Türkiye'nin tarikat ve cemaat haritası

bencede allah ile kulun arasına kimseyi sokmaya gerek yok .

rebeka yazdıklarına cevap vermeye gerek bile duymuyorum .

benim anlatmaya çalıştığım ama anlatmak için uğraşmakta istemediğim sıkıntıları arkadaş saolsun yazmış .bu yazılanlar çokda doğru.

her biri farklı gerekçelerle birbirinden ayrılıyor ve her biri birbirine sövüyor . en basitinden çoğu akp yi nasıl oldu da destekledi . akp ye oy verceksiniz dendiği için tabiki de .bunlardan mı bana hayır gelcek .

ben anca onların ellerinde bulunan ama bir çoğunun anlamadığı kurana saygı duyarım . organizasyonu yapan ve kendi amellerine alet eden şeylere şıhlara ise saygı duymam .bu insanların bu emellerine alet olan insanlara da belli bir yere kadar saygı duyarım

Allah ile kulun arasına kimse giremez zaten...
bu mantığınıza baktığınız zaman imamında olmaması gerekir....

Klasikleşmiş kelimelerden kurtulun....


rebeka yazdıklarına cevap vermeye gerek bile duymuyorum .

yazdıklarıma cevap veremiyorsun emrah çünkü bir söylediğin bir söylediğini tutmadığını gösterdim...

Hayatında görmediğin tilloyu,

Hayatında bir tanesiyle konuşmadığın tilloluyu bilmediğin halde ÖNYARGILI olarak hemen iftira atıyorsun...

Nasıl bu fikire sahip oldun dediğm zamanda "sana cevap vermeye gerek bile duymuyorum" diyorsun...

Neden cevap veremiyorsun...

işinize geldiği zaman HOŞ cevaplar, İşinize gelmediği zaman NAHOŞ cevaplar...


cemaatlerin içinde dinin dışına çıkanlar yokmu var elbette...

tıpkı Atatrürkçüyüm deyipte Atatürkçülükte eseri olmadığı insanlar gibi...

tıpkı Atatürkçüyüm deyipte ATEİSTLERE önderlik yapanlar gibi....

her toplumda her platforumda değişik insanlar var ama....

birileri DİN dediği zaman neen tüyleri diken diken oluyor...

bunu iyi irdelemek gerekiyor...



"ben anca onların ellerinde bulunan ama bir çoğunun anlamadığı kurana saygı duyarım . "

Bir çoğunun anlamadığını iddia ediyorsun...

Bu adamlar bir çokları Kuranı anlammamışsa KAFİR olmuyorlarmı?

Sen ALLAH mısınki bu insanların ANLAMAYIPTA KAFİR oldukları kanaatine varıyorsun...

Sadece bir tanesini bile bilmeden iftira attığıun bu insanların anlamadıklarına uzaydan mı karar verdin emrah...


organizasyonu yapan ve kendi amellerine alet eden şeylere şıhlara ise saygı duymam .

ama bir çoğuyla tanıştım... görüştüm... inceledim...

hiçbir cemaaete mensup olmadım.... Ama hiçbirine çamur atmadım....

Senin ŞEYH ŞIH dediklerinin içinde Alim olanda var, Alimliğin yanmından geçmeyen insanlarda var...

soruyorum sana emrah kaç tane ŞEYH ŞIHla görüştünde hepsinin kendi amellerine alet ettiğini gördün...

KULAKTAN DOLMA BİLGİLERLE YANIMA GELME EMRAH....

ISPATLAYAN BELGELERLE YANIMA GEL CEVAP VER...


bak beğenmediğin sadece tillodan bir sayfa.... neden tilloda o alimler in var olduğunu tillonun nasıl bir yer olduğunu bari buradan anlamış olursun... tıkla ve gör

TARİKATLAR
--------------------------------------------------------------------------------

Kuran’ın dinini ve uydurulan dini ayırt etmeye çalışırken tarikatlara mutlaka değinmeliyiz. Yüzlerce tarikat olmasına ve her tarikatın Kuran’ın İslam’ından sapışı farklı noktalarda olmasına rağmen biz yerimiz yetmeyeceği için şeyhlerin aşırı yüceltilmesi, tartışılmaz kabul edilmesi gibi ortak ve temel olan noktalara değineceğiz.

Peygamberimiz’in tek mürşit olduğu, tartışılmaz tek kişi olarak yaşadığı dönemde İslam’ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti, kurum olarak ise bu faaliyetler camide gerçekleştirilirdi. Peygamber’in sağlığında, hatta 4 halife döneminde cami dışında tekke, dergah, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı bu tekkelerin, dergahların üyelerinin bile ortak kabulüdür. İlk tekkenin hicri 150, miladi 760 yılları civarında Şam yakınlarında kurulduğu genel kabullerden biridir. Fakat tekkelerin yayılması yüzlerce yıl sonraya rast gelecektir. Tekkelerin ilimler akademisi, askeri hizmet, hatta hastaların tedavisi gibi birçok güzel hizmette kullanıldığı da bir gerçektir. Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı, yanan tekkesinin yerine yenisini yaptırmamış ve kendisinden evvel asırlarca yaşayan tekkelerin kapanması gerektiğini ve tüm yeryüzünün adeta bir tekke gibi kullanılıp, Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.

Tekkelerin ortaya çıkışı hicri 150. yıl olsa da, bugünkü manasıyla bildiğimiz tarikatların kurumsal yapılar olarak ortaya çıkışı hicri 600’ler civarındadır. Kurumsal karaktere sahip olduğu kabul edilen ilk tarikat Kadiriliktir, kurucusu Abdülkadir Geylani vefatı hicri 562’dir.Diğer birkaç örnek şöyledir: Rifailik; Ahmed er Rifai, vefatı hicri 578. Bektaşiye; Hacı Bektaş Veli, vefatı hicri 669. Mevleviyye; Mevlana Celaleddin Rumi, vefatı hicri 672. Halvetiyye; Ekmelüddin el Haveti, vefatı hicri 750. Nakşibendiyye; Bahauddin Nakşibend, vefatı hicri 791.

ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ?
“Tarik” Arapça “yol” demektir. Bundan türetilen “tarikat” ise “yol, yöntem, usul, tarz” manalarına gelir. Tarikatlar Allah’a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir şeklinde yumuşak izahlarla tarikat bağlılığını açıklayan tarikatçılar vardır. Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır. Şimdi sormak lazım yüzlerce yıl tarikatların yokluğunda Müslümanlar eksik Müslümanlar olarak mı yaşadılar? Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı? Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu? Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda keŞl olduğu tek insandır. Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir. (Mehdi ve İsa’nın gelişi ile ilgili inançlar için 20. Bölümü okuyunuz.) Her şehirde, kasabada veya mahallede bahsettiğimiz tiplere rastlayabiliriz. Bunların çoğu paranoyak hezeyanları olan, insanların hem ruh dünyasını, hem de kesesini zarara uğratan kişilerdir. Bu tavırlarıyla Kuran’ın bize anlattığı sahtekar Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki karşılığı bu şeyhlerdir.

Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler.

9- Tevbe Suresi 34

ŞEYHE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT
Tarikatların en önemli kurallarından biri müridin kendisini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi bırakmasıdır. Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. Üstelik kişi aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı mertebeye gelmektedir. Bu yüzden bizi tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman “aklı bırakma prensibi” kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “ Ben bilmem, şeyhim bilir. Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti.” izahlarıyla şeyhin en saçma izahlarını bile yutmaktadır. Yakın zamanlardan trajikomik birkaç izaha yüzlerce tarikat bağlısının sırf şeyhleri dedi diye nasıl inandıklarını örnek verebiliriz. Birinci şeyhin Amerika’ya kızıp nasıl uzay mekiğini düşürdüğünü şeyhin müritleri büyük bir gururla anlatıyorlardı. İkinci şeyhin ise Kıbrıs’ta duyulan ve başta nedeni çözülemeyen gürültüyü ejderha ilan etmesini en okumuş müritleri bile hemen kabul etmişlerdi. Üçüncü şeyh ise nefislerinizi terbiye edeceğim diyerek müritlerine cinsel organını öptürüyor, cinsel organı öpecek mürit tören havasında “Muz yemeye” parolasıyla şeyhin cinsel organını öpmeye götürülüyordu. Tarikatların yapısını ve şeyhe bağlılığın felsefesini bilmeyenlere; okumuş, kültürlü müritlerin bile bu saçmalıklara inanmasını anlamak çok zor gelmektedir. Fakat eğer tarikata girenlerin baştan akıllarını kenara bırakıp, çoğu zaman yarı veya tam kaçık şeyhlere tabi oldukları ve düşünme yerine taklidi ön plana aldıkları anlaşılırsa bu hareketleri de anlaşılabilir. Tarikatlara girenlere verilen tarikat terbiyesini anlamak için bir tarikatta müride uymasının zorunlu olduğu yedi madde diye eline verilen listeyi görelim:

1-) Mürşidine (şeyhine) tam teslim olmak ve hiç kimseyi mürşidinden üstün bilmemek.

2-) Zeki ve idrak kabiliyeti yüksek olmak.

3-) Şeyhinin hizmetinde hareketli ve atılgan olmak.

4-) Sözünde sadık ve güvenilir olmak.

5-) Malı ve mülkünü şeyhinin hizmetine vermek.

6-) Mürşidin (şeyhin) ve tarikatın sırlarını gizli tutmak.

7-) Canını şeyhi yolunda vermeye her an hazır olmak.

SAĞILACAK MÜRİTLER
Biz tarikat mantığı içinde tüm bu maddeleri anladık da bir tek ikinci maddeyi anlayamıyoruz. Hep aklı kenara bırakıp, şeyhe tabi olunmasını isteyen tarikatlar, neden acaba zeka ve idrak kabiliyeti istiyorlar. Herhalde burada beşinci maddede belirtilen mal ve mülkün daha çok elde edilmesi için kullanılacak zeka kastediliyor olsa gerek. Ne de olsa mürit ne kadar kazanırsa, o kadar sömürülebilir!

Muhammed İkbal bu manzaraya “şeyhperestlik” manasına gelen “pirizm” adını takmıştır. Bununla “Allah ne istiyor? Kuran’da ne geçiyor?” mantığı yerine “Şeyh efendi nasıl buyurdu? Bizim tarikatımızda nasıl açıklandı?” yı geçiren zihniyeti anlatmaktadır. İkbal’in diğer bir izahı ise şöyledir: “Tekkelerde benliği yaratmak ve yetiştirmek imkanı kalmamıştır. Bu rutubetli alev, kıvılcım saçmaz.”

Muhakkak ki her tarikat ve her şeyh bir değildir. Bizim asıl karşı olduğumuz tarikatlardaki genel zihniyettir. Kuran’da, bilmediğimiz bir şeyin ardınca gitmememiz, bundan sorumlu olduğumuz geçer (17-İsra Suresi-36). Oysa en düzgün tarikatta bile kişiler şeyhlerine tabi olurlar ve tarikatların akıbeti şeyhin kişiliğine, insafına kalır. İnsanlar bilginin değil, taklidin uygulayıcıları olurlar. Mantık aklı bir kenara bırakmak olunca, saydığımız en kötü örneklerin ortaya çıkışı hiç de sürpriz değildir.

TARİKATLARDA MASALLAR
Şeyhe kayıtsız şartsız itaat tarikatın en önemli şartı olduğundan, bunun sağlanması için müritlere hikayeler anlatılır. Örneğin: “Bir şeyh bir müridine ‘Git babanın kafasını kopar bana getir’ der. Mürit de görünürde çok garip olan bu isteği şeyhine olan güveninden dolayı “Bir hikmeti vardır” diyerek yerine getirir. Bir de bakar ki annesiyle yatarken kopardığı baş babasının değil. Annesiyle zina yapan başka birine ait. Şeyh uzaktan, kerameti sonucu bu olayı görüyor ve müridini denemek için hikmetini açıklamadan böyle bir emir veriyor.” Bu örnek hikayeyle görüldüğü gibi şeyh müride haramı emretse bile onun emrine itaat edilmesi, çünkü bunun muhakkak bir hikmeti olacağı telkin edilir. Oysa bir Müslüman’ın böyle bir şey iddia eden kişiye “Ben böyle bir haramı niye işleyeyim? Allah cana kıymayı haram etmişken benden böyle bir şeyi nasıl istersin?” demesi gerekir. Oysa tarikatlarda şeyhe bu şekilde karşı çıkışlar,
normal olmanın değil, imanı zayıf bir kimse olmanın belirtisi sayılır. Hikayelerle müridi şeyhin robotu yapma tarikatlarda çok sık kullanılan bir yöntem olduğu için meşhur bir hikayeyi daha örnek verelim: “Bir gün Hacı Bektaş Veli’nin çok müridi olmasından rahatsız olan devrin yöneticileri Hacı Bektaş’a gelip bu rahatsızlıklarını, müritlerinin çokluğunu hatırlatıp dile getirmişler. Hacı Bektaş da ‘Rahatsız olmayın benim sadece bir buçuk müridim var.’ demiş. Gelenlere bunu ispat için içeride bir koyun kesen Hacı Bektaş kanını dışarı akıtmış. Müritlerini ise dışarıda toplamış ve tüm müritlerini kesmesi gerektiğini ve sırayla gelmelerini söylemiş. Bir kadın ve bir erkek dışında herkes kaçmış. Erkek bir, kadın yarım sayıldığı için gerçek müritler işte bu bir buçukmuş.” Bu kıssa anlatılıp müritlerden bu gerçek müritler gibi olup şeyhi öldürecek olsa bile kendilerini teslim etmeleri gerektiği öğretilir. Aklı bir kenara bırakan, şeyhi haram olan bir şeyi istese bile vardır bir hikmeti deyip boyun eğen kişiler olarak yetiştirilen müritler, artık şeyhleri nasıl Müslüman olmalarını isterse öyle Müslüman olabilmekte, Allah’ın kitabı yerine şeyhlerine tabi olmaktadırlar. Bu halleriyle şeyhler halkın parasını haksızlıkla yediği söylenen hahamlara ve rahiplere Rab edinilme hususunda da benzerlik göstermektedirler.

Allah’ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da Rabler edindiler.

9- Tevbe Suresi 31


Şeyhe tabiyet Kuran’a tabiyet ile nasıl bağdaşır? Kuran yerine şeyhe tabi olanlar, Kuran’ı ancak ölülerin arkasından hem de bilmedikleri bir dilde okuyanlar, Kuran’ın manası yerine melodisine önem verenler ne yazık ki bu ayetlerdeki uyarıyı anlamamakta, Kuran’ı rehber kitap olarak değil ölülerin arkasından okunan okuma kitabı olarak görmektedirler.

RABITANIN ABUKLUĞU
Tarikatlardaki en garip olaylardan biri de şeyhe rabıtadır. Türkiye’mizde en yaygın tarikat olan Nakşibendiliğin de en önemli uygulamalarından biri olan rabıta şöyle yapılır: Mürit abdestli olarak, kıbleye dönerek yere oturur. Şeyhinin iki kaşının ortasını hayalinde canlandırarak Allah’ı zikreder. Rabıtayla şeyh ile mürit arasındaki sürekli beraberlik sağlanır. Fotoğrafın icadından sonra rabıtayı fotoğrafa bakıp yapan modern (!) Nakşibendiler de mevcuttur. Bu uygulama kadar acayip olan bir izah ise şöyledir: “Rabıtasız zikir yerine, zikirsiz rabıta tercih edilir. Zikir ve rabıtadan birini terketmek zorunda kalırsak zikri terketmek daha uygundur. Çünkü zikirsiz rabıta erdirir, fakat rabıtasız zikir erdirmez.” Günümüzde yaygın olarak yapılan bu uygulama, tarikatlar konusunu niye ayrı bir başlıkla incelediğimizin sebeplerinden biridir. Bize göre en kibar ifadeyle saçmalık olarak değerlendirdiğimiz bu uygulama, Kuran’ın diniyle hiçbir şekilde bağdaşmaz.

Tarikatlarda kullanılan bazı temel deyimlerin Kuran’daki kullanılışlarına baktığımızda, aradaki uçuk farkı, alakasızlığı farkederiz. Örneğin “şeyh” kelimesi Kuran’da “ihtiyar adam” manasında kullanılmıştır (Bakınız 11-Hud Suresi 72, 12-Yusuf Suresi 78, 28-Kasas Suresi 23,40-Mümin Suresi 67). Kuran-ı Kerim’de “veli” kelimesi ise “dost, yakın” gibi manalarda kullanılır. “Evliya” kelimesiyse bu kelimenin çoğuludur. Kuran’a göre her Müslüman Allah’ın velisidir, Allah da onların velisidir (Bakınız 2-Bakara Suresi 257,3Ali İmran Suresi 68, 5-Maide Suresi 55, 7-Araf Suresi 196,9-Tevbe Suresi 71). Kafirler ise şeytanın velisidir, tüm Kafirler de birbirinin velisidirler (Bakınız 4-Nisa Suresi 119, 4-Nisa Suresi 76, 7-Araf Suresi 27, 16-Nahl Suresi 16). Mutlak anlamda gerçek dost sadece Allah’tır. Tüm dostlar ona nispetledir. O halde ondan başka gerçek veli yoktur (Bakınız 2-Bakara Suresi 107, 9-Tevbe Suresi 116, 25-Furkan Suresi 18, 39-Zümer Suresi 3, 42-Şura Suresi 9). Görüldüğü gibi Kuran’da 80’den fazla yerde geçen “veli” veya “evliya” kelimeleri hiçbir yerde günümüzde halka takdim edilen süpermen insanlar manasında kullanılmamıştır. Bu evliyaların, şeyhlerin gösterdiği olağanüstü haller manasında “keramet” kelimesinin kullanıldığına da Kuran’da rastlamıyoruz. Bu kelimeyle aynı “KRM” kökünden bir çok Şil Kuran’da geçer ve bu kelimelerle Allah’ın cömertliği, verdiği rızıkların bolluğu anlatılır ama süper adamların süper olağanüstülükleri anlatılmaz (Bakınız 27Neml Suresi 40, 8-Enfal Suresi 4, 17-İsra Suresi 70, 36-Yasin Suresi 11).

Tarikatlardaki dönmelerin, semanın, musikinin dinin bir parçası olduğu iddia edilmediği sürece hiçbir zararı olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü Kuran bunları ne yasaklamıştır, ne de emretmiştir. Yeter ki bu uygulamalar ibadet olarak takdim edilmesin. Fakat ne yazıktır ki birçok tarikatta bu tarz uygulamaların adeta dinin bir uygulaması gibi tanıtıldığına tanık olmaktayız. Bizim de karşı olduğumuz budur. Yoksa Müslümanlar elbette ki vakışar, dernekler gibi kurumsal yapılar kurabilir, bunların içinde bir hiyerarşi oluşturabilirler. Tüm bu kuruluşlarda şiir okunması, müzik dinlenmesi, sema, sanat, toplantı, gösteri yapılması da normaldir. Fakat anormal olan insanları tartışılmaz ilan etmeleri; ister iyi, ister kötü olsun tarikatların kendilerini ve Kuran’da yer almayan uygulamalarını dinin bir parçası gibi göstermeleridir.

Tarikatların diğer bir zararı ise dinimizi bir çile dini gibi tanıtmaları olmuştur. Hindu anlatımlarını ve Hindu tarikatlarını andıran suni çilelerle, müritleri terbiye edeceğini söyleyen tarikatlar; insanları karanlık odalarda uzun süre aç, susuz bırakıp, onlara acı çektirip, bir çok kişinin ruh dengesini bozmuşlardır. Ruh dengesi bozulan bu insanların gördüğü halusinasyonlar ise, bu kimselerin üstünlüğüne, evliya olduklarına yorumlanmıştır. Oysa Kuran’da hiçbir Peygamber’in, hiçbir kimsenin, kendisine böyle suni çileler çektirip, kendi kendine işkence etmesi geçmez. Kuran’a göre Allah gerekirse imtihan için zorluk verir ve bu zorluk her ne olursa olsun Müslüman buna katlanır. Fakat bu zorlukları Allah hayatın doğal akışında insanın karşısına çıkarır; yoksa çile olsun diye, zorluk olsun diye insanın kendisine işkence etmesine dinimizin tek kaynağı olan Kuran’da rastlamayız.

EFENDİLERİN KUYRUĞUNA TAKILMA
Ve derler ki: “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de, böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.”

33- Ahzab Suresi 67

Geleneksel İslam’ın uygulayıcısı, atalarından miras kalan mezhebine hiçbir akılsal kritere dayanmadan uyar. Mezhebin bu tabileri, mezhep büyüklerinin ne kadar zeki, ne kadar üstün ahlaklı olduklarına dair hikayeler anlatarak bağlılıklarını meşrulaştırmaya çalışırlar. Bu şahıslara göre büyükleri (mezhep imamları) her şeyi düşünmüştür. Onlara uymak yeterlidir, onların karar verdiği bir konuda düşünmek, tartışmak, sorgulamak edepsizliktir. Geleneksel İslamcıların dini direkt öğrendiği bir kaynaksa tarikattaki şeyhleridir. Tarikattaki bu şeyhlere de çoğu zaman “efendi”, “efendi hazretleri”, “hocaefendi” gibi lakaplar takılır. Vefat etmiş mezhep imamlarına karşın bu efendiler yaşayan dini kaynaklardır. Bu büyüklere ve efendilere uymaktaki temel mantık aynıdır: Düşünmeden tabi olmak, sorgulamamak, aklı çalıştırmadan onların aklına güvenmek. Oysa Kuran’ın alıntıladığımız ayetinde görüldüğü üzere, birçok insanın doğru yoldan sapmasının sebebi büyüklerine, efendilerine körü körüne bağlanmalarıdır. Aklı çalıştırmanın yerine taklidi ön plana çıkartan; atalara uyarak yol bulmanın, çoğunluğun tercihine bakarak yol bulmanın ve efendilere, büyüklere teslim olarak yol bulmanın hiçbirini Kuran kabul etmemektedir. Kuran dinin kaynağı olarak kendisinden başka ne bir efendiyi, ne bir mezhebi, ne bir hadisi, ne de herhangi bir tarikatı belirtmez. Kuran’a göre doğruya ulaşma aklı dışlamayla değil; aklı kullanma, düşünme faaliyetiyle gerçekleşir.

Kuran’ı okuyup düşünmüyorlar mı?

4- Nisa Suresi 82

Ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.

38- Sad Suresi 29


... Size ayetlerimizi açıkladık, belki akıl erdirirsiniz.

3- Ali İmran Suresi 118

ŞEYHLERİ UÇURAN MÜRİTLER
Ölen şeyhlerin kabirlerinde yapılan garip hareketler, bez bağlamalar,eğilmeler, secdeler de başlı başına bir rezalet tablosudur. Şeyhlerin bir kısmının ölmeden tarikatın devamını oğluna, damadına, kardeşine bırakıp, bu manevi ve maddi sömürü çarkının aile tekelinde tutulması da sayısız garipliklerin bir halkasıdır. Oysa dinimize göre emanet ehline verilir, kan bağı olana değil. Müritlere bile layık görülen evliyalık mertebeleri, şeyhlere çok daha abartılı bir şekilde verilir. Şeyhlerin kerameti diye öyle hikayeler anlatılır ki;
Kuran’da anlatılan birçok Peygamber mucizesinin bile bu kerametler kadar olmadığı görülür. “Şeyh uçmaz, mürit uçurur.” deyimiyle halkın arasında ifadesini bulan bu gerçek, ayrı tarikatın müritlerinin birbirlerine karşı hava atma mekanizmalarıdır. En çok ve en büyük kerameti gösteren şeyhin müridi olmanın gururunu tatmak isteyen müritler, böylece her seferinde şeyhlerini diğer şeyhten biraz daha fazla uçurarak bu yarışı karşılıklı devam ettirirler. Hayvanları, insanları canlandıranlar; denizlerin, okyanusların üstünde yürüyenler; aynı anda bir sürü yerde gözükenler; neler vardır, neler... Süpermen şeyhler kalpleri bilir, uzaktan kumandalı yönlendirmelerde bulunur, bir bakışıyla hidayete erdirir, dilediğini cin veya diğer yöntemleriyle çarpar, üfürüğü, tükürüğü, nefesi ile şifalar saçar, dokunuşlarıyla alemlere nurlar yağdırırlar! Şeyhler bunları yapınca müritlerin ne haddine düşer şeyhe itiraz, şeyhin lafını tartışma, aklını kullanma! Müridin en iyisi gözü kapalı itaat eden ve itaati en çok olandır.

Müslümanlığa geçişinin en başında bu tarikatlara kapılan Türk halkı, ne yazık ki hala araştırma, akletme yerine taklidi, tabi olmayı getiren bu tarikatların düşünceye vurduğu zincirlerden kurtulamamaktadır. Körü körüne itaat, hayatın zevklerinden kendini soyutlama, az gülme, bireysel zekayı az geliştirme gibi özellikler tarikatların verdiği zihniyetin sonuçlarıdır. Hatta tahminimizce bir araştırma yapılsa; bugün halkımızın, belli liderleri tartışmasız önder kabul
etmelerinin kökündeki sebeplerinden biri olarak tarihimizde uzun ve derin etkisi olan tarikatlara, şeyhlere körü körüne uymayı buluruz. “Karı gibi gülmek” gibi hayattan gülerek zevk almayı, neşeli olmayı hoş karşılamayan deyimlerin çıkış sebeplerinde de Osmanlı döneminde yıllarca devam etmiş tarikat terbiyesini bulabiliriz. Kanaatimizce tarikatların verdiği bu terbiye geleneğe dönüşerek, günümüzde tarikatla alakası olmayanların bile yaşamlarında, farkında olmamalarına rağmen derin etkiler bırakmıştır. Çilede medet ummayı ve bir insanı aşırı yüceltip, araştırmadan o insana bağlanmayı gerektiren tarikatlar, Kuran’ın istediği aklını çalıştıran insan modelinin önünde en önemli engellerdir. Kuran’a gidip, Kuran dışında tüm dini kaynakları, hadisleri, ilmihal kitaplarını, mezheplerin dinini Kuran’ın önünden süpürmek, nasıl Kuran’ın dininin ortaya çıkmasının bir şartıysa, aynı şekilde tarikatlar da Kuran’ın dininin ortaya çıkıp, dini, şeyhlerin tekelinden kurtarmak için, süpürülmesi gerekenler listesine dahil edilmelidirler. Böylece dinimizin bağlıları Peygamberimiz’in ve daha sonra 4 halifenin döneminde olduğu gibi, Kuran dışında kaynak kitabı olmayan, cami dışında tekke, zaviye gibi alternatif kutsal kurumları olmayan, şeyh gibi Allah’la kul arasında aracılık yapan ruhban sınıfı tanımayan, Allah dışında hiçbir varlığa teslim olmayan, kalple beraber aklını da çalıştıran; salt
Allah’a kul olan kullar olacaklardır.

Haberin olsun, halis din yalnızca Allah’ ındır. O’ndan başkalarını evliyalar edinerek “Biz bunlara yalnız bizi daha fazla Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz.” diyenlere gelince, Allah tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmünü verecektir. Şu bir gerçek ki Allah yalancı, inkarcı kişiyi doğru yola iletmez.

39- Zümer Suresi 3

Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka evliyaların ardına düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

7- Araf Suresi 3

http://www.kurandakidin.com/bolumler/15-tarikatlar.asp



TEK TEK CEVAP VERECEĞİM....

ÖNCELİKLE KAYNAK ALINAN SİTENİN NASIL BİR SİTE OLDUĞUNU...

ALLAH'IN EMRİ OLAN BAŞÖRTÜSÜNÜ BİLE "KURANDA BÖYLE BİRŞEY GEÇMİYOR" DİYE İBARET ALINAN KAYNAĞIMI İNSANLARA YUTTURTMAYA ÇALIŞIYORSUN RAMO...

DİYANETİN VAR DEDİĞİNİ SENİN GÖSTERDİĞİN SİTEYEMİ İNANACAĞIZ RAMO...

BURADAN BOZACININ ŞAHİDİ ŞIRACI MİSALİ GELDİ AKLIMA....

SENİN KAYNAK GÖSTERDİĞİN SİTEDE http://www.kurandakidin.com/bolumler/22-basortusu-ve-kapanma.asp "[COLOR="red"]KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR [/COLOR]" DİYOR...

AMA DİYANET NE DİYOR ?
BİR BAKALIM...
98099.jpg


DİN İşleri Yüksek Kurulu’nun 03 Şubat 1993 tarihli kararında, başörtüsüyle ilgili olarak Nur Suresi’nin 31. ayetinde örtünmenin tarifinin yapıldığı bu ayete göre de örtünmenin Allah’ın bir emri olduğu vurgulanıyor. Kararda bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir ayet veya işaret değil, İslam Dini’nin bir hükmü olduğu ifade ediliyor. Laikliğin devletin temel ilkelerinden biri olduğu da vurgulandığı kararda Anayasa’nın 10. ve 11, maddelerine atıfta bulunularak kadınların tesettüre uymalarının sınırlandırılmasının kişi hak ve hürriyetlerine müdahale olarak değerlendiriliyor. Örtünmenin Cumhuriyet’e, kamu düzenine ve Atatürk ilkelerine aykırılığının da söz konusu olmadığına vurgu yapılarak, Atatürk’ün şu sözü hatırlatılıyor: ‘Eğer kadınlarımız Şer’in tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettiği tavru hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, ictimaiyyat hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı dahi takdirden meni nefs edemez.'


ŞİMDİ SÖYLERMİSİN BANA RAMO...

SENİN GÖSTERDİĞİN SİTEYEMİ İNANALIM....

YOKSA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA MI....

KİME İNANALIM....

SENİN BİZE KAYNAK DİYE YUTTURTMAYA ÇALIŞTIĞIN SİTE BAŞÖRTÜ YOK DİYOR AMA BU ÜLKENİN EN İYİ DİN ALİMLERİNİN BULUNDUĞU KURUM OLAN DİYANET VAR DİYOR...

İŞTE İKİYÜZLÜLÜK SİTELERLE BÖYLE OLUYOR...


SONRADA DOĞRUNUN YANLIŞ OLARAK AKTARILDIĞI BİR SİTEYİ BİZE "TARİKATLAR" BÖYLEDİR ŞÖYLEDİR DİYE GETİRMEYE ÇALIŞIYORSUN...

keşke onun yerine LIONS kulübünün kaynaklarını getirseydin ramo... Daha inandırıcı olurdu...

Peygamberimiz’in tek mürşit olduğu, tartışılmaz tek kişi olarak yaşadığı dönemde İslam’ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti, kurum olarak ise bu faaliyetler camide gerçekleştirilirdi. Peygamber’in sağlığında, hatta 4 halife döneminde cami dışında tekke, dergah, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı bu tekkelerin, dergahların üyelerinin bile ortak kabulüdür. İlk tekkenin hicri 150, miladi 760 yılları civarında Şam yakınlarında kurulduğu genel kabullerden biridir. Fakat tekkelerin yayılması yüzlerce yıl sonraya rast gelecektir. Tekkelerin ilimler akademisi, askeri hizmet, hatta hastaların tedavisi gibi birçok güzel hizmette kullanıldığı da bir gerçektir. Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı, yanan tekkesinin yerine yenisini yaptırmamış ve kendisinden evvel asırlarca yaşayan tekkelerin kapanması gerektiğini ve tüm yeryüzünün adeta bir tekke gibi kullanılıp, Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.


İlk tekkenin Remle'de Hâce Abdullah Ensarî tarafından kurulmasından (Süleyman Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, İstanbul 1969, 10) kısa bir müddet sonra her tarafta yayılan ve dolayısıyla daha sonra kurulan Müslüman devletlerin kuruluş faaliyetlerinde bulunan tekkeler, Türklerin Anadolu'ya gelip yerleşmesinde de büyük ölçüde rol oynadılar. Keza, Anadolu'nun İslamı kabülünde de bunların rolü inkâr edilemeyecek kadar büyüktür (Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, İstanbul 1974, 1, 38).

İslâm ülkelerinde tarikat mensuplarının oturup kalkmalarına, zikr ve ibâdet etmelerine mahsus bu müessese, Farsça "Tekye" kelimesinden gelmektedir ki çoğulu "Tekâya"dır. Mısır Mevlevî Şeyhi Azmi Efendi, "Nuhbetu'l-Adâb" adlı eserinde bu müesseselerin kuruluş gayesini şöyle açıklar: "Tekâya, ilim ve fen tahsil ederek, dünya alâkalarından el çekenler ve ruhâni seyr ve terakkıyata çalışanlar için bina olunduğundan ilimde behresi (nasibi, payı) olmayan cahiller evvela ilim tahsili için medreseye gönderilmeli yahut tekkede talim ve tedrise muktedir zatlar tarafından okutulmalıdırlar" (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 445).

Müslüman toplumların ekonomik ve sosyal yapısının teşekkülünde hariç vazifesi gören bu teşkilâtın, son zamanlarındaki durumlarına bakıp bunların devamlı böyle olduğunu zannetmek, doğru değildir. Nitekim, M. Cevdet bu mevzuya temasla "Son zamanlardaki tereddisine bakıp ta tekkelerin daim öyle olduğuna hükm etmemelidir. Dört mevsimden Sonbahara bakarak İlkbaharda da ortalığı yapraksız ve yeşilliksiz sanmak doğru olmadığı gibi, kemâl zamanlarında tekkeler, ruhları çok terbiye etmiştir. Eskiden tekkeler, edebiyat, musikî ve tarih ocakları idi. Hayatın ızdırabını dindirmek ihtiyacında olanlar oralara koşar, nefis bir ahengin şelâlesi altında ruhlarını yıkar, tesellikâr söz ve tarihî menkıbelerle yeniden canlanırlardı. Hâsılı tekkeler, ye's ve mahrumiyet ile canına kıyacak insanların, yeniden tamir gördüğü yerlerdir" diyerek bir gerçeği ifade eder.

Psikolojik, pedagojik ve tıbbî meselelere varıncaya kadar geniş bir hizmet sahası olan tekke, o devrin mektebidir, hastahanesidir, spor okuludur, dinlenme kampıdır, beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ve fikir ocağıdır, moral kaynağıdır. Velhasıl tekke, insanların hayır ve faydasına olan şeydir.

Tarih boyunca tekkelerin icra ettiği fonksiyonu şöylece özetlemek mümkündür:

1. Tekkeler, özellikle kuruluş yıllarında, şeyhler tarafından seçilen yerlerde kuruluyorlardı. Bundan dolayı onlar, etraflarındaki insanların mânevî ihtiyaçlarını temin ederek, bölgelerinin insanlarına sahip çıkıyorlardı. Böylece Kur'an'ın tavsiye ettiği bir metod olan hikmet ve güzel öğütle insanları dine ve hakikata çağırıyorlardı.

2. Bilhassa Osmanlı'larda, tekke ve zâviyelerin bir kısmı devlet tarafından, yolculuk ve ulaşım için tehlikeli olan yerlerde tesis ediliyordu. Bu bakımdan, dağlarda, korkunç boğaz ve geçitlerde tesis edilen tekkeler, askeri sevk ve idareyi kolaylaştırmak, ticarete engel olabilecek eşkıya vs. gibi kimselere mani olmak için birer jandarma karakolu vazifesi de görüyorlardı. Böylece tekkeler, kar ve yağmurlu günlerde yolcular içinde bir sığınak oluyordu.

3. Oturma merkezlerinde (meskûn mahal) kurulan tekkelerin gördüğü önemli hizmetlerden biri de kültür iletişiminin, halk arasındaki birlik ve sıhhatli bir haberleşmenin sağlanması idi.

4. Tekke ve zaviyelerin zaman zaman ruh ve sinir hastalıkları için tedavi merkezi olarak da kullanılmaktaydı. Daha çok telkin ve irşad yolu ile hizmetlerini sürdüren bu şifa yurtları, çoğu zaman bir şeyhin önderliğinde, toplumun bu sahadaki yaralarına çareler arıyordu (Geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, Tekke ve Zaviyeler, İstanbul 1977, 120-128).

Çeşitli yönleri ile insanlara hizmette bulunan tekkeler, Osmanlılar döneminde tamamıyla vakıflara bağlıydılar. Vakıflar tarafından geliri temin edilen tekkeler malî yönden sıkıntı çekmezlerdi. Ayrıca devlet, bunlara yardımda bulunuyordu. Hatta, tekkelere bağlı bulunan vakıf araziden vergi almamak suretiyle bu yardım sahası daha da genişletilmişti.

Tekkeler, insanlara sundukları hizmetlerin yanı sıra, dervişlerin devamlı olarak ikamet ettikleri ve tarikata intisâb edenlerin, zikir ve merasimi toplu olarak yaptıkları yerlerdir. Bu sebeple tekkeler mimari yapı olarak şu kısımlardan oluşmaktaydılar: Semâhane, çilehane, türbe, derviş odaları, selâmlık, harem, mutfak ve kiler, kahve ocagı (Celal Es'ad, Türk Sanatı, İstanbul 1928, 100-101).

Türkiye'deki tekkeler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İslâm dini aleyhindeki faaliyetleri çerçevesinde çıkarılan bir kanunla 30. 11. 1925 yılında kapatıldı.
kaynak


ramo, Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı,

GELECEĞİ BİLMEK KİME MAHSUSTUR....

PEYGAMBERMİDİRKİ GELECEK KENDİSİNE BİLDİRİLSİN....

BUNU HANGİ KAYNAK TAN ALIYORSUNUZ... KUŞADALI İBRAHİM'İN DEDİĞİNİ YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'TEN...

KAYNAK NE MÜKEMMEL DEĞİL Mİ?

Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.

BİRKAÇ MÜSLÜMAN BİR ARAYA GELİPTE CAMİNİN DIŞINDA BİR YERDE, BİR ARKADAŞININ EVİNDE BİR ARAYA GELİPTE DİNİ İBADETLERİNİ YAPAMAZMI?
YAPTIĞI ZAMAN DİNİN DIŞINAMI ÇIKMIŞ OLUR...

CAMİİLER, MÜSLÜMANLARIN TOPLU OLARAK İBADET ETTİKLERİ YERDİR...

FERDİ OLARKA 3-5 KİŞİ BİR ARAYA GELDİĞİ ZAMAN İBADET ETMEK İÇİN SADECE CAMİYEMİ GİTMEK GEREKİR... İSLAM DİNİ CAMİNİN DIŞINDA BİR YERDE İBADET YAPAMAZMISINIZ DİYOR...

ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ?
“Tarik” Arapça “yol” demektir. Bundan türetilen “tarikat” ise “yol, yöntem, usul, tarz” manalarına gelir. Tarikatlar Allah’a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir şeklinde yumuşak izahlarla tarikat bağlılığını açıklayan tarikatçılar vardır. Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır. Şimdi sormak lazım yüzlerce yıl tarikatların yokluğunda Müslümanlar eksik Müslümanlar olarak mı yaşadılar? Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı? Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu? Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda keŞl olduğu tek insandır. Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir. (Mehdi ve İsa’nın gelişi ile ilgili inançlar için 20. Bölümü okuyunuz.) Her şehirde, kasabada veya mahallede bahsettiğimiz tiplere rastlayabiliriz. Bunların çoğu paranoyak hezeyanları olan, insanların hem ruh dünyasını, hem de kesesini zarara uğratan kişilerdir. Bu tavırlarıyla Kuran’ın bize anlattığı sahtekar Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki karşılığı bu şeyhlerdir.

Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler.



Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır.


kurtuluş şartı gibi sunmaktadır...

Kim sunmaktadır.. Tarikatlar...

Ali oğlu Mehmetin tarikatımı yok TARİKATLAR...

hangi tarikattan hangileri, isim ver bunu sunuyor...

Ortada iddia var, ıspat varmı...

"Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır..."

Aklı selim olan bir müslüman bunu yutarmı, bir insannın şeytanlaşması için neler gereklidir...

Kaldıki islamın feyzini almış bir alim "İSLAMİYETTE ZORLAMA OLMAYACAĞINI é senden benden daha iyi bilir...

ÇÜNKÜ İSLAMİYETİN ÖZÜ GÜZELLİKTİR....

BURADANDA ŞUNU ANLIYORUZKİ İFTİRA VAR AMA ISPAT YOK...

YANİ ÇAMUR AT İZİ KALSIN....


Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu?


Bu topraklarda neden DİN ALMİLERİ yatmaktadır?

Hiç sordunmu kendine....

neden anadolnunu her köşesinde saysızı din alimleri bulunuyor...

Elma armut toplamak içinmi sence...

bunun cevabını verdiğni zaman sorunun cevabınıda almış olursun....

Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı?

KENDİN PİŞİR KENDİN YE...

HEM İFTİRA AT TARİKATLAR BÖYLEDİR DE SONRADA BUNU CEVAPLAMASINI BEKLE...

NE KADAR GÜZEL KARLAAMA DEĞİLMİ?


Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda keŞl olduğu tek insandır.


PEKİ ÖYLEYSE NEDEN ALLAH'ÎN KİTABI OLAN KURANDA EMİR OLUNAN BAŞÖRTÜYÜ BU SUALLERİN ALDIĞIN SİTEDE NEDEN YOK DİYE GÖSTERİLİYOR....


Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir.


İSİMLER ALALIM LÜTFEN...

HANGİ TARİKAT ÜRETTİĞİ KİŞİ "NASIL KİŞİYİ ÜRETİYORLARSA" TARTIŞILMAZ KİŞİ İLAN ETMİŞ...

YANBİ PEYGAMBERMİ İLAN ETMİŞLER KENDİLERİNİ...

DİNİ KONUDA AZDA OLSA BİR MÜSLÜMANIN KİMİN CENNETE GİDEBİLECEĞİ, KİMİN CEHENNEME GİDEBİLECEĞİNİ BİLMESİ GEREKİR...

BU YÜZDEN YANIMDAKİLER CENNETE DİĞERLERİ CEHENNEME DEMEK MANTIKLI GLEMEZ BANA...

BU ANCAK ÜÇKAĞITÇILARIN İŞİ OLUR...

BÖYLE DENMİŞSE HANGİ TARİKATTA BU OLAY YAŞANMIŞTIR...

HEPSİ DEYİP KISA CEVAP VERME... HEPSİ BÖYLESYSE BİR TNAESİNDE BU YAŞANMIŞ VE GÜN YÜZÜNE ÇIKMIŞ DEMEKTİR...


HANGİ TARİKAT LİDERİ KENDİSİ MESİH İLAN ETMİŞ...

GEÇMNİŞTEN BERİ GELEN HEPSİ KENDİLERİNİ MESİHMİ İLAN ETMİŞLER...



ŞEYHE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT
Tarikatların en önemli kurallarından biri müridin kendisini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi bırakmasıdır. Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. Üstelik kişi aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı mertebeye gelmektedir. Bu yüzden bizi tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman “aklı bırakma prensibi” kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “ Ben bilmem, şeyhim bilir. Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti.” izahlarıyla şeyhin en saçma izahlarını bile yutmaktadır. Yakın zamanlardan trajikomik birkaç izaha yüzlerce tarikat bağlısının sırf şeyhleri dedi diye nasıl inandıklarını örnek verebiliriz. Birinci şeyhin Amerika’ya kızıp nasıl uzay mekiğini düşürdüğünü şeyhin müritleri büyük bir gururla anlatıyorlardı. İkinci şeyhin ise Kıbrıs’ta duyulan ve başta nedeni çözülemeyen gürültüyü ejderha ilan etmesini en okumuş müritleri bile hemen kabul etmişlerdi. Üçüncü şeyh ise nefislerinizi terbiye edeceğim diyerek müritlerine cinsel organını öptürüyor, cinsel organı öpecek mürit tören havasında “Muz yemeye” parolasıyla şeyhin cinsel organını öpmeye götürülüyordu. Tarikatların yapısını ve şeyhe bağlılığın felsefesini bilmeyenlere; okumuş, kültürlü müritlerin bile bu saçmalıklara inanmasını anlamak çok zor gelmektedir. Fakat eğer tarikata girenlerin baştan akıllarını kenara bırakıp, çoğu zaman yarı veya tam kaçık şeyhlere tabi oldukları ve düşünme yerine taklidi ön plana aldıkları anlaşılırsa bu hareketleri de anlaşılabilir. Tarikatlara girenlere verilen tarikat terbiyesini anlamak için bir tarikatta müride uymasının zorunlu olduğu yedi madde diye eline verilen listeyi görelim:



EVET.... ŞÖYLE BU YAZIYI OKUDUKTAN SONRA BİRAZ GÜLÜP KEYDFİMİZ YERİNE GELSİN....

SAPIKLAŞMIŞ BİR KAÇ İNSANIN YAPTIĞINI DİN ADINA YUTTURARAK BİTÜN İSLAM ALEMİNE MAL ETNMEYE KALKIŞANLARDANMISINIZ...

FETOŞ FETOŞ FETOŞ DEYİPTE ANTİ FETOŞ EKİBİ KURULDU BU SİTEDE..

NEDEN FETHULLAH GÜLENİ SEVMİYORLAR...

EN DOĞAL HAKLARI SEVİP SEVMEMEK...

AMA BU SEVMEYEN İNSANLAR SENİN ANLATTIKLARINDAN BŞİR TANESİ OLMUŞ OLSAYDI ŞİMDİ SERBEST KÜRSÜ ONLARCA PAYLAŞIMDA OLMUŞ OLURDU....

BAKALIM NE YAZMIŞSIN...


HANGİ AKILLI MÜSLÜMAN Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. BUNA İNANIR....

AKILLARINI BIRAKIP ŞEYHLERE TABİİ OLMASI...

BRE ADAM İSLAMÖ DİNİ AKLAM VE MANTIĞA UYGUN EN UYGUN DİNKEN SEN DİN ADINA AKLINI KULLANMAMASINI İSTİYORSUN...

BUNUDA TARİKATLAR YAPIYOR DİYORSUN....

HANGİ TARİKAT BUNU YAPMIŞ DESENE...

Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır.

İSA MESİR BAŞKA BİLDİĞİNİZ BİRŞEY YOKMU SİZİN.... BÖYLE YAPARAK MADDİ AÇIDAN SÖMÜRÜYORMUŞ....

DİNE YAPILAN İLAVE EKSİLTME BRE CAHİL ADAMLAR, ALLAH KATINDA HAK DİN OLAN İSLAM DİNİNDE NE BİR EKSİLTEM NEDE BİR ÇIKARTMA OLMUŞTUR...

KURANI KERİMİN TEK HARFİ DĞEİŞMEMİŞTİR, NEDEN CAHİLLER?
ÇÜNKÜ YARADAN İSLAM DİNİNİ KİTABINI KORUMAYA ALMIŞTIR...
DİNİMİZDE BÖYLECE KORUMA ALTINDADIR...
UYGULARSIN UYGULAMAZSIN O AYRI O KENDİ İRADENE KALMIŞTIR...
AMA CAHİL ADAM İSLAM DİNİN EKSTA BİRŞEY SOKULMAMAMIŞTIR..
ŞÜPHESİZ BU İŞİNE GELMEYENLER CÜMLELERİDİR...
 
Allah ile kulun arasına kimse giremez zaten...
bu mantığınıza baktığınız zaman imamında olmaması gerekir....

Klasikleşmiş kelimelerden kurtulun....


rebeka yazdıklarına cevap vermeye gerek bile duymuyorum .

yazdıklarıma cevap veremiyorsun emrah çünkü bir söylediğin bir söylediğini tutmadığını gösterdim...

Hayatında görmediğin tilloyu,

Hayatında bir tanesiyle konuşmadığın tilloluyu bilmediğin halde ÖNYARGILI olarak hemen iftira atıyorsun...

Nasıl bu fikire sahip oldun dediğm zamanda "sana cevap vermeye gerek bile duymuyorum" diyorsun...

Neden cevap veremiyorsun...

işinize geldiği zaman HOŞ cevaplar, İşinize gelmediği zaman NAHOŞ cevaplar...


cemaatlerin içinde dinin dışına çıkanlar yokmu var elbette...

tıpkı Atatrürkçüyüm deyipte Atatürkçülükte eseri olmadığı insanlar gibi...

tıpkı Atatürkçüyüm deyipte ATEİSTLERE önderlik yapanlar gibi....

her toplumda her platforumda değişik insanlar var ama....

birileri DİN dediği zaman neen tüyleri diken diken oluyor...

bunu iyi irdelemek gerekiyor...



"ben anca onların ellerinde bulunan ama bir çoğunun anlamadığı kurana saygı duyarım . "

Bir çoğunun anlamadığını iddia ediyorsun...

Bu adamlar bir çokları Kuranı anlammamışsa KAFİR olmuyorlarmı?

Sen ALLAH mısınki bu insanların ANLAMAYIPTA KAFİR oldukları kanaatine varıyorsun...

Sadece bir tanesini bile bilmeden iftira attığıun bu insanların anlamadıklarına uzaydan mı karar verdin emrah...


organizasyonu yapan ve kendi amellerine alet eden şeylere şıhlara ise saygı duymam .

ama bir çoğuyla tanıştım... görüştüm... inceledim...

hiçbir cemaaete mensup olmadım.... Ama hiçbirine çamur atmadım....

Senin ŞEYH ŞIH dediklerinin içinde Alim olanda var, Alimliğin yanmından geçmeyen insanlarda var...

soruyorum sana emrah kaç tane ŞEYH ŞIHla görüştünde hepsinin kendi amellerine alet ettiğini gördün...

KULAKTAN DOLMA BİLGİLERLE YANIMA GELME EMRAH....

ISPATLAYAN BELGELERLE YANIMA GEL CEVAP VER...


bak beğenmediğin sadece tillodan bir sayfa.... neden tilloda o alimler in var olduğunu tillonun nasıl bir yer olduğunu bari buradan anlamış olursun... tıkla ve gör





TEK TEK CEVAP VERECEĞİM....

ÖNCELİKLE KAYNAK ALINAN SİTENİN NASIL BİR SİTE OLDUĞUNU...

ALLAH'IN EMRİ OLAN BAŞÖRTÜSÜNÜ BİLE "KURANDA BÖYLE BİRŞEY GEÇMİYOR" DİYE İBARET ALINAN KAYNAĞIMI İNSANLARA YUTTURTMAYA ÇALIŞIYORSUN RAMO...

DİYANETİN VAR DEDİĞİNİ SENİN GÖSTERDİĞİN SİTEYEMİ İNANACAĞIZ RAMO...

BURADAN BOZACININ ŞAHİDİ ŞIRACI MİSALİ GELDİ AKLIMA....

SENİN KAYNAK GÖSTERDİĞİN SİTEDE http://www.kurandakidin.com/bolumler/22-basortusu-ve-kapanma.asp "[COLOR="red"]KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR [/COLOR]" DİYOR...

AMA DİYANET NE DİYOR ?
BİR BAKALIM...
98099.jpg


DİN İşleri Yüksek Kurulu’nun 03 Şubat 1993 tarihli kararında, başörtüsüyle ilgili olarak Nur Suresi’nin 31. ayetinde örtünmenin tarifinin yapıldığı bu ayete göre de örtünmenin Allah’ın bir emri olduğu vurgulanıyor. Kararda bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir ayet veya işaret değil, İslam Dini’nin bir hükmü olduğu ifade ediliyor. Laikliğin devletin temel ilkelerinden biri olduğu da vurgulandığı kararda Anayasa’nın 10. ve 11, maddelerine atıfta bulunularak kadınların tesettüre uymalarının sınırlandırılmasının kişi hak ve hürriyetlerine müdahale olarak değerlendiriliyor. Örtünmenin Cumhuriyet’e, kamu düzenine ve Atatürk ilkelerine aykırılığının da söz konusu olmadığına vurgu yapılarak, Atatürk’ün şu sözü hatırlatılıyor: ‘Eğer kadınlarımız Şer’in tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettiği tavru hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, ictimaiyyat hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı dahi takdirden meni nefs edemez.'


ŞİMDİ SÖYLERMİSİN BANA RAMO...

SENİN GÖSTERDİĞİN SİTEYEMİ İNANALIM....

YOKSA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA MI....

KİME İNANALIM....

SENİN BİZE KAYNAK DİYE YUTTURTMAYA ÇALIŞTIĞIN SİTE BAŞÖRTÜ YOK DİYOR AMA BU ÜLKENİN EN İYİ DİN ALİMLERİNİN BULUNDUĞU KURUM OLAN DİYANET VAR DİYOR...

İŞTE İKİYÜZLÜLÜK SİTELERLE BÖYLE OLUYOR...


SONRADA DOĞRUNUN YANLIŞ OLARAK AKTARILDIĞI BİR SİTEYİ BİZE "TARİKATLAR" BÖYLEDİR ŞÖYLEDİR DİYE GETİRMEYE ÇALIŞIYORSUN...

keşke onun yerine LIONS kulübünün kaynaklarını getirseydin ramo... Daha inandırıcı olurdu...

Peygamberimiz’in tek mürşit olduğu, tartışılmaz tek kişi olarak yaşadığı dönemde İslam’ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti, kurum olarak ise bu faaliyetler camide gerçekleştirilirdi. Peygamber’in sağlığında, hatta 4 halife döneminde cami dışında tekke, dergah, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı bu tekkelerin, dergahların üyelerinin bile ortak kabulüdür. İlk tekkenin hicri 150, miladi 760 yılları civarında Şam yakınlarında kurulduğu genel kabullerden biridir. Fakat tekkelerin yayılması yüzlerce yıl sonraya rast gelecektir. Tekkelerin ilimler akademisi, askeri hizmet, hatta hastaların tedavisi gibi birçok güzel hizmette kullanıldığı da bir gerçektir. Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı, yanan tekkesinin yerine yenisini yaptırmamış ve kendisinden evvel asırlarca yaşayan tekkelerin kapanması gerektiğini ve tüm yeryüzünün adeta bir tekke gibi kullanılıp, Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.


İlk tekkenin Remle'de Hâce Abdullah Ensarî tarafından kurulmasından (Süleyman Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, İstanbul 1969, 10) kısa bir müddet sonra her tarafta yayılan ve dolayısıyla daha sonra kurulan Müslüman devletlerin kuruluş faaliyetlerinde bulunan tekkeler, Türklerin Anadolu'ya gelip yerleşmesinde de büyük ölçüde rol oynadılar. Keza, Anadolu'nun İslamı kabülünde de bunların rolü inkâr edilemeyecek kadar büyüktür (Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, İstanbul 1974, 1, 38).

İslâm ülkelerinde tarikat mensuplarının oturup kalkmalarına, zikr ve ibâdet etmelerine mahsus bu müessese, Farsça "Tekye" kelimesinden gelmektedir ki çoğulu "Tekâya"dır. Mısır Mevlevî Şeyhi Azmi Efendi, "Nuhbetu'l-Adâb" adlı eserinde bu müesseselerin kuruluş gayesini şöyle açıklar: "Tekâya, ilim ve fen tahsil ederek, dünya alâkalarından el çekenler ve ruhâni seyr ve terakkıyata çalışanlar için bina olunduğundan ilimde behresi (nasibi, payı) olmayan cahiller evvela ilim tahsili için medreseye gönderilmeli yahut tekkede talim ve tedrise muktedir zatlar tarafından okutulmalıdırlar" (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 445).

Müslüman toplumların ekonomik ve sosyal yapısının teşekkülünde hariç vazifesi gören bu teşkilâtın, son zamanlarındaki durumlarına bakıp bunların devamlı böyle olduğunu zannetmek, doğru değildir. Nitekim, M. Cevdet bu mevzuya temasla "Son zamanlardaki tereddisine bakıp ta tekkelerin daim öyle olduğuna hükm etmemelidir. Dört mevsimden Sonbahara bakarak İlkbaharda da ortalığı yapraksız ve yeşilliksiz sanmak doğru olmadığı gibi, kemâl zamanlarında tekkeler, ruhları çok terbiye etmiştir. Eskiden tekkeler, edebiyat, musikî ve tarih ocakları idi. Hayatın ızdırabını dindirmek ihtiyacında olanlar oralara koşar, nefis bir ahengin şelâlesi altında ruhlarını yıkar, tesellikâr söz ve tarihî menkıbelerle yeniden canlanırlardı. Hâsılı tekkeler, ye's ve mahrumiyet ile canına kıyacak insanların, yeniden tamir gördüğü yerlerdir" diyerek bir gerçeği ifade eder.

Psikolojik, pedagojik ve tıbbî meselelere varıncaya kadar geniş bir hizmet sahası olan tekke, o devrin mektebidir, hastahanesidir, spor okuludur, dinlenme kampıdır, beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ve fikir ocağıdır, moral kaynağıdır. Velhasıl tekke, insanların hayır ve faydasına olan şeydir.

Tarih boyunca tekkelerin icra ettiği fonksiyonu şöylece özetlemek mümkündür:

1. Tekkeler, özellikle kuruluş yıllarında, şeyhler tarafından seçilen yerlerde kuruluyorlardı. Bundan dolayı onlar, etraflarındaki insanların mânevî ihtiyaçlarını temin ederek, bölgelerinin insanlarına sahip çıkıyorlardı. Böylece Kur'an'ın tavsiye ettiği bir metod olan hikmet ve güzel öğütle insanları dine ve hakikata çağırıyorlardı.

2. Bilhassa Osmanlı'larda, tekke ve zâviyelerin bir kısmı devlet tarafından, yolculuk ve ulaşım için tehlikeli olan yerlerde tesis ediliyordu. Bu bakımdan, dağlarda, korkunç boğaz ve geçitlerde tesis edilen tekkeler, askeri sevk ve idareyi kolaylaştırmak, ticarete engel olabilecek eşkıya vs. gibi kimselere mani olmak için birer jandarma karakolu vazifesi de görüyorlardı. Böylece tekkeler, kar ve yağmurlu günlerde yolcular içinde bir sığınak oluyordu.

3. Oturma merkezlerinde (meskûn mahal) kurulan tekkelerin gördüğü önemli hizmetlerden biri de kültür iletişiminin, halk arasındaki birlik ve sıhhatli bir haberleşmenin sağlanması idi.

4. Tekke ve zaviyelerin zaman zaman ruh ve sinir hastalıkları için tedavi merkezi olarak da kullanılmaktaydı. Daha çok telkin ve irşad yolu ile hizmetlerini sürdüren bu şifa yurtları, çoğu zaman bir şeyhin önderliğinde, toplumun bu sahadaki yaralarına çareler arıyordu (Geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, Tekke ve Zaviyeler, İstanbul 1977, 120-128).

Çeşitli yönleri ile insanlara hizmette bulunan tekkeler, Osmanlılar döneminde tamamıyla vakıflara bağlıydılar. Vakıflar tarafından geliri temin edilen tekkeler malî yönden sıkıntı çekmezlerdi. Ayrıca devlet, bunlara yardımda bulunuyordu. Hatta, tekkelere bağlı bulunan vakıf araziden vergi almamak suretiyle bu yardım sahası daha da genişletilmişti.

Tekkeler, insanlara sundukları hizmetlerin yanı sıra, dervişlerin devamlı olarak ikamet ettikleri ve tarikata intisâb edenlerin, zikir ve merasimi toplu olarak yaptıkları yerlerdir. Bu sebeple tekkeler mimari yapı olarak şu kısımlardan oluşmaktaydılar: Semâhane, çilehane, türbe, derviş odaları, selâmlık, harem, mutfak ve kiler, kahve ocagı (Celal Es'ad, Türk Sanatı, İstanbul 1928, 100-101).

Türkiye'deki tekkeler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İslâm dini aleyhindeki faaliyetleri çerçevesinde çıkarılan bir kanunla 30. 11. 1925 yılında kapatıldı.
kaynak


ramo, Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı,

GELECEĞİ BİLMEK KİME MAHSUSTUR....

PEYGAMBERMİDİRKİ GELECEK KENDİSİNE BİLDİRİLSİN....

BUNU HANGİ KAYNAK TAN ALIYORSUNUZ... KUŞADALI İBRAHİM'İN DEDİĞİNİ YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'TEN...

KAYNAK NE MÜKEMMEL DEĞİL Mİ?

Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.

BİRKAÇ MÜSLÜMAN BİR ARAYA GELİPTE CAMİNİN DIŞINDA BİR YERDE, BİR ARKADAŞININ EVİNDE BİR ARAYA GELİPTE DİNİ İBADETLERİNİ YAPAMAZMI?
YAPTIĞI ZAMAN DİNİN DIŞINAMI ÇIKMIŞ OLUR...

CAMİİLER, MÜSLÜMANLARIN TOPLU OLARAK İBADET ETTİKLERİ YERDİR...

FERDİ OLARKA 3-5 KİŞİ BİR ARAYA GELDİĞİ ZAMAN İBADET ETMEK İÇİN SADECE CAMİYEMİ GİTMEK GEREKİR... İSLAM DİNİ CAMİNİN DIŞINDA BİR YERDE İBADET YAPAMAZMISINIZ DİYOR...

ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ?
“Tarik” Arapça “yol” demektir. Bundan türetilen “tarikat” ise “yol, yöntem, usul, tarz” manalarına gelir. Tarikatlar Allah’a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir şeklinde yumuşak izahlarla tarikat bağlılığını açıklayan tarikatçılar vardır. Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır. Şimdi sormak lazım yüzlerce yıl tarikatların yokluğunda Müslümanlar eksik Müslümanlar olarak mı yaşadılar? Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı? Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu? Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda keŞl olduğu tek insandır. Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir. (Mehdi ve İsa’nın gelişi ile ilgili inançlar için 20. Bölümü okuyunuz.) Her şehirde, kasabada veya mahallede bahsettiğimiz tiplere rastlayabiliriz. Bunların çoğu paranoyak hezeyanları olan, insanların hem ruh dünyasını, hem de kesesini zarara uğratan kişilerdir. Bu tavırlarıyla Kuran’ın bize anlattığı sahtekar Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki karşılığı bu şeyhlerdir.

Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler.



Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır.


kurtuluş şartı gibi sunmaktadır...

Kim sunmaktadır.. Tarikatlar...

Ali oğlu Mehmetin tarikatımı yok TARİKATLAR...

hangi tarikattan hangileri, isim ver bunu sunuyor...

Ortada iddia var, ıspat varmı...

"Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır..."

Aklı selim olan bir müslüman bunu yutarmı, bir insannın şeytanlaşması için neler gereklidir...

Kaldıki islamın feyzini almış bir alim "İSLAMİYETTE ZORLAMA OLMAYACAĞINI é senden benden daha iyi bilir...

ÇÜNKÜ İSLAMİYETİN ÖZÜ GÜZELLİKTİR....

BURADANDA ŞUNU ANLIYORUZKİ İFTİRA VAR AMA ISPAT YOK...

YANİ ÇAMUR AT İZİ KALSIN....


Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu?


Bu topraklarda neden DİN ALMİLERİ yatmaktadır?

Hiç sordunmu kendine....

neden anadolnunu her köşesinde saysızı din alimleri bulunuyor...

Elma armut toplamak içinmi sence...

bunun cevabını verdiğni zaman sorunun cevabınıda almış olursun....

Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı?

KENDİN PİŞİR KENDİN YE...

HEM İFTİRA AT TARİKATLAR BÖYLEDİR DE SONRADA BUNU CEVAPLAMASINI BEKLE...

NE KADAR GÜZEL KARLAAMA DEĞİLMİ?


Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda keŞl olduğu tek insandır.


PEKİ ÖYLEYSE NEDEN ALLAH'ÎN KİTABI OLAN KURANDA EMİR OLUNAN BAŞÖRTÜYÜ BU SUALLERİN ALDIĞIN SİTEDE NEDEN YOK DİYE GÖSTERİLİYOR....


Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir.


İSİMLER ALALIM LÜTFEN...

HANGİ TARİKAT ÜRETTİĞİ KİŞİ "NASIL KİŞİYİ ÜRETİYORLARSA" TARTIŞILMAZ KİŞİ İLAN ETMİŞ...

YANBİ PEYGAMBERMİ İLAN ETMİŞLER KENDİLERİNİ...

DİNİ KONUDA AZDA OLSA BİR MÜSLÜMANIN KİMİN CENNETE GİDEBİLECEĞİ, KİMİN CEHENNEME GİDEBİLECEĞİNİ BİLMESİ GEREKİR...

BU YÜZDEN YANIMDAKİLER CENNETE DİĞERLERİ CEHENNEME DEMEK MANTIKLI GLEMEZ BANA...

BU ANCAK ÜÇKAĞITÇILARIN İŞİ OLUR...

BÖYLE DENMİŞSE HANGİ TARİKATTA BU OLAY YAŞANMIŞTIR...

HEPSİ DEYİP KISA CEVAP VERME... HEPSİ BÖYLESYSE BİR TNAESİNDE BU YAŞANMIŞ VE GÜN YÜZÜNE ÇIKMIŞ DEMEKTİR...


HANGİ TARİKAT LİDERİ KENDİSİ MESİH İLAN ETMİŞ...

GEÇMNİŞTEN BERİ GELEN HEPSİ KENDİLERİNİ MESİHMİ İLAN ETMİŞLER...



ŞEYHE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT
Tarikatların en önemli kurallarından biri müridin kendisini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi bırakmasıdır. Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. Üstelik kişi aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı mertebeye gelmektedir. Bu yüzden bizi tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman “aklı bırakma prensibi” kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “ Ben bilmem, şeyhim bilir. Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti.” izahlarıyla şeyhin en saçma izahlarını bile yutmaktadır. Yakın zamanlardan trajikomik birkaç izaha yüzlerce tarikat bağlısının sırf şeyhleri dedi diye nasıl inandıklarını örnek verebiliriz. Birinci şeyhin Amerika’ya kızıp nasıl uzay mekiğini düşürdüğünü şeyhin müritleri büyük bir gururla anlatıyorlardı. İkinci şeyhin ise Kıbrıs’ta duyulan ve başta nedeni çözülemeyen gürültüyü ejderha ilan etmesini en okumuş müritleri bile hemen kabul etmişlerdi. Üçüncü şeyh ise nefislerinizi terbiye edeceğim diyerek müritlerine cinsel organını öptürüyor, cinsel organı öpecek mürit tören havasında “Muz yemeye” parolasıyla şeyhin cinsel organını öpmeye götürülüyordu. Tarikatların yapısını ve şeyhe bağlılığın felsefesini bilmeyenlere; okumuş, kültürlü müritlerin bile bu saçmalıklara inanmasını anlamak çok zor gelmektedir. Fakat eğer tarikata girenlerin baştan akıllarını kenara bırakıp, çoğu zaman yarı veya tam kaçık şeyhlere tabi oldukları ve düşünme yerine taklidi ön plana aldıkları anlaşılırsa bu hareketleri de anlaşılabilir. Tarikatlara girenlere verilen tarikat terbiyesini anlamak için bir tarikatta müride uymasının zorunlu olduğu yedi madde diye eline verilen listeyi görelim:



EVET.... ŞÖYLE BU YAZIYI OKUDUKTAN SONRA BİRAZ GÜLÜP KEYDFİMİZ YERİNE GELSİN....

SAPIKLAŞMIŞ BİR KAÇ İNSANIN YAPTIĞINI DİN ADINA YUTTURARAK BİTÜN İSLAM ALEMİNE MAL ETNMEYE KALKIŞANLARDANMISINIZ...

FETOŞ FETOŞ FETOŞ DEYİPTE ANTİ FETOŞ EKİBİ KURULDU BU SİTEDE..

NEDEN FETHULLAH GÜLENİ SEVMİYORLAR...

EN DOĞAL HAKLARI SEVİP SEVMEMEK...

AMA BU SEVMEYEN İNSANLAR SENİN ANLATTIKLARINDAN BŞİR TANESİ OLMUŞ OLSAYDI ŞİMDİ SERBEST KÜRSÜ ONLARCA PAYLAŞIMDA OLMUŞ OLURDU....

BAKALIM NE YAZMIŞSIN...


HANGİ AKILLI MÜSLÜMAN Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. BUNA İNANIR....

AKILLARINI BIRAKIP ŞEYHLERE TABİİ OLMASI...

BRE ADAM İSLAMÖ DİNİ AKLAM VE MANTIĞA UYGUN EN UYGUN DİNKEN SEN DİN ADINA AKLINI KULLANMAMASINI İSTİYORSUN...

BUNUDA TARİKATLAR YAPIYOR DİYORSUN....

HANGİ TARİKAT BUNU YAPMIŞ DESENE...

Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır.

İSA MESİR BAŞKA BİLDİĞİNİZ BİRŞEY YOKMU SİZİN.... BÖYLE YAPARAK MADDİ AÇIDAN SÖMÜRÜYORMUŞ....

DİNE YAPILAN İLAVE EKSİLTME BRE CAHİL ADAMLAR, ALLAH KATINDA HAK DİN OLAN İSLAM DİNİNDE NE BİR EKSİLTEM NEDE BİR ÇIKARTMA OLMUŞTUR...

KURANI KERİMİN TEK HARFİ DĞEİŞMEMİŞTİR, NEDEN CAHİLLER?
ÇÜNKÜ YARADAN İSLAM DİNİNİ KİTABINI KORUMAYA ALMIŞTIR...
DİNİMİZDE BÖYLECE KORUMA ALTINDADIR...
UYGULARSIN UYGULAMAZSIN O AYRI O KENDİ İRADENE KALMIŞTIR...
AMA CAHİL ADAM İSLAM DİNİN EKSTA BİRŞEY SOKULMAMAMIŞTIR..
ŞÜPHESİZ BU İŞİNE GELMEYENLER CÜMLELERİDİR...




Üstüne yazılacak cevap yok ...
 
Allah ile kulun arasına kimse giremez zaten...
bu mantığınıza baktığınız zaman imamında olmaması gerekir....

Klasikleşmiş kelimelerden kurtulun....


rebeka yazdıklarına cevap vermeye gerek bile duymuyorum .

yazdıklarıma cevap veremiyorsun emrah çünkü bir söylediğin bir söylediğini tutmadığını gösterdim...

Hayatında görmediğin tilloyu,

Hayatında bir tanesiyle konuşmadığın tilloluyu bilmediğin halde ÖNYARGILI olarak hemen iftira atıyorsun...

Nasıl bu fikire sahip oldun dediğm zamanda "sana cevap vermeye gerek bile duymuyorum" diyorsun...

Neden cevap veremiyorsun...

işinize geldiği zaman HOŞ cevaplar, İşinize gelmediği zaman NAHOŞ cevaplar...


cemaatlerin içinde dinin dışına çıkanlar yokmu var elbette...

tıpkı Atatrürkçüyüm deyipte Atatürkçülükte eseri olmadığı insanlar gibi...

tıpkı Atatürkçüyüm deyipte ATEİSTLERE önderlik yapanlar gibi....

her toplumda her platforumda değişik insanlar var ama....

birileri DİN dediği zaman neen tüyleri diken diken oluyor...

bunu iyi irdelemek gerekiyor...



"ben anca onların ellerinde bulunan ama bir çoğunun anlamadığı kurana saygı duyarım . "

Bir çoğunun anlamadığını iddia ediyorsun...

Bu adamlar bir çokları Kuranı anlammamışsa KAFİR olmuyorlarmı?

Sen ALLAH mısınki bu insanların ANLAMAYIPTA KAFİR oldukları kanaatine varıyorsun...

Sadece bir tanesini bile bilmeden iftira attığıun bu insanların anlamadıklarına uzaydan mı karar verdin emrah...


organizasyonu yapan ve kendi amellerine alet eden şeylere şıhlara ise saygı duymam .

ama bir çoğuyla tanıştım... görüştüm... inceledim...

hiçbir cemaaete mensup olmadım.... Ama hiçbirine çamur atmadım....

Senin ŞEYH ŞIH dediklerinin içinde Alim olanda var, Alimliğin yanmından geçmeyen insanlarda var...

soruyorum sana emrah kaç tane ŞEYH ŞIHla görüştünde hepsinin kendi amellerine alet ettiğini gördün...

KULAKTAN DOLMA BİLGİLERLE YANIMA GELME EMRAH....

ISPATLAYAN BELGELERLE YANIMA GEL CEVAP VER...


bak beğenmediğin sadece tillodan bir sayfa.... neden tilloda o alimler in var olduğunu tillonun nasıl bir yer olduğunu bari buradan anlamış olursun... tıkla ve gör





TEK TEK CEVAP VERECEĞİM....

ÖNCELİKLE KAYNAK ALINAN SİTENİN NASIL BİR SİTE OLDUĞUNU...

ALLAH'IN EMRİ OLAN BAŞÖRTÜSÜNÜ BİLE "KURANDA BÖYLE BİRŞEY GEÇMİYOR" DİYE İBARET ALINAN KAYNAĞIMI İNSANLARA YUTTURTMAYA ÇALIŞIYORSUN RAMO...

DİYANETİN VAR DEDİĞİNİ SENİN GÖSTERDİĞİN SİTEYEMİ İNANACAĞIZ RAMO...

BURADAN BOZACININ ŞAHİDİ ŞIRACI MİSALİ GELDİ AKLIMA....

SENİN KAYNAK GÖSTERDİĞİN SİTEDE http://www.kurandakidin.com/bolumler/22-basortusu-ve-kapanma.asp "[COLOR="red"]KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR [/COLOR]" DİYOR...

AMA DİYANET NE DİYOR ?
BİR BAKALIM...
98099.jpg


DİN İşleri Yüksek Kurulu’nun 03 Şubat 1993 tarihli kararında, başörtüsüyle ilgili olarak Nur Suresi’nin 31. ayetinde örtünmenin tarifinin yapıldığı bu ayete göre de örtünmenin Allah’ın bir emri olduğu vurgulanıyor. Kararda bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir ayet veya işaret değil, İslam Dini’nin bir hükmü olduğu ifade ediliyor. Laikliğin devletin temel ilkelerinden biri olduğu da vurgulandığı kararda Anayasa’nın 10. ve 11, maddelerine atıfta bulunularak kadınların tesettüre uymalarının sınırlandırılmasının kişi hak ve hürriyetlerine müdahale olarak değerlendiriliyor. Örtünmenin Cumhuriyet’e, kamu düzenine ve Atatürk ilkelerine aykırılığının da söz konusu olmadığına vurgu yapılarak, Atatürk’ün şu sözü hatırlatılıyor: ‘Eğer kadınlarımız Şer’in tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettiği tavru hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, ictimaiyyat hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı dahi takdirden meni nefs edemez.'


ŞİMDİ SÖYLERMİSİN BANA RAMO...

SENİN GÖSTERDİĞİN SİTEYEMİ İNANALIM....

YOKSA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA MI....

KİME İNANALIM....

SENİN BİZE KAYNAK DİYE YUTTURTMAYA ÇALIŞTIĞIN SİTE BAŞÖRTÜ YOK DİYOR AMA BU ÜLKENİN EN İYİ DİN ALİMLERİNİN BULUNDUĞU KURUM OLAN DİYANET VAR DİYOR...

İŞTE İKİYÜZLÜLÜK SİTELERLE BÖYLE OLUYOR...


SONRADA DOĞRUNUN YANLIŞ OLARAK AKTARILDIĞI BİR SİTEYİ BİZE "TARİKATLAR" BÖYLEDİR ŞÖYLEDİR DİYE GETİRMEYE ÇALIŞIYORSUN...

keşke onun yerine LIONS kulübünün kaynaklarını getirseydin ramo... Daha inandırıcı olurdu...

Peygamberimiz’in tek mürşit olduğu, tartışılmaz tek kişi olarak yaşadığı dönemde İslam’ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti, kurum olarak ise bu faaliyetler camide gerçekleştirilirdi. Peygamber’in sağlığında, hatta 4 halife döneminde cami dışında tekke, dergah, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı bu tekkelerin, dergahların üyelerinin bile ortak kabulüdür. İlk tekkenin hicri 150, miladi 760 yılları civarında Şam yakınlarında kurulduğu genel kabullerden biridir. Fakat tekkelerin yayılması yüzlerce yıl sonraya rast gelecektir. Tekkelerin ilimler akademisi, askeri hizmet, hatta hastaların tedavisi gibi birçok güzel hizmette kullanıldığı da bir gerçektir. Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı, yanan tekkesinin yerine yenisini yaptırmamış ve kendisinden evvel asırlarca yaşayan tekkelerin kapanması gerektiğini ve tüm yeryüzünün adeta bir tekke gibi kullanılıp, Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.


İlk tekkenin Remle'de Hâce Abdullah Ensarî tarafından kurulmasından (Süleyman Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, İstanbul 1969, 10) kısa bir müddet sonra her tarafta yayılan ve dolayısıyla daha sonra kurulan Müslüman devletlerin kuruluş faaliyetlerinde bulunan tekkeler, Türklerin Anadolu'ya gelip yerleşmesinde de büyük ölçüde rol oynadılar. Keza, Anadolu'nun İslamı kabülünde de bunların rolü inkâr edilemeyecek kadar büyüktür (Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, İstanbul 1974, 1, 38).

İslâm ülkelerinde tarikat mensuplarının oturup kalkmalarına, zikr ve ibâdet etmelerine mahsus bu müessese, Farsça "Tekye" kelimesinden gelmektedir ki çoğulu "Tekâya"dır. Mısır Mevlevî Şeyhi Azmi Efendi, "Nuhbetu'l-Adâb" adlı eserinde bu müesseselerin kuruluş gayesini şöyle açıklar: "Tekâya, ilim ve fen tahsil ederek, dünya alâkalarından el çekenler ve ruhâni seyr ve terakkıyata çalışanlar için bina olunduğundan ilimde behresi (nasibi, payı) olmayan cahiller evvela ilim tahsili için medreseye gönderilmeli yahut tekkede talim ve tedrise muktedir zatlar tarafından okutulmalıdırlar" (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 445).

Müslüman toplumların ekonomik ve sosyal yapısının teşekkülünde hariç vazifesi gören bu teşkilâtın, son zamanlarındaki durumlarına bakıp bunların devamlı böyle olduğunu zannetmek, doğru değildir. Nitekim, M. Cevdet bu mevzuya temasla "Son zamanlardaki tereddisine bakıp ta tekkelerin daim öyle olduğuna hükm etmemelidir. Dört mevsimden Sonbahara bakarak İlkbaharda da ortalığı yapraksız ve yeşilliksiz sanmak doğru olmadığı gibi, kemâl zamanlarında tekkeler, ruhları çok terbiye etmiştir. Eskiden tekkeler, edebiyat, musikî ve tarih ocakları idi. Hayatın ızdırabını dindirmek ihtiyacında olanlar oralara koşar, nefis bir ahengin şelâlesi altında ruhlarını yıkar, tesellikâr söz ve tarihî menkıbelerle yeniden canlanırlardı. Hâsılı tekkeler, ye's ve mahrumiyet ile canına kıyacak insanların, yeniden tamir gördüğü yerlerdir" diyerek bir gerçeği ifade eder.

Psikolojik, pedagojik ve tıbbî meselelere varıncaya kadar geniş bir hizmet sahası olan tekke, o devrin mektebidir, hastahanesidir, spor okuludur, dinlenme kampıdır, beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ve fikir ocağıdır, moral kaynağıdır. Velhasıl tekke, insanların hayır ve faydasına olan şeydir.

Tarih boyunca tekkelerin icra ettiği fonksiyonu şöylece özetlemek mümkündür:

1. Tekkeler, özellikle kuruluş yıllarında, şeyhler tarafından seçilen yerlerde kuruluyorlardı. Bundan dolayı onlar, etraflarındaki insanların mânevî ihtiyaçlarını temin ederek, bölgelerinin insanlarına sahip çıkıyorlardı. Böylece Kur'an'ın tavsiye ettiği bir metod olan hikmet ve güzel öğütle insanları dine ve hakikata çağırıyorlardı.

2. Bilhassa Osmanlı'larda, tekke ve zâviyelerin bir kısmı devlet tarafından, yolculuk ve ulaşım için tehlikeli olan yerlerde tesis ediliyordu. Bu bakımdan, dağlarda, korkunç boğaz ve geçitlerde tesis edilen tekkeler, askeri sevk ve idareyi kolaylaştırmak, ticarete engel olabilecek eşkıya vs. gibi kimselere mani olmak için birer jandarma karakolu vazifesi de görüyorlardı. Böylece tekkeler, kar ve yağmurlu günlerde yolcular içinde bir sığınak oluyordu.

3. Oturma merkezlerinde (meskûn mahal) kurulan tekkelerin gördüğü önemli hizmetlerden biri de kültür iletişiminin, halk arasındaki birlik ve sıhhatli bir haberleşmenin sağlanması idi.

4. Tekke ve zaviyelerin zaman zaman ruh ve sinir hastalıkları için tedavi merkezi olarak da kullanılmaktaydı. Daha çok telkin ve irşad yolu ile hizmetlerini sürdüren bu şifa yurtları, çoğu zaman bir şeyhin önderliğinde, toplumun bu sahadaki yaralarına çareler arıyordu (Geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, Tekke ve Zaviyeler, İstanbul 1977, 120-128).

Çeşitli yönleri ile insanlara hizmette bulunan tekkeler, Osmanlılar döneminde tamamıyla vakıflara bağlıydılar. Vakıflar tarafından geliri temin edilen tekkeler malî yönden sıkıntı çekmezlerdi. Ayrıca devlet, bunlara yardımda bulunuyordu. Hatta, tekkelere bağlı bulunan vakıf araziden vergi almamak suretiyle bu yardım sahası daha da genişletilmişti.

Tekkeler, insanlara sundukları hizmetlerin yanı sıra, dervişlerin devamlı olarak ikamet ettikleri ve tarikata intisâb edenlerin, zikir ve merasimi toplu olarak yaptıkları yerlerdir. Bu sebeple tekkeler mimari yapı olarak şu kısımlardan oluşmaktaydılar: Semâhane, çilehane, türbe, derviş odaları, selâmlık, harem, mutfak ve kiler, kahve ocagı (Celal Es'ad, Türk Sanatı, İstanbul 1928, 100-101).

Türkiye'deki tekkeler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İslâm dini aleyhindeki faaliyetleri çerçevesinde çıkarılan bir kanunla 30. 11. 1925 yılında kapatıldı.
kaynak


ramo, Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelip de kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kuran’ın emir ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı da ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören Kuşadalı,

GELECEĞİ BİLMEK KİME MAHSUSTUR....

PEYGAMBERMİDİRKİ GELECEK KENDİSİNE BİLDİRİLSİN....

BUNU HANGİ KAYNAK TAN ALIYORSUNUZ... KUŞADALI İBRAHİM'İN DEDİĞİNİ YAŞAR NURİ ÖZTÜRK'TEN...

KAYNAK NE MÜKEMMEL DEĞİL Mİ?

Peygamber’imiz zamanındaki gibi cami dışında dini kurumun bırakılmamasını, Kuran dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kuran’a, Kuran’da geçen dualara bırakmasını savunmuştur.

BİRKAÇ MÜSLÜMAN BİR ARAYA GELİPTE CAMİNİN DIŞINDA BİR YERDE, BİR ARKADAŞININ EVİNDE BİR ARAYA GELİPTE DİNİ İBADETLERİNİ YAPAMAZMI?
YAPTIĞI ZAMAN DİNİN DIŞINAMI ÇIKMIŞ OLUR...

CAMİİLER, MÜSLÜMANLARIN TOPLU OLARAK İBADET ETTİKLERİ YERDİR...

FERDİ OLARKA 3-5 KİŞİ BİR ARAYA GELDİĞİ ZAMAN İBADET ETMEK İÇİN SADECE CAMİYEMİ GİTMEK GEREKİR... İSLAM DİNİ CAMİNİN DIŞINDA BİR YERDE İBADET YAPAMAZMISINIZ DİYOR...

ŞEYTAN ACABA KİMİN MÜRŞİDİ?
“Tarik” Arapça “yol” demektir. Bundan türetilen “tarikat” ise “yol, yöntem, usul, tarz” manalarına gelir. Tarikatlar Allah’a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir şeklinde yumuşak izahlarla tarikat bağlılığını açıklayan tarikatçılar vardır. Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır. Şimdi sormak lazım yüzlerce yıl tarikatların yokluğunda Müslümanlar eksik Müslümanlar olarak mı yaşadılar? Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı? Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu? Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda keŞl olduğu tek insandır. Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir. (Mehdi ve İsa’nın gelişi ile ilgili inançlar için 20. Bölümü okuyunuz.) Her şehirde, kasabada veya mahallede bahsettiğimiz tiplere rastlayabiliriz. Bunların çoğu paranoyak hezeyanları olan, insanların hem ruh dünyasını, hem de kesesini zarara uğratan kişilerdir. Bu tavırlarıyla Kuran’ın bize anlattığı sahtekar Musevi ve Hıristiyan din adamlarının dinimizdeki karşılığı bu şeyhlerdir.

Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler.



Fakat birçok tarikatçı “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşit kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun bir şartı gibi sunmaktadır.


kurtuluş şartı gibi sunmaktadır...

Kim sunmaktadır.. Tarikatlar...

Ali oğlu Mehmetin tarikatımı yok TARİKATLAR...

hangi tarikattan hangileri, isim ver bunu sunuyor...

Ortada iddia var, ıspat varmı...

"Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır..."

Aklı selim olan bir müslüman bunu yutarmı, bir insannın şeytanlaşması için neler gereklidir...

Kaldıki islamın feyzini almış bir alim "İSLAMİYETTE ZORLAMA OLMAYACAĞINI é senden benden daha iyi bilir...

ÇÜNKÜ İSLAMİYETİN ÖZÜ GÜZELLİKTİR....

BURADANDA ŞUNU ANLIYORUZKİ İFTİRA VAR AMA ISPAT YOK...

YANİ ÇAMUR AT İZİ KALSIN....


Kuran’ın izahları bu yıllara kadar Müslümanların manevi gelişimine rehberlik etmekte yetersiz mi kaldı ki tarikatlara ihtiyaç doğdu?


Bu topraklarda neden DİN ALMİLERİ yatmaktadır?

Hiç sordunmu kendine....

neden anadolnunu her köşesinde saysızı din alimleri bulunuyor...

Elma armut toplamak içinmi sence...

bunun cevabını verdiğni zaman sorunun cevabınıda almış olursun....

Tarikat şeyhlerinin yaygın olmadığı bu dönemde Müslümanların mürşidi şeytan mıydı?

KENDİN PİŞİR KENDİN YE...

HEM İFTİRA AT TARİKATLAR BÖYLEDİR DE SONRADA BUNU CEVAPLAMASINI BEKLE...

NE KADAR GÜZEL KARLAAMA DEĞİLMİ?


Kuran’a göre Kuran din adına her şeyi açıklamaktadır. Peygamber’imiz ise Kuran’ın uymamız konusunda keŞl olduğu tek insandır.


PEKİ ÖYLEYSE NEDEN ALLAH'ÎN KİTABI OLAN KURANDA EMİR OLUNAN BAŞÖRTÜYÜ BU SUALLERİN ALDIĞIN SİTEDE NEDEN YOK DİYE GÖSTERİLİYOR....


Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh tartışılmaz kişi ilan edilmiş, bu şeyhlerin etrafındakiler kurtulanlar, diğer kimseler cehennemlik olanlar olarak sınıflandırılmış, bu şahıslara uymak dinin en önemli şartı gibi kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu tarikatların birçok liderinin Mehdi veya İsa ilan edilmesi sadece geçmişteki tarikatların değil, günümüzdeki birçok tarikatın da bir gerçeğidir.


İSİMLER ALALIM LÜTFEN...

HANGİ TARİKAT ÜRETTİĞİ KİŞİ "NASIL KİŞİYİ ÜRETİYORLARSA" TARTIŞILMAZ KİŞİ İLAN ETMİŞ...

YANBİ PEYGAMBERMİ İLAN ETMİŞLER KENDİLERİNİ...

DİNİ KONUDA AZDA OLSA BİR MÜSLÜMANIN KİMİN CENNETE GİDEBİLECEĞİ, KİMİN CEHENNEME GİDEBİLECEĞİNİ BİLMESİ GEREKİR...

BU YÜZDEN YANIMDAKİLER CENNETE DİĞERLERİ CEHENNEME DEMEK MANTIKLI GLEMEZ BANA...

BU ANCAK ÜÇKAĞITÇILARIN İŞİ OLUR...

BÖYLE DENMİŞSE HANGİ TARİKATTA BU OLAY YAŞANMIŞTIR...

HEPSİ DEYİP KISA CEVAP VERME... HEPSİ BÖYLESYSE BİR TNAESİNDE BU YAŞANMIŞ VE GÜN YÜZÜNE ÇIKMIŞ DEMEKTİR...


HANGİ TARİKAT LİDERİ KENDİSİ MESİH İLAN ETMİŞ...

GEÇMNİŞTEN BERİ GELEN HEPSİ KENDİLERİNİ MESİHMİ İLAN ETMİŞLER...



ŞEYHE KÖRÜ KÖRÜNE İTAAT
Tarikatların en önemli kurallarından biri müridin kendisini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi bırakmasıdır. Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. Üstelik kişi aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit aynı mertebeye gelmektedir. Bu yüzden bizi tarikatlardaki okumuş kişilerin tavrı şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman “aklı bırakma prensibi” kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “ Ben bilmem, şeyhim bilir. Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti.” izahlarıyla şeyhin en saçma izahlarını bile yutmaktadır. Yakın zamanlardan trajikomik birkaç izaha yüzlerce tarikat bağlısının sırf şeyhleri dedi diye nasıl inandıklarını örnek verebiliriz. Birinci şeyhin Amerika’ya kızıp nasıl uzay mekiğini düşürdüğünü şeyhin müritleri büyük bir gururla anlatıyorlardı. İkinci şeyhin ise Kıbrıs’ta duyulan ve başta nedeni çözülemeyen gürültüyü ejderha ilan etmesini en okumuş müritleri bile hemen kabul etmişlerdi. Üçüncü şeyh ise nefislerinizi terbiye edeceğim diyerek müritlerine cinsel organını öptürüyor, cinsel organı öpecek mürit tören havasında “Muz yemeye” parolasıyla şeyhin cinsel organını öpmeye götürülüyordu. Tarikatların yapısını ve şeyhe bağlılığın felsefesini bilmeyenlere; okumuş, kültürlü müritlerin bile bu saçmalıklara inanmasını anlamak çok zor gelmektedir. Fakat eğer tarikata girenlerin baştan akıllarını kenara bırakıp, çoğu zaman yarı veya tam kaçık şeyhlere tabi oldukları ve düşünme yerine taklidi ön plana aldıkları anlaşılırsa bu hareketleri de anlaşılabilir. Tarikatlara girenlere verilen tarikat terbiyesini anlamak için bir tarikatta müride uymasının zorunlu olduğu yedi madde diye eline verilen listeyi görelim:



EVET.... ŞÖYLE BU YAZIYI OKUDUKTAN SONRA BİRAZ GÜLÜP KEYDFİMİZ YERİNE GELSİN....

SAPIKLAŞMIŞ BİR KAÇ İNSANIN YAPTIĞINI DİN ADINA YUTTURARAK BİTÜN İSLAM ALEMİNE MAL ETNMEYE KALKIŞANLARDANMISINIZ...

FETOŞ FETOŞ FETOŞ DEYİPTE ANTİ FETOŞ EKİBİ KURULDU BU SİTEDE..

NEDEN FETHULLAH GÜLENİ SEVMİYORLAR...

EN DOĞAL HAKLARI SEVİP SEVMEMEK...

AMA BU SEVMEYEN İNSANLAR SENİN ANLATTIKLARINDAN BŞİR TANESİ OLMUŞ OLSAYDI ŞİMDİ SERBEST KÜRSÜ ONLARCA PAYLAŞIMDA OLMUŞ OLURDU....

BAKALIM NE YAZMIŞSIN...


HANGİ AKILLI MÜSLÜMAN Kuran’ın aklımızı çalıştırmayı emretmesine rağmen tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır. BUNA İNANIR....

AKILLARINI BIRAKIP ŞEYHLERE TABİİ OLMASI...

BRE ADAM İSLAMÖ DİNİ AKLAM VE MANTIĞA UYGUN EN UYGUN DİNKEN SEN DİN ADINA AKLINI KULLANMAMASINI İSTİYORSUN...

BUNUDA TARİKATLAR YAPIYOR DİYORSUN....

HANGİ TARİKAT BUNU YAPMIŞ DESENE...

Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin Mehdiliğinin veya İsalığının inandırılması, şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır.

İSA MESİR BAŞKA BİLDİĞİNİZ BİRŞEY YOKMU SİZİN.... BÖYLE YAPARAK MADDİ AÇIDAN SÖMÜRÜYORMUŞ....

DİNE YAPILAN İLAVE EKSİLTME BRE CAHİL ADAMLAR, ALLAH KATINDA HAK DİN OLAN İSLAM DİNİNDE NE BİR EKSİLTEM NEDE BİR ÇIKARTMA OLMUŞTUR...

KURANI KERİMİN TEK HARFİ DĞEİŞMEMİŞTİR, NEDEN CAHİLLER?
ÇÜNKÜ YARADAN İSLAM DİNİNİ KİTABINI KORUMAYA ALMIŞTIR...
DİNİMİZDE BÖYLECE KORUMA ALTINDADIR...
UYGULARSIN UYGULAMAZSIN O AYRI O KENDİ İRADENE KALMIŞTIR...
AMA CAHİL ADAM İSLAM DİNİN EKSTA BİRŞEY SOKULMAMAMIŞTIR..
ŞÜPHESİZ BU İŞİNE GELMEYENLER CÜMLELERİDİR...

vay be 2 dkda baş örtüsü allahın emri oldu ha.... merak ediyorum o zaman saçını bi teli açık olan bayanlar cehhenemde 80 yıl yanacak ya... sadece neden kadınlar için bu karar erkek ne ki başka bişey demi.. onlarda tamamen kapatsınlar saçlarını cehennemlik ya bayanlar... saçıda geçtim o zaman tamamen kapanmalı eee 80 yıl cehhenemlik ya başını açınca demekki yüzünün bi gramı bile gözükünce demekki ömür boyu cehhenemlik değil mi :durdurun:durdurun:durdurun bırak arkadaşım bırak konuştukça batıyorsun.... SAYGILARIMLA...
 
vay be 2 dkda baş örtüsü allahın emri oldu ha.... merak ediyorum o zaman saçını bi teli açık olan bayanlar cehhenemde 80 yıl yanacak ya... sadece neden kadınlar için bu karar erkek ne ki başka bişey demi.. onlarda tamamen kapatsınlar saçlarını cehennemlik ya bayanlar... saçıda geçtim o zaman tamamen kapanmalı eee 80 yıl cehhenemlik ya başını açınca demekki yüzünün bi gramı bile gözükünce demekki ömür boyu cehhenemlik değil mi :durdurun:durdurun:durdurun bırak arkadaşım bırak konuştukça batıyorsun.... SAYGILARIMLA...

yok yok 2 dakikada Allah'ın emri olmadı....

İslamiyet olduğnudan beri emir buyruldu....

80 YIL yanacağını kim söyledi sana...

Ateistlermi, yoksa dini bilgisini hayatınaynasıtmayan sözde alimlermi...

Neden sadece bayanlar diyorsun, erkekte hiçmi sınırlşama getirilimemiş...

Nerenden çıkartıyorsun 80 yıllık cehennemi...

işinize gelmedimi sapıkça saldırıyorsunuz değilmi...

Konuştukça cahilleri bilgilendiriyorum...

SANA DİYANETİN BELGESİNİ GÖSTERİYORUM AMA ONUDA KABULLENMİYORSUNUZ...

İŞİNİZE GELMİYORSA DAHA BEN NE YAPAYIM...

YÜZÜNÜZE VURDUKÇA YERE BATIYORSUNUZ AMA UTANMIYORSUNUZ DAHA....
 
yok yok 2 dakikada Allah'ın emri olmadı....

İslamiyet olduğnudan beri emir buyruldu....

80 YIL yanacağını kim söyledi sana...

Ateistlermi, yoksa dini bilgisini hayatınaynasıtmayan sözde alimlermi...

Neden sadece bayanlar diyorsun, erkekte hiçmi sınırlşama getirilimemiş...

Nerenden çıkartıyorsun 80 yıllık cehennemi...

işinize gelmedimi sapıkça saldırıyorsunuz değilmi...

Konuştukça cahilleri bilgilendiriyorum...

SANA DİYANETİN BELGESİNİ GÖSTERİYORUM AMA ONUDA KABULLENMİYORSUNUZ...

İŞİNİZE GELMİYORSA DAHA BEN NE YAPAYIM...

YÜZÜNÜZE VURDUKÇA YERE BATIYORSUNUZ AMA UTANMIYORSUNUZ DAHA....

off off arkadaşım sen takmış kafana kaskı git bakalım ben sana erkeklerde öyle yapsın diyorum sen bana ne diyorsun... erkeklere gelen kısıtlama ne say.. bakalım kısa şort giymek günah demi diz üstünde şort günah... başka say bakayım erkeklere gelen şartları... ben ateizm'ide satanizm'ide senden çok daha iyi biliyorum meraklanma onlar en azından sizin gibi dinlerini küçümseyici şeyler yapmıyorlar... başka dinlere saldırmıyorlar senin yaptığın gibi neyse.... SAYGILARIMLA...

bak sana bi örnek vereyim artık türban ne hallere gelmiş....

http://img233.imageshack.us/img233/9987/turbanwv9.jpg

http://img516.imageshack.us/img516/3327/01awcax1pvltcaaaabaaaaalo7.jpg

bunlar bazı şeyler belli ediyor sana arkadaşım ama sen anlamakta hala güçlük çekiyorsun...

al bide sana şiirle örnek vereyim....

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

ÖMER HAYYAM
 
İslam Dini Yönünden Nurculuk:


1- Ayet-i kerimelerin tefsirinde, mananın tahammül edemeyeceği tarzda batni ve indi manalar verilmeye çalışıldığı, ebcet hesabı ve Tevafuklarla manalar verildiği, bunların müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti olmadığı,

2- Nur risalelerini toplu olarak okumanın bir nevi hizipçilik olduğu,

3- Bir kısım ayetlerin islamlığın usullerine göre tefsirine kalkışıldığı,

4- Risale-i nurun mukaddesat arasına katılmak istendiği, yalnız nurcular için dua yapılarak müslümanlar arasında bir zümre meydana getirildiği, tefrikaya yol açıldığı,

5- Said-i Nursi’nin ve eserlerinin haruküladeliği ve kerametleri hakkında indi tevillerle mübalağlı ifadeler kullanıldığı,

6- Kur’an-ı Kerim’in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkılmak gibi ulemanın ekseriyetince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asayi Musa adlı eserinde ayet ve kelamı indi olarak tevil ederek bunların risalei nuru tebşir ve tebliğ ettiğinin iddia edildiği,

7- Bu gibi tevil ve iddiaların islami esaslara uymadığı,

8- Nurculuğun milli ve dini birliği parçalayan zümrecilik olduğu,

9- Nur risalelerinde kürtçülüğü körükleyen sözler bulunduğu belirtilmiş ve 22-23 sayfalarında "Nurculuğun inanış ve telakkileri, İslam dininin, Kur’an-ı Kerim’in ve sünneti seniyyedeki kaide ve formüllere uymayan bir akide tarzı olmuştur. Nurculuk dini meselelerde işi çığrından çıkaran bir istismara ilaveten milli ve içtimai konularda birlik fikrini baltalayan bir zihniyeti temsil etmiştir. Risalelerde gösterilen sırf dini ifadeleri bile yapılan aşırı teville ve keyfi görüşlerle yukarıda örnekleri ile belirttiğimiz gibi manevi, milli bütünlüğümüzü bozan, gerçek itikatı gölgeleyen bir hal almıştır. Bu risaleleri okuyanlar kendilerini bütün müslümanlardan üstün görmüşler, yalnız ve yalnız nurcu olanları cennete ehil, nur risalelerini günahlara kefil saymışlar ve netice olarak da nur risalelerini okumayı ibadet haline getirmişlerdir. Ey müslüman kardeş; dine yararlı telif irşatta bulunanlar Peygamberin hizmetkarı durumunda bulundukları için Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimize hitab edilmiş ayetleri, onların şahsına atfetmek yakışık almaz. Böyle bir tevazuu benimsemek bile müslüman tevazuuna sığmaz. Nur risalelerini Kur’an’ın en mükemmel tefsini addetmek Allah kelamını kıyamete kadar, ondan sonra gelecek şeylere ve bütün ilimlere şümulünü bilmemek demektir." Nurculuğun ve Nur Risalelerinin gerçek İslam'a uymadığının açıkça ifade edildiği görülmüştür.
Kanunlarımız Karşısında Nurculuk ve Sanıkların Hukuki Durumu:

KAYNAK_Diyanet işleri Başkanlığı tarafından yayınlanan nurculuk (Nurculuk hakkında) adlı eserde:


Sırası geldikçe bana yüneltilen sorulara cevap vereceğim.
Okuyup tartmak size kalmış.

'Türban dinin ön şartları arasında yok'

Görünen o ki Yargıtay Ceza Daireleri Kurulu'nun "beraat" kararı kendisini çok mutlu etmişti. Ama yine de bu mutluluk ve rahatlama noktasında bile hassasiyeti ve dikkati elden bırakmıyordu. Sohbete başladım, o sohbet ediyordu ama ister istemez sohbet benden dolayı soru cevap şeklinde ilerliyordu. Baştan konuştuğumuz gibi, "off the record" sohbette her soruya açıklıkla ve çekinmeden cevap veriyordu. Detaylarla anlatıyordu. Laf dönüp dolaşıp elbette türbana geldi. Bu bölümü yazmakta sakınca görmüyorum çünkü kendisinin de dediği üzere, daha önce bu konudaki görüşlerini kamuoyuyla paylaşmıştı. Türbanın dinin ön koşulları arasında olmadığını ve bu konudaki görüşlerini daha önce medya aracılığıyla söylediğine vurgu yaptı. Anadolu'da halkın nasıl bir arada -türbanlı veya değil- birlikte sorunsuz yaşadığı konusunda hemfikir olduk. Ve söylediklerinden, türban ile ilgili gelen yasa değişikliğinin gündeme taşınması noktasında yanlış yapıldığını düşündüğünü anlamak zor değildi. Temel felsefesini "diyalog" üzerine kuran Gülen, her şey ve her konunun konsensüs ile yapılmasından yana olduğunu özellikle vurguluyordu.

Söz o günlerde ABD'deki oturma izni ve yurda dönüp dönmeyeceğine geldiğinde duygusaldı. 2009'a kadar ABD'de yaşamasıyla ilgili bir problemin olmadığını, bu durumun Türkiye'deki bazı medya organlarında yanlış aktarıldığını özellikle vurguladı. Ancak aklı Türkiye'deydi. Daha önce medyaya yansıyan Türkiye'den gelen toprakları nasıl kokladığını söyledi. Gözleri doldu. Dayanamadım sordum ve cevabını da aldım, elbette Türkiye'ye dönmek istiyordu ama şunu da ekliyordu:

Fettullah Gülenle yapılan bir röportajdan alıntıdır.Yorum bekliyorum
Rebaka bir yorum yaparsa mutlu olurum.



http://www.fethullahgulenhasreti.com/yazar_yazi.php?yaziid=363
 
Küresel Tuzak: ılımlı Islam-12

KÜRESEL TUZAK: ILIMLI İSLAM-12
kureseltuzak.jpg

Avrupa yapılanması, Avrupa imamına bağlı olarak Hollanda, Belçika, İtalya, İngiltere ve Almanya ülke imamlarından oluşuyor
fethullahgulen.jpg

Gülen Grubu mercek altında
Gülen'in uzun vadede dini esaslara dayalı bir devlet kurmayı amaçladığı ve buna yönelik olarak, yurtiçinde ve yurtdışında açtığı okullarda öğrencileri amaçları doğrultusunda eğiterek, ileride kurmayı düşündüğü dini esaslara dayalı devlet modeline uygun üst düzey yönetici yetiştirmeyi hedeflediği düşüncesi ağırlık kazanıyor.

Resmi belgelerde, dinci terör örgütlerinin yanı sıra dini motifli gruplar da değerlendiriliyor. "Gülen Grubu" ile Milli Görüş Teşkilatı da bu kapsamda değerlendiriliyor. Kayıtlarda herhangi bir terörize eyleme katılmamakla birlikte dikkatle izlenmesi gereken yapılar arasında sayılıyor. Gülen yandaşları kendilerinin her ne kadar "hareket" olarak değerlendirilmeyeceğini savunsalar da güvenlik birimlerinin raporlarında ayrıntılı olarak irdelenen yapılar arasında bulunuyor.

ABD 'konuğu' vaiz Gülen hareketi

Nurculuk hareketinin kurucusu olan Saidi Nursi 1873 yılında Bitlis'in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğdu. Önceleri "Saidi Kürdi" olarak tanındı ve bu unvanı kullanırken, soyadı kanunu çıktıktan sonra doğduğu köye yakıştırarak Nursi soyadını aldı. Saidi Nursi bilinen anlamda herhangi bir eğitim almadı. Bunu kendisi de Tizyak adlı risalenin 68. sayfasında, "risalelerini kendisinin yazmadığını, bunları yardımcılarının (nur şakirtlerinin) yazdığını" belirtmektedir.

Meşrutiyetin ilanından sonra Bitlis havalisinde şeyhlik faaliyetlerine başlayan Saidi Nursi, İstanbul'a gelerek siyasi faaliyetlere katıldı, İttihad-ı Muhammed-i Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı. Saidi Nursi'nin 23 Mart 1960 tarihinde Urfa'da ölümünün ardından "yetiştirdiği öğrencileri" düşüncesini sürdürdüler.

Nurculuk bir tarikat olarak karşımıza çıkmasına karşın Nurcular bu hareketin bir tarikat olmadığını, Kuranı Kerim'in 20. yüzyılda tefsiri üzerine kurulmuş bir okul olduğunu ve nur risalelerinin de Kuranı Kerim'in tefsirini kapsadığını iddia etmektedirler.

Yazıcılar - Okuyucular grubu

İlk defa 1955-1957 yıllarında Kuranı Kerim'in ve risalelerin yazılış nedeniyle ortaya çıkan Nurcular arasındaki gruplaşma, Saidi Nursi'nin ölümünden sonra daha da açığa çıktı. Birinci grup, "Kuran'a küfür yazısı ile hizmet olmaz" söylemiyle ortaya çıkarak Risaleyi Nur'ların mutlaka Arapça ile ve el yazısı ile yazılması, bunun için de bütün Nurcuların Arapça öğrenmeleri gerektiğini savundu. Bu gruba "Yazıcı Nurcular" denildi. İkinci grup "okuyucu Nurcular" diye bilinip, Latin harfleri ile yapılacak çalışmanın hedeflerine varmada yardımcı olacağı görüşünü savunuyordu. Okuyucu ve yazıcı grup arasındaki bu farklılaşma, 1969 yılından sonra okuyucu grup içinde yer alan Fethullah Gülen grubunu ayrı bir grup olarak ortaya çıkardı.

Fethullah Gülen hakkında düzenlenen iddianamede, amacının "Devletin tüm sistemlerinde İslam hükümlerini egemen kılarak teokratik bir İslam diktatörlüğünü kurmak" olduğu savlandı. Gülen hareketi, "demokratik usuller ve ılımlı İslam görüntüsü ile kamufle edilmiş yöntemi, toplumun önemli bir kısmı tarafından kabul görmesine neden olan yurtici ve yurtdışındaki okulları vasıta olarak kullanması, siyasi parti, kişi ve bazı devlet kadroları tarafından kabul görmesi nedeniyle hedefine ulaşmada devlet rejimini istismar etmesi, dini ve siyasi yapısını sürekli canlı tutan kaynağı belirsiz finans desteği ile ülkemizdeki en güçlü ve etkin irticai yapılanma" olarak değerlendirildi.

Resmi kayıtlara göre Gülen'in izlediği strateji şöyleydi:

-"İslamcı ideolojik bir yaklaşımla bulunduğu legal yolu muhafaza ederek sahibi olduğu etkin mali gücü ile bünyesinde bulunan vakıf, okul ve dershaneleri kullanarak eğitilmiş gençlerden oluşan bir taban oluşturmak.
- Devletin bütün kadrolarında, bütün bürokraside kadrolaşmak, yurtdışında Türkiye'de kurulacak siyasal İslama sempati ile bakacak bir gençlik oluşturmak.
-Çizilen hoşgörü ve barış tabloları ile bazı devlet çevrelerini etkileyen Gülen, hedefine ulaşıncaya kadar kamuoyu faaliyetlerine destek verdiği imajını yaratarak, toplumun gerçeği görmesinin önünü, ılımlı görünüşü ve demokrasi şemsiyesine sığınarak kesmektedir."

Gülen'in uzun vadede dini esaslara dayalı bir devlet kurmayı amaçladığı ve buna yönelik olarak, yurtiçinde ve yurtdışında açtığı okullarda öğrencileri amaçları doğrultusunda eğiterek, ileride kurmayı düşündüğü dini esaslara dayalı devlet modeline uygun üst düzey yönetici yetiştirmeyi hedeflediği düşüncesi ağırlık kazanıyor.

Faaliyetlerini Almanya'da 12, Avusturya'da 4, İtalya'da 11, Macaristan'da 1, İngiltere'de 1, İsveç'te 3, Danimarka'da 1, Fransa'da 1, Belçika'da 2 olmak üzere kurmuş olduğu toplam 26 dernek ve kuruluş aracılığıyla da desteklemektedir.

Resmi kayıtlara göre grubun Avrupa yapılanması, Avrupa imamına bağlı olarak Hollanda, Belçika, İtalya, İngiltere ve Almanya ülke imamlarından oluşuyor. Temel teşkilatlanma ise şöyle:

Fethullah Gülen (Dünya imamı), onun altında Kıta imamları (Uzakdoğu imamı, Amerika imamı, Avrupa im amı, Rusya Federasyonu İmamı, Orta Asya Cumhuriyetleri imamı).

Uzakdoğu imamına bağlı olarak; Malezya, Japonya, Çin, Endonezya, Tayland, Tayvan.

Avrupa imamına bağlı olarak; Hollanda, Belçika, İtalya, İngiltere, Almanya.

Yapının finansman geliri, cemaat mensuplarından toplanan yardımlar, yayınların satışından elde edilen gelirler, şirketlerden elde edilen gelirlerden sağlanıyor.

Fethullah Gülen hakkında açılan ve beraatıyla sonuçlanan yargılamaya ilişkin Yargıtay Başsavcılığı'nın görüşü bu düşünceyle pek örtüşmüyor. Gülen, dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, faaliyette bulunduğu iddiasıyla yargılanmış, ancak AKP döneminde yapılan yasal değişiklik uyarınca beraatına karar verilmişti.

Dikkat çeken değerlendirme

Bu beraatın temyizini görüşen Yargıtay Başsavcılığı'nın Gülen hakkındaki tebliğnamesinde en dikkat çeken değerlendirme, Gülen'in ülke içinde oluşturup, daha sonra ülke dışında organize edip yönettiği örgütün Türkiye'de "mevcut anayasal düzeni değiştirmek ve laiklik ilkesini de kaldırarak, yerine şeriat esaslarına dayalı devlet kurmak amacında olduğu, aşamaları tebliğ, cemaat ve cihat temelinde, yurtiçinde ve yurtdışında dershane, okul, üniversite, yurt hazırlık kursları ve kurduğu şirketler aracılığıyla eğitimli bir kadro ve ekonomik bir güç oluşturarak, yönetimde teşkilatlanmayı, devlet idaresini ele geçirmeyi hedeflediği" belirlemesi olmuştu. Gelecek günlerde Yargıtay 9. Ceza Dairesi Gülen'e ilişkin kararını oluşturacak. Emekli vaiz Fethullah Gülen, sağlık sorunları gerekçesiyle ABD'de yaşıyor ve Türkiye'ye dönmüyor.
fgulen_tablo.jpg
saidkurdi.jpg


Dar gelen gömlek: Milli Görüş

Necmetin Erbakan ile Milli Selamet Partisi yanlıları tarafından 15 Eylül 1974 tarihinde Batı Berlin'de kurulan Milli Görüş Teşkilatı, 1975 yılında yine Batı Berlin'de kurulmuş olan Türk Birliği ve Batı Berlin Türk Kültür ve Yardımlaşma Derneği ile birleşti. Örgüt, merkezini 1977 yılında Batı Berlin'den Köln'e nakletti ve 20 Mayıs 1985 yılında Köln mahkemesinin onayı ile AMGT adı altında resmiyet kazandı. Teşkilatın genel başkanlığına Osman Yumakoğulları, genel sekreterliğine Ali Yüksel , topluluk ikinci başkanlığına ise Şevki Yılmaz getirilmişti.

15 yıl Adana müftülüğü yapan Cemalettin Kaplan 1977 seçimlerinde MSP milletvekili adayı olmuş, kazanamayınca 1981 yılında Erbakan'ın talimatı ile Almanya'ya gitmişti. Teşkilatın İrşad ve Fetva Komisyonu başkanı olan Kaplan, örgütün yayın organı olan Hicret dergisinde çeşitli yazılar yazmış, daha sonra ayrılmıştır.

Milli Görüş'ün amacı "laik demokratik cumhuriyet rejimini yıkarak, şeri esaslara dayalı bir devlet düzeni kurmak" tır. Resmi belgelere göre bu amacına ulaşabilmek için legal görünüşlü dernek, vakıf ve partiler aracılığıyla faaliyet yürütüyor. Yapının yurtdışı yapılanmasını İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı oluşturuyor. Eski adıyla Avrupa Milli Görüş Teşkilatı.

Ankara DGM tarafından açılan Milli Görüş davasının iddianamesinde, Milli Görüş'ün yurtdışında bağlantılı olduğu kuruluşlar arasında, Libya'da bulunan İslama Çağrı Cemiyeti, Suudi Arabistan'da bulunan Rabıta, Mısır ve Suriye'de yaygın olan Müslüman Kardeşler Teşkilatı, Cezayir'deki İslami Selamet Cephesi, Pakistan'da bulunan Cemaati İslami Partisi, Almanya'da bulunan Alman İslam Konseyi ve İngiltere'de bulunan İslam Partisi isimleri sıralanıyor.

Türkiye'deki Milli Görüş anlayışının hâkim olduğu yapılanmanın iktidara gelmesinin desteklenmesi yönünde yurtdışında taban yaratmak ve Türkiye'de laik devlet düzenini, yani demokratik rejimi bertaraf ederek, İslami bir devlet ve toplum yapısının kurulması hedefleniyor. Merkezi Almanya/Köln'de bulunan teşkilatın, Almanya, Avusturya ve Fransa olmak üzere birçok ülkede çeşitli nitelikte 550 civarında cami derneği, 2 bin 100 civarında şubesi (gençlik, kadın kolları, üniversiteler ve diğer yan kuruluşlar) mevcut olan İGMG'nin yaklaşık 70 bin kayıtlı üyesinin yanı sıra 250 bin dolayında sempatizanı bulunduğu, kayıtlarda yer alıyor.

Avrupa ülkelerinde, Almanya, İtalya, İsveç, Fransa, Danimarka, Norveç, Hollanda, İngiltere, İsviçre ve Avusturya'da faaliyet göstermesinin yanı sıra ABD, Kanada, Suudi Arabistan ve Avustralya'da irtibat büroları bulunuyor.

Teşkilat, hareketlerine kısıtlama getirilmesini önlemek için örgütlendiği Avrupa ülkelerinin hukuki yapısına uygun hareket ediyor. Almanya'nın entegrasyon politikalarına ağırlık verdiği bu çerçevede, Almanca bilen ve Alman vatandaşı olan milli görüşçülere yer verilmesi öne çıktı. Almanya yurttaşlığına geçiş de propaganda, afişleme ve ilan çalışmalarıyla teşvik edilerek "Almanya'da kalıcı olunduğu, Alman vatandaşı olmakla oy hakkı elde edileceği, bunun da diğer hakların alınmasını kolaylaştıracağı" mesajları yoğun şekilde tabana veriliyor.

Teşkilatın finans kaynaklarını, camilerden toplanan paralar, bağış, fitre, zekât, kurban geliri, hac organizsayonu oluşturuyor. Milli Görüş Milli Selamet Partisi'nden başlayıp RP, FP 'nin kapatılmasıyla SP olarak yaşamını halen sürdürüyor. Milli Görüş'ün teorisyeni olan Necmettin Erbakan ise RP'ye yapılan hazine yardımlarını teşkilatlara dağıtılmış gibi göstermekten yargılandığı davada, resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm giyerek siyasi yasaklı hale geldi. Aynı çizgi içerisinde yer alan ve siyaset yapan Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç 'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi "yenilikçi" adıyla, Başbakan'ın deyimiyle Milli Görüş gömleğini çıkararak Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yollarına devam ediyorlar.

GEZEGENE UMUT BAĞLAYANLAR

Güvenlik birimlerinin kayıtlarına göre adı çok duyulmamış da olsa çok sayıda dinci örgüt bulunuyor. Örneğin, beş kıtadaki "tüm Müslüman kavimleri" yapılacak bir askeri darbe ile bir araya getirmeyi amaçlayan Tebliğciler. "Birleşmiş İslam Akvam Devleti" kurmayı düşleyen Biad'cılar.

Belki de bu örgütler arasında en ilginci, kendilerince gezegenlerin aynı hizaya gelmesiyle yaşanacak tufanı bekleyen "Tufancılar". Tufancılara göre 2000 yılında gezegenler aynı hizaya gelecek, tufan olacaktı ve bir tek onlar kurtulacaktı. Ama beklenen tufan gerçekleşmedi! Bu örgütün üyeleri arasında mühendisler, doktorlar ve öğretim üyelerinin bile bulunmuş olması dikkat çekiciydi.
http://www.irtica.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1311&Itemid=69
 
ya niye böyle ayırım yapılıyor anlamıyorum bence süleymancı ahmetci fethullahcı falan diye ayırmak yanlış amaçları aynı bunun kürt türk ayırımından farkı neeeee!!!!!!!!!!!
 
ÖrNur suresi 30-31. ayette, “kadınlar ziynetlerini göstermesinler”, (la yübdine ziynetehunne) ifadesindeki ziynet, ayıp yerler, gizli görkem ve güzellikler; örfen de gösterilmesi uygun olmayan kısımlara işaret etmektedir. “Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” (ve’l-Yadribne bi humurihinne ala cuyubihinne) ifadesinde geçen “başörtüsü” (humur), esasen başörtüsü anlamında değildir. Sözcük, “örtmek, gizlemek, evinden dışarı çıkmamak, utanmak, sarhoş etmek” anlamındadır. Ayette başörtüsü olarak çevrilen hımar/humur, genel anlamda “örtü”dür. Özellikle ve kesin olarak başörtüsü değildir. Başörtüsü anlamı, örften çıkarılan bir anlamdır. Örften çıkarılan ve örfen yaygın bir anlamın, başörtüsünü farz kılması ise mümkün değildir. Kaldı ki, İslam öncesi Arap kadınları, başörtüsü bir yana, ağır avret mahallerini ve göğüslerini bile örtmekte gevşek davranıyorlardı. Başörtüsünün göğüsleri, gerdanı, boyun ve kulakları örtecek şekilde sıkıca başa sarılmasın yolundaki görüşler, ayette açıkça zikredilmeyen kişisel yorumlardan ibarettir. Başlarının üzerindeki örtü, açık göğüslerini örtmeye hizmet etmiyordu. Burada örtülmesi hedeflenen ve istenen bölge, baş değil, göğüslerdir ve göğüsler ise, ferc kadar ağır avret bölgesi içindedir. Kaldı ki, başın örtülmesi bu denli kesin bir farz ve dinin vazgeçilmez bir emri olsaydı, “baş” (Ra’s) ve “saç” (şa’r) sözcüklerinin ayetlerde geçmesi gerekirdi. Kur’an, pek çok konuda ayrıntılı olarak sözcük zenginliğinden kaçınmazken, böylesine ciddi olduğu iddia edilen bir farzın en önemli bu iki sözcüğünü neden telaffuz etmekten kaçınmış olsun? “Bir sivri sineği bile örnek vermekten çekinmeyen Tanrı , neden baş ve saç sözcüklerini örnek vermemiştir? Demek ki Kur’an, başın örtülmesini, başı şu ya da bu şekilde örtmeyi tamamen kadınların kendi iradelerine ve yaşadıkları sosyo-kültürel çevrelerinin koşullarına bırakmış olmaktadır. Bunun adı ise, gelenektir.


Ötünmeyle ilgili başka bir kaynak.
http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=116307

Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim, Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.”
FETHULLAH GÜLEN
http://tr.fgulen.com/content/view/224/5/

Bu kaynakta sizden .
İnsanlar mütemadiyen yalan konuşamaz
gün gelir gerçekler tokat gibi yapışır.İnsanların faydalı işler
yapması insanları aydınlatması gerçekten güzel şeylerdir.
insanlar hata yapabilir bilerek veya bilmeyerek, hata yapmak
insana mahsustur.Klişe bir sözle açıklamak gerekirse
Hatasız kul olmaz...Kur'an tek doğrudur şühe ve gaflet
içindeyeseniz Kur'an okuyun o size doğru yolu gösterecektir.
 
off off arkadaşım sen takmış kafana kaskı git bakalım ben sana erkeklerde öyle yapsın diyorum sen bana ne diyorsun... erkeklere gelen kısıtlama ne say.. bakalım kısa şort giymek günah demi diz üstünde şort günah... başka say bakayım erkeklere gelen şartları... ben ateizm'ide satanizm'ide senden çok daha iyi biliyorum meraklanma onlar en azından sizin gibi dinlerini küçümseyici şeyler yapmıyorlar... başka dinlere saldırmıyorlar senin yaptığın gibi neyse.... SAYGILARIMLA...

bak sana bi örnek vereyim artık türban ne hallere gelmiş....

turbanwv9.jpg
01awcax1pvltcaaaabaaaaalo7.jpg


bunlar bazı şeyler belli ediyor sana arkadaşım ama sen anlamakta hala güçlük çekiyorsun...

al bide sana şiirle örnek vereyim....

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

ÖMER HAYYAM

kurbağa resminde çok güzelmiş bu arada....

ne biçim kask takmışım ben kafama... Açıklasana şunu yahu...

Allah emretiş diyorum, diyanetin üst kurulu 15 yıl önce bu tartışmaya nokta koymuş. Ama hala KASKSIZ KAFAN bunu anlamıyor...

Allah emretmiş diyorum...
Ispatlaycı belgeyi sunuyorum.
Al... Gör...Oku...



Sen bana ne diyorsun Erkekte niye başörtü yok...
Böyle saçma bir soru olurmu...Senin düz mantığınla gidildiği vakit erkekte niye kadınınki gibi göğüs yok, veya erkekte niye sakal varda kadında niye sakal çıkmıyor gibi matıksızsa bir soru şeklini alıyor...

kadının zina yapmasıda günah erkeğinde zina yapmasıd günah...
al bir örnek daha sayayımmı...

yaratılış fıtratı gereği her cinsin kendine has durumları var...

bu durumlarına göre serbestlik veya yasaklama gelmiştir... BU KADAR BASİT...

Neyin derdindesin..Erkek niye başını örtmüyor ? Sorusundamısın...

Peki bir erkek olarak sen ETEK niye giymiyorsun...


meraklanma onlar en azından sizin gibi dinlerini küçümseyici şeyler yapmıyorlar...

İftira ATMA....

Dinimi küçük düşürdüğüm bir durumu göster bana....

Neerede DİNİMİ KÜÇÜK DÜŞÜREN BİR DURUM YUAPMIŞIM....

Hans ile HASAN diye bir tiyatro var bilirimisin?
Bak bakalım dinini yaşayanlarmı küçük düşürüyürlar yoksa yaşamayanlarmı küçük düşürüyorlar?

başka dinlere saldırmıyorlar senin yaptığın gibi neyse.... SAYGILARIMLA...

DİNLERE SAYGI DUYMAK BAŞKADI, SALDIRMAK BAŞKADIR...
BENİM DİNİMBENİM ATALARIM HİÇBİTR ZAMAN SALDIRMAMIŞTIR...
TARİH ÖNÜNDE, BENDE ATALARIMIN YAPTIĞINI YAPARIM...

ÇİRKİNLİKLE DEĞİL GÜZELLİKLE AMA BİRİ İFTİRA ATARSADA ÇAMURU YÜZÜNDE AVUÇLARIM....

BAŞÖRTÜLÜ BİR RESİM BIRAKMIŞSIN HERHALDE KURBAĞA RESİMDEN DOLAYI GÖZÜKMÜYOR...

BİR KİŞİ ÖYLE YAPIYOR DİYE,
BİR KİŞİ CAHİLLİĞİNDEN BAŞINI AÇIPTA DİĞER GÜZELLİKLERİNİ ALENEN SERGİLİYOR DİYE İSLAM DİNİMİ BUNDA SUÇLU....

SEN İSLAMIN EMRETTİĞİ GİBİ ÖRTÜNMÜYORSUN AMA BEN DİNDARIM KALİBM TEMİZ DİYORSUN...

bunlar bazı şeyler belli ediyor sana arkadaşım ama sen anlamakta hala güçlük çekiyorsun...

BANA KİŞİLERİ ÖRNEK GÖSTERME...
FELAN KIZ BÖYLE GİYİNMİŞ... BANANE ONLARDAN..
BENİM DİNİMDE BAYANIN ERKEĞİN NASIL GİYİNMESİ GEREKTİĞİ ÇOK AÇIK ŞEKİLDE İFADE ETMİŞTİR..

BUNA UYUP UYMAMAK KİŞİNİN KENDİSİNDEDİR.. BU KADAR BASİT ANLAYABİLİDİNMİ?

SEN BAŞÖRTÜNÜN ALLAH'IN BİR EMRİ OLDUĞUNU ANLADINMI....

DAHA ISPAT İSTERMİSİN....


al bide sana şiirle örnek vereyim....

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

ÖMER HAYYAM


BENİM ÖRNEĞİMİN YANINDA ÇOK GÜZEL BİR ÖRNEK,
BEN VERİYOERUM BELGE SEN VERİYORSUN ŞİİR...


AL BENDENDE SANA BİR ŞİİR HEMDE KENDİ ŞİİRİM OLSUN...


İÇİN KALBİN ÇOKMU KİRLENDİ....

ÇAMAŞIR SUYU İSTEDİNDEMİ GELMEDİ...

AHH AHH HACI HOCA OLMANA GEREK YOK..

ELİNDE VARYA AYŞE TEYZENİN ACESİ...

BY REBAKA

ramo46, benim yazığımcevaplar ortadır...

verdiğim suallerde ortadadaır...

biri tilloyu görmeden tillo hakkında bilgi sahibi olmadan EN KÖTÜ insanlar bunlardır gibi keliemeler kullanır,

senin verdiğin kaynağı inceledeğimde Başörtü Allah'ın bir emri olmadığı gösteriliyor...

Ve Benim en başta dediklerimi çarpıta çarpıta buraya geitiriyorsunuz..

Bu tarikatlardan hangisi Ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturdu...

Hangisi PKK gibi terörizm yaşattırtı size...

gelelim ramo senin sorularına....

Rebaka bir yorum yaparsa mutlu olurum.

nurculuğun dinle alakası yok diyorsun kaynağını bile göremiyorum..

Ben risale-i nuru baştan sona okudum.. Sen okudunmu Ramo..

ve ben Bediüzzamnın ters birşeyine rastlamadım...

Kaldıkı Bediüzzaman kötü bir insan olsaydı Atatürk dönemin Diyanet İşleri Başkanlığını kendisine teklfi etmezdi...

Gülen Cemaati, Tiilo Cemaati, Nurcular diğeri Bak RAMO...

o almış olduğun ilk kaynak varya..

orasdaki oyazıda öyle saçmalıklar varki.. Tamamrn dine ters ve mantığa aykırı olanlar...


AL BİR TANE ÖRNEK MASALLARLA GELİP AÇIKLAMA YAPIYORSUN....

TARİKATLAR
--------------------------------------------------------------------------------
TARİKATLARDA MASALLAR
Şeyhe kayıtsız şartsız itaat tarikatın en önemli şartı olduğundan, bunun sağlanması için müritlere hikayeler anlatılır. Örneğin: “Bir şeyh bir müridine ‘Git babanın kafasını kopar bana getir’ der. Mürit de görünürde çok garip olan bu isteği şeyhine olan güveninden dolayı “Bir hikmeti vardır” diyerek yerine getirir. Bir de bakar ki annesiyle yatarken kopardığı baş babasının değil. Annesiyle zina yapan başka birine ait. Şeyh uzaktan, kerameti sonucu bu olayı görüyor ve müridini denemek için hikmetini açıklamadan böyle bir emir veriyor.” Bu örnek hikayeyle görüldüğü gibi şeyh müride haramı emretse bile onun emrine itaat edilmesi, çünkü bunun muhakkak bir hikmeti olacağı telkin edilir. Oysa bir Müslüman’ın böyle bir şey iddia eden kişiye “Ben böyle bir haramı niye işleyeyim? Allah cana kıymayı haram etmişken benden böyle bir şeyi nasıl istersin?” demesi gerekir. Oysa tarikatlarda şeyhe bu şekilde karşı çıkışlar, normal olmanın değil, imanı zayıf bir kimse olmanın belirtisi sayılır.
http://www.kurandakidin.com/bolumler/15-tarikatlar.asp


BÖYLE SAÇMALIKMI OLUR, BÖYLE İKNAMI OLUR, BÖYLE TASVİRMİ OLUR RAMO...

ŞİMDİ SEN YORUM YAP BAKAYIM...

MASALLARLA NEREYE KADAR İNADIRICI OLACAKSINIZ...

ÖrNur suresi 30-31. ayette, “kadınlar ziynetlerini göstermesinler”, (la yübdine ziynetehunne) ifadesindeki ziynet, ayıp yerler, gizli görkem ve güzellikler; örfen de gösterilmesi uygun olmayan kısımlara işaret etmektedir. “Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” (ve’l-Yadribne bi humurihinne ala cuyubihinne) ifadesinde geçen “başörtüsü” (humur), esasen başörtüsü anlamında değildir. Sözcük, “örtmek, gizlemek, evinden dışarı çıkmamak, utanmak, sarhoş etmek” anlamındadır. Ayette başörtüsü olarak çevrilen hımar/humur, genel anlamda “örtü”dür. Özellikle ve kesin olarak başörtüsü değildir. Başörtüsü anlamı, örften çıkarılan bir anlamdır. Örften çıkarılan ve örfen yaygın bir anlamın, başörtüsünü farz kılması ise mümkün değildir. Kaldı ki, İslam öncesi Arap kadınları, başörtüsü bir yana, ağır avret mahallerini ve göğüslerini bile örtmekte gevşek davranıyorlardı. Başörtüsünün göğüsleri, gerdanı, boyun ve kulakları örtecek şekilde sıkıca başa sarılmasın yolundaki görüşler, ayette açıkça zikredilmeyen kişisel yorumlardan ibarettir. Başlarının üzerindeki örtü, açık göğüslerini örtmeye hizmet etmiyordu. Burada örtülmesi hedeflenen ve istenen bölge, baş değil, göğüslerdir ve göğüsler ise, ferc kadar ağır avret bölgesi içindedir. Kaldı ki, başın örtülmesi bu denli kesin bir farz ve dinin vazgeçilmez bir emri olsaydı, “baş” (Ra’s) ve “saç” (şa’r) sözcüklerinin ayetlerde geçmesi gerekirdi. Kur’an, pek çok konuda ayrıntılı olarak sözcük zenginliğinden kaçınmazken, böylesine ciddi olduğu iddia edilen bir farzın en önemli bu iki sözcüğünü neden telaffuz etmekten kaçınmış olsun? “Bir sivri sineği bile örnek vermekten çekinmeyen Tanrı , neden baş ve saç sözcüklerini örnek vermemiştir? Demek ki Kur’an, başın örtülmesini, başı şu ya da bu şekilde örtmeyi tamamen kadınların kendi iradelerine ve yaşadıkları sosyo-kültürel çevrelerinin koşullarına bırakmış olmaktadır. Bunun adı ise, gelenektir.


Ötünmeyle ilgili başka bir kaynak.
http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=116307

Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim, Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.”
FETHULLAH GÜLEN
http://tr.fgulen.com/content/view/224/5/

Bu kaynakta sizden .
İnsanlar mütemadiyen yalan konuşamaz
gün gelir gerçekler tokat gibi yapışır.İnsanların faydalı işler
yapması insanları aydınlatması gerçekten güzel şeylerdir.
insanlar hata yapabilir bilerek veya bilmeyerek, hata yapmak
insana mahsustur.Klişe bir sözle açıklamak gerekirse
Hatasız kul olmaz...Kur'an tek doğrudur şühe ve gaflet
içindeyeseniz Kur'an okuyun o size doğru yolu gösterecektir.[/
QUOTE]

bu kaynak bizdenmiş...

üstteki kaynakta sizden mimiş...

TEK KAYNAK OLUR DİNLE İLGİLİ... ODA KURANI KERİM...

ramo Fethullah Gülenle ilgili tokat niteliğinde bir yazı yazmışsın...

peki bir üst paragafında olan yazıya neden yer vermemişsindfe işnie gelen kısmı almışsın...

Kadın eli sıkma yasağı, örtünme gibi şeyler gerçekten İslam'ın özünde olan şeyler midir?


bak senin verdiğin linkli sitede ne diyor?
-Örtü konusunda bir şey demeye hakkımız yok.Kur'anın içinde açık sarih naslar var yani. Bu mevzu bizim yorumlamamızın dışında kalıyor. Çünkü bu Allah'ın emridir.

iinsanları aydınlatırken işinize gele yerleri dğeil, objektif olan tüm kısmı ele alın.....

TÜM KISMI...

BAŞÖRTÜ İLE İLGİLİ GERÇEĞİ BU ÜLKENİN EN ÜST MERCİSİ OLAN DİYANETİN KARARINI TEKRAR PAYLAŞIYORUM...

ONUN BUNUN CÜMLESİNİ DEĞİL...

İSLAM KURULU KARARINI
BUYRUN...


DİN İşleri Yüksek Kurulu’nun 03 Şubat 1993 tarihli kararında, başörtüsüyle ilgili olarak Nur Suresi’nin 31. ayetinde örtünmenin tarifinin yapıldığı bu ayete göre de örtünmenin Allah’ın bir emri olduğu vurgulanıyor. Kararda bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir ayet veya işaret değil, İslam Dini’nin bir hükmü olduğu ifade ediliyor. Laikliğin devletin temel ilkelerinden biri olduğu da vurgulandığı kararda Anayasa’nın 10. ve 11, maddelerine atıfta bulunularak kadınların tesettüre uymalarının sınırlandırılmasının kişi hak ve hürriyetlerine müdahale olarak değerlendiriliyor. Örtünmenin Cumhuriyet’e, kamu düzenine ve Atatürk ilkelerine aykırılığının da söz konusu olmadığına vurgu yapılarak, Atatürk’ün şu sözü hatırlatılıyor: ‘Eğer kadınlarımız Şer’in tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettiği tavru hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, ictimaiyyat hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı dahi takdirden meni nefs edemez.'



98099.jpg


98098.jpg


98097.jpg
 
Yazdıklarım ve eklediklerim sana REBAKA

http:/Abdülbaki Gölpınarlı

İnanan kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve açığa çıkanlardan, görünenlerden başka ziynetlerini göstermesinler ve örtülerini, göğüslerini örtecek bir tarzda omuzlarından aşağıya doğru salsınlar; kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babasından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut kendi malları olan kölelerden, yahut erkeklikten kesilmiş veya kudreti olmayan erkek hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların gizli hallerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başka erkeklere ziynetlerini göstermesinler; gizledikleri ziynetler, bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar ve tövbe edin hepiniz Allah'a ey inananlar da kurtulun, erin muradınıza. *


Ali Bulaç Meali

Mü'min kadınlara söyle: 'Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz.'


Diyanet İşleri Meali(Eski)

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün.


Diyanet İşleri Meali(Yeni)

Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!


Diyanet Vakfı Meali

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. *


Edip Yüksel Meali

İnanan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, topluca ALLAH'a yöneliniz ki başarılı olasınız.


Elmalılı Hamdi Yazır

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.


Elmalılı Meali (Orjinal)

Mü'min kadınlara da söyle: gözlerini sakınsınlar, ırzlarını muhafaza etsinler, ziynetlerini açmasınlar, zâhir olanı başka ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, ziynetlerini açmasınlar, ancak kendi kocalarına yâhud kendi babalarına kocalarının babalarına yâhud kendi oğullarına, yâhud kendi biraderlerine, yâhud kendi biraderlerinin oğullarına, yâhud hemşirelerinin oğullarına yâhud kendi kadînlarına yâhud kendi ellerindeki memlûklerine, yâhud ihtiyacı olmıyan erkeklerden uyuntulara, yahud henüz kadınların avretlerine muttali' olmıyan çocuklara, müstesna, gizledikleri ziynetleri bilindiye ayaklarını da vurmasınlar, hepiniz Allaha tevbe edin ey mü'minler ki felâh bulabilesiniz


Ömer Nasuhi Bilmen

Ve mü'min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar ve avret mahallerini muhafaza etsinler ve ziynetlerini açmasınlar, onlardan her zahir olanı müstesna ve başörtülerini yakalarının üzerine sarkıtsınlar ve ziynetlerini açıvermesinler. Ancak kocalarına veyahut kendi babalarına veya kocalarının babalarına veya kendi oğullarına veya kocalarının oğullarına veya kendi kardeşlerine veya kendi kardeşlerinin oğullarına veya kendi kızkardeşlerinin oğullarına veyahut kendi kadınlarına veya kendi ellerinin malik olduğu cariyelerine veyahut erkeklikten kesilmiş hizmetçilerine veya kadınların avret mahellerine muttali olmayan çocuklara (karşı açıverilmesi) müstesna. Ve ziynetlerinden gizledikleri bilinsin diye ayaklarını da birbirine vurmasınlar. Ve cümleten Allah'a tevbe ediniz, ey mü'minler! Tâ ki felaha erebilesiniz.


Muhammed Esed

İnanan kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar; [örfen] görünmesinde sakınca olmayan yerleri 37 dışında, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmasınlar; ve bunun için, başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. 38 Cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin ya da kız kardeşlerinin oğullarından, kendi evlerindeki kadınlardan, yahut yasal olarak sahip oldukları kimselerden, yahut kendilerine bağlı olup cinsel isteklerden yoksun bulunan erkeklerden, 39 ya da kadınların mahrem yerlerinin henüz farkında olmayan çocuklardan başka kimsenin önünde açığa vurmasınlar; ve [yürürken] gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek şekilde 40 ayaklarını yere vurmasınlar. Ve siz, ey müminler, hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp Allah'a yönelin ki kurtuluşa, esenliğe erişesiniz! 41


Suat Yıldırım

Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle.Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz toptan Allah'a tövbe ediniz ki felaha eresiniz! [35,59] *


Süleyman Ateş Meali

İnanan kadınlara da söyle: "Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini (göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar. Süslerini kimseye göstermesinler. Yalnız kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut oğullarına, yahut kocalarının oğullarına, yahut kardeşlerine, yahut kardeşlerinin oğullarına, yahut kızkardeşlerinin oğullarına, yahut kadınlarına, yahut ellerinin altında bulunan(köle)lerine, yahut kadına ihtiyacı bulunmayan erkek tabi'lerine, yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklara gösterebilir. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, topluca Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz. *


Şaban Piriş Meali

Mümin kadınlara da söyle, bakışlarını sakınsınlar ve mahrem yerlerini korusunlar. Açıkta olan kısmı hariç zinetlerini göstermesinler. Başörtüleri ile yakalarının üzerini de kapatsınlar. Süslerini; kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kendi kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendisi gibi kadınlar, kendi cariyeleri, erkekliği kalmamış hizmetçileri, kadınların mahrem yerlerini henüz bilmeyen çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar.-Ey müminler, kurtuluşa ermek için hep birden Allah’a tevbe edin!


Ümit Şimşek Meali

Mü'min kadınlara söyle: Onlar da bakışlarını sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, zorunlu olarak görünenin(4) dışında ziynetlerini göstermesinler; örtülerini, yakalarını kapatacak şekilde örtsünler.(5) Kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından,(6) ellerinin altında bulunan kölelerden, erkeklikten kesilmiş hizmetçilerinden ve kadınların mahremiyetlerine henüz vakıf olmayan çocuklardan başkasına ziynet yerlerini göstermesinler. Saklı ziynetlerini fark ettirmek için de ayaklarını yere vurmasınlar. Hepiniz Allah'a tevbe edin, ey mü'minler, tâ ki kurtuluşa eresiniz. *


Yaşar Nuri Öztürk

Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut erkek kardeşlerinin oğulları yahut kız kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah'a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!



/www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=24&ayet=31


Evet masalcı teyze masallara devam ediyor.Ben sana kaynak gösteriyorum
hemde kimden Doç. Dr. Şahin FİLİZ Selçuk Üniversitesi İslam Felsefesi
Anabilim Dalı Başkanı olan birinden sende masal diyorsun.Esas sana
masal okuyanları görmüyorsun.Ya ben cahilim ya sen buna kim karar
verecek...
 
Konuyu açan arkadaştan Türkiyedeki mason haritasını çıkarmasını rica etsek çok şey istemiş olur muyuz acaba?

Hangisi daha tehlikeli mason locası mı yoksa tarikatlar mı?

Eğer mason locaları ise neden tarikat üzerine bu kadar gidiliyor?

En nifak u eşeddü minel küfr
 
Yazdıklarım ve eklediklerim sana REBAKA


Evet masalcı teyze masallara devam ediyor.Ben sana kaynak gösteriyorum
hemde kimden Doç. Dr. Şahin FİLİZ Selçuk Üniversitesi İslam Felsefesi
Anabilim Dalı Başkanı olan birinden sende masal diyorsun.Esas sana
masal okuyanları görmüyorsun.Ya ben cahilim ya sen buna kim karar
verecek...

ramo....


BAŞÖRTÜ EMİR OLDUKTAN SONRA SÖYLERMİSİN BANA NEDEN İSLAM KADINLARI NAMAZLARINI BAŞÖRTÜLÜ KILARLAR....

BAŞÖRTÜ EMİR DEĞİLSE SAÇLARI AÇIK KILMALARI GEREKMİYORMU?

BEN CAHİLİM BAŞÖRTÜSÜ KONUSUNDA PEKİ ALEMLERE RAHMET OLARKA GÖNDERİLEN PEYGAMBER EFENDİMİZDEMİ CAHİLDİK İBU CÜMLEYİ İNSANLIĞA LÜTFETMİŞSİN...

SÖYLERMİSİN BANA....


Hz. Peygamber'in "Allah, bulûğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mâce, “Tahâre”, 132; Tirmizî, “Salât”, 160; Müsned, IV, 151, 218, 259) ve "Kadın bulûğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına görünmesi helâl olmaz" (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 31) şeklindeki hadisleri göz önüne alınınca, başörtüsüz kılınan namazın geçerli olmayacağı anlaşılır.


şimdi sen mi cahilsin benmi.......

yoksa DİYANET İŞLERİ BAŞKANIBARDAKOĞLU mu?


Bir televizyon programında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, çarpcı açıklamalarda bulundu. Bardakoğlu gündemdeki ‘Türban siyasi simge mi?’ tartışmasıyla ilgili görüşlerini açıkladı. ‘Başörtüsü dini bir gerekliliktir’ diyen Bardakoğlu “Bu konu akşamdan sabaha değişen bir şey değil. Diyanet İşleri Başkanlığı başörtüsünün dini hükmü konusunda görüş açıklar. Olayın siyasi boyutu, alınması gereken idari tedbirler hakkında değerlendirme yapmayız.” şeklinde konuştu.
İSLAM DÜNYASINDA KADINLAR DİNİ GEREKLİLİKTEN BAŞINI ÖRTER
Bardakoğlu insanların başörtüsünü nasıl algıladığının önemli olduğunu belirterek “14 asırdan bu yana İslam dünyasında kadınlar başlarını dini gereklilik olduğu için örterler. Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir. Bu konunun dini boyutu. Tabii müslüman olmanın ön şartı dinin gereklerini yerine getirmek değildir. Başörtü dini gerekliliktir ama insanların kendi dinlerini gereklerini yerine getirip getirmemeleri kendi iradelerindedir. Siyasetçiler bu konuyu özgürlük alanı olarak görürler ya da bu konuda kısıtlama getirirler o onların bileceği işlerdir.”dedi.

Bardakoğlu, Türkiye’deki türban sorununun da partiler arası diyalog yoluyla çözülebileceğini vurguladı.
http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=305837
---------------------
“14 asırdan bu yana İslam dünyasında kadınlar başlarını dini gereklilik olduğu için örterler. Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir.

sen bu gerçeği görüyormusun RAMO....

bak diyanet işleri başkanı görüyor.... Din ile ilgili en yüksek kurumun BAŞKANI....

Herhalde o senden daha cahil değildir değilmi RAMO....


----------------------


bak bakalım senin BAŞÖRTÜ yok diye hocana ne cevap gelmiş....

bunudamı görmedin RAMO yoksa işine mi gelmedi...

kaynak VAKİTTEN, görmemen normal Cumhuriyette bu haber yer veremeyeceklerine göre ben sana paylaşayım...


---------------

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç.Dr. Şahin Filiz, başörtüsü konusundaki garip açıklamalarına devam etti.

Daha önce “başörtüsünün bir Yahudi geleneği olduğu” yönündeki iddiaları ile gündeme gelen Filiz, dün de “Kur'an-ı Kerim’de sadece ‘hımar’ kelimesi geçiyor. ‘Hımar’ kelimesi, normal bir örtüyü ifade etmekle birlikte, başörtüsü ve saç olarak kabul ediliyor. Ancak bu kavram sofra örtüsünden tutunda, masa örtüsüne kadar her türlü örtü anlamına da gelir. Buradan başörtüsü anlamı çıkmaz.” ifadelerini kullandı.

İLK TEPKİ S.Ü.’DEN
Filiz’in bu açıklamalarına ilk tepki kendi üniversitesinden geldi. S.Ü. İlahiyat Fakültesi Temel İslâmi Bilimler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Sait Şimşek, Filiz’in uzmanlık alanı dışında konuştuğunu söyledi. Akademisyenlerin uzmanlık alanlarına saygı duyması gerektiğine dikkat çeken Prof. Şimşek, “Başörtüsü konusu Filiz’in alanına girmemektedir. Başörtüsü tefsir, fıkıh ve kelâmcı akademisyenlerin alanına giren bir konudur. Bir akademisyenin kendi uzmanlık alanı dışında yorum yapması hoş karşılanacak bir durum değildir” dedi.

“ALLAH’IN EMRİDİR”
Başörtüsünün Allah’ın emri olduğunun altını çizen Prof. Şimşek, “İslâmiyet daha önceki dinlerin devamıdır. Önemli olan Kur’an-ı Kerim’in konuyla ilgili ayetleri üzerinde durmaktır. Başörtüsü, kültürel bir değerlendirme meselesi değildir.” diye konuştu.

kaynak: http://www.haberalemi.net/haber_detay.php?haber_id=38084


ŞİMDİ SENİN UZMANLIK ALANINA GİRMEDİĞİ FİLİZİN Mİ CAHİL?
YOKSA BU İŞİN HOCASI PROF. ŞİMŞEK Mİ CAHİL?
YOKSA DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMI CAHİL ?

RAMO SANA SORUYORUM......
KİM CAHİL....
YOKSA DİYANET İŞLERİ BAŞKANINI DEDİĞİ GİBİ "Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir" DİYEN Mİ CAHİL...

GERÇEKLERİ GÖRMEYEN Mİ YOKSA GERÇEKLERİ ÇARPPPITANMI CAHİL....

KİM CAHİL RAMO SANA SORUYORUM....


-----------------------------------

AL YAZILI OLARAK İKNA OLUMYORSANA SANA GÖRÜNTÜLÜ VİDEO...

Başörtü Kuran'da var delili bu / Video
İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Karaman, başörtüsü ile ilgili 'Kur'an'da var mı yok mu' tartışmalarına son noktayı koydu. İşte Profesör Karaman'ın açıklamaları:
Karaman, Gülerce'nin 'örtü için Kur'an'ın hükmü nedir' sorusuna şu cevabı verdi:

TIKLA İZLE

-------------

KALBİN MÜHÜRLÜ DEĞİLSE BUNLARDAN İBRET ALMAN LAZIM....

SON SÖZÜM BÖYLE...
 
tarikat ne demek?
ilk önce araştır!!!!
sonra konuyu aç!!!!
dalga geçme belanı bulursun
 
ramo....


BAŞÖRTÜ EMİR OLDUKTAN SONRA SÖYLERMİSİN BANA NEDEN İSLAM KADINLARI NAMAZLARINI BAŞÖRTÜLÜ KILARLAR....

BAŞÖRTÜ EMİR DEĞİLSE SAÇLARI AÇIK KILMALARI GEREKMİYORMU?

BEN CAHİLİM BAŞÖRTÜSÜ KONUSUNDA PEKİ ALEMLERE RAHMET OLARKA GÖNDERİLEN PEYGAMBER EFENDİMİZDEMİ CAHİLDİK İBU CÜMLEYİ İNSANLIĞA LÜTFETMİŞSİN...

SÖYLERMİSİN BANA....


Hz. Peygamber'in "Allah, bulûğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mâce, “Tahâre”, 132; Tirmizî, “Salât”, 160; Müsned, IV, 151, 218, 259) ve "Kadın bulûğ çağına erince elleri ve yüzü dışında başka yerlerinin başkasına görünmesi helâl olmaz" (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 31) şeklindeki hadisleri göz önüne alınınca, başörtüsüz kılınan namazın geçerli olmayacağı anlaşılır.


şimdi sen mi cahilsin benmi.......

yoksa DİYANET İŞLERİ BAŞKANIBARDAKOĞLU mu?


Bir televizyon programında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, çarpcı açıklamalarda bulundu. Bardakoğlu gündemdeki ‘Türban siyasi simge mi?’ tartışmasıyla ilgili görüşlerini açıkladı. ‘Başörtüsü dini bir gerekliliktir’ diyen Bardakoğlu “Bu konu akşamdan sabaha değişen bir şey değil. Diyanet İşleri Başkanlığı başörtüsünün dini hükmü konusunda görüş açıklar. Olayın siyasi boyutu, alınması gereken idari tedbirler hakkında değerlendirme yapmayız.” şeklinde konuştu.
İSLAM DÜNYASINDA KADINLAR DİNİ GEREKLİLİKTEN BAŞINI ÖRTER
Bardakoğlu insanların başörtüsünü nasıl algıladığının önemli olduğunu belirterek “14 asırdan bu yana İslam dünyasında kadınlar başlarını dini gereklilik olduğu için örterler. Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir. Bu konunun dini boyutu. Tabii müslüman olmanın ön şartı dinin gereklerini yerine getirmek değildir. Başörtü dini gerekliliktir ama insanların kendi dinlerini gereklerini yerine getirip getirmemeleri kendi iradelerindedir. Siyasetçiler bu konuyu özgürlük alanı olarak görürler ya da bu konuda kısıtlama getirirler o onların bileceği işlerdir.”dedi.

Bardakoğlu, Türkiye’deki türban sorununun da partiler arası diyalog yoluyla çözülebileceğini vurguladı.
http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=305837
---------------------
“14 asırdan bu yana İslam dünyasında kadınlar başlarını dini gereklilik olduğu için örterler. Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir.

sen bu gerçeği görüyormusun RAMO....

bak diyanet işleri başkanı görüyor.... Din ile ilgili en yüksek kurumun BAŞKANI....

Herhalde o senden daha cahil değildir değilmi RAMO....


----------------------


bak bakalım senin BAŞÖRTÜ yok diye hocana ne cevap gelmiş....

bunudamı görmedin RAMO yoksa işine mi gelmedi...

kaynak VAKİTTEN, görmemen normal Cumhuriyette bu haber yer veremeyeceklerine göre ben sana paylaşayım...


---------------

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç.Dr. Şahin Filiz, başörtüsü konusundaki garip açıklamalarına devam etti.

Daha önce “başörtüsünün bir Yahudi geleneği olduğu” yönündeki iddiaları ile gündeme gelen Filiz, dün de “Kur'an-ı Kerim’de sadece ‘hımar’ kelimesi geçiyor. ‘Hımar’ kelimesi, normal bir örtüyü ifade etmekle birlikte, başörtüsü ve saç olarak kabul ediliyor. Ancak bu kavram sofra örtüsünden tutunda, masa örtüsüne kadar her türlü örtü anlamına da gelir. Buradan başörtüsü anlamı çıkmaz.” ifadelerini kullandı.

İLK TEPKİ S.Ü.’DEN
Filiz’in bu açıklamalarına ilk tepki kendi üniversitesinden geldi. S.Ü. İlahiyat Fakültesi Temel İslâmi Bilimler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Sait Şimşek, Filiz’in uzmanlık alanı dışında konuştuğunu söyledi. Akademisyenlerin uzmanlık alanlarına saygı duyması gerektiğine dikkat çeken Prof. Şimşek, “Başörtüsü konusu Filiz’in alanına girmemektedir. Başörtüsü tefsir, fıkıh ve kelâmcı akademisyenlerin alanına giren bir konudur. Bir akademisyenin kendi uzmanlık alanı dışında yorum yapması hoş karşılanacak bir durum değildir” dedi.

“ALLAH’IN EMRİDİR”
Başörtüsünün Allah’ın emri olduğunun altını çizen Prof. Şimşek, “İslâmiyet daha önceki dinlerin devamıdır. Önemli olan Kur’an-ı Kerim’in konuyla ilgili ayetleri üzerinde durmaktır. Başörtüsü, kültürel bir değerlendirme meselesi değildir.” diye konuştu.

kaynak: http://www.haberalemi.net/haber_detay.php?haber_id=38084


ŞİMDİ SENİN UZMANLIK ALANINA GİRMEDİĞİ FİLİZİN Mİ CAHİL?
YOKSA BU İŞİN HOCASI PROF. ŞİMŞEK Mİ CAHİL?
YOKSA DİYANET İŞLERİ BAŞKANIMI CAHİL ?

RAMO SANA SORUYORUM......
KİM CAHİL....
YOKSA DİYANET İŞLERİ BAŞKANINI DEDİĞİ GİBİ "Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir" DİYEN Mİ CAHİL...

GERÇEKLERİ GÖRMEYEN Mİ YOKSA GERÇEKLERİ ÇARPPPITANMI CAHİL....

KİM CAHİL RAMO SANA SORUYORUM....





-----------------------------------

Dİyanetin Yazdıklarından ne anladın .

“14 asırdan bu yana İslam dünyasında kadınlar başlarını dini gereklilik olduğu için örterler. Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir. Bu konunun dini boyutu. Tabii müslüman olmanın ön şartı dinin gereklerini yerine getirmek değildir. Başörtü dini gerekliliktir ama insanların kendi dinlerini gereklerini yerine getirip getirmemeleri kendi iradelerindedir.

Bu satırlarda ne anlatılıyor islamın şartımı başörtüsü-Takmazsan günahı nedir.

Benim teyzelerim Halalarım başörtülü Kuzenlerdende var örtülü olan.
Bende bu topraklarda yaşıyorum. Herkese saygı duyuyorum lakin
başörtüsünü siyasete alet edenlere ne deyim Allah bildiği gibi yapsın.

Malesef dünya AK VE KARA dan ibaret değil. Hayırlı formlar sana kardeşim.
 
kurbağa resminde çok güzelmiş bu arada....

ne biçim kask takmışım ben kafama... Açıklasana şunu yahu...

Allah emretiş diyorum, diyanetin üst kurulu 15 yıl önce bu tartışmaya nokta koymuş. Ama hala KASKSIZ KAFAN bunu anlamıyor...

Allah emretmiş diyorum...
Ispatlaycı belgeyi sunuyorum.
Al... Gör...Oku...



Sen bana ne diyorsun Erkekte niye başörtü yok...
Böyle saçma bir soru olurmu...Senin düz mantığınla gidildiği vakit erkekte niye kadınınki gibi göğüs yok, veya erkekte niye sakal varda kadında niye sakal çıkmıyor gibi matıksızsa bir soru şeklini alıyor...

kadının zina yapmasıda günah erkeğinde zina yapmasıd günah...
al bir örnek daha sayayımmı...

yaratılış fıtratı gereği her cinsin kendine has durumları var...

bu durumlarına göre serbestlik veya yasaklama gelmiştir... BU KADAR BASİT...

Neyin derdindesin..Erkek niye başını örtmüyor ? Sorusundamısın...

Peki bir erkek olarak sen ETEK niye giymiyorsun...


meraklanma onlar en azından sizin gibi dinlerini küçümseyici şeyler yapmıyorlar...

İftira ATMA....

Dinimi küçük düşürdüğüm bir durumu göster bana....

Neerede DİNİMİ KÜÇÜK DÜŞÜREN BİR DURUM YUAPMIŞIM....

Hans ile HASAN diye bir tiyatro var bilirimisin?
Bak bakalım dinini yaşayanlarmı küçük düşürüyürlar yoksa yaşamayanlarmı küçük düşürüyorlar?

başka dinlere saldırmıyorlar senin yaptığın gibi neyse.... SAYGILARIMLA...

DİNLERE SAYGI DUYMAK BAŞKADI, SALDIRMAK BAŞKADIR...
BENİM DİNİMBENİM ATALARIM HİÇBİTR ZAMAN SALDIRMAMIŞTIR...
TARİH ÖNÜNDE, BENDE ATALARIMIN YAPTIĞINI YAPARIM...

ÇİRKİNLİKLE DEĞİL GÜZELLİKLE AMA BİRİ İFTİRA ATARSADA ÇAMURU YÜZÜNDE AVUÇLARIM....

BAŞÖRTÜLÜ BİR RESİM BIRAKMIŞSIN HERHALDE KURBAĞA RESİMDEN DOLAYI GÖZÜKMÜYOR...

BİR KİŞİ ÖYLE YAPIYOR DİYE,
BİR KİŞİ CAHİLLİĞİNDEN BAŞINI AÇIPTA DİĞER GÜZELLİKLERİNİ ALENEN SERGİLİYOR DİYE İSLAM DİNİMİ BUNDA SUÇLU....

SEN İSLAMIN EMRETTİĞİ GİBİ ÖRTÜNMÜYORSUN AMA BEN DİNDARIM KALİBM TEMİZ DİYORSUN...

bunlar bazı şeyler belli ediyor sana arkadaşım ama sen anlamakta hala güçlük çekiyorsun...

BANA KİŞİLERİ ÖRNEK GÖSTERME...
FELAN KIZ BÖYLE GİYİNMİŞ... BANANE ONLARDAN..
BENİM DİNİMDE BAYANIN ERKEĞİN NASIL GİYİNMESİ GEREKTİĞİ ÇOK AÇIK ŞEKİLDE İFADE ETMİŞTİR..

BUNA UYUP UYMAMAK KİŞİNİN KENDİSİNDEDİR.. BU KADAR BASİT ANLAYABİLİDİNMİ?

SEN BAŞÖRTÜNÜN ALLAH'IN BİR EMRİ OLDUĞUNU ANLADINMI....

DAHA ISPAT İSTERMİSİN....


al bide sana şiirle örnek vereyim....

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

ÖMER HAYYAM


BENİM ÖRNEĞİMİN YANINDA ÇOK GÜZEL BİR ÖRNEK,
BEN VERİYOERUM BELGE SEN VERİYORSUN ŞİİR...


AL BENDENDE SANA BİR ŞİİR HEMDE KENDİ ŞİİRİM OLSUN...


İÇİN KALBİN ÇOKMU KİRLENDİ....

ÇAMAŞIR SUYU İSTEDİNDEMİ GELMEDİ...

AHH AHH HACI HOCA OLMANA GEREK YOK..

ELİNDE VARYA AYŞE TEYZENİN ACESİ...

BY REBAKA

ramo46, benim yazığımcevaplar ortadır...

verdiğim suallerde ortadadaır...

biri tilloyu görmeden tillo hakkında bilgi sahibi olmadan EN KÖTÜ insanlar bunlardır gibi keliemeler kullanır,

senin verdiğin kaynağı inceledeğimde Başörtü Allah'ın bir emri olmadığı gösteriliyor...

Ve Benim en başta dediklerimi çarpıta çarpıta buraya geitiriyorsunuz..

Bu tarikatlardan hangisi Ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturdu...

Hangisi PKK gibi terörizm yaşattırtı size...

gelelim ramo senin sorularına....

Rebaka bir yorum yaparsa mutlu olurum.

nurculuğun dinle alakası yok diyorsun kaynağını bile göremiyorum..

Ben risale-i nuru baştan sona okudum.. Sen okudunmu Ramo..

ve ben Bediüzzamnın ters birşeyine rastlamadım...

Kaldıkı Bediüzzaman kötü bir insan olsaydı Atatürk dönemin Diyanet İşleri Başkanlığını kendisine teklfi etmezdi...

Gülen Cemaati, Tiilo Cemaati, Nurcular diğeri Bak RAMO...

o almış olduğun ilk kaynak varya..

orasdaki oyazıda öyle saçmalıklar varki.. Tamamrn dine ters ve mantığa aykırı olanlar...


AL BİR TANE ÖRNEK MASALLARLA GELİP AÇIKLAMA YAPIYORSUN....




BÖYLE SAÇMALIKMI OLUR, BÖYLE İKNAMI OLUR, BÖYLE TASVİRMİ OLUR RAMO...

ŞİMDİ SEN YORUM YAP BAKAYIM...

MASALLARLA NEREYE KADAR İNADIRICI OLACAKSINIZ...

ÖrNur suresi 30-31. ayette, “kadınlar ziynetlerini göstermesinler”, (la yübdine ziynetehunne) ifadesindeki ziynet, ayıp yerler, gizli görkem ve güzellikler; örfen de gösterilmesi uygun olmayan kısımlara işaret etmektedir. “Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” (ve’l-Yadribne bi humurihinne ala cuyubihinne) ifadesinde geçen “başörtüsü” (humur), esasen başörtüsü anlamında değildir. Sözcük, “örtmek, gizlemek, evinden dışarı çıkmamak, utanmak, sarhoş etmek” anlamındadır. Ayette başörtüsü olarak çevrilen hımar/humur, genel anlamda “örtü”dür. Özellikle ve kesin olarak başörtüsü değildir. Başörtüsü anlamı, örften çıkarılan bir anlamdır. Örften çıkarılan ve örfen yaygın bir anlamın, başörtüsünü farz kılması ise mümkün değildir. Kaldı ki, İslam öncesi Arap kadınları, başörtüsü bir yana, ağır avret mahallerini ve göğüslerini bile örtmekte gevşek davranıyorlardı. Başörtüsünün göğüsleri, gerdanı, boyun ve kulakları örtecek şekilde sıkıca başa sarılmasın yolundaki görüşler, ayette açıkça zikredilmeyen kişisel yorumlardan ibarettir. Başlarının üzerindeki örtü, açık göğüslerini örtmeye hizmet etmiyordu. Burada örtülmesi hedeflenen ve istenen bölge, baş değil, göğüslerdir ve göğüsler ise, ferc kadar ağır avret bölgesi içindedir. Kaldı ki, başın örtülmesi bu denli kesin bir farz ve dinin vazgeçilmez bir emri olsaydı, “baş” (Ra’s) ve “saç” (şa’r) sözcüklerinin ayetlerde geçmesi gerekirdi. Kur’an, pek çok konuda ayrıntılı olarak sözcük zenginliğinden kaçınmazken, böylesine ciddi olduğu iddia edilen bir farzın en önemli bu iki sözcüğünü neden telaffuz etmekten kaçınmış olsun? “Bir sivri sineği bile örnek vermekten çekinmeyen Tanrı , neden baş ve saç sözcüklerini örnek vermemiştir? Demek ki Kur’an, başın örtülmesini, başı şu ya da bu şekilde örtmeyi tamamen kadınların kendi iradelerine ve yaşadıkları sosyo-kültürel çevrelerinin koşullarına bırakmış olmaktadır. Bunun adı ise, gelenektir.


Ötünmeyle ilgili başka bir kaynak.
http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=116307

Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. Nitekim, Allah’a iman meselesi Mekke’de Efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra da zekât bize farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.”
FETHULLAH GÜLEN
http://tr.fgulen.com/content/view/224/5/

Bu kaynakta sizden .
İnsanlar mütemadiyen yalan konuşamaz
gün gelir gerçekler tokat gibi yapışır.İnsanların faydalı işler
yapması insanları aydınlatması gerçekten güzel şeylerdir.
insanlar hata yapabilir bilerek veya bilmeyerek, hata yapmak
insana mahsustur.Klişe bir sözle açıklamak gerekirse
Hatasız kul olmaz...Kur'an tek doğrudur şühe ve gaflet
içindeyeseniz Kur'an okuyun o size doğru yolu gösterecektir.[/
QUOTE]

bu kaynak bizdenmiş...

üstteki kaynakta sizden mimiş...

TEK KAYNAK OLUR DİNLE İLGİLİ... ODA KURANI KERİM...

ramo Fethullah Gülenle ilgili tokat niteliğinde bir yazı yazmışsın...

peki bir üst paragafında olan yazıya neden yer vermemişsindfe işnie gelen kısmı almışsın...

Kadın eli sıkma yasağı, örtünme gibi şeyler gerçekten İslam'ın özünde olan şeyler midir?


bak senin verdiğin linkli sitede ne diyor?
-Örtü konusunda bir şey demeye hakkımız yok.Kur'anın içinde açık sarih naslar var yani. Bu mevzu bizim yorumlamamızın dışında kalıyor. Çünkü bu Allah'ın emridir.

iinsanları aydınlatırken işinize gele yerleri dğeil, objektif olan tüm kısmı ele alın.....

TÜM KISMI...

BAŞÖRTÜ İLE İLGİLİ GERÇEĞİ BU ÜLKENİN EN ÜST MERCİSİ OLAN DİYANETİN KARARINI TEKRAR PAYLAŞIYORUM...

ONUN BUNUN CÜMLESİNİ DEĞİL...

İSLAM KURULU KARARINI
BUYRUN...


DİN İşleri Yüksek Kurulu’nun 03 Şubat 1993 tarihli kararında, başörtüsüyle ilgili olarak Nur Suresi’nin 31. ayetinde örtünmenin tarifinin yapıldığı bu ayete göre de örtünmenin Allah’ın bir emri olduğu vurgulanıyor. Kararda bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir ayet veya işaret değil, İslam Dini’nin bir hükmü olduğu ifade ediliyor. Laikliğin devletin temel ilkelerinden biri olduğu da vurgulandığı kararda Anayasa’nın 10. ve 11, maddelerine atıfta bulunularak kadınların tesettüre uymalarının sınırlandırılmasının kişi hak ve hürriyetlerine müdahale olarak değerlendiriliyor. Örtünmenin Cumhuriyet’e, kamu düzenine ve Atatürk ilkelerine aykırılığının da söz konusu olmadığına vurgu yapılarak, Atatürk’ün şu sözü hatırlatılıyor: ‘Eğer kadınlarımız Şer’in tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettiği tavru hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, ictimaiyyat hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı dahi takdirden meni nefs edemez.'



98099.jpg


98098.jpg


98097.jpg

offf arkadaşım off sen bi yerinden anlıyon lafları... sen ben baş örtüsü taksın erkekler demedim.. peki böyle bişey var sadece neden kadınlara var... sen saysana erkeklere gönderilen hükümleri bırak kanal 7'nin zart zurtlarını deniz fenerini iyi hatırla... neyse... sen bana saysana erkeklere gelen yasakları... o zaman şöyle bi yorumlayayım senin bildiğin ........................................................................
 
Size Söylenecek tek bir cümle var.

MÜSLÜMANLIKTA TARİKAT KURMAK VE ŞEYHLİK GÜNAHTIR. AYRICA KENDİNİ ŞEYH İLAN EDENLER ARABİSTANA GİDEMEMEKTEDİR. BAKINIZ FETTULLAH KENDİSİ HACI DEĞİLDİR. HİÇ ARABİSTANA GİTMEMİŞTİR. ÇÜNKÜ ARABİSTAN A ADIM ATTIĞI ANDA İDAM EDİLECEKTİR. İLK ÖNCE DİNİNİZİ ÖĞRENİN BAŞKALARININ YALANLARIYLA YOLA ÇIKMAYIN KİTABI OKUYUN ANLAYACAĞINIZ ŞEKİLDE. ARAPÇA BİLMEDEN OKUMANIN HİÇBİR ANLAMI YOK.

ÖRÜMCEKLERİ ATIN BEYNİNİZDEN

SAYGILARIMLA...
 
Allah sayısını arttırsın.
Amin

Size Söylenecek tek bir cümle var.

MÜSLÜMANLIKTA TARİKAT KURMAK VE ŞEYHLİK GÜNAHTIR. AYRICA KENDİNİ ŞEYH İLAN EDENLER ARABİSTANA GİDEMEMEKTEDİR. BAKINIZ FETTULLAH KENDİSİ HACI DEĞİLDİR. HİÇ ARABİSTANA GİTMEMİŞTİR. ÇÜNKÜ ARABİSTAN A ADIM ATTIĞI ANDA İDAM EDİLECEKTİR. İLK ÖNCE DİNİNİZİ ÖĞRENİN BAŞKALARININ YALANLARIYLA YOLA ÇIKMAYIN KİTABI OKUYUN ANLAYACAĞINIZ ŞEKİLDE. ARAPÇA BİLMEDEN OKUMANIN HİÇBİR ANLAMI YOK.

ÖRÜMCEKLERİ ATIN BEYNİNİZDEN

SAYGILARIMLA...
Fethullah hoca efendi neden idam edilecekmiş?
suçu nedir?
 
Size Söylenecek tek bir cümle var.

MÜSLÜMANLIKTA TARİKAT KURMAK VE ŞEYHLİK GÜNAHTIR. AYRICA KENDİNİ ŞEYH İLAN EDENLER ARABİSTANA GİDEMEMEKTEDİR. BAKINIZ FETTULLAH KENDİSİ HACI DEĞİLDİR. HİÇ ARABİSTANA GİTMEMİŞTİR. ÇÜNKÜ ARABİSTAN A ADIM ATTIĞI ANDA İDAM EDİLECEKTİR. İLK ÖNCE DİNİNİZİ ÖĞRENİN BAŞKALARININ YALANLARIYLA YOLA ÇIKMAYIN KİTABI OKUYUN ANLAYACAĞINIZ ŞEKİLDE. ARAPÇA BİLMEDEN OKUMANIN HİÇBİR ANLAMI YOK.

ÖRÜMCEKLERİ ATIN BEYNİNİZDEN

SAYGILARIMLA...

Sayın Örümcek Adam

Tarikat yok diye emir buyurmuşsunuz(!)...


Osmanlı padişahları(Fatih,Yavuz,Kanuni,Sultan Abdülhamid Han ve niceleri) herhalde sizin kadar dini bilmedikleri(!) için dönemlerindeki bir muhterem zata bağlılık duyuyorlardı...

Keşke o devirlerde yaşasaydınız da örümcek adamlığınızla o sultanların kafalrındaki örümcekleri temizleseydiniz...
 
Geri
Üst