Anadolu beylikleri döneminde hemen hemen Türkiye’nin her yerinde devam eden Türkleşme olayının Osmanlı Beyliği’nde de devam etmiş olması doğaldır. Nitekim İbn-i Batuda’nın Osmanlı Beyliği topraklarında geçerken, Orhan Bey’in yönetiminde bulunan Göynük’te hiçbir Müslüman bulunmadığını yazması ve bu kasabanın I.Murad ve I.Beyazıt dönemlerin de ise tamamen Türklerle meskun bulunması, görüşümüzü açıklayan bir örnektir. Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde köyler kentlere göre daha çabuk ve kolay Türkleşmiştir. Bu durumu sağlayan en önemli etken Anadoluya gelen Türklerin bir kısmının göçebe oluşudur. Göçebe Türkler her ne kadar hayvancılıkla uğraşmışlarsa da kendi ihtiyaçlarına yetecek kadar tarımla da uğraştıkları kuşkusuzdur.
Anadoluya gelen Türkler arasında göçebelerin çoğunluğu ölçüsünde köylerin kentlere göre daha çabuk Türkleştiği söylenebilir. Diğer yandan yerleşik olsun göçebe olsun, bütün türk toplumunun tarımı tanıdığı bildiği ve uyguladığı görülür. Osmanlı İmparatorluğunda bir iskan ve kolonizasyon politikası olarak uygulanan vakıflar ve temlikler ile yerleşmek için yer ve imkan arayan dervişler özellikle Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş döneminde önemli ölçüde Anadolunun Türkleşmesine yardım etmiştir.
Osmanlı doğrudan İslamlaştırma politikasını takip etselerdi sınırlarındaki toplulukların çoğunun Müslüman olması gerekirdi.
Rumeli’ye göre, din değiştirme olayı Anadolu’da daha azdır. Bunu Müslüman olmayan halkın, Balkanlara göre Anadolu’da daha az sayıda olmasıyla açılayabiliriz. Zaten Anadoludaki ihtidalar, Osmanlı tarihinin her döneminde az ve münferit olmuştur. Arnavutluk ve Bosna’daki gibi geni çaplı ihtidalar Anadolu’da söz konusu değildir. Osmanlı İmparatorluğu görünüşte gerek Balkanlarda gerek Anadolu’da ihtidayı teşvik etmiş ve ihtida edenleri ödüllendirmiştir.
Türkleşme ve İslamlaşma da bir devlet politikası olarak uygulanan ‘’sürgün’’ yönetiminin de etkisi vardır. Sürgünler genellikle yeni fethedilen yerlerdeki sanatkar, tüccar ve bilim adamlarının aileleriyle birlikte İstanbul veya Edirne’ye iskan edilmesi bunun dışında, devletin resmen sürgün adı atında bir kişiyi veya bir toplumu bir yerden başka bir yere göçürmesidir. Kişilerin veya toplumların Anadolu’dan balkanlara sürgün edilmesi de yine bir devlet politikası olarak uygulanmıştır. Bunu için Kıbrıs’a yapılan sürgünler güzel bir örnektir. Sürgünler hem cezalandırma amacıyla, hem de iskan veya yararlanma amacıyla yapılırdı. Her iki durumda da sürülenler içinde de Müslüman olmayanlarda bulunurdu.
Balkanlarda Müslüman olmayan halkın durumu, balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşması Anadolu’dan oldukça farklıdır. Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş döneminde ve kısmen ve yükselme döneminde Anadolu’dan balkanlara doğal göçler de olmuştur.
Kuşkusuz devşirmenin Türkleşme ve İslamlaşmaya etkisi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında yaya ve müsellemlerden başka ‘’Gaziyan-ı Rum’’, ‘’Ahiyan-ı Rum’’, ‘’Abdalan-ı Rum’’ ve ‘’Baciyan-ı Rum’’ gibi kuvvetlerle Kalenderi ve Babai tarikat topluluklarına mensup bir takım kuvvetlerde vardı.
Balkanlarda fetihler çoğalıp, sınırlar genişleyince asker ihtiyacı arttı ve pencik sistemine geçildi. Bu tarihlerde devşirme söz konusu değildir ve tutsakların beşte biri alınarak oluşturulan bu sisteme ‘’pencik’’ denmektedir.
Acemi ocağı ile yeniçeri ocağının başlangıcı I.Murad dönemine kadar çıkarılabilmektedir.
I.Murad zamanında yeniçeri teşkilatı kurulduğu, bunların bizzat hükümdara bağlı oldukları, bu modelinde Selçuklulardan ve Memluklulardan alındığı ifade olunur. Yeniçeri teşkilatının kaynağını da acemi oğlanları ocağı teşkil etmekteydi. Gelibolu’da kurulan bu ocak, İstanbul’un fethinden sonra önemini kaybetmekle beraber, İstanbul’da da bir ayrı acemi oğlanlar ocağı açıldığı bilinir. Gelibolu’daki devam etmiştir.
Papaulia Osmanlı kaynaklarının da hemen hepsini inceleyerek özellikle İdris-i Bitlisi’nin görüşleri doğrultusunda, devşirme uygulamasının İznik’in Osmanlı idaresine geçmesinden önce, 1330-1331 arasında başladığını kabul ediyor. Devşirmelerin başlangıçta yalnız Rumeli’deki topluluklardan alındığı, anadoludan da ancak 15. yy. sonralarında ve 16. yy. başlarında alınmaya başlandığı hakkındaki kanunun da yanlış olduğu vurgulanıyor.
İdris-i Bitlisi’nin Berlin’de bulunan ve M.Şükrü’ye göre, müellif yazmasından yapılan 968/1561 tarihli bir kopya olan Heşt Bihişt’te açıkça devşirme sisteminin ve yeniçeri ocağının Orhan zamanında kurulduğu kayd olunmuştur.
Pencik sistemiyle asker toplanmasının ihtiyacı karşılamaması üzerine devlet devşirme sistemine geçti. Böylece devletin sınırları içinde bulunan Gayri Müslim çocuklarından acemi oğlanı toplamak üzere uygulamaya girişmesi ile ‘’Devşirme’’ yöntemi ortaya çıkmıştır. Devşirmenin uygulamaya konulmasıyla pencik yöntemi kalkmamış ancak bir çeşit vergi olarak devam etmiştir.
Batılı tarihçilerin bazıları, özellikle Gibbans, Devşirme yönteminin doğrudan doğruya İslamlaştırma politikasıyla ilgili olduğunu söylemektedir. Osmanlı İmparatorluğunun hemen hemen hiçbir döneminde zorla İslamlaştırma politikası güdülmemiş, aksine Müslüman olmayan din adamları topluluklarının vicdan özgürlüklerine, gelenek ve kültürlerine her vesileyle geniş bir hoşgörülük içinde saygı gösterilmiştir. Devşirme yöntemi ancak XVI. yy sonlarına kadar bozulmadan devam etmiş, bu tarihten itibaren ‘’kuloğlu’’ veya ‘’Ağaçırağı’’ adı altında bir takım kimseler ocağa alınmak suretiyle sistem yavaş yavaş bozulmuştur.
Devşirmenin her yıl toplandığı konusunda bütün kayaklar birleşmektedirler. Yalnız kaç yılda bir yapıldığı konusunda kaynaklar değişik rakamlar vermektedirler. Bizce önemli olan kaç yılda bir yapıldığı değil, her yıl düzenli yapılmamış olmasıdır. Devşirmenin toplanması konusunda kaynaklarda bir birlik olmayışı, bu işlemin belli aralıklarla yapılmadığını, orduda askere ihtiyaç duyuldukça devşirme toplandığını gösterir. Devşirme oğlanı İmparatorluğun bütün bölgelerinden toplanmamıştır. İşlem ilk kez Balkanlarda uygulanmış daha sonra Anadolu’ya geçmiştir.
Anadolu’dan toplanan devşirme, Balkanlara nazaran hem geç başlamış hem de büyük bir titizlik içinde yapılmıştır. Öncelikle belirtmemiz gereken husus Anadolu’nun her tarafından devşirme toplanmadığıdır.
Fatih döneminde bir ara Trabzon Hıristiyanlarından devşirme toplanmışsa da sonradan vaz geçilmiştir. Ancak Yavuz Sultan Selim döneminde yeniden başlamış ve III.Mehmet dönemine kadar devam etmiştir.
Devşirme toplanan çocukların ırkları da dikkate alınmıştır. Bu münasebetle yeniçeri ocağı teşkilatı mecmuasında şöyle bir kayıt vardır. Anadolu ve Balkanlar’da devşirme toplamayan bu yerlerden başka yaptıkları bir iş veya görev karşılığında devşirmeden muaf tutulmuş yerlerde vardır.
Burada da görüldüğü üzere devşirme işlemi imparatorluğun her yerinde uygulanmamış, Devşirme oğlanı sayısı ve devşirme toplama yılı sınırlı tutulduğu gibi, devşirme toplanan yerler ve topluluklarda sınırlandırılmıştır. Her yönden bu sınırlı koşullar içinde, devşirme yoluyla Türkleşme ve İslamlaşmanın da sınırlı olacağı doğaldır. Osmanlı İmparatorluğunda devşirme yönteminin yerini ve etki alanını tespit ederken bu çerçeve içinde hareket edilmelidir.
Devşirme oğlanları hiçbir dönemde köle gibi kabul edilmeyip, yine köle gibi kullanılmamıştır. Devşirmelere yeniçeri olduktan sonra verilen ‘’kapıkulu’’ adı padişahın sıfatından kaynaklanmaktadır. Buna göre imparatorluktaki herkes padişahın kuludur. Devşirme oğlanının köle kabul edilmesi İslam hukukunca da imkansızdır. Çünkü İslam hukukuna göre harbi olmak gerekir.
Kölelik anlayışından bütünüyle uzak olarak devşirmeye tabi tutulan yerlerde sistem gelişigüzel uygulanmamıştır. Bunun için pek çok özel yasa yapılmış ve bu yasaların gerektiği gibi uygulanabilmesi için son derece titiz davranılmıştır.
Devşirme toplanırken tek çocuklu ailelerin çocukları alınmaz asil olanlar ve papaz çocukları tercih edilirdi. Birden fazla çocuğu olan ailelerden de en fazla bir çocuk alınırdı.
Devşirme memurları tarafından bizzat görülerek kanuna uygun şekilde toplanılan çocuklar, devşirme mahallinin devlet merkezine uzak ve yakılığına göre yüz, yüz elli, iki yüz veya daha ziyade sürü denilen kafileler halinde sürücü vasıtasıyla kızılaba ve külahlar giydirilerek sevk edilirlerdi; bunların muhafazalarına ve başkaları tarafından kaçırılmamalarına veyahut birinin yerine başka birinin ikame edilmemesine son derece dikkat edilir.
Gelen oğlan sürüsü yoklanıp içlerinde kanuna muhalif oğlan bulunursa o sürü umumen Tophane’ye veya Cebehane’ye verip acemi oğlan yapmazlardı. Gelen sürüler içinde hasta olup yolda kalan veya ölen olursa onları defterden çıkarırlar ve bunlar nerede hasta olmuş veya ölmüşse o mahallin kadısından bu hususa dair ilam alırlardı.
Devşirilen çocuklar genellikle asıllarını ve ailelerini unutmamışlardır. Zaten devşirme toplanırken çocuğun köyü, kazası, sancağı, anasının, babasının ve sipahisinin adları yazılır. Bu konuda en güzel örnek Sokullu Mehmet Paşa’dır.
Devşirme yöntemi ilk kez Osmanlı İmparatorluğunda uygulanmıştır. Bu yöntemi uygulamadan önce Osmanlıların uyguladıkları pencik yöntemi, önceki Türk ve İslam devletlerinin bir kısmında görülmektedir. İlk kez Osmanlı Devletinde uygulandığı bu devşirme yönteminin İslam hukukuna aykırı olup olmadığı üzerinde önemle durulması gereken bir sorundur. İslam hukukunda bu konu ile ilgili olarak kesin hükümler bulunmamaktadır.
Daha önceki benzerliklerinden pencik yönteminin en önemli farkı pencik yoluyla alınan tutsakların Türk ailelerinin yanında uzun zaman eğitim görmesidir. Büyük Selçuklu İmparatorluğundaki ‘’Gulamhanelerle’’ pencik oğlanlarının eğitimi çok farklıdır.
Abbasiler, Gazneliler ve Samanoğullarında ilk kez görünen tutsaklardan askeri bir sınıf kurma işlemi bir evrim geçirerek, Osmanlı İmparatorluğunda pencik yöntemi adı ile ortaya çıkmıştır. Hepsinin birbiriyle az çok ilişkisi vardır. Osmanlı İmparatorluğunda kökeni çok eskilere dayanan pencik yöntemi de bir evrim değil fakat değişim geçirerek yerini devşirme yöntemine bırakmıştır.
Devşirmelerin yeniçeri olduktan sonra, seyyidlere ve emr-i şerife küfrettikleri şarap kaçakçılığı yaptıkları görülmüştür. Müslümanlar arasında ender görülen ve fıkıh hükümlerine göre ağır cezayı gerektiren bu durum devşirmeler arasında İslamiyet’in köklü olarak yerleşmediğini dolayısıyla asıllarını ve ailelerini unutmadıklarını gösterir. 1601 tarihli bir belgede yeniçerilerin hala sünnet olmadığının ortaya çıkmış olduğunu belirtmemiz zikre değer.
Asıllarını ve ailelerini hiçbir şekilde unutmayan bu kişilerin geç de olsa eski din ve hayatlarına dönmeleri mümkündür.
Bu konuda Necdet Sevinç’in görüşleri ise; devşirme sistemi ile, Türkleştirmek-İslamlaştırmak, egemenliğimiz altındaki Hıristiyan toplumlarını, fizik olarak güçlü, yetişmiş veya yetişebilir beyinlerden yoksun bırakarak hakimiyetimizin devamını sağlamak ve bu yetişmiş veya yetişebilir beyinleri Türk Devletinin yüksek menfaatleri için kullanmak nüfus konusunda mümkün olduğu kadar devlet lehine denge kurmak. Devletin Osman Gazi zamanından beri sürekli olarak batıya doğru genişlediği, Türk olmayan nüfusun devamlı olarak arttığı tartışılmaz bir gerçek olduğuna göre Türk zekasının devletin bekasını sağlamak için pencik oğlanları kanununu yarattığını söyleyebiliriz.
Çeşitli milletlere mensup bir köleler sürüsünün, devletin ve devleti kuran ırkın kaderine hakim olması, imparatorluk bünyesindeki milliyetçilik hareketlerinin şuurlanmasına yol açmış ve bu şuur zaman zaman silahlı çatışmalara, isyanlara, başkaldırmalara dönüşmüştür ki, Anadolu’daki isyanların çoğunun temelinde bunlar vardır.
Dünya’ya nizam vermek için yaratıldığına inanan ve devlet kuran ırk olarak kendini, savaş esirleri, köleler, soyu sopu meçhul, eli aşireti belirsiz kimselerle devlet yönetiminde asla ve tabi olarak eşit kabul etmeyen Türk milleti savaşta esir ettiği köleler tarafından yönetilmeyi milli onuruyla bağdaştıramamıştır.
Çandarlının idamı ile başlayan kozmopolit Osmanlılık dönemi imparatorluğun yıkılışına kadar, devşirmelerle Türkler arasındaki iktidar mücadelelerine sahne olmuştur. Bu mücadele Türk askerinin başkentten uzak olması, Türk vezirlerinin duruma hakim olmayışlarına sebep olurken kendi ırktaşları ve dindaşları olan yeniçerileri bir baskı grubu olarak kullanan devşirmeler, bu güce dayanarak iktidar yolunu aralamışlardır.
Türklerle devşirmeler arasındaki siyasi iktidar mücadelesi ilk devşirme veziriazamı olan Mahmut Paşa’nın sadarete gelmesiyle başlamıştır. İkinci devşirme veziriazamı olan ve Murat Paşa’dan sonra iktidara getirilen Rum Mehmet Paşa devrinde son derece ciddi olaylarla devam etmiştir.
O zaman İstanbul henüz yeni fethedilmiş bir şehir olduğu için, Fatih şehrin Türkleştirilmesini sağlamak için bazı tedbirler almış İstanbul’a iskan edilecek Türklere bedava ev, arsa, bağ, bahçe verilmesini ve bunların mukataa denilen vergi ile diğer bazı mükellefiyetlerden muaf tutulmasını emretmiş bu tedbirlerin uygulanmasına da veziriazamı memur etmiştir. Fakat Türkçü tedbirlere devşirme veziriazamlar, özellikle de devrin veziriazamı olan Rum Mehmet Paşa muhalefet edecek ve İstanbul’un Türkleşmesini önlemek için bütün yetkilerini kullanacaktır.
Fatih Sultan Mehmet tarafından Arnavutluk’un fethine memur edilen Gedik Ahmet Paşa kendi vatanına karşı açılan bu sefere gitmeyeceğini söyleyince, Rumeli Hisarı’na hapsedilmiştir. Karamani Mehmet Paşa Çandarlının ölümünden sonra veziriazamlığa getirilen ilk Türktür. Fakat yirmi dört yıl aradan sonra iktidara gelen bu Türk ancak dört yıl makamını muhafaza edebilmiştir. Gedik Ahmet Paşa’nın kayınpederi devşirme İshak Paşa Fatih’in ölümünden sonra çıkan kargaşalıktan istifade ederek Karamani Mehmet Paşa’yı yeniçerilere parçalattığı gibi bazı Türk vezirlerinde evlerini yağma ettirerek çeşitli cinayetler işlemiş ve yeniçeri gücüne dayanarak kendini veziriazam ilan ettirmiştir.
II.Beyazıt yeniçerilerin baskıları üzere İshak Paşa’yı veziriazamlığa getirmiş böylece de saltanatının ilk dakikalarından itibaren devşirme üstünlüğü pekişmiştir. Ancak Karamani Mehmet Paşa’nın katledilmesinde Gedik Ahmet Paşa’nın da rol oynadığı tespit edilince bu devşirme vezir girenin sağ çıkmadığı ‘’kapucular odasına’’ hapsedilmiş sonradan çıkarılmıştır.
Buna mukabil Hasan Basri Karadeniz Hocaya göre; Osmanlı Devleti bürokrasisine göre devşirmeler egemen olmakla beraber, en azından XVI. asırda sayıları az da olsa Türk kökenli devlet adamları bunlarla rekabet etmiştir. Bu çekişmenin psikolojik boyutu hikaye ve fıkralara konu olmuştur. Mesela Kanuni devri divan katiplerinden ‘’Sarı Katip’’ lakaplı birisi görevden çıktığında karşılaştığı arkadaşına ‘’esir pazarından geliyorum’’ diyerek, devşirmelere bakışını dile getirir. Sarı Katip bu sözleriyle Osmanlı devletinde en üst yönetim birimi ‘’divan’’ın devşirmelerin, diğer bir ifadeyle gayri Türklerin hakimiyetinde olduğunu işaret eder.
Bu anlayışın XIX. asır sonlarında Anadoluda halk arasında nasıl bir kabul gördüğüne dair bir hadise Ahmet Vefik Paşa’nın, Bursa valisi iken İnegöl’ü ziyareti esnasında halk ile diyalogu esnasında vuku bulur.
Bunlardan başka halk arasında anlatılan bir hikayede Osmanlı ordularının mağlubiyetlerinin sorumlusu olarak kapıkulları gösterilirdi. Buna sebeple devşirme olan bu askerlerin hakiki Müslüman olmamaları iddiasıdır.
Bu hikaye şöyledir; ‘’Güya bir adam kendisini dinleyenlere, Osmanlı ordularının hep yenilmesinin ve idaresinin bir türlü düzelmeyişinin gerçek sebebini bildiğini söyler, o gün tebdil gezmekte olan padişah da dinleyiciler arasında bulunmakta olup, kendisini tanıtmadan hemen bu sebepleri öğrenmek ister, o da vezirlerin hiç birisinin sünnetli olmadığını, bu şekilde içten Müslüman olmayan bu gibilerin devlet sırlarını düşmanlara söylediklerini iddia eder. Padişah vezirlerini muayene ettirdiğinde yalnız bir vezirin sünnetli olduğunu görür.
Bu hikaye büyük ihtimalle uydurmadır. Bununla birlikte, hikayede anlatan tarafın halk olması önemlidir. Çünkü, gerçekte bu hikaye ile sıradan halkın Enderun’da yetişip, Osmanlı bürokrasisine egemen devşirmelere yönelik kuşkusu dile getirilir. Bu şüphe onların hakiki Müslüman olmadıklarına dairdir.
Anadolu Türklerini imha etmekle ün yapan ama kendi vatanı olan Arnavutluk seferine gitmemek için de Fatih gibi bir hükümdara bile karşı gelebilen Gedik Ahmet paşanın azli ile birlikte, Kanuni devrine kadar devşirme diktatörlüğünün de yıkıldığını söyleyebiliriz. Bu diktatörlük, bir süre için yıkılmıştı ama Türk imparatorluğu devşirme vezirler ve veziriazamların elinden de kurtarılamamıştır. Öylesine ki, Katip Çelebinin ‘’korkak’’ dediği Gedik Ahmet Paşanın azlinden, Osmanlı tarihi için kötü bir dönüm noktası olan ikinci Viyana bozgununa kadar geçen 206 yılda veziriazamlığa gelen 74 kişinin ancak 12’si Türk’tür ve bu 12 Türkün 206 yıllık tarih kesiti içinde toplam sadaret müddeti de 17 yıl, 8 ay 25 gündür. Bunlar arasında ancak Yavuz’un son, Kanuni’nin ilk sadrazamı olan Piri Mehmet Paşa 5 yıl sadaret makamında kalabilmiştir.
Türk milletine karşı böylesine gaddar olan ve Türk devleti adına da herhangi bir endişeleri de bulunmayan devşirmeler, iktidarı aynı zamanda servet elde etmenin bir vasıtası olarak kullanmışlardır. Devlet kadroları rüşvet karşılığı satmak, devletin sınırlarını rüşvet karşılığı mukabili düşman devlet temsilcilerine bildirmek, seferlerini geciktirmek, açılan seferleri yarıda kesmek, siyasi bakımdan olduğu gibi mali bakımdan da güçlenen bu kapıkulları Osmanlı Devleti’nin egemen sınıfını oluşturmuşlardır.
Buna mukabil Osmanlı Devleti’nin uzun tarihi boyunca Hıristiyanlara karşı yapılan savaşlarda ya da sınır kalelerinde görev yaparken, karşı tarafa sığınan yeniçerilere rastlanmamıştır. Netice itibariyle devlet bürokrasisinden tasfiye edilen ya da çok az sayıda bulunan Türk kökenlilerin bir tepkisi sonucu zuhur ettiğini kabul etmek gerekir.
Bu şekilde I.Murad döneminde kurulan yeniçeri ocağına asker temin etmek için önce pencik kanunu gereğince gayrimüslim genç savaş esirlerinden faydalanılmış fakat zamanla fetihlerin azalması, Ankara savaşından sonra da bir süre durması yüzünden devşirme yoluna başvurulmuştur. Daha önceki İslam devletlerinde görülmeyen bu usulün Çelebi Mehmed zamanında uygulandığı ancak oğlu II.Murad devrinde kanunlaştığı anlaşılmaktadır.
Devşirme kanunu dikkatli olarak tadbik edildiği sıralarda, bilhassa Türk kültürü ile yetiştirilmiş olan saray devşirmeleri arasında bunlara kanun dışı yollarla devşirme alınmış, XVII. asırda ve Murad IV zamanında yapılan askeri ıslahat arasında devşirme işine de ehemmiyet verilmiş, Devşirme teşkilatı ortalama olarak XV. asrın ilk yarısından XVII. asrın hemen sonlarına kadar iki buçuk asır devam etmiştir.
5- Tanınmış Devşirmeler
a) Sokullu Mehmet Paşa
Sokullu Mehmet Paşa XVI. yüzyılın ilk yıllarında Bosna’nın Vişegrad kazasının Ruda nahiyesinin Sokoloviç köyünde köy ile aynı adı taşıyan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Kanuninin cülusundan sonra Bosna’dan devşirme toplamakla görevli Yayabaşı Yeşilce Mehmet Bey, 15-16 yaşlarında olan Bayo’yu beğenerek devşirme kaydetti.
Barbaros’un ölümü üzerine 1546 yılında Katan-ı Derya’lığa yükselen Sokullu Mehmed’in artık saray dışı memuriyet hayatı başlıyordu. 1550’de Rumeli beylerbeyi oldu, daha sonrada İran seferindeki hizmetleri sebebiyle 1554 yılında vezirliğe yükseldi.
Sokullu Mehmed Paşa ileri görüşlü bir vezir-i azamdı. Don, Volga ve Süveyş kanalları teşebbüsleri, onun bu yönünü gösteren en iyi örneklerdir. 1578 yılında İran’a sefer açılmak, karşı çıkıp bazı başarılar elde edilse de kalıcı sonuç alınamayacağını belirtmesi, Sokullu’nun ileri görüşlülüğünü gösterir. Nitekim Safevilerle aralıklarla 50 yıl savaşılmasına rağmen bir sonuç alınamamıştı. Sokullu Kıbrıs seferine de itiraz ederken de bir haçlı tehlikesiyle karşı karşıya kalınacağını söylemişti. İnebahtı savaşı sadrazamı haklı çıkarmıştır.
Lehistan’a karşı izlediği siyasetin önemi II. Viyana bozgunundaki Leh faktörü dikkate alındığında daha iyi anlaşılır. Sumatrada Portekiz tehlikesi altında bulunan Müslüman Açe hükümdarlığı Osmanlılardan yardım isteyince İskenderiye kaptanı Kurtoğlu Hızır Reisi bir filoyla oraya göndermişti. Onun döneminde Afrika’da, İspanyol ve Portekiz tehdidi sona erdirilmiş, Tunus Osmanlı topraklarına katılırken, Fas himaye altına alınmıştır.
Sokullu İmparatorluğun menfaatleri neredeyse ona göre davranmış, gerektiğinde barılı gerektiğinde savaşı öne çıkarmıştır. Üç padişah döneminde yaklaşık 14 yıl büyük bir kudretle vezir-i azamlık yapmış, bazı tarihçiler yükseliş devrini onun ölüm tarihi olan 1579 yılında bitirir.
b) Gedik Ahmet Paşa
Osmanlı siyaset ve fütuhat ricalinden, XV. asrın ikinci yarısında mühim muvaffakiyetler göstermiş ve fütuhatta amil olmuş Osmanlı vezirlerindendi. Muasırı olan Türk tarihçileri, onu asıl ve menşei hakkında hiçbir şey söylemeyerek, Fatih Sultan Mehmed’in has bendelerinden olduğunu bildirirler. Garp menbalarından bazıları onun, yoldaşlarından Mahmud Paşa Rum Mehmed Paşa, Zağnos Paşa ve Hacı Murad Paşa gibi rum cinsinden bulunduğunu ileri sürerler.
Vezir olan Ahmed Paşa, bundan sonra daha büyük hizmetlerde ve daha mühim işlerin başında bulunmuştur. Kayın biraderinin ülkesi olmak dolayısıyla Rum Mehmet Paşa’nın zabdında ihmal ve tekasül gösterdiği Alaiye kalesinin fethine memur olan vezir Ahmed Paşa burayı muhassara ederek, sahibi Latif Bey oğlu Kılıç Arslanı Selçukiler bakayasından olması zannolunuyor.
Gedik Ahmet Paşa bundan sonra henüz Karamanoğullarının elinde bulunan İçel kalelerinin fethine memur edildi. Vezir-i azam olan Gedik Ahmed Paşa 1475 senesi yaz mevsiminde, padişahın emri ile Karadeniz’deki Ceneviz müstemlekelerinin fethine memur olmuştur.
Gedik Ahmed Paşa kapudanlık inzimamı ile Alanya sancağına tayin olunmuş ve cenabu İtalya’nın yani Napoli Krallığı’nın fethine memur edilmiştir. II.Mehmed’in ölümünü takip eden kargaşalık esnasında, vezir İshak Paşa’nın teşviki ile vezir-i azam Karamani Mehmed Paşa yeniçeriler tarafından öldürülmüş ve bunun taraftarı olan Hamza Beyoğlu Mustafa paşadan II.Beyazıt cülusu sırasında İshak Paşa’nın teşviki ile ayaklanan yeniçerilerin ısrarı azil ve netyedilmişti.
Gedik Ahmed İstanbul’da bazı hayrat yapmış ve bundan dolayı şimdiki Gedik Paşa semti onun adını taşımaktadır. bugün kendi adını taşıyan bir hamamdan başka bir şey kalmamıştır. Diğer eserlerinin mesela cami ve medreselerinin çok eskiden harap olduğu anlaşılıyor. Zamanındaki tarihler onun Afyonkarahisar’da hala mevcut olan bir imaret yaptırdığından bahseder.
c) Mahmud Paşa
Menşei hakkında Osmanlı ve Bizans kaynaklarında çeşitli rivayetler yer alır. XVI. yüzyıl tezkirelerinde onun Sırbistan’da Alacahisarlı olduğu bildirilirse de bu bilginin doğruluğu şüphelidir. Bizans kaynaklarının bir kısmında Rum, bir kısmında Sırp ve Bulgar asıllı olduğu bildirilir.
Edirne sarayında bir süre tahsil ve terbiye gördükten sonra II.Mehmed’in tahta çıkışının ardından ocak ağalığı rütbesine nail oldu ve İstanbul kuşatması sırasında padişahın yanında bulundu. Kuşatmada Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa ile birlikte surların Edirnekapı bölgesinden Yedikule’ye uzanan kısmında görev aldı.
Vezir-i azam Mahmud Paşa 1460’da II.Mehmed’in Mora seferine katıldı. Mistra Despotu Demetrius üzerine gönderildi. Mahmud Paşa 1462’de II.Mehmed ile çıktığı Eflak seferinde büyük başarı gösterdikten sonra aynı yılın yaz aylarında Midilli adasının fethiyle görevlendirilmişti.
Bu arada 1463 Aralık ayında Macarların ele geçirdiği Yayça’yı geri almak için kuşatan, ancak Macar kralının karşı harekatı üzerine Sofya’ya çekilen II.Mehmed Midilliden dönen Mahmud Paşayı Macar seferine gönderdi. Mahmud paşa Bosna’ya girdi ve 1464 yılında Macarların faaliyetlerini önledi.
Bir süre Hasköy’deki çiftliğine çekilen Mahmud Paşa çok geçmeden Gelibolu Sancakbeyliğine ve donanma kaptanlığına getirildi. 5 Haziran 1470’de Eğriboz üzerine hareket etti. İşkiraz adasını alıp Eğriboz’a geldi ve adanın merkezini denizden kuşattı. Bu arada padişah da karadan hareket ederek Eğriboz önlerine ulaşmış ve kurulan köprü vasıtasıyla adaya geçerek kuşatmaya katılmıştı. Mahmud Paşa kalenin alınmasında büyük başarılar gösterdi. Akkoyunlu Uzun Hasan’ın Anadolu üzerine yürümesi de dikkate alınarak 1472’de yeniden vezir-iazamlığa getirildi ve padişahla birlikte Anadolu’ya geçti. Otlukbeli savaşından sonra rakiplerinin kışkırtmasıyla idam edildi.
Mahmud Paşa’nın idamı özellikle ilim ve sanat erbabı arasında büyük üzüntü ile karşılanmıştır. Mahmud Paşa’nın bir çok hayır eseri yaptırdığı bilinmektedir. Özellikle İstanbul’da onun adıyla anılan semtle şehrin fetihten sonraki ilk eserlerinden cami, hamam, medrese vb. inşa ettirmiştir.
SONUÇ
Devşirme kanunun ihlali yeni çeri ocağının bozulmasına sebep olmuştur.XVI sonlarından itibaren yeni çeri oğullarının “kuloğlu” adıyla kabul edilmesi, dışarıdan da “kulkardeşi” ve “ağaçırağı” adları altında kana aykırı olarak yeni çeri ocağına alımlar yapılması devşirme işlerinin gevşemesine yol açmıştır yine bu dönemde devşirme işine rüşvet karışmıştır. XVII. Yüzyılda özellikle IV murat zamanında devşirme işi ıslah edilmeye çalışılmışsa da bu yüzyıl ortalarından itibaren artık devşirme pek yapılmamıştır.
XVIII. yüzyıl başlarında ise sadece saray için bin kadar oğlanın devşirildiği görülmektedir. Ahmet Cevdet paşa son devşirmenin 1751 yılında yapıldığını belirtmektedir XV. Yüzyılın ilk yarısından XVII. Yüzyıl sonların kadar yaklaşık iki buçuk asır kadar süren devşirme işlemi kanuna uygun olarak yapıldığında iyi sonuçlar vermiştir.
KAYNAKÇA
AKGÜNDÜZ, Ahmet, Osmanlı Kanunnameleri II, İstanbul 1990.
AFYONCU, Erhan, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu I, İstanbul 2004
ERCAN, Yavuz, “Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlardaki Türkleşme ve İslamlaşmaya Etkisi”, Belleten, Ankara 1987
GÖĞÜNÇ, Nejat, “Kuruluş Devrinde Askeri Teşkilat ve Devşirme Düzeni”, Osmanlı C.XI, Ankara 1999, s.558-561
TEKİNDAĞ, Şehabettin, “Mahmud Paşa”, DİY. İA, C. XXVII, Ankara 2003, s.376-377
ÖZCAN, Abdulkadir, “Osmanlı Askeri Teşkilatı”, Osmanlı C. VI, Ankara 1999, S.551-560
ÖZCAN, Abdulkadir, “Devşirme” DİY.İA CIX, s. 254-257
KARADENİZ, Hasan Basri, Osmanlılar İle Anadolu Beylikleri Arasındaki Hukuki ve Psikolojik Mücadeleler, Kütahya 2005
SEVİNÇ, Necdet, Osmanlılarda Sosyo-Ekonomik Yapı, Ekim 1978
PETRASYON, Ye Irına, “ Osmanlı Devletinin Kuruluşu ve Yeniçerilerin Kökeni”, Çev. Başak Çalı, Türkler CIX, Ankara 2002, S.129-135
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Kapıkulu Ocakları I, Ankara 1988
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, “Devşirme” İ.A. C.III, S. 563-565
ÜNAL, Mehmet Ali, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta 1997
YINANÇ, Halil Mükremin, “Gedik Ahmet Paşa,”, İA, C.I, İstanbul 1993, S.193-198
OSMANLI DEVLETİNDE DEVŞİRME SİSTEMİ
1)İLK OSMANLI ASKERİ TEŞKİLATI
Osmanlı devleti bir aşiret devletiydi. Dolayısıyla ordusu da aşiret kuvvetleri ve cihada amacıyla sınırlarda toplanan gazilerden ibaretti.(1) Bu aşiret beyliği büyümeye başlayınca yeni fetihler yapacak ve eldeki toprakları muhafaza edecek kuvvetlere ihtiyaç duyuldu.(2)
Bunun üzerine Vezir Çandarlı Kara Halil’in teklifiyle bütün bu işleri yapacak ve Mer-
kezi Otoriteyi Sağlayacak “Yaya – Müsellem” denilen teşkilat kuruldu.(3) Bu ordunun bun- dan öncekilerle farkı barıştan itibaren kışlalarda hazır bulunması, Mensuplarının askerliği
Meslek edinerek, başka bir işle uğraşmaması tektip ve resmi bir kıyafete sahip olmala-
rıydı.(4) Yaya ve Müsellemlerden Sonra Mesleği sadece askerlik olan ilk birlikler Azap-
lardı.(5) Azaplar şehirlerden toplanmış ve her zaman devletin hizmetindeki askeri birlik-
lerdi.(6) Osmanlı devletinin sadece askerlikle uğraşan ilk birlikleri işte bu azaplardır. Azap-
lar kendi istekleriyle devlet hizmetine girmeyi kabul etmişler ve bunun karşılığında belli
ücretler almışlardır.Azapların oluşturduğu birliklerin ortaya çıkması ile yaya ve müsellem-
ler ikinci plana düşmüş, yeniden teşkilatın kurulması ile azaplar ikinci planda kalmışlardır.
2)İLK DÜZENLİ BİRLİKLERİN KURULMASI VE PENÇİK USULÜ
Rumelide ki fetihlerin artması ve toprakların çoğalması üzerine düzenli bir orduya ih-tiyaç duyulmuş ve 1.Murat zamanında Çandarlı Kara Halil Paşanın teklifinin kabulü ü- zerine pençile adı verilen usul uygulanmaya başlandı.(7) Yapılan savaşlarda esir edilenle-
rin gençlerinden beşte biri (penç – yek)* devlet hesabına alınarak bunlara kısa bir süre
eğitim öğretim yaptırılarak yeni bir ocak oluşturuldu. Oluşturulan bu ocak Yeniçeri oca-
ğının başlangıcıdır.(8) Yeniçeri ocağının temeli Acemi ocağı idi Buraya da iki yolla nefer
temin edilirdi. Biri Pençik Sistemi diğeri Osmanlı hudutları dahilinde hristiyan çocukların
bazısının derşirilmesiydi. Pençik usulünde, Pençik oğlanları Pençikçi denilen Memur tara-
fından belirlenir, vücutça sağlam olanları devlet tarafından satın alınırdı.(9) Böylece ace-
mi ocağına ilk nefer pençik kanunuyla toplanmıştır. Toplanan bu pençik oğlanlarının A-
nadolu da ki Türk ailelerinin yanına küçük bir ücret karşılığı verilmesi, bundan hem çift-
çilik hem de Türk-İslam adet ve göreneklerini öğrenmelerini sağladı.(10)
(1) :Yavuz Ercan, “Devşirme sorunu, devşirmenin Anadolu ve Balkanlarda ki Türkleşme ve İslamlaş-
maya etkisi”, Belleten , Cilt . L , s.198 , Ankara , 1987 , s.711
(2) :Yusuf Halaçoğlu , 14-17 yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı , Ankara , 1998 s.44.
(3) :Abdullah Saydam , Osmanlı Medeniyeti Tarihi , Trabzon , 1999 , s.307.
(4) :İsmail Kayabah - Cemender Arslanoğlu , “Osmanlılarda Ordu , Kuruluşu , Silahları ve Gelişmler”
Türk Kültürü Dergisi s.130-131-132 , Ankara , 1973 , s.995.
(5) :Saydam , a.g.e , s.308
(6) :Ercan , a.g.m , s.”gös.-yer”
(7) :Ahmet Akgündüz-Said Öztürk , Bilinmeyen Osmanlı , İstanbul , 1999 , s.45 ; İsmail Hakkı Uzunçar-
şılı, Osmanlı Tarihi , C.1 , Ankara , 1995 , s.509.
(8) :İsmail Hakkı Uzunçarşılı , Kapıkulu Ocakları ,C.1 , Ankara , 1988 , s.6 Akgündüz-Öztürk, a.g.e s.
“gös.-yer” ; Hüseyin Işık , “1732-1826 yılları arasında Osmanlı ordusunun Reform çalışmaları ve
sonuçları” , Askeri Tarih Bülteni , Ankara , 1989 ,s.17.
(9) :Yusuf Halaçoğlu , “Osmanlı Devlet Teşkilatı” , Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi , C.12
İstanbul , 1989 , s.338.
(10) :Saydam a.g.e , s.310 ; Halaçoğlu , “Osmanlı ...” , s.339 ; İsmail Hakkı Uzunçarşılı , “Acemi Oğlanlar”
İslam Ansiklopedisi , MEB. Yayınları , C.1 , Eskişehir , 1997 , s.117.
Anadolu da ki Türk ailelerinin yanında yetişen pençik oğlanları daha sonra birer akçe
yevmiye ile acemi ocağına, Gelibolu da ki gemi hizmetine v.s. verildikten sonra buradan
“kapuya çıkma” veya “Bedergah” ismi ile yeniçeri ocağına kaydedilirlerdi.(11) İşte bundan
sonra Osmanlı devleti eğitimli düzenli birliklere sahip oluyordu. Bu teşkilat zamanla ge-
nişletilmiştir.Osmanlı ordusu eğitimli disiplinli bir ordu olma yolunda ilk adımları atmakta-
dır.
3)DEVŞİRME SİSTEMİ
Fetihlerin iyice genişlemesiyle birlikte askere olan ihtiyaç daha da arttı. Acemi ocağı
teşkilatı ihtiyaç nispetinde genişletildi ve yeni kanunlarla mükemmel bir hale geldi. (12) Pençik usulünden gelen askerlerin devletin asker ihtiyacını karşılayamaz hale gelmesiyle
yeni yollar aranmaya başlandı.(13) Ankara muharebesinden sonra (1402) Osmanlı fetihleri
kısa bir süre durmuş saltanat kavgaları yüzünden fetihler yapılamamış ve hatta bazı yer-
ler Bizans ve Sırplara terkedilmiş olduğundan askere olan ihtiyaç sebebiyle 2.Murat za-
manında çıkarılan devşirme kanunu ile devletin asker ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır.(14)
Artık büyüyen devletin asker ihtiyacını karşılamak için yeni çareler aranma yoluna gi-
dilmiş ve bu çalışmalar devşirme sisteminin ortaya çıkmasını sağlamıştır. İleride Osman-
lıya büyük zaferler kazandıracak kapıkulu ve yeniçeri ordusunun temeli atılıyordu.
Devşirme sistemi , Osmanlılardan evvelki Türk İslam devletlerinde tatbik edilmemiş-
tir. Yaşları kanunen uygun çocukların üç beş senede veya daha uzun bir müddet aralı-
ğında devşirilmesi kanun oldu. (15) Devşirme sistemi devletin askeri ihtiyacını karşılamakla
birlikte gayri müslim rumeli halkında Türkleştirme ve İslamlaştırma yolunda azda olsa
bir katkı sağlamıştır. Devşirme sistemi yaklaşık 250 yıl kadar (1413-1826) devam etmiştir.
Devşirme sistemi önceleri sadece Rumenlide uygulanırken 15.yy. sonlarından itibaren
Umumi bir şekil olarak ülkedeki hemen hemen bütün Hıristiyan halkın bulunduğu böl-
gelere yayılmıştır. (17) Buna karşın devşirmelerin başlangıçta yalnız Rumenlide ki topluluk-
lardan alındığı Anadoludan da ancak 15 ve 16. yy. başlarında alınmaya başlandığı kanı-
sının yalnışlığı vurgulanıyor. Halil İnalcığın Bursa Şeriyye defterlerinden derlenerek ya-
yınladığı belgelerden birisinde 17 Haziran 1484’te Bursa’ya akrabasını görmeye gelen
İlyas adlı bir yeniçeriden bahsolunmaktadır. Devşirmenin süresini düşünürsek bu şahsın
en azından 14. yy. ortalarında devşirilmiş olduğu tahmin edilebilir. (18) Hıristiyan çocuk-
ların Devlet-i Aziye için devşirmesi eşi görülmeyen bu sistemin ortaya çıkması dünya
askeri tarihi açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır.Osmanlı Osmanlı olma farkını
bir kez daha göstermiştir.
(11):Halaçoğlu , “14-17. yüzyıllarda ...” s.46 ; Mehmet Ali Ünal , Osmanlı Müesseseleri Tarihi , Isparta 1999 , s.45.
(12) :Uzunçarşılı , Kapıkulu ... , s.13
(13) :Ercan , a.g.m , s.712.
(14) :İsmail Hakkı Uzunçarşılı , “Devşirme” İslam Ansiklopedisi MEB. Yayınları , C.3 , İstanbul, 1993 s.563 ;Uzunçarşılı , Osmanlı ... , s.”gös.-yer”, Işık , a.g.m , s.17-18.
(15) :Abdulkadir Özcan , “Osmanlılarda Askeri Teşkilat” , Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi , C.4, İstanbul
1993 , s.338 ;Uzunçarşılı , Kapıkulu ... , s.”gös.-yer” , ;Saydam, a.g.e , s.311.
(16) :Uzunçarşılı , Kapıkulu... , Komisyon , “Devşirme” Türk Ansiklopedisi , C.13
(17) : Uzunçarşılı , Kapıkulu ..., s.”gös.yer” ; Saydam, a.g.e , s.311.
(18) :Nejat Göyünç , “Kurtuluş Devrinde Askeri Teşkilat ve Devşirme Düzeni” , Osmanlı , C6 , İstanbul 2000 , s.560.
4)DEVŞİRMELERİN TOPLANMASI
Devşirme sistemi Çelebi Mehmet döneminde ilk kez uygulanmış 2.Murat zamanında
ise kanunlaşmıştır. Önceleri basit bir şekilde işleyen bu kurum Fatih Sultan Mehmet han
zamanında düzenli bir halde uygulanmaya başlandı.(19) Devşirmenin toplanması hususun-
da kaynaklarda bir birlik yoktur. Yani devşirme sisteminde kaç yılda nerelerden, ne kadar
kişi devşirileceği belli olmamaktadır.İhtiyaca binaen bu uygulanmaktadır.(20) Devşirme ya-
pılacağı zaman nereden ne kadar kişi devşirileceği ve nasıl yapılacağı devşirme kanu-
nunda bildirilmiştir.(21)
4)DEVŞİRMENİN TOPLANMASI
Devşirme işinden birinci derecede Yeniçeri Ağası sorumluydu.(22) Devşirmeye gi-
decek memurları da bu şahıs seçerdi. 16 .yy. ortalarına kadar beylerbeyi sancakbeyi
ve kadılar tarafından yürütülen bu işlem bu tarihten sonra ocaktan, sekbanbaşı, so-
lakbaşı, zoğarcıbaşı, seksoncubaşı, turnacıbaşı v.s. gibi görevliler tarafından yerine ge-
tirilmiştir. (23) Yeniçeri Ağası divana müracat ederek ihtiyaç miktarını bildirir ve devşir-
me yapılması için devşirme memurları görevlendirilirdi. Devşirme memurları görevle-
rinde tamamen serbest olup işine hiç kimse müdahale edemezdi. (24) Devşirme memuru elinde devşirme yapılacağına dair ferman ve yeniçeri ağasının mektubuyla birlikte dev-
şirme yapılacak mıntıkaya giderlerdi. Gittiği sancakta elindeki ferman ve ağa mektubu-
na göre hareket ederlerdi .(25) Devşirme Balkanlarda Arnavutluk, Bulgaristan, Sırbistan,
Bosna Hersek, Macaristan ve Yunanistan’dan toplanmıştır.(26) Çoğunlukla çocuk yaştaki
hıristiyan gençlerin toplandığı bu bölgelerde Türk, Çingene, Kürt, Acem, Rus, Yahudi,
Gürcü olmayan hıristiyan ailelerinden (27) devşirilme şartlarını taşıyan kişiler toplanırdı.
Devşirme memuru tellallar yardımıyla, gittiği yerdeki devşirilecek çocukları bir araya
toplardı. Başta papazları, babaları ve vaftiz defteri yanlarında olmak kaydıyla(28) devşir-
me memurunun yanına gelen bu çocuklar , köy kethüdası, tımarlı sipahi ve kadı önünde
seçim yapılırdı. Gidilen kazada her kırk hanede bir oğlanın devşirilmesi kanun ise de
bu ihtiyaca göre değişiklik arz ederdi. (29) Vaftiz defterleri kontrol edilerek şartları elve-
rişli olanların iki ayrı deftere teferruatı ile kayıtları yapılırdı. (30) Devşirme olarak alınan çocuğun köyü, kazası, sancağı, baba ve anasının adı bir deftere yazılırdı. Bu defter iki
nüsha olurdu. (31) Defterin biri devşirme memurunda olur diğeri ise devşirme oğlanları
merkeze sevk eden kişi olan “Sürücü” ye verilirdi. Sürücü getirdiği efradı bu defter ile teslim ederdi.(32)
(19):Türk Ansiklopedisi , a.g.mad , s.”gös.yer.”
(20):Ercan , a.g.m , s.714.
(21):Ünal , a.g.e , s.”gös.-yer”
(22):Halaçoğlu , 14-17. yüzyıllarda ... , s.47 ; Abdulkadir Özcan , “Osmanlı Askeri Teşkilatı”, Osmanlı
Devleti Tarihi C.1 , İstanbul , 1999 , s.340.
(23):Mücteba İlgürel , “Yeniçeriler” İslam Ansiklopedisi , C.13, İstanbul, 1986, s.387
(24):Ünal a.g.e, s.”gös.-yer”; Uzunçarşılı , “Devşirme” , s.564; Halaçoğlu , 14-17. y.y. da ... , s.48
(25):Uzunçarşılı , “Devşirme”, s.”gös.-yer”; Türk Ansiklopedisi , a.g.mad., s.194; Ahmet Akgündüz , Os-
manlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri , C.2 , İstanbul , 1990 , s.123.
(26):Uzunçarşılı, Kapıkulu s.14 ; Ercan , a.g.m, s.”gös.-yer” ; Mehmet Zeki Pekalın “Acemi Oğlanlar”
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.1 s.8
(27):Türk Ansiklopedisi , a.g.mad. , s.”gös.-yer”.
(28):Abdulkadir Özcan, “Devşirme” Diyanet İslam Ansiklopedisi , C9, İstanbul 1994 , s.255
(29):Özcan , “Devşirme” , s.”gös.-yer”.
(30):Özcan , “Osmanlı Askeri ...” , s.339.
(31):Uzunçarşılı , Kapıkulu ..., s.16; Türk Ansiklopedisi a.g.m s.”gös.-yer” ;Özcan “Devşirme” s.”gös.yer”.
(32):Uzunçarşılı, “Devşirme” , s.”gös.-yer” , ; Özcan , “Devşirme” s.”gös.-yer”.
5)DEVŞİRİLECEK OLANLARDA ARANACAK ŞARTLAR
Devşirme yapılırken gidilen yöredeki herkes devşirilmezdi. Belirli şart ve kanun mu-
cibince devşirme yapılırdı. Yani devşirme yapılacak kişinin devşirme kanunlarına aykırı
Bir durumu olmaması lazımdı. Bu kanuna göre hıristiyan asilerinin çocukları, papaz o-
ğulları alınırdı.(33) Annesiz babasız açgözlü olanlar ve köy kethüdasının oğlu yüzü gözü açılmış olacağı düşüncesiyle deşrilmezdi. Sığırtmaş ve çoban çocukları , kel, fodul, köse,
doğuştan sünnetliler, şehir çocukları, erliler, sanat sahibi olmuş kişiler, aşırı derecede u-
zun yada kısa boylular devşirilmezdi.(34) Bir ailede iki çocuktan biri , birçok çocuğu ola-
nın en sağlıklı ve bakımlısı, en güzeli alınırdı. İstanbul’u görmüş tekrar köyüne dönmüş
olanlar, ( yırtılmış olanlar ) Yahudiler ( ticaretle meşgul oldukları için ) devşirilmezdi.(35)
Bir istisna uzun boylulardan, endamı düzgün olanlar saray teşkilatı için devşirilirlerdi.
Birde müslüman oldukları halde devşirilen Potur oğulları denilen Bosna halkının çocuk-
ları vardı. Bunlar ancak saray ve bostancı ocağı için alınırlardı. (36) Bosna halkının ço-
cukları Bosna fethedildiği zaman buranın halkının toptan Müslümanlığı kabul etmesi
sonucunda sultanın onların kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorulduğunda onlar
devşirilmek istediğini bildirmişler ve sultanın onlara bir fermanla müsaade etmesi sonu-
cunda devşirilmişlerdir. Bunlar sistemin istisnalarındandır. Bu devşirilen çocuklar genelde
8-18-20 yaş arasında olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Ama bu devşirilen çocukların
genelinin yaşlarının küçük olduğu kanaatindeyiz.
5)DEVŞİRMECİLERİN MERKEZE GETİRİLMELERİ VE MUAYENELERİ
Devşirilen çocuklar sürücü* denilen şahıs tarafından *100, 150, 200, kişilik gruplar
halinde merkeze ulaştırılmak üzere yola çıkarıldı.Bunların kaçmamalarına kaçırılmamaları başkalarıyla yer değişmemelerine dikkat edilirdi.(37) Sürü içine yabancı birinin karıştığı tespit edildiği taktirde sürücüler şiddetle cezalandırılırdı. Bunların sırtlarında kızıl asa ve
başlarında külahlar, bulunurdu. Bunlar İstanbul’a, daha önce belirlenen istikametten
tevzi edilirlerdi.(38) Yolda bunların yiyecek ve iaşe masrafları k ondukları bölgedeki
yerleşim yerine aitti. İstanbul’a gelen sürü iki üç gün dinlendikten sonra müslüman
olurlar ve ağa kapısında yeni çeri ağası denetiminden geçerdi. Eşgal defteriyle birlikte çocuklar kontrol edilir sünnetleri yapılırdı. Sürü içerisinde sarg için ayrılacak olanları ya
yeniçeri ağası ya da saray ağası salarlardı.
Devşirilen çocuklara giydirilen kızıl aba ve külahın bedeli kaput bedeli diye veya
kul akçesi adıyla devşirme yapılan bölge halkından alınırdı. Başlangıçta 90, 100 akçe o-
lan bu miktar daha sonra 300 hatta 600 akçeye kadar yükseltilmiştir. Sıkı bir kontrol
altında devşirilen merkeze ulaştırılıp merkez tarafından onaylanan bu devşirme oğlanları
bundan sonra Müslüman Türk ailelerinin yanına gönderilirlerdi.
(33) : Uzunçarşılı , “Devşirme” , s.”gös.-yer” ;Ünal , a.g.e, s.”gös.-yer” ;Türk Ansiklopedisi , s.”gös.-yer”
(34) : Halaçoğlu , 14-17. yüzyıllarda ..., s.”gös.-yer”
(35) : Uzunçarşılı , Kapıkulu ... , s.”gös.-yer” ; Ünal a.g.e , s.”gös.-yer”.
(36) : Özcan , “Devşirme” , s.”gös.-yer” .
(37) : Uzunçarşılı , Kapıkulu..., s.21 ; Abdulkadir Özcan, “Askeri Teşkilat Osmanlı Dünyayı Nasıl
Yönetti, İstanbul , 1999 , s.98 ; Mehmet Zeki Pekalın ,“Devşirme” s.”gös.-yer”.
(38) : Saydam , a.g.e , s.311-312
6) DEVŞİRİLENLERİN TÜRK’E VERİLİŞİ
Rumeli de devşirilenler Anadolu’ya , Anadolu dan devşirilenler Rumeli ye olmak üzere devşirilen oğlanlar buralardaki Türk ve Müslüman ailelerin yanına az bir ücret
karşılığında verilirlerdi. Arada deniz olduğundan dolayı yaşça büyük olan devşirmele-
rin böylece kaçması bir bakıma engellenmiş oluyordu. Rumeli de ki devşirmelerden
Rumeli ağası, Anadolu da ki devşirmelerden Anadolu ağası sorumlu idi. Kaçanlar değiş-
tirilenler bu ağaların kethüdaları aracılığıyla izlenirdi.(41) Yani buraya gönderilen oğlan-
lar devamlı gözaltında denetimdeydi. Burada belli bir süre kalan oğlanlar zaman içeri-
sinde bir yandan zanaatla uğraşırken bir yandan da Türk İslam adet ve geleneklerini
öğrenirlerdi.(42) Zamanı gelince Türk aileleri yanındaki bu oğlanlar merkezin tebligatıyla
birlikte İstanbul’a getirilirlerdi. Bu ocağa dönüş işlemleri de “be-dergah” diye adlandırı-
lırdı.(43) Be – dergah kapuya çıkma denilen işlemden sonra oğlanlar acemi ocağına yazı-
lırlardı. Bu kayıttan sonra acemi oğlanı ismini alırlar ve önce bir daha sonra ikişer ak-
çe yevmiye verilirdi. Acemi ocağındaki eğitimleri devam eden devşirmeler çalışarak
daha sonraları devletin en önemli kademelerin de yer almaya başarmışlardır. Devletin
ikinci büyük makamı olan Veziri azamlık makamına çıkmışlardır. Örneğin Sokullu Meh-
met Paşa, Gedik Ahmet Paşa, Makbul İbrahim Paşa, Ferhat Paşa, Lala Mehmet Paşa
gibi şahıslar bunlara örnek teşkil eder.
7) DEVŞİRME SİSTEMİNİN İSLAM HUKUKUNA UYGUNLUĞU
Devşirme sisteminin İslam hukukuna uygun olup olmadığı konusunda bilhassa
Batılı tarihçiler arasında tartışmalara sebep olmuştur. Her ne kadar bu tartışmalar
yapılıyor olsa da bu sistem İslam hukukuna aykırı bir durum teşkil etmemektedir.
Devşirmelerin rızaları dışında ailelerinden alınıp Müslümanlaştırılması Osmanlı hu-
kukunda şöyle açıklanmaktadır. İslam devletiyle gayri Müslimler arasında yapılan
zimmet akdiyle devlet gayri Müslimlerin can ve mal güvenliğini garanti altına al-
maktadır. Bunun karşılığında zımmilerin ise İslam devletinin genel düzenine uymaya
ve cizye ödemeyi kabul etmektedir.(44) Cizre gayri müslimlerden ihtiyar , çocuk ve kadın, hasta , rahip gibi kimselerin dışındaki şahıslardan alındığına bakılırsa bir an-
lamda harbe iştirak etmeme karşılığında tahsil edildiği söylenebilir.(45) Ancak devle- tin ihtiyaç duyduğu zamanlarda cizye almaktan vazgeçip onları askerlik görevini yapmaya çağırması meşru bir durumdur. Diğer bir konuda devşirilenlerin zorla
Müslüman yapılma işlemi değildir. Şöyle ki İslam’a göre zaten her insan İslam fıtratı üzere doğar onların dini İslam kendileri Müslüman dır. Bu bluğ çağına ka-
dar böyle devam eder . Ondan sonra din değiştirme faaliyeti ortaya çıkmaktadır.
Hanefi mezhebine göre bir erkeğin buluğ çağı da 18 yaşına kadar çıkarılmaktadır. (46)
(39) : Türk Ansiklopedisi , a.g.mad. , s.”gös.-yer”
(40) : Özcan “Devşirme” , s.”gös.-yer”; Halaçoğlu , 14-17. yüzyıllarda ..., s.49.
(41) : Türk Ansiklopedisi a.g.mad. , s.”gös.-yer”.
(42) : Türk Ansiklopedisi a.g.mad. s.”gös.-yer” ; Halaçoğlu , 14-17. yüzyıllarda..., s.49
(43) :Komisyon “Acemi Oğlanlar” , Türk Ansiklopedisi , İstanbul , 1989, s.96
(44) : Saydam, a.g.e , s.312 ; Özcan , “Devşirme” s.256 ; Bilal Eryılmaz , Osmanlı Devletinde Millet
Sistemi , İstanbul , 1992, s.69.
(45) : Özcan , “Devşirme” s.”gös.-yer”.
(46) :Saydam , s.”gös.-yer” .
Devşirilen çocukta bunu şöyle izah edebiliriz ; Henüz ailelerince hak dininden uzaklaştırılmaya çalışılan çocukların bundan korunması gayreti vardı. Tabi buradaki asıl amaç İslamlaştırma ve Türkleştirme değil askeri problemleri çözmektir.
Özetleyecek olursak İslam dini devşirme sistemine yani Hıristiyan çocukların devlet hizmetine alınmasına herhangi bir mani koymamış, bu işlemi meşru kılmıştır.