı olalım...
Alnımdan öp dokun yüzüme... Sarıl sımsıkı...
Susayım! Gözlerine uzun uzun bakayım...
Bana sevgini öyle anlat ki; UTANAYIM...



Sonra
Seni izleyeyim uzun uzun uyurkenyanımdaykenrüyanda belki bizi görüyorken...
Sana dokunurken sessizceuyanıver bir anda...
Dokun dudaklarımadudaklarınla...
Hafif gülümseyerek " Günaydın Hayatım" de
Bende sana yine " Günaydın Dünyam" diyeyim...
Kahvaltı yapalım sonra...
Sen bana ellerinle reçelli ekmek yedir
Bende senin çayını doldurayım.
Dışarı çıkalımgezinelim yemyeşil bir parkta... Elimi tut sımsıkı...
Hava soğuksa paltom olsıcaksa hafif esen rüzgarım...
Sinemeya gidelim beraber.
Film seçmekte zorlanalımhatta tartışalım tatlı tatlı... İlk tartışmamız olsun...
Akşam olsunbaşbaşa yemek yiyelim...
Uzun uzun bakalım yine birbirimize... Yediklerimizden hiç birşey anlamayalım.
Sobet edelimen komik anılarımızı paylaşalımgülelim...
Ardından gelen sessizliği fırsat bilip "seni sevdiğimi" söyleyeyim..
Sadece "bende" ile bitirme cümleni... Uzun uzun cümleler kur bana...
Yine utanayımyüzüm kızarsın
Kocaman sarılalım birbirimize uzun süre...

Sonra
Bir sonraki görüşmenin heyecanıyla ayrılsın ellerimiz gözlerimiz...
Uzaksın bana şimdi!
Özlüyorum...
Dokunamadığım yüzünütutamadığım ellerini özlüyorum...
Her gün daha fazla istiyorum seni yanımda.
Duygularımda dolaş istiyorum.
Anlatamıyorum çoğu zaman susuyorum.
Uzaklık canımı yakıyor... Korkuyorum!

b1157855647125829997510.jpg


Gerçek miyiz diye soruyorum kendime bazen?
Eğer rüyaysa uyanmak istemiyorum...!
 
Bugün iki kez yağdı yağmur;
iki kez eskidim sanki.

İki ömrü kol kola yaşadım ben;
biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri.

Hep iki şömine yandı yüreğimde;
birinde ateşti, diğerinde kül.

Ve iki kez âşık oldum;
bundandır iki kez ölmüşlüğüm.

Sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü;
şimdi sömestrdeyim.

İlk iki kitabımdan sonra sıtmaya tutuldu coşkum;
daha depremlerleyim.

Ve iki kere iki,
kitabımda benim,

ya çok eder
ya sıfır...

Yılmaz Odabaşı
 


PAPATYA VE KELEBEK
Kelebek Merhaba" demiş papatyaya "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek
istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş
"ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten."
Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini nerede dünyaya
geldiğini geçtiği ormanı tepeleri anlatmış.

Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten
hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını
seyretmişler. Gündüz olunca kelebek kanatlarıyla papatyayı güneşin
yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O
kadar çok sevmiş ki bir türlü onun yanından ayrılamamış.
Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edip
de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan incitmekten
bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o
da bir türlü söyleyememiş sevgisini.
Duygularının karşılığının olmayacağından bu yüzden kelebeği
kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini
paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.

Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de kelebek artık
zamanı kalmadığını gücünün tükendiğini anlayınca papatyaya dönmüş
ve; "Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda
mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis sen benim hayatıma
anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de
ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere
gitmeliyim."

Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten.
Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını daha fazla tutunamayacağını
fark ettiğinde son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum"
diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..."
diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.

İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim.
Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.
Papatya sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına
dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş sonra da dökülmeye
başlamış.
Her düşen yaprakta papatya "seviyormuş" diye geçirmiş içinden.

İşte o günden beri bunu bilen aşıklar sevgililerine soramadıklarını
hep papatyalara sormuş:
"Seviyor mu sevmiyor mu?"...


ßu sayfa burada ßiter :)
Hoş kaL.
 
Geri
Üst